Tarihte Bilinmeyen Küçük Olaylar
- 19. y.y. başlarında İstanbul'un kibar gençleri, başlarına üç arşın şal sararlar; fakat göğüs, kol ve bacaklar açık, çıplak gezer, ayaklarına da yalnız altı bulunan kırmızı yemeni giyerlerdi.
- At kestanesi ağaçları, Fransa'ya 1615'te İstanbul'dan götürülmüştür. Paris bulvarları, bunlarla süslüdür.
- Çadırı Osmanlıların ilk hânesi, ilk sarayı, ilk taht evidir. Osmanlı sarayı, pek muhteşem ve çok odalı idi. Hele havaya dayanıklılığı ve ihtişamı pek meşhurdu.
- Eski İstanbul sandal ve kayıklarının cidden nefis biçimli birçok nevileri vardı. Hele "Hanım İğnesi" denen ince uzun kayıkları birer sanat bediası idi.
- Eski zamanlarda Fatih ve Bayezid Camilerinin avlusunda sergi kurulur ve bu avlular yiyecek vs satan küçük dükkanlarla dolardı.
- Evliya Çelebi'ye göre; Süleymaniye Camisi yapılırken İrân Şâhı, Kanuni'ye, parası yetmezse satıp tamamlasın diye, bir çekmece elmas yollamış. Padişah ise, o elmasları küçük minarelerden sağdakinin taşları arasına koydurtmuş. Buna da cevâhir minaresi denmiştir.
- II. Süleyman kadınlarla meşgul olmazdı. Saraylılar harem ağalarıyla rezalete başladılar. Bu yüzden hizmeti olmayan ağaların içeri girmesi men edildi.
- İlk satın aldığımız buharlı geminin adı "Swift" idi. Bu zat, "Gülliver Seyahatnameleri"nde yazan meşhur İngiliz muharrirdir
- Kanuni, Cerbe zaferinden dönen Piyale Paşa kumandasındaki donanmanın muhteşem alayını Yalı Köşkünden seyrederken, yanındaki Avusturya sefirine şöyle demişti: "İnsan bütün bu muzafferiyetlerin Allah'ın inayetiyle kazanıldığını düşünmeli de asla gurura kapılmamalı."
- Mürevvih İbni Batuta, Orhan Gazi zamanındaki Türk kadınlarından bahsederken şöyle demektedir: "Türk kadınları yüzlerini örtmezler. Erkekleri onlara hürmet gösterir ki, görenler onların hüddamı sanır."
- Osmanlı şehzadeleri, babaları ile beraber harbe giderlerse ihtiyat kuvvetlerini kumanda ederlerdi.
- Osmanlılar, Venediklilerle İspanyollar gibi gemilerini çektirmek için "forsa" denilen ve gemilere zincirle çakılı esirler kullanırlardı. Bunlar daha ziyade, Karadeniz sahillerini vururken tutulan Dinyeper Kazakları ile Akdeniz korsanları idi. Kürek cezası bu adetten kalmadır.
- Osmanlılarda, yeniçerilere silah yapan ve tedarik eden ve bunları nakil vasıtasıyla orduya yetiştiren askeri sınıfa "cebeci" denirdi.
- Osmanlıların kemal devrinde şehzadeler sancaklara gönderilerek oraların başında yetiştirilir ve divana da riyaset ettirilirdi. Eğer şehzadeler pek gençse
bu divana onların mürebbileri olan lalaları vekaleten riyaset ederdi.
- Padişahların mutlak vekaletlerine delalet eden "mühr-ü hümayun" geleneği, Abbasi halifeleri zamanından kalmadır. Önceleri mühr-ü hümayun yüzükte olup sadrazamlar parmaklarına takarlardı. Sonraları inci zincire bağlı altın keseler içinde boyunlara takılıp cepte taşımak adet olmuştu. Sadrazamlar, mührü yatakta bile yanlarından ayırmazlardı. Hatta Ali Paşa hamama giderken bile yanında bulundururmuş.
