Surre Alayı
Surre alayı, Osmanlı Devleti'nde her yıl recep ayının on ikisinde Hicaz'a gitmek üzere törenle yola çıkarılan ve padişahların armağanlarını taşıyan topluluktur.[1] Osmanlı padişahlarının her yıl hac mevsiminde Haremeyn-i Şerifeyn ahâlisine, zâhidlere, mukaddes yerlerin ve hac yollarının emniyetini sağlayan Mekke şeriflerine ve Hicâz bölgesinde yaşayanlara gönderdikleri para ve değerli eşyalara "surre", bunları götüren topluluğa da "surre alayı" denirdi.[2] Arapça bir kelime olan Surre, kelime anlamı olarak "para kesesi" demektir.[3]
Bilinen ilk surre alayları, Abbâsiler devrinde (750-1258) gönderildi. Eyyûbiler (1174-1250) ve Memlükler (1250-1517), bu güzel âdeti devam ettirdiler. Her şeyin en güzelini Haremeyn-i Şerîfeyn'e lâyık gören Osmanlılar da surre alaylarının en güzellerini gönderdiler. Osmanlı Devleti'nde bilinen ilk surre alayı, Yıldırım Bâyezîd Hân tarafından 1389'da Edirne'den gönderildi. Gönderilen hediyeler arasında 80.000 de altın para vardı. Çelebi Sultan Mehmed Hân, Sultan II. Murâd Hân ve Fâtih Sultan Mehmed Hân zamanında artarak devam etti ve Yavuz Sultan Selim Hân'ın Halife-i Müslimîn (Müslümanların halifesi) olmasından sonra daha da sistemleştirildi. Bu hizmet, devletin yıkılışına kadar, en zor şartlarda bile devam ettirildi.
Kuruluşunun ilk yıllarından itibaren Hicaz bölgesine büyük önem atfeden Osmanlı Devleti, bu konudaki titizliğini Surre-i Hümâyûn Alayının tertibatında da göstermiştir. Devlet-i Ali için Surre demek kutsal beldelere gönderilecek bir dizi hediyeden ibaret değildi. Yola çıkacak kafilenin amacı Beytullah'a ve Hz. Peygamberin makam-ı şeriflerine olan bağlılığın yinelenerek ortaya konulmasıydı. Surre yolculuğu sadece Saray için değil aynı zamanda İstanbul halkı ve Osmanlı tebaası için de bu hürmetlerini ifade etmeye büyük bir fırsattı.
Surre Alayının en önemli hazırlık alameti o yılki Sure Emininin tayinidir. Emin tayin edilecek kişide dindarlık ve güvenilirlik gibi bazı temel özellikler aranırdı. Alayların vazgeçilmez unsurlarından biri de Arap ırkından olan ve genellikle Şam ahalisinden seçilen akkâmlardır. Akkâmların görevi hem alayın işlerini görmek hem de yol boyunca neşeli oyunlar sergilemekti. O yılın Surre Emini tayin edildikten sonra alayda görev alacak olan akkâmlar, akkâmbaşı ile birlikte Surre Emininin evini rengârenk bayrak ve tüylerle süsler, bir yandan nakkarelerini çalar, bir yandan da ev önünde çeşitli hüner oyunları sergilerlerdi. Surre Emininden bahşişlerini alan akkâmlar daha sonra bu küçük şenliği tüm İstanbul'a yayar, sokak sokak dolaşarak nakkare ve davullarını çaldıkları gibi Allah'a dua da ederlerdi. Akkâmların bu şenliğini takip eden günlerde de İstanbul sokaklarında feraşet çantaları dolaştırılmaya başlanır, halkın Hicaz ve ahalisine göndereceği hediyeler feraşetlere doldurulurdu. Halk arasında bu tatlı telaş süregelirken Sarayda da Surre hazırlıkları büyük bir titizlikle devam eder, mahmilin hazırlanması için ustalar gecelerini gündüzlerine katarak çalışırlardı. Her yıl Kahire'de işlenen Kâbe örtüsü de Mısır'ın işgalinden sonra artık Sultanahmet Camii avlusunda İstanbullu Ustalar tarafından günler süren bir çalışma sonucu hazırlanır ve Harem-i Şerif'e hediye olarak takdim edilirdi.[4]
