Süleyman Mabedi (Kudüs Tapinagi, Templique Salomonis, Temple of Jerusalem)



Süleyman Mabedi (Kudüs Tapinagi, Templique Salomonis, Temple of Jerusalem)

«Ve onlar, Süleyman'in mülkü hakkinda seytanlarin anlattiklarina uydular. Süleyman, inkâr etmedi; ancak seytanlar, inkâr etti...» [1]
M.Ö. 950 yilinda Hz. Süleyman tarafindan Kudüs'e yaptirilmis, bugün artik tek bir duvari saglam kalan [2] ve Tevrat'a göre, Kudüs'teki ilk Yahudi tapinagidir. Bu nedenle "Ilk Tapinak" olarak da bilinir.[3] Bu tapinagin ustasi, masonlugun kurucusu Hiram Abiff'tir.[2] Yahudi inanisina göre ayakta duran tek duvari bile oldugu süre içerisinde kiyamet kopmayacak, ne zaman bu tapinaktan geriye hiçbir sey kalmayacak kiyamet o zaman kopacaktir.[4]
Süleyman Mabedi'nden kalan bati duvari, Yahudiler için önemlidir. Adi, Ibranice'de "Kotel"dir. Yahudiler, bu duvarin önünde Mâbed'in durumu için agit yakarlar ve en kisa zamanda yeniden insa edilmesi için Tanriya yakarirlar.[5] Ibranice yazilarda yapiya verilen isimler, "Beit HaMikdash" ya da "Kutsal Ev" dir ve Kudüs'te bu isimle anilan tek tapinaktir. Tapinak, ayni zamanda Tanah'da, "Beit Adonai" (Tanri'nin Evi) ya da kisaca "Beiti" (Evim) ya da "Beitechah" (Eviniz) olarak da adlandirilmistir.

Süleyman Mâbedi, Tanri tarafindan Kral Dâvud'a verilen özel bir plan temel alinarak yapilmisti. Hz. Dâvud, bu tapinagi insâ etmeyi umut etmisti; ancak Tanri, ona, Birinci Tapinagi ogullarindan birisinin yapacagini söyledi. Hz. Dâvud, saltanati sirasinda tapinak için gerekli olan ve ahsap, büyük temel taslari, altin, gümüs, bronz ve kullanilacak olan diger metaller gibi islenmemis malzemeleri toplamaya basladi. Tapinak, Ahit Sandigi evi ve basta Israilogullari'na olmak üzere Tanri'ya ibadet edebilecek her milletten insanlar için tasarlanmisti. Birinci ve Ikinci tapinaklarin Musevilige adanmis oldugunu söylemek bir hata olacaktir; çünkü bu inanç sistemi, bir kaç yüzyil sonra, simdi Irak olarak bilinen Antik Babil'de biçimlendirilmistir. Kitab-i Mukaddes'te, Yehuda (Davud) Kralligi vatandasligi ile iliskili olarak Yahudi teriminden ilk kez bahsedilmesi, birinci tapinagin tahrip edilmesinden (Bu olay yaklasik olarak M.Ö. 590 yili civârinda gerçeklesmistir) hemen önce yasamis olan ve Yehuda (Davud) Kralligi'nin son yöneticisi olan Kral Zedekiah'tan önce olmamistir.

Süleyman Mabedi olarak adlandirilan bu ilk tapinak, Kral Davud ve Süleyman idâresi altindan birlesen Israilogullari'ndan 12 kabilenin mensuplarinca insâ edilmisti. Süleyman'in saltanatinin ardindan tahta çikan oglu Rehoboam'in kibirliligi nedeniyle, Israilogullari'ndan 10 kabile birlikten ayrilarak Kuzey Israil Kralligi'ni kurarlarken, Yehuda, Bünyamin ve Levi kabilesinin çogunlugu Yehuda Kralligi'nda kaldilar. Ikinci Tapinak, Nebukadnezar'in 6. yüzyildaki sürgününden geriye kalan Yehudalilar tarafindan tekrar insâ edildi. Diger 10 kabile ise, Asur kralligi tarafindan yikilan kralliklarindan sonra, bir kaç yüz yil önce dagilmislardi.[6]
Süleyman Tapinagi, Tarih öncesi Yahudilikte, bir nevî ibadet ve kurban (korbanot) merkezi haline gelmistir. M.Ö. 10. yüzyilda tamamlanmis, MÖ. 586 yilinda Babilliler tarafindan yikilmistir.[7] Tüm aramalara ragmen ilk tapinaga ait kalintilara ulasilamamistir. Sadece civârindaki sunaklara ait oldugu düsünülen havuz kalintilari bulunmustur.[3] Bugünkü Aglama Duvari'nin o binadan kalan son duvar oldugu düsünülür.[7] Bugüne duvari kalmis olan üçüncü mabedin bati duvaridir ki bu da Yahudiler'in kutsal aglama duvaridir. Birinci ve yerine yapilmis olan ikinci tapinak, tamamen yikilmislardir. Süleyman Mabedi'nin yapilisi, bir çok efsaneyi dogurmustur ve masonluk, temel ögretisini Süleyman Mabedi'nin insasindan alir.[4]
Tapinak, Tanah'ta nasil tatbik edilecegi tarif edilen kurban'a ilave olarak Sabat ve diger Musevi tatillerindeki özel ve her gün sabah ve ögleden sonra gerçeklestirilen sunularin da yapildigi yerdi. Levililer, ezberledikleri mezmurlari kurban esnasindaki uygun zamanlarda okuduklari gibi aralarinda günün mezkuru, yeni ayin özel mezkuru, büyük Musevi tatilinde söylenen Hallel ve "Sükrân kurbâni mezkûru" [8] gibi özel durumlarda da söylüyorlardi.