- Pehlivan Kara Ahmet, Yeşiltulumba'da bir kahvede ansızın ölmüştü. Ölürken sarıldığı demir parmaklığın dokuz çubuğu birbirine geçmiştir.
- Sokullu Mehmet Paşa'nın oğlu Hasan Paşa, Osmanlı tarihinin kaydettiği en zengin vezirlerden bir arşı milyarder idi. 1601'de Diyarbekir'den gelirken Tokat civarında ağırlığı ünlü eşkıyalardan Deli Hasan tarafından basıldı. Hazinesi yağma edildi. Öyle ki, çete efradı kıymetli kumaşları arşınlayarak ve mücevherleri kalkanlarıyla ölçerek paylaştılar. Paşa'nın "cennet bağı" adını verdiği altın kaplama ve murassa taht gibi bir sediri vardı. Onun da altın mücevherli çiçeklerini bozarak yağma ettiler.
- Sokullu'nun, şehit edildiği zamanki kanlı gömleğini ailesi iki buçuk asır sakladı. Her sene mevlüdü okunup ziyaret edildi. Sonra Karaağaç'taki yalılarıyla birlikte andı.
- Sultan Orhan zamanında Bizans'ta taht kavgaları oluyordu. Kantakuzinus'un yardımına giden Türkler, Bizans'ta büyük bir itibar kazanmışlardı. Saraya serbestçe girip çıkabiliyor, Bizanslılara hakim sıfatını takınıyorlardı.
- Topkapı Sarayı bu ismini Eski Sarayın sahilindeki toplu kapısından almıştır. Bu sarayın, Fatih zamanındaki adı Yeni Saray idi.
- Türk ünlülerinin hayatlarını anlatan "Sicilli Osmânî" yazarı Süreyya Bey, ömrünü kitaplıklarda ve mezarlıklarda dolaşarak not almakla geçirmiştir. Torbalara attığı bu dağınık kağıt parçacıklarından büyük eserini ortaya koyduğu zaman herkes hayret etmiştir.
- Üniversite kütüphanesinde bulunan Fatma Sultan'ın murassa ciltli Kuran'ının sayfaları gümüştendir
- 19. y.y. başlarında İstanbul'un kibar gençleri, başlarına üç arşın şal sararlar; fakat göğüs, kol ve bacaklar açık, çıplak gezer, ayaklarına da yalnız altı bulunan kırmızı yemeni giyerlerdi.
- At kestanesi ağaçları, Fransa'ya 1615'te İstanbul'dan götürülmüştür. Paris bulvarları, bunlarla süslüdür.
- Çadırı Osmanlıların ilk hânesi, ilk sarayı, ilk taht evidir. Osmanlı sarayı, pek muhteşem ve çok odalı idi. Hele havaya dayanıklılığı ve ihtişamı pek meşhurdu.
- Eski İstanbul sandal ve kayıklarının cidden nefis biçimli birçok nevileri vardı. Hele "Hanım İğnesi" denen ince uzun kayıkları birer sanat bediası idi.
- Eski zamanlarda Fatih ve Bayezid Camilerinin avlusunda sergi kurulur ve bu avlular yiyecek vs satan küçük dükkanlarla dolardı.
- Evliya Çelebi'ye göre; Süleymaniye Camisi yapılırken İrân Şâhı, Kanuni'ye, parası yetmezse satıp tamamlasın diye, bir çekmece elmas yollamış. Padişah ise, o elmasları küçük minarelerden sağdakinin taşları arasına koydurtmuş. Buna da cevâhir minaresi denmiştir.
- II. Süleyman kadınlarla meşgul olmazdı. Saraylılar harem ağalarıyla rezalete başladılar. Bu yüzden hizmeti olmayan ağaların içeri girmesi men edildi.
- İlk satın aldığımız buharlı geminin adı "Swift" idi. Bu zat, "Gülliver Seyahatnameleri"nde yazan meşhur İngiliz muharrirdir
- Kanuni, Cerbe zaferinden dönen Piyale Paşa kumandasındaki donanmanın muhteşem alayını Yalı Köşkünden seyrederken, yanındaki Avusturya sefirine şöyle demişti: "İnsan bütün bu muzafferiyetlerin Allah'ın inayetiyle kazanıldığını düşünmeli de asla gurura kapılmamalı."