Surre-i Hümâyûn, Haremeyn evkâfı nâzırı olan Darü's-Seâde ağalarının sorumluluğu altında hazırlanırdı. Gönderilecek para ve eşyaların listesini gösteren surre-i hümâyûn defterlerini Dârü's-Seâde ağasının yazıcısı ve haremeyn müfettişi mühürlerdi. Daha sonra Nişâncı, defterdâr tarafından imzalanan defterlere tuğra çekerdi. Daha sonra da Padişâhın Mekke Emîri'ne hitâben yazdırdığı nâme-i hümâyûn, kızlarağası tarafından surre emînine teslim edilirdi. Bu sırada Kurân-ı Kerîm ve naatlar okunur, kurbanlar kesilir, buhûrdânlar yakılır, tekbir getirilir, dualar edilirdi.[2] İstanbul Osmanlı Devleti'nin başkenti olduktan sonra Surre Alayı ve beraberindeki hacı adaylarının recep ayının 12. günü yola çıkmaları adet olmuştu.Eğer bu ayın 12. günü cuma gününe rast gelirse çıkarılan bir tezkereyle alayın cumadan bir gün önce ya da bir gün sonra yola çıkması sağlanırdı.[5]
Recep ayının on ikisi.... Şehri İstanbul'un cümle halkında bir telaş. Tellallar dört bir yana dağılmış, kafilenin Haremeyn'e yola çıkacağını ilan ediyor. Dillere destan bir alay, sarayın avlusunda padişahı bekliyor. Görkemli bir törenle uğurlanmaya hazır binlerce hacı adayı yola çıkmanın sabırsızlığını yaşıyor. Destur alındıktan sonra Harameyn'e doğru yolculuk başlıyor. Beşiktaş'ta toplanan kalabalığın dilinde dualar... Kutsal toprakların ilk adımı Üsküdar'a geçmek için çekdiriler bekleniyor. Büyük bir kalabalık tarafından iskelede karşılanan alay, gözyaşlarıyla getirilen tekbirler ve dualar eşliğinde Ayrılık Çeşmesi'ne kadar uğurlanıyor. İznik, Konya, Şam... derken Medine'ye ardından da Mekke'ye doğru yolculuk başlıyor...[6]
Receb ayının 12'sinde Üsküdar'a geçirilen surre alayı, halkın coşkun sevgi gösterileri arasında yeni hediye katarları ve hacı adaylarının da iştirâki ile Hicaz'a doğru yoluna devam ederdi. Yol üzerinde bulunan beylerbeyi ve sancaklarbeyi, surrenin emniyetini temin etmekle mükelleftiler.[2] Alayın İstanbul sokaklarından geçişi sırasında başta resmi elbiselerini giymiş 12 atlı çavuş ve 12 zaim bulunurdu. Bunları yaya olarak yürüyen 60 baltacı, iki müjdecibaşı, 8 kapıcıbaşı, Surre emini, kethudası, etrafı 30 kadar baltacı ile sarılmış Surre devesi, yedek deve ile para ve hediyeleri taşıyan 8 katır takip ederdi. Bu ağırbaşlı kafileyi de akkâm denilen ve Araplardan oluşan 50-60 kişilik bir kafile takip ederdi. Akkâmlar ufacık davullarını, dümbeleklerini çalarlar, kılıç kalkan oyunları oynarlar, kafileyi neşelendirirlerdi. Bütün İstanbul halkı da bu muazzam kafilenin seyrine çıkardı.
Surrenin ihracı münasebetiyle sarayda bir merasim icra olunur, Surre-i Hümayun devrin en itibarlı ve dindar isimleri arasından seçilen Surre Eminine teslim edilirdi. Topkapı Sarayı önünden yola çıkan Alay, 'çekdiri' adı verilen savaş gemileriyle Sirkeci'den Üsküdar'a geçirilirdi. Deniz aşılıp Üsküdar toprağına geçilince Harem-i Şerife bitişik olan topraklara ilk adım atılmış olurdu ki Üsküdar sahilindeki iskelenin adı da bu yüzden Harem iskelesi idi. Hicaz Demiryolu hizmete girdikten sonra Surre Alayı, Sirkeci'den Haydarpaşa'ya geçmeye başladı.[5]
Surre alayı, Haremeyn'e doğru ilerlerken, geçtiği yerlerde ihtişâmlı merâsimler yapılır; surre hediyeleri, yüklü yeni yeni katarlarla birlikte hacı adayları da katılırdı. Surre-i hümâyûnla gönderilen paralar, Harameyn'in masraflarına sarf edilirdi.[2]
Karayolu ile gerçekleştirilen seyahatler oldukça zorlu geçerdi. 50'den fazla yerde konaklayan alayın kimi zaman urba adındaki eşkıyaların saldırısına uğradığı da olmuştur. Şuara tezkirelerinde aktarıldığına göre Sultan IV. Mustafa kendi saltanat döneminde meydana gelen böyle bir saldırı üzerine üzüntüsünü dile getirmek için şu dizeleri kaleme almıştır:
«Niyet ettik Beytullaha gitmeğe
Hacerü'l Esvede yüzler sürmeğe
Arafat'ta hem vakfeye durmağa
Takdir, her tedbiri bozar dediler.»