Tapinakta günlük sununun bir parçasi olarak, Musevilerin geleneksel sabah ibadeti temel alinarak yapilan ve iyi bilinen Barchu, Sema ve Birkat Kohanim dualarinin da dâhil oldugu dualar ezbere okunarak bir dua ibadeti gerçeklestirilirdi.[6]
Kitab-i Mukaddes peygamberleri, Tapinagi bastan asagi kaplayan Tanri'nin huzurunda gördükleri olaganüstü görüntüleri tarif ederler. Yeseya, söyle yazar; «Yüce ve görkemli Rab'bi gördüm; tahtta oturuyordu, giysisinin etekleri tapinagi dolduruyordu.» [9] Yeremya ise; «Adin ugruna bizi küçümseme» [10] diye yalvarir ve bu bu mâbetten ve «Tapinagimizin yeri, baslangiçtan yüceltilmis görkemli bir tahttir.» diye bahseder.[11] Hezekiel ise, «Ovada gördügüm görümdeki gibi, Israil'in Tanrisi'nin görkemi oradaydi.» der.[12]
Yeseya, tapinakta dua etmek kadar kurban kesmenin ve evrensel bir amacin öneminden bahseder: «Kutsal dagima getirip dua evimde sevindirecegim. Yakmalik sunulariyla kurbanlari sunagimda kabul edilecek, Çünkü evime 'Bütün uluslarin dua evi' denecek.» [13] [6]
Süleyman mabedini eski sekli, eski plani ve mimârisiyle düsünebildigimiz zaman, Israil baskentinde insa edilen bu yapinin azameti karsisinda hayrete düseriz. Isleri Filistinli iki mimar yönetmis, eseri yedi yilda büyük malzeme ve insan emegi sarfiyla gerçeklestirebilmistir. Duvarlar, içten sedir agaci kaplamalariyla süslenmistir. Mabede halkin girmesi serbestti fakat Mukaddes emanetler kismina ancak rahipler girebilirdi. Kudüs sehri ve Süleyman mabedi tahrip edildikten çok sonra kral Büyük Herodes eski mabetten arta kalan taslarla yeni bir mabet yaptirmistir. M.Ö. 20 yilinda insa edilen bu yeni mabedin de bugün ancak tek bir duvari ayaktadir. Aglama duvari da denilen bati duvari Israilliler o derece kutsaldir ki Israilliler bu duvarin önünde Süleyman mabedinin ve eski Kudüs'ün yasini tutarlar.[14]
Tapinagin insâsina Hz.Davud zamaninda baslanmistir fakat Davud ancak bir duvari bitirebilmistir. Davud, oldukça dindar ve adil oldugundan Tanri, ona onun kralliginin sonsuza dek sürecegini söylemistir. daha sonra hazreti Süleyman tarafindan tapinak bitirilmistir. Süleyman, günahli oldugundan (Peygamberlerin günahli olusu, Hiristiyan ve Yahudi kaynaklarinda geçer. Islam'da, tüm peygamberler günahsizdir ve ismet sifatina sahiptir.Tanri, ona onun kralliginin sonsuza kadar sürmeyecegini söylemistir.[4]
Efsâneye göre Hz. Süleyman, mabedi yaptirmaya karar verdikten sonra rüyâsinda Tanri'nin meleklerinden biri görünür ve "Tanri'nin adini onurlandirmak için yapacagin bu tapinaga tüm halkin kendi olanaklari dahilinde katilimini saglayacaksin" der. Akabinde Süleyman, her siniftan insani sarayina davet eder, is bölümü yaptirir, uzun lafin kisasi fâkir ve muhtaç kesime bati duvarinin insasi düser. Halk, gerekli insaat malzemelerini, ustabaslarini satin almis zengin kesimin aksine bin bir güçlükle koskoca taslari keser, yontar, tapinagin en son biten bölümü de bu olur. Görev bitince Tanri, ortaya çikan eseri inceler, bakislarini bati duvari üzerinde durdurur ve "Fakir ve muhtaç halkin el emegi ve alin teri benim nazarimda en degerli olanidir. bu duvari ebediyen kutsuyorum, tanri'nin kutsal varligi, bati duvarini ebediyen terk etmeyecektir." der. Gerçekten de onca yil Babil, Yunan ve Roma saldirilarina ragmen orijinal mabedin yikilmayan tek kismi bu olur.[4]
Kral Davut'un oglu ve Israil krali olan Süleyman'in, Isa'dan önce 950 tarihlerinde, Kudüs'te ilkçag'in en muhtesem anitlarindan birini insa ettirdigi Süleyman Mabedi, Süleyman tapinagi, Kudüs tapinagi (Temple of Jerusalem) ya da kisaca tapinak olarak bilinen bu yapi M.Ö 587 yilinda Babil krali Nebukadnezar tarafindan yikilmistir.[2] [14] Babil sürgünü, Babil Krali II. Nebukadnezar'in Kudüs'ü ele geçirip Yahuda Kralligi'na son vermesinin ardindan, Süleyman Tapinagi'nin ve Kudüs'ün yakilip yikilmasi ve ileri gelen Yahudi ailelerinin Babil'e götürülmesi ve Babil'de geçen süreyi ifade eden bir metafordur. Olay, Kitabi Mukaddesin, Eski ahit kisminin II.Krallar bölümünün 24. ve 25.bablarinda genis bir sekilde anlatilmaktadir: [15]
