Liderler, iklim değişikliğini durdurma konusunda neredeyse hiçbir şey yapmama konusunda bir nevi anlaşmaya vardıklarından bu yana, aslında iklim zirvelerinden umudu kesenlerdenim. Şirketler dünyayı arsızca kirletmeye devam ederken ve bunu çeşitli bahanelerle gerçekleştirirken, hükümetlerin yaptığı müzakerelerden bir sonuç çıkmayacağı gayet açık ve net. Yine de iklim değişikliği konusunda dünyanın nasıl yerinde saydığını görmek açısından birkaç noktaya değinmek istiyorum. BM Çerçeve Sözleşmesi kapsamında gerçekleşen 18. Taraflar Konferansı, iklim değişikliği açısından en önemli toplantılar olarak kabul ediliyor. Genel olarak, temel anlaşmazlık gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki görüş ayrılıklarından kaynaklanıyor. Gelişmekte olan ülkeler emisyon azaltımı başta olmak üzere iklim değişikliğiyle mücadelede gelişmiş ülkelerden finansman desteği istiyor. Buna karşılık ABD, Kanada, Japonya gibi gelişmiş ülkeler, iklim değişikliği ile mücadele kapsamında denetlenebilir taahhütler üstlenmeleri için gelişmekte olan ülkelere baskı yapıyor. Bu yılki zirvenin petrol zengini dünyada kişi başına en yüksek karbon salımına sahip Katar’ın başkenti Doha’da yapılması zaten çelişkinin daniskasıydı. Doha’da alınan ilk karar gelecek yıl zirvenin Polonya’da yapılması oldu. Enerjide yüzde 90’ın üzerinde kömüre bağımlı, yeni termik santraller kuran ve AB içinde seragazlarının azaltılmasına yönelik kararlara en çok direnen Polonya’nın, uluslararası iklim müzakerelerinin bir yıl daha ileriye atılmasına sebep olması kaçınılmaz görünüyor. Bir sonraki zirvenin ev sahipliğini yapacak Fransa’nın da, nükleer lobinin mabedi olduğunu düşünürsek, iklim konuşmak için tehlikeli sulardayız diyebiliriz.
İki hafta boyunca süren müzakerelerde sera gazı azaltım yükümlülüğü almaktan kaçmak için hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ülkeler her türlü bahaneyi ortaya koydu. Tabii, küresel sıcaklık artışını iki derecenin altında durduracak şekilde sera gazı salımlarını azaltmaları konusunda hiçbir taahhüt altına girmek istemeyen ülkeler, ileride bunun bedelini ödeyeceklerini ve daha büyük taahhütler altına girmek zorunda kalacaklarını hesap edebilmiş değiller. Bu konuda ciddi, tutarlı ve ikna edici bir küresel iradeye ihtiyaç var ki, hükümetlerin ondan fersah fersah uzakta olduğu bir sır değil. İklim değişikliği konusunda siyasetçileri karar alma süreçlerine itecek gücün iklim adaleti isteyen halklar olacağını düşünenlerdenim. Yoksa, para kazanma hırsı, yaşama hırsının önünde gittiği sürece iklim zirvelerinde mücadelecilerin elleri hep boş kalacak gibi görünüyor. Sorulması gereken soruyu da Filipinler’in Doha’daki temsilcisi Naderev Sano sormuş: “Her birimize soruyorum. Şimdi değilse ne zaman? Biz yapamayacaksak kim yapacak? Burada değilse nerede?”
Expo 2020 ve atık çelişkisi
Geçen hafta, İzmir Gaziemir’de kurşun üreten fabrikanın radyoaktif atıklarını arazisine gömdüğü ve yıllardır zehir saçtığı ortaya çıktığında, İzmir Valisi Cahit Kıraç ile İzmir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, İstanbul’a, Expo 2020 hazırlıklarını anlatmak üzere gelmişti. Expo, İzmir’in uzun zamandır hayali, anlatılanlara göre bakanların çok ciddi desteği varmış, bir bakan destek açısından sürekli toplantılara onlarla birlikte gidiyormuş. Yıllardır, bir fuar kenti olmaya çalışan İzmir, Expo 2015 için yarışmış, son anda organizasyon Milano’ya kaptırmıştı. Şimdi, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Valilik el ele vermiş, Expo 2020 için hazırlanıyor. Kamu, özel sektör ve sivil toplum birlikte çalışarak hedefe ulaşma çabasında. Zorlu geçecek bu yarışın galibi, Kasım 2013’te Paris’te yapılacak seçimle belli olacak. İzmir, “Herkes İçin Sağlık” temalı hazırlıklar için McKenzie ve Zaha Hadidile çalışıyormuş. 30 yıldır çivi bile çakılmayan İnciraltı bölgesine dünyanın en büyük şehir içi yeşil parkı ve hastane merkezi kurulacakmış. Başvuru dosyasını teslim eden İzmir, ocakta bir sunum yapacakmış. Buraya kadar herşey iyi, güzel, yolları açık olsun ancak, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın Gaziemir’deki skandalla ilgili şu açıklaması, temasını “sağlık” olarak belirleyen bir kent için iyi bir imaj olmasa gerek: “Bir nükleer atık, bir radyasyon atığı değil, kimyasal bir atık. Burada iddia ortaya atarken onun doğruluğu, yanlışlığı ötesinde denizcilikte, bilişimde, sanayide, ticarette ciddi bir atılıma girmiş İzmir’in Çernobil tehdidiyle algılanması İzmir’e yapılacak en büyük zarar. Bunu Expo sürecinde aleyhimize kullanırlar.”
Derdinizin merkezine radyoaktif atıkların insanlara vereceği zararı değil, Expo 2020 adaylığını koyarsanız, hakikaten aleyhinize kullanırlar. Yıldırım’ın İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olacağını duymuştuk ama aday olacağı kentin halk sağlığı ile ilgili böylesi sözlere imza atacağını tahmin etmemiştik. Gelişmeler, Expo’yu alabilmek için canla başla çalışan yerel yönetimin kendi sınırları dâhilinde yaşanan ve kamu sağlığını ilgilendiren skandalla ilgili merkezî yönetime karşı nasıl biçare olduğunu görmek açısından dikkat çekici.
pelincengiz@gmail.com
Derdinizin merkezine radyoaktif atıkların insanlara vereceği zararı değil, Expo 2020 adaylığını koyarsanız, hakikaten aleyhinize kullanırlar. Yıldırım’ın İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olacağını duymuştuk ama aday olacağı kentin halk sağlığı ile ilgili böylesi sözlere imza atacağını tahmin etmemiştik. Gelişmeler, Expo’yu alabilmek için canla başla çalışan yerel yönetimin kendi sınırları dâhilinde yaşanan ve kamu sağlığını ilgilendiren skandalla ilgili merkezî yönetime karşı nasıl biçare olduğunu görmek açısından dikkat çekici.
pelincengiz@gmail.com
0Awesome Comments!