- Mürevvih İbni Batuta, Orhan Gazi zamanındaki Türk kadınlarından bahsederken şöyle demektedir: "Türk kadınları yüzlerini örtmezler. Erkekleri onlara hürmet gösterir ki, görenler onların hüddamı sanır."
- Osmanlı şehzadeleri, babaları ile beraber harbe giderlerse ihtiyat kuvvetlerini kumanda ederlerdi.
- Osmanlılar, Venediklilerle İspanyollar gibi gemilerini çektirmek için "forsa" denilen ve gemilere zincirle çakılı esirler kullanırlardı. Bunlar daha ziyade, Karadeniz sahillerini vururken tutulan Dinyeper Kazakları ile Akdeniz korsanları idi. Kürek cezası bu adetten kalmadır.
- Osmanlılarda, yeniçerilere silah yapan ve tedarik eden ve bunları nakil vasıtasıyla orduya yetiştiren askeri sınıfa "cebeci" denirdi.
- Osmanlıların kemal devrinde şehzadeler sancaklara gönderilerek oraların başında yetiştirilir ve divana da riyaset ettirilirdi. Eğer şehzadeler pek gençse
bu divana onların mürebbileri olan lalaları vekaleten riyaset ederdi.
- Padişahların mutlak vekaletlerine delalet eden "mühr-ü hümayun" geleneği, Abbasi halifeleri zamanından kalmadır. Önceleri mühr-ü hümayun yüzükte olup sadrazamlar parmaklarına takarlardı. Sonraları inci zincire bağlı altın keseler içinde boyunlara takılıp cepte taşımak adet olmuştu. Sadrazamlar, mührü yatakta bile yanlarından ayırmazlardı. Hatta Ali Paşa hamama giderken bile yanında bulundururmuş.
- Pehlivan Kara Ahmet, Yeşiltulumba'da bir kahvede ansızın ölmüştü. Ölürken sarıldığı demir parmaklığın dokuz çubuğu birbirine geçmiştir.
- Sokullu Mehmet Paşa'nın oğlu Hasan Paşa, Osmanlı tarihinin kaydettiği en zengin vezirlerden bir arşı milyarder idi. 1601'de Diyarbekir'den gelirken Tokat civarında ağırlığı ünlü eşkıyalardan Deli Hasan tarafından basıldı. Hazinesi yağma edildi. Öyle ki, çete efradı kıymetli kumaşları arşınlayarak ve mücevherleri kalkanlarıyla ölçerek paylaştılar. Paşa'nın "cennet bağı" adını verdiği altın kaplama ve murassa taht gibi bir sediri vardı. Onun da altın mücevherli çiçeklerini bozarak yağma ettiler.
- Sokullu'nun, şehit edildiği zamanki kanlı gömleğini ailesi iki buçuk asır sakladı. Her sene mevlüdü okunup ziyaret edildi. Sonra Karaağaç'taki yalılarıyla birlikte andı.
- Sultan Orhan zamanında Bizans'ta taht kavgaları oluyordu. Kantakuzinus'un yardımına giden Türkler, Bizans'ta büyük bir itibar kazanmışlardı. Saraya serbestçe girip çıkabiliyor, Bizanslılara hakim sıfatını takınıyorlardı.
- Topkapı Sarayı bu ismini Eski Sarayın sahilindeki toplu kapısından almıştır. Bu sarayın, Fatih zamanındaki adı Yeni Saray idi.
- Türk ünlülerinin hayatlarını anlatan "Sicilli Osmânî" yazarı Süreyya Bey, ömrünü kitaplıklarda ve mezarlıklarda dolaşarak not almakla geçirmiştir. Torbalara attığı bu dağınık kağıt parçacıklarından büyük eserini ortaya koyduğu zaman herkes hayret etmiştir.
- Üniversite kütüphanesinde bulunan Fatma Sultan'ın murassa ciltli Kuran'ının sayfaları gümüştendir
0Awesome Comments!