«...O'nun günlerinde Babil krali Nebukadnezar geldi, ve Yehoyakin üç yil ona kul oldu...» [16]
«O vakit Babil krali Nebukadnezar'in kullari Yerusalim'e (Kudüs) çiktilar ve sehir kusatildi. Ve Babil Krali Nebukadnezar sehre geldi... Ve Yahuda Krali Yehoyakin, anasi ve kullari ve reisleri, ve kizlar agalari ile beraber Babil kralina çikti....  Ve Babil krali onu aldi. Ve Rabbin söylemis oldugu gibi,,Rab evinin bütün hazinelerini, ve Kral evinin hazinelerini oradan çikardi ve Israil krali Süleyman'in Rabbin mabedinde yapmis oldugu bütün altin kaplari parça parça etti. Ve bütün Yerusalim'i ve on bin sürgün olarak bütün reislerle cesur yigitlerin hepsini ve bütün dülgerlerle demircileri sürdü; memleket kavminin fakirlerinden baska kimse kalmadi. Ve YEHOYAKIN'I BABIL'E SÜRDÜ.» [17] [15]
Talmud'a göre Tapinagin Dogu tarafinda bir Ezrat Nashim (Kadinlar avlusu) bulunurken; asil yapi, Bati taraftaydi. Asil alan, kurban kesilecek bir alani ve adagin bazi parçalarinin yakildigi ve kaninin akitildigi bir Mizbaeach (dis sunak) ihtivâ ediyordu. Büyük bina, bir Ulam (ön oda), Heichal ve Kodesh Kodashim'den (kutsallarin kutsali) olusuyordu. Heichal ve Kodesh Kodashim, birinci tapinakta bir duvar ile ayrilmisken ikinci tapinakta bu islem iki perde yardimiyla yapilmisti. Heichal içerisinde Menorah, ekmek masasi ve tütsü sunagi bulunuyordu.[6]
M.S. 7. yüzyilda Kudüs'ü fetheden Müslümanlar, mâbedin eski yerine Hz. Ömer Camii ve Kubbet-üs Sahra'yi insâ ettiler.[18] Halife Ömer, Kudüs'e girdiginde bas patrige kendisini Tapinak Tepesine (yikik olan Süleyman mabedinin yerine) götürülmesini rica etti. Etraf, döküntülerle doluydu; çünkü sehrin bu bölümü, Hiristiyanlar zamaninda tas ocagi ve çöplük olarak kullanilmisti. "Ka'ab al-Ahbar" adindaki bir Musevi dönmesi Müslüman, dinsel bilgilerinin yardimiyla Yahudilerin nerede tapindiklarini gösterdi. Hz. Ömer, tapinaktan geri kalanlari buldu ve bu yere Medine'de peygamberin mescidine benzer kamistan bir mescid yaptirdi. Hz. Ömer, 10.000 kisiyle birlikte tapinagin 70 yilinda yikilmasindan sonra ilk kez bu yerde ibadet etti. Hz. Ömer ayrica burada kurban kesilmesinin yasakladi. Hz. Ömer, yaklasik 20 yil önce Islam Peygamberinin Mirac'a yükseldigi kabul edilen Kubbetü's-Sahra'yi ararken, Kaab da "kutsallarin kutsalini" ariyordu. "Kutsallarin kutsalini"nin bulundugu tahmin edilen yerdeki enkâz temizlenirken herkesi sasirtan bir sekilde büyük bir tas ortaya çikti. Hz. Ömer, tasin etrafina bit çit yaptirdi çünkü Ka'ab'i çiplak ayakla kayanin etrafindan dolasirken görmüstü. Tasin bulundugu alanin üzerine 687-691 yillari arasinda Emevi Halifesi Abdülmelik devrinde Kubbetü's Sahra insa edilmistir.[6]
Bir baska hikâye de Yavuz Sultan Selim'le ilgilidir. Kudüs'ü fetheden Yavuz Sultan Selim,oglu Kanûnî Sultan Süleyman ile sehri gezerken kan-ter içinde kalmis, basinda bir sepet bulunan yasli bir Hiristiyan kadinla karsilasirlar. Sorduklarinda, sepetin içinde Yahudilerin kutsal mâbedinin üzerine dökmek üzere hayvan pisligi ve çöp oldugunu, bunun Hiristiyan din adamlarinca emredildigini, yüzyillardir 30 günde bir buraya çöp dökerek buranin yok edilmesine ve izlerinin örtülmesine çalisildigini anlatir. Yavuz Sultan Selim, olayi baska kaynaklardan da teyit edince emirler vererek içinde altin ve gümüs sikkeler bulunan bir sürü kesecik hazirlatir. Bunlari pisligin degisik yerlerine gömdürür. Sonra halka kürek ve kova dagitip "Altini bulan alsin." diyerek çöp daginin temizlenmesini saglar. (Hatta kendisinin bile kazma kürekle giristigini, "Padisahini seven, ondan feyz alsin; yaptigini yapsin!" dedigini bile söylerler) velhasil, 10.000'i askin insan, 33 gün boyunca çalisarak bati duvarini bugünkü haliyle ortaya çikarir. Yavuz Sultan Selim, bundan çok memnun olur ve tapinagin eski yerinin güzelce temizlenmesini, duvarin da gül suyuyla yikanmasini emreder.[4]
Süleyman Mâbedi ve Islâmî Bakis Açisi