Tabii, istisnai bir durum teşkil eden bu saldırıların dışında kafilenin geçtiği her yerde şenlikler düzenlenir, halk Surre Alayını büyük bir coşkuyla karşılardı. Surre kervanı ilerlerken yollarda gece yürüyüşleri için aydınlatmalar yapılır, kalelerde devasa ateşler yakılırdı. Kafile bir kalenin menzilinden çıktıktan sonra diğer kalede ateşler yakılır, yol daima aydınlık tutulmaya çalışılırdı.[4]
Surre-i hümâyûnda, paralar dışında; gönderilen ve nâdir bulunan kıymetli halılar, seccâdeler, murassa avîzeler, şamdanlar, paha biçilmez mushâf-ı şerîfler, levhâlar, puşîde (örtü)'ler, gümüş perde halkaları, okkalı buhûrlar, elbiseler, Mekke Emîri'ne mahsus sırmalı ve işlemeli kaftan,mücevherli kılıç, inciden tesbih ve daha pek çok kıymetli hediyeyse seyyidlere, şerîflere, fâkirlere, zâhidlere hediye edilirdi. Gönderilen hediyeleri alanlar, kendilerine göre keselerine zemzem, hurma gibi hediyeler koyarak surre ile geri gönderir, karşılıklı hediyeleşirlerdi.
Bu arada da Kahire'den gönderilen surre alayında yer alan yeni Kabe örtüsü, merasimle eskisiyle değiştirilirdi. Mekke Emîri, eski Kabe örtüsünü İstanbul'a gönderirdi. Bu Kabe örtülerinden İstanbul'da pek çok câmide bulunmaktadır.[2] Daha önceleri her sene Mısır'da dokunan Kâbe örtüsü, 1798'de Mısır'ın Napolyon Bonapart tarafından işgal edilmesinin ardından, İstanbul'da hazırlanarak Surre Alayı ile birlikte gönderilmeye başlanmıştır.
Örtü, büyük ustaların elinde Sultanahmet Camii'nin şadırvan avlusunda işlenirdi. Kâbe'nin yeni örtüsü ile Mekke ve Medine'ye gidecek hediyeleri taşıyan Surre devesi çok gösterişli bir şekilde süslenirdi. Surre devesini yine süslü katırlar takip ederdi. Bu deve ve katırlarda Haremeyn halkının, Arap kabilelerinin adlarına kayıtlı ve meşin torbalara koyulmuş tahsisatlar, Mekke şerifine ve diğer vazifelilere gidecek hediyeler ile Kâbe ve Ravza-i Mutahhare'ye yollanan elyazması Kur'an-ı Kerimler, tespihler, altından, gümüşten, değerli taşlarla süslü şamdanlar, buhurdanlar, askılar, kandiller, halılar vs. değer biçilmez hediyeler olurdu. Padişah ve sultanların yanısıra halktan da dileyenler kudretleri miktarınca Haremeyn fukarasına para ve hediyeler gönderirlerdi. Hediyeleri alanlar gönderenler için mukaddes makamlarda yıl boyunca dua eder, ayrıca aynı meşin torbalara kına, sürme, gümüş yüzük, hurma gibi ufak tefek hediyelerle mukabelede bulunurlardı. Böylece Surre, o devrin güç şartlarında hacca gitme imkanı bulamayanlar ile Mekke-Medine arasında bir nevi irtibatı temin ederdi.
Mekke Emiri de nameyi öpüp başına koyar ve şehre 4 saat mesafedeki Mina mevkiinde padişahın mektubunu halka alenen okuturdu. Bunun ardından İstanbul'dan çıkan hediyeler, Mekke Emiri, Surre Emini, Mekke Kadısı, Şeyhü'l Harem nezaretinde sahiplerine dağıtılırdı. Vefat ya da başka nelenlerden dolayı teslim edilemeyen hediyeler tekrar Surre Emini'ne teslim edilerek İstanbul'a geri gönderilirdi.