Hz. Süleyman ve Sebe Melikesi Belkis


«Ona: "Köske gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandi ve (etegini çekerek) ayaklarini açti. (Süleyman:) Dedi ki: "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmis bir kösk-zemindir." Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artik) ben Süleyman'la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." » [19]

Kuran'da yer alan Hz. Süleyman ve Sebe Melikesi'nin bulusmasi ile ilgili tarihsel kayitlar, Güney Yemen'deki eski Sebe ülkesinde yapilan incelemeler sonucunda gün isigina çikti. Kalintilar üzerinde yapilan incelemeler, M.Ö. 1000 ile 950 seneleri arasinda burada bir "melike"nin (kraliçe) yasadigini ve kuzeye (Kudüs'e) bir yolculuk yaptigini gösteriyordu.

Iki hükümdarin aralarinda geçenler, ülkelerin ekonomik ve siyâsâl gücü, yönetim sekilleri ve bazi detaylar, Neml Sîresi'nde anlatilmistir. Neml Suresi'nin büyük bölümünü kapsayan kissa, Hz. Süleyman'in ordusuna dahil olan Hüdhüd'ün Hz. Süleyman'a haber vermesiyle birlikte, Sebe Melikesi'nden söz etmeye baslar. Hüdhüd, Hz. Süleyman'a su bilgileri verir:

«Derken uzun zaman geçmeden geldi ve dedi ki: 'Senin kusatamadigin (ögrenemedigin) seyi, ben kusattim ve sana Sebe'den kesin bir haber getirdim. Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadin buldum ki, ona her seyden (bolca) verilmistir ve büyük bir tahti var. Onu ve kavmini, Allah'i birakip da günese secde etmektelerken buldum, seytan onlara yaptiklarini süslemistir, böylece onlari (dogru) yoldan alikoymustur; bundan dolayi onlar hidayet bulmuyorlar. Ki onlar, göklerde ve yerde sakli olani ortaya çikaran ve sizin gizlediklerinizi ve açiga vurduklarinizi bilen Allah'a secde etmesinler diye (yapmaktadirlar). O Allah, O'ndan baska ilah yoktur, büyük Ars'in Rabbidir. (Süleyman:) 'Durup bekleyecegiz, dogruyu mu söyledin, yoksa yalancilardan mi oldun?' dedi.» [20]
Hz. Süleyman, Hüdhüd'den bu bilgileri aldiktan sonra ona su talimati verir:

«Bu mektubumla git, onu kendilerine birak sonra onlardan (biraz) uzaklas, böylelikle bir bakiver, neye basvuracaklar?» [21]
Kuran'da bundan sonra Sebe Melikesi'nin mektubu almasindan itibaren gelisen olaylardan da bahsedilir:

(Sebe Melikesi) Dedi ki: 'Ey önde gelenler gerçekten bana oldukça önemli bir mektup birakildi. Gerçek su ki, bu, Süleyman'dandir ve süphesiz Rahman ve Rahim olan Allah'in adiyladir. Bana karsi büyüklük göstermeyin ve bana Müslüman olarak gelin' diye (yazilmaktadir). Dedi ki: 'Ey önde gelenler, bu isimde bana görüs belirtin, siz (her seye) sahitlik etmedikçe ben hiçbir iste kesin (karar veren biri) degilim.' Dediler ki: 'Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savasçilariz. Is konusunda karar senindir, artik sen bak, neyi emredersen (biz uygulariz).'

Dedi ki: 'Gerçekten hükümdarlar bir ülkeye girdikleri zaman, orasini bozguna ugratirlar ve halkindan onur sahibi olanlari hor ve asagilik kilarlar; iste onlar, böyle yaparlar. Ben onlara bir hediye göndereyim de, bir bakayim elçiler neyle dönerler.' (Elçi hediyelerle) Süleyman'a geldigi zaman: 'Sizler bana mal ile yardimda mi bulunmak istiyorsunuz? Allah'in bana verdigi, size verdiginden daha hayirlidir; hayir, siz, hediyenizle sevinip övünebilirsiniz' dedi. 'Sen onlara dön, biz onlara öyle ordularla geliriz ki, onlarin karsi koymalari mümkün degil ve biz onlari oradan horlanmis-asagilanmis ve küçük düsürülmüsler olarak sürüp çikaririz.' (Elçinin gitmesinden sonra Süleyman:) 'Ey önde gelenler, onlar bana teslim olmus (Müslüman)lar olarak gelmeden önce, sizden kim onun tahtini bana getirebilir?' dedi. Cinlerden ifrit: 'Sen daha makamindan kalkmadan, ben onu sana getirebilirim, ben gerçekten buna karsi kesin olarak güvenilir bir güce sahibim.' dedi.

Kendi yaninda kitaptan ilmi olan biri dedi ki: 'Ben, (gözünü açip kapamadan) onu sana getirebilirim.' Derken (Süleyman) onu kendi yaninda durur vaziyette görünce dedi ki: 'Bu Rabbimin fazlindandir, O'na sükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte oldugu için (bu olaganüstü olay gerçeklesti). Kim sükrederse, artik o kendisi için sükretmistir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (hiçbir seye ve kimseye ihtiyaci olmayan)dir, Kerim olandir.' Dedi ki: 'Onun tahtini degisiklige ugratin, bir bakalim dogru olani bulabilecek mi, yoksa bulmayanlardan mi olacak?' Böylece (Belkis) geldigi zaman ona: 'Senin tahtin böyle mi?' denildi. Dedi ki: 'Tipki kendisi. Bize ondan önce ilim verilmisti ve biz Müslüman olmustuk.' Allah'tan baska tapmakta oldugu seyler onu (Müslüman olmaktan) alikoymustu.

Gerçekte o, inkâr eden bir kavimdendi. Ona: 'Köske gir' denildi. Onu görünce derin bir su sandi ve (etegini çekerek) ayaklarini açti. (Süleyman) Dedi ki: 'Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmis bir kösk-zemindir.' Dedi ki: 'Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artik) ben Süleyman'la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum'.[22]
Hz. Süleyman'in Sarayi

Sebe Melikesi'nden bahseden sure ve ayetlerde ayni zamanda Hz. Süleyman'dan da bahsedilir. Kuran'da Hz. Süleyman'in muhtesem sarayi ve hükümranligi hakkinda birçok detay verilir.

Bu bilgilere göre, Hz. Süleyman'a Allah tarafindan döneminin en ileri teknigi verilmisti. Sarayinda göz alici sanat eserleri ve görenleri hayran birakip etkileyen degerli esyalar vardi. Sarayin giris bölümünün tabani da camdan yapilmisti. Kuran'da, bu estetik yapi ve bunun Sebe Melikesi üzerinde yaptigi etki söyle vurgulanir:

«Ona: "Köske gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandi ve (etegini çekerek) ayaklarini açti. (Süleyman) Dedi ki: "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmis bir kösk-zemindir." Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artik) ben Süleyman'la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum.» [19]
Hz. Süleyman'in sarayinin ismi, Yahudi literatüründe "Süleyman Tapinagi"dir. Sarayin ya da tapinagin bugün yalnizca "Bati Duvari" ayaktadir ve burasi ayni zamanda Yahudiler'in "Aglama Duvari" olarak adlandirdiklari yerdir. Hz. Süleyman'in sarayinin ve Kudüs'teki birçok yerin yikilmasinin sebebi ise Yahudiler'in bozguncu ve kibirli oluslaridir. Kuran'da, bu sir söyle haber verilir:

«Kitapta Israilogullari'na su hükmü verdik: "Muhakkak siz yer(yüzün) de iki defa bozgunculuk çikaracaksiniz ve muhakkak büyük bir kibirlenis-yükselisle kibirlenecek-yükseleceksiniz. Nitekim o ikiden ilk-vaid geldigi zaman, oldukça zorlu olan kullarimizi üzerinize gönderdik de (sizi) evlerin aralarina kadar girip arastirdilar. Bu yerine getirilmesi gereken bir sözdü. Sonra onlara karsi size tekrar 'güç ve kuvvet verdik', size mallar ve çocuklarla yardim ettik ve topluluk olarak da sizi sayica çok kildik... Sonunda vaat geldigi zaman, (yine öyle kullar göndeririz ki) yüzlerinizi 'kötü duruma soksunlar', birincisinde ona girdikleri gibi mescid (Kudüs)e girsinler ve ele geçirdiklerini 'darmadagin edip mahvetsinler.» [23] [24]
Süleyman Mâbedi ve Tapinakçilar

Tapinakçilar'in Kurulusu


Tapinakçilar, Haçlilarin Kudüs'ü ele geçirmelerinden ve bir Latin Kralligi kurmalarindan yaklasik 20 yil sonra tarih sahnesine çiktilar. 1118 yilinda kurulan ve herkesçe taninan adi "Tapinakçilar" veya "Tapinak Sövalyeleri" (Ingilizce'de Templars ya da Knights Templar) olan bu tarikatin tam ismi "Isa'nin ve Süleyman Tapinagi'nin Yoksul Sövalyeleri" idi. ("Pauperes Commilitones Christi Templique Salomonis") Kuruculari ise toplam 9 sövalyeden olusuyordu: Hugues de Payens, Godfrey de St. Omar, Godfrey Rossal, Gundemar, Godfrey Bisol, Payen de Montdidier, Archibald des St. Aman, Andrew de Montbard ve Provins Kontu. Ortaçag Avrupa'sinin en güçlü, en etkili ve hakkinda en çok konusulan örgütlerinden biri olacak bu tarikatin kurulusu Kudüs'te sessiz sedasiz gerçeklesti. (Bu tarikat hakkindaki bilgilerin önemli bölümü, 12. yüzyilda yasayan tarihçi Guillaume de Tyre kanaliyla günümüze ulasmistir.) [25]
Tarikatin kuruculari dönemin Kudüs Krali II. Baldwin'in huzuruna çiktilar ve Birinci Haçli Seferi'nin ardindan Kudüs'e akin eden Hiristiyan hacilarin mallarini ve canlarini koruma isine talip olduklarini belirttiler. Kral, Tapinakçilar'in ilk "Büyük Üstadi" olan Hugues de Payens'i yakindan taniyordu. Kendilerine büyük destek verdi; ayni zamanda onlara bir zamanlar Süleyman Tapinagi'nin yer aldigi (Mescid-i Aksa'yi da kapsayan) bölgeyi tahsis etti. Büyük Islam kumandani Selahaddin Eyyubi'nin Hittin Savasi'nin ardindan Kudüs'ü geri almasina kadar geçen 70 yil süresince "Tapinak Tepesi", Tapinakçilar'in merkezi oldu. Kendilerine "Süleyman Tapinagi" ile baglantili bir isim verilmesinin nedeni de buydu. Özellikle burasini kendilerine üs olarak belirlemeleriyse rastgele bir seçim degil, bilinçli bir tercihti. Tapinak, Hz. Süleyman'in gücünün bir simgesiydi; Tapinak'tan geriye kalanlar ise büyük gizler barindiriyordu.

Kurucu sövalyelere göre, bir araya gelmelerinin, diger bir deyisle bu tarikati kurmalarinin amaci, Kutsal Topraklarin ve Hiristiyan hacilarin güvenligini saglamakti. Ancak Tapinakçilar'in gerçek amaci çok farkliydi.[26]
Tapinakçilar'in Gizlenen Amaci

Dokuz Tapinak sövalyesinin, kurulus asamasinda ilan ettikleri gibi, Hayfa'dan Kudüs'e kadar olan bir bölgeyi kendi baslarina korumalari fiziksel olarak imkansizdi. Tapinakçilar'in yardimseverlik degil, aksine ekonomik ve siyâsî çikarlar pesinde olduklari açikti. Masonlugun en taninmis isimlerinden biri olan 33. dereceden büyük üstad Albert Pike (1809-1891), masonlugun temel eserlerinden biri kabul edilen Morals and Dogma (Ahlak ve Dogma) adli kitabinda, Tapinakçilar'in gerçek amacini söyle açiklamistir: [27]
"...Templiyerlerin (Tapinakçilarin) ilan edilen görevi, kutsal yerleri ziyarete gelen Hiristiyanlari korumakti. Gizli amaçlari ise, Ezekiel'in haber verdigi modele uygun olarak Süleyman Mabedi'ni yeniden insa etmekti... Tapinakçilar, en bastan beri Roma'nin (Papalik) ve onun krallarinin egemenligine karsiydi. Amaçlari, zenginlik ve güç elde etmek ve gerekirse savasarak Kabalistik dogmayi yerlestirmekti." [28]
Her ikisi de mason olan Ingiliz yazarlar Christopher Knight ve Robert Lomas da, "The Hiram Key" (Hiram Anahtari) adli kitaplarinda Tapinakçilar'in kökeni ve amaçlarina yer vermektedirler. Pike'in verdigi bilgilere ek olarak, Tapinakçilar'in Kudüs'te bulunduklari dönemde gerçekten de büyük bir degisim yasadiklarini ve Hiristiyanlik inanci yerine baska ögretiler kabul ettiklerini vurgulamislardir. Kitapta verilen bilgilere göre bunun temelinde ise, Kudüs'teki Süleyman Tapinagi'nda "kesfettikleri bir giz" yatar.[29] Zaten Tapinakçilar'in Kudüs'teki asil hedefleri, Süleyman Tapinagi'nin harâbelerini arastirmak olmustur. Yazarlar, Tapinakçilar'in "Filistin'e giden Hiristiyan hacilari korumak" seklindeki görüntüsünün sadece bir kilif olarak kullanildigini, tarikatin asil hedefinin çok daha farkli oldugunu söyle açiklarlar:

"Tapinakçilar'in kurucularinin herhangi bir zaman hacilara koruma sagladiklarina dair hiçbir kanit yoktur, ama öte yandan Herod Tapinagi'nin (Süleyman Tapinagi'nin yeniden insa edilmis hali) yikintilari altinda yogun arastirma kazilari yaptiklarina dair son derece ikna edici kanitlar buluyoruz."