Hac kafilesi mevlid kandilinde yani rabiulevvel ayının 12'sinde İstanbul'a geri dönmüş olurdu. Sultanahmed Camii'nde gerçekleşen mevlid merasiminde padişah ve devlet ileri gelenlerine Mekke'den gönderilen hurma ikram edilir, haccın sağ salim gerçekleştiğini dair gönderilen berat okunurdu. Hacı evlerinde ise hacı tehniyeleri haftalar hatta aylar boyu devam ederdi.
Hac yolu zaman zaman kapanırdı. Zaman zaman çöl bedevileri nedeniyle tehlike altına giren hac yolunun,Vehhabiler yüzünden kapandığı dahi oldu. Nitekim Vehhabi korkusundan1804 yılında hacılar yola çıkamazken, Hac Emiri İbrahim Paşa bile hayatını Vehhabilere haraç vererek kurtardı. Gene 1807 yılında yola çıkan hac kafilesi Vehhabiler tarafından tehdit edilince kafile, Maraş Müftüsü Mahmud Efendi'nin haccın sakıt olduğu fetvasına uyarak geri döndü. Bu tarihte Surre de kabul edilmedi. İleriki dönemlerde bu mesele siyasi boyut kazandı.[5]
Surre alayları, 1864 yılına kadar kara, bu tarihten 1908'e kadar deniz, daha sonra da demiryoluyla gönderildi. Surre alaylarının sonuncusu, 1915 yılında gönderildi. Daha sonra Mekke Emîri'nin isyânı (1916), ve toprakların elden çıkması sebebiyle; gönderilen surre alayları, yerine ulaşamadı.[2] Bununla beraber 1919—20 yıllarında Sultan Vahdeddin tarafından Haremeyn fukarasına sadaka dağıtıldı. Padişahlık sıfatını taşımamakla birlikte Osmanlı hanedanından gelen ve son halife olan Abdülmecid Efendi,1923—24 yıllarında bu geleneğe resmen son verdi.
Uzun süre hakkında çok fazla araştırma yapılmayan ve arşivlerin tozlu sayfalarında unutulmaya terk edilen Surre Alayları, dolayısıyla Osmanlı Hac geleneği konusu, Sudanlı tarihçi Anam Muhammed Osman Elkabashi tarafından gün yüzüne çıkarıldı. Halen İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü'nde doktora yapan, Hartum Üniversitesi Araştırma Görevlisi Anam Muhammed Osman Elkabashi'nin yüksek lisans tezi olarak hazırladığı çalışma, surrenin tarihsel gelişimi, surre kayıtlarının tutulduğu defterlerin özellikleri, surre alayının izlediği yollar, surrenin gönderildiği dönemde kutsal topraklarda yaşayan halkın durumu, hac geleneği gibi konulara ışık tutacak niteliktedir.
Çalışması nedeniyle surre kayıtlarının tutulduğu surre defterlerini inceleyen Elkabashi'nin hazırladığı tez, Mekke ve Medine halkının halkın nüfusu, kültürü, ekonomik yapısı, eski hac yolculukları hakkında önemli ip uçları veriyor. Hiçbir şeyin muallakta bırakılmadığı defterlerde, bu iki şehirde yaşayan tüm halkın mesleği, mezhebi, ırkı, hediye olarak ne gönderildiği yazılıyor. Kayıtlara göre aylarca yol alan Surre Alayıyla, Mekke ve Medine'de yaşayan herkese hediye gönderilmiştir.[5]
Kaynaklar
[1] Türk Dil Kurumu, "Sürre Alayı" maddesi, www.tdk.gov.tr
[2] Yeni Rehber Ansiklopedisi, "Surre Alayı" maddesi, Türkiye Gazetesi, c.8, s.164-165.
[3] "Sürre Alayı" maddesi, http://tr.wiktionary.org/wiki/sürre_alayı
[4] www.sonpeygamber.info/tr/tr/surre/surre-alayi-yolundan-tarihe-yolculuk.html
[5] Osmanlı Araştırmaları Vakfı, "Kutsal Toprakların Kutlu Kafilesi", www.osmanli.org.tr/yazi-4-290.html
[6] www.tumgazeteler.com/?a=2751014
0Awesome Comments!