"The Hiram Key" kitabinin yazarlari, Tapinakçilar'in bu arastirmalarinin sonuçsuz kalmadigini, tarikatin gerçekten de Kudüs'te, "dünya görüslerini degistiren" önemli bir seyler bulduklarini yazmaktadirlar. Pek çok arastirmaci da ayni kanidadir: Tapinakçilarin Hiristiyan bir dünyada dogmalarina, Hiristiyan kökenden gelmelerine ragmen, Hiristiyanliktan tamamen farkli bir inanca ve felsefeye baglanmalarina neden olan, onlari sapkin ayinlere, kara büyü ritüellerine yönelten bir "kaynak" olmalidir.[27]
Süleyman Mabedi ve Masonlar


Süleyman Tapinagi ve Mesih, Yeni Dünya Düzeni kurmak isteyen küresel finans oligarsisinin iki temel sembolüdür. Yahudiligin ve Hiristiyanligin pek çok kutsal sembollerini bu dine mensup insanlari ikna etmek için kullansalar da gerçekte Misir-Babil okültizmine dayanan Kabala'ya yani Lusifer'e (Satürn) inanmaktadirlar.[30]
Masonluk ve dünyanin pek çok ülkesinde örgütlenmesi olan Siyonist organizasyonlari eger kendilerine sorarsaniz birbirleriyle alakalarinin olmadigini iddia ederler. Oysa bu iki örgütlenme farkli yollardan ayni amaç için çalisirlar. Amaç, birinde açikça “Siyonist Yahudi çikarlari”na hizmet olarak ifâde edilebilirse de Masonluk'ta “Kudüs”ün önemi adeta kutsanirken, birligin amacinin Süleyman Tapinagi'nin yeniden insasi olarak tanimlanir. Bunu yapacak olanlar da “duvar isçileri”; yâni üyeleridir.[26]
Farmasonlar (freemasonary) için bu anlamda uydurulan tarihte en uygun yapi hermetik, gnostik metinler, Templiyer Sövalyeleri, Gül ve Haç örgütü gibi gnostik ve esasinda bir Müslüman olan Hasan Sabbah'in gnostizminden etkilenmislerdir. Sabbah devrinin en korkulan hükümdarlarindan biridir ve neredeyse yari efsane konumundadir. Sultanlarin yatak odasina kadar girip ölüm notlari birakmaktan tutunda bir sürü cesaret gerektiren isi adamlari hiç çekinmeksizin yapabilmektedir, bu durumda onu bir cazibe merkezi haline getirmektedir. Templiyer sövalyeleri ve Gül ve Haç bundan etkilenmistir ama esasinda Süleyman Tapinaginda oldugu iddia edilen hazine ve gnostik bilgiler ise hayal ürünüdür. Bu daha çok farmasonlarin uydurdugu belgelere dayanir ama herhangi bir gerçekligi yoktur.[31]
"New World Order"; yani "Yeni Dünya Düzeni" kavrami bizlere çok yeni görünen, aslinda kökü eski zamanlara dayanan bir ülküdür. Bu tabiri ilk olarak 1918'de ABD Baskani Wilson'un dengelemek istedigi dünya siyasetinde görüyoruz. Wilson, devletlerin kana kan çarpistigi süreçten sonra birtakim baris ilkelerini savas devletlerine kabul ettirirken bunu yeni dünya düzeni esasinda sundu. Bu baris prensipleri ne kadar kabul gördü orasi tartisilir. Ancak bu meseleler ile birlikte “yeni düzen”in köklerine inmemiz gerekiyor.

Bütün olaylar, Orta Çag'da Fransa kralindan Kudüs'e giden hacilari korumak maksadiyla izin alan birkaç sövalye ile basliyor. Asil amaç bu degil elbette. Kudüs'te eskiden yikilmis olan Süleyman Tapinagi'nda bulunan gizli Kabala kalintilarina sahip olmaktir asil amaç. Bunun için Iskoçya'dan Kudüs'e uzanan bir sebeke kuruyorlar. Zamanla güçlenen Tapinak Sövalyeleri, Haçli Seferleri'nde de Müslümanlara karsi savasanlar arasindalar. Gittikçe artan prestijleri ile hem söhretleri hem de servetleri büyüyor. Bir zaman geliyor ki Fransa Krali, ani bir baskin tertipleyip elebaslarini idam ediyor. Geriye kalan sövalyeler servetleri ile birlikte ortadan kayboluyorlar. Nereye gittikleri hakkinda en ufak bilgiye ulasilamiyor. Bunlarin içlerinde bulunanlarin Avrupa'da duvar isçiligi ve sair islerde kendilerini gizledikleri en kuvvetli ihtimaldir. Bu amaç etrafinda yeni bir olusumla karsilasiyoruz; Avrupa dillerindeki karsiligi “duvar isçisi” manasina gelen Masonlar ile. Bunlar belli bir amaç etrafinda yani kendi deyimleri ile tüm insanligin kardesçe yasamasi için toplanir ve bu yönde çalisirlar. Aslolan tek sey yine Kabala esaslarini kabul edip, dünyanin tek parça haline gelmesi için çalismak.[32]
Mason kaynaklarinda, sirf Eski Misir'in geneline degil, bu sistemin zalim yöneticileri olan Firavunlara karsi da büyük bir övgü ve yakinlik vardir. Mimar Sinan dergisindeki bir diger makalede sunlar yazilidir:

«Firavun'un baslica vazifesi, Nûr'u aramaktir. Gizli Nûr'u, daha canli ve daha kuvvetli bir surette yüceltmektir.. Biz masonlar, nasil Süleyman Mabedi'ni insaya çalisiyorsak, eski Misirlilar da Ehrami, yani Nur Evini insaya çalisirlardi. Eski Misir mabetlerinde yapilan ayinler, bazi derecelere ayrilmisti. Bu dereceler iki kisimdi. Küçük ve büyük dereceler. Küçük dereceler, bir-iki-üç diye ayrilmisti; bundan sonra Büyük dereceler baslardi.» [33]
Masonlar, Hz. Süleyman hakkindaki söz konusu çarpik bakis açisini benimsemis, onu Eski Misir'dan gelen pagan ögretilerin temsilcisi saymis ve bu nedenle Hz. Süleyman'a kendi ögretileri içinde büyük bir yer ayirmislardir. Amerikali tarihçi Michael Howard, "The Occult Conspiracy" adli kitabinda, Ortaçag'dan bu yana, Hz. Süleyman'in (kendisini tenzih ederiz) sanki bir büyücüymüs gibi algilandiginin görüldügünü, birtakim pagan fikirlerin Yahudilik içindeki temsilcisi olarak kabul edildigini anlatmaktadir.[34] Howard, bu bakis açisi nedeniyle masonlarin Hz. Süleyman mabedini bir "pagan tapinagi" olarak algiladiklarini ve bu yüzden tapinaga önem verdiklerini belirtmektedir.[35]
Bütün bu üstte anlattiklarimiz, masonlarin kendilerini Süleyman Tapinagi'yla ve Tapinak'in insasini üstlenen Hiram Abiff'le olaganüstü bir biçimde özdeslestirdiklerini gösteriyor. Acaba nedir Süleyman Tapinagi'nda ve Hiram Abiff'te masonlari bu kadar etkileyen sey? Önceki sayfalarda Süleyman Tapinagi'nin cazibesinin nereden kaynakligini görmüs, Tapinak'in Kuran'in bildirdigine göre Yahudilerce hakkinda sapkinca "seytânî" yorumlar yapilan Hz. Süleyman'in iktidar ve gücünü temsil ettigini incelemistik. Peki ya Hiram Abiff'in durumu nedir?

Çok ilginç, Kuran'dan Hiram efsanesiyle de ilgili çok önemli bir bilgi ediniyoruz. Hiram'in Tapinak'in insasini üstlenen duvarci ya da "bina" ustasi oldugunu akilda tutarak, Sâd Sûresi'nden Hz. Süleyman'la ilgili ayetleri okudugumuzda masonlugun kökeni hakkinda çok önemli bir ipucu yakaliyoruz:

«... biz Süleyman'i imtihan ettik, tahtinin üstünde bir ceset biraktik. Sonra (eski durumuna) döndü. 'Rabbim, beni bagisla ve benden sonra hiç kimseye nasip olmayan bir mülkü bana armagan et. Süphesiz sen, karsiliksiz armagan edensin.' Böylece rüzgari onun buyrugu altina verdik. Onun emriyle diledigi yöne yumusakça eserdi. Seytanlari da (onun buyrugu altina verdik); her bina ustasini ve dalgiç olani. Ve (kötülük yapmamalari için) saglam kementlerle birbirine baglanmis digerlerini.» [36]
Ayetler, Hz. Süleyman'in emrine "seytanlarin" verildigini ve Hz. Süleyman'in bunlari çalistirdigini anlatiyor. Bu "seytanlar"in özelliklerinden biri de "bina ustasi" olmalari...

Yani Hz. Süleyman'in emrinde çalisip, Tapinak'i insa edenler, Hz. Süleyman gibi mümin degillerdi. Tapinak'i insa eden "bina ustalari", Hz. Süleyman'in emrine verilmis olan ve onun gücüne boyun egmis olan "seytan"lardi. (Bu, Hz. Süleyman'a verilmis olan özel bir güçtür. Sebe Suresi'nde de Hz. Süleyman'in, Allah'in yardimiyla inkârci cinleri kullandigi anlatilir. Böylece Hz. Süleyman, kendi gücünden ve iktidarindan korkan seytanlari da hayir yolunda kullanabilmistir.)

Dolayisiyla, Tapinak'in insasini üstlenen Hiram ve yanindaki duvarcilar da, Kuran'in deyimiyle Hz. Süleyman'in emrine verilmis "seytanlar"dir. Hiram'i, bu gerçegin tam tersine Hz. Süleyman'in en yakini ve yardimcisi olarak gösteren masonik kaynaklarsa, bu düsünceye Yahudi kaynaklarindan varmislardir. Yahudilerin böyle bir inanca sahip olmalari da, yine Kuran'in bildirdigi gibi, Hz. Süleyman hakkinda "seytanlarin uydurduklarina uymalari"ndan (Bakara, 102) kaynaklaniyor. Hz. Süleyman'a böylece "küfür" (inkar) atfeden Yahudiler, onu dogal olarak Tapinak'i yapan "bina ustasi" seytanlarla bir tutmuslardir.

Sonuçta, masonlarin kendilerini özdeslestirdikleri Hiram Abiff ve yanindaki "bina ustalari"nin, Kuran'in deyimiyle "seytan" oldugu açiga çikmaktadir.

Ayette isaret edilen bir gerçekle ilgili olarak çok ilginç bir bilgi daha var. 33. dereceden üstad mason Brigadier A. C. F. Jackson'un yazdigi Rose Croix adli kitapta, Haçli Seferlerinin ardindan Avrupa'ya dönen Tapinakçilar'in "Diver's lodge" (Dalgiç localari) adiyla anilan localar kuruldugu bildiriliyor.47 (Sad Suresi'nin 37. ayetine göre, Hz. Süleyman'in emrindeki "seytanlarin" bazilarinin da "dalgiç" oldugunu hatirlarsak, "Diver's lodge"in nereden esinlendigini daha iyi anlayabiliriz.

Anlasilan odur ki, Tapinakçilar, Hz. Süleyman'in emrine verilmis olan ve Kuran'da bina ustalari ve dalgiçlar olarak tanimlanan seytanlarin sahip olduklari gelenegi sürdürmeye karar vermislerdir. Masonik sir ise, bu seytanlarin Yahudi inancina göre Hz. Süleyman'la paylastiklari büyü ve benzeri yöntemleri kullanma gelenegidir ki, Kabala bu gelenegin ta kendisidir. Kabalacilarla masonlar arasindaki iliskinin kaynagi da budur. Dolayisiyla, masonlugun kökenini olusturan gelenek, Kuran'in ifâdesiyle "seytânî"dir.

Masonlugun tarih boyunca dinle çatismis ve her türlü din-karsiti hareketin arkasinda yer almis olmasinin, saniriz bundan daha anlamli bir sembolik kökeni de olamaz...[37]
Çift Sütun

Mason localarinin degismez dekorlarindan biri, locanin girisinde yer alan ikiz sütunlardir. Üzerlerine "Jakin" ve "Boaz" kelimeleri kazinmis olan bu sütunlar, Hz. Süleyman Tapinagi'nin girisinde yer alan iki sütunun taklidi olarak bilinir. Oysa gerçekte bu sembolde de masonlarin kasti, bir peygamber olan Hz. Süleyman'i anmak degil, Hz. Süleyman hakkinda üretilen iftira yoluyla, ilham aldiklari pagan inançlari ifade etmektir. Bu sütunlarin kökeni de yine eski Misir'dir. Mimar Sinan dergisindeki "Ritüellerimizdeki Allegori ve Semboller" baslikli makalede bu konuda su açiklama yapilir:

Örnegin Misir'da Horus ve Sut göklerin ikiz mimari ve dayanagi idiler. Hatta Tebai'deki Baccus da öyleydi. Localarimizdaki iki sütun da eski Misir kaynaklidir. Misir'daki bu sütunlarin biri güneyde Thebes sehrinde digeri kuzeyde Heliopolis'tedir. Misir'in bas tanrisi Ptah'a adanmis Amenta isimli tapinagin girisinde Solomon tapinaginin girisinde oldugu gibi iki sütun vardi. Günesle ilgili en eski mit'lerde de sonsuzlugun giris kapisi önünde dikili akil ve kuvvet isimli iki sütundan bahsedilir.[2]
Süleyman Mabedi ve Sirius Kültü

Tapinakçilar gizli örgütü içinde “Shemsu Hor” (Horus'un gözüne tapan kült/grup) diye bilinen bir grup vardi. Shemsu Hor, aslinda Misir'da bulunan eski bir Ibrani kültünün adiydi. Bu kültün inancina göre, “Sirius'lular”, Ibranileri yaratmis ve eski Misir kültürünü gelistirmislerdi.

Masonlar, tarikatlarinin ve medeniyetin kökenleri hakkinda çok ilginç bir hikaye anlatirlar. Onlarin inancina göre, Sümerlilere kadar uzanan mitolojik bir geçmiste, dünyadaki medeniyet, Sirius yildiz sisteminden gelen ilahi ziyaretçilerin baliga benzedigi belirtilerek “Oannes” diye adlandirilir.

Misir tanriçasi Isis de balik seklinde bir baslik tasiyordu. Bu yabanci ziyaretçilerin evi, Sirius yildizi, eski Misirlilar için çok önemliydi. Bu sebeple hem takvimlerini, hem de tapinaklarinin yönünü Sirius'a göre ayarlamislardi.

Harry Leblson, “The Search for Ancient Astronauts” (Eski Astronotlari Arastirma) adli kitabinda baliga benzer dünya-disi varliklardan bahseder.

Binlerce yil önce dünyayi ziyaret ederek dünyaya medeniyet getiren dünya-disi varliklar, ayni zamanda getirdikleri insaat ve geometri prensipleri ile Masonlugun kurulus efsanelerini olusturmuslardir.

Ilginçtir ki, 20. yüzyilda da “Oannes” efsanesine inananlar vardi. Afrika'daki “Dogon” kabilesi bununla ilgili ilginç bir gizli kozmolojik tradisyonu halen muhafaza etmektedir. Dogo gelenekteki asirlardan beri agizdan agiza nakledilmektedir. Bu gizli gelenek, bundan türeyen bazi dini inançlarin ve gizli örgütlerini (Illuminati) dogmalarini olusturmaktadir.

Dogon mesajlari da böyle bir dünya-disi temasin oldugunu dogrulamaktadir.

Dogon'lar yalniz Sirius'u degil, küçük uydusu Sirius B'yi de biliyorlardi. Sorun su ki, Sirius B çiplak gözle görülemiyordu ve ancak 20. yüzyilin güçlü teleskopu sayesinde kesfedilebilmistir. Dogon'larin bildikleri yalniz Sirius'la sinirli degildi. Onlar:

- Bir teleskop olmadan bu gerçegi ögrenme imkanlari olmamasina ragmen, Satürn'ü çevresinde bir halka oldugunu biliyorlardi.

- Günes sistemimizdeki gezegenleri ve Samanyolu'nu biliyorlardi.

- Dogon'lar, dünyanin uydusu Ay için “Bir ölünün kurumus kani kadar kuru ve ölü” diyorlardi.

- Jüpiter'in dört uydusu oldugunu biliyorlardi.

- Dünyanin ekseni etrafinda döndügünü biliyorlardi.

- Sirius B'nin Sirius A etrafindaki yörüngesel periyodunun 50 yil oldugunu biliyorlardi. Teleskop olmadan böyle bir gerçegi nasil tespit edebilmislerdi? Bu bilgileri nereden almislardi?

Dogon'lar, bu bilgileri “Nommo” dedikleri ve binlerce yil önce disk seklindeki araçlarla Sirius'tan gelen, zeki amfibik yaratiklardan aldiklarini söylüyorlardi. Dogon'lar Nommo'ya “Dünyayi Sekillendirenler” diyorlardi. Bu deyim masonik literatürde “Yapicilar-Insaatçilar” kavramina denk gelmektedir. (Mason kelimesinin “duvarci” anlamina geldigini hatirlatmak isterim.)

Dogon'larin kuzeni olan “Bozo” kabilesi, Sirius'a “Göz Yildizi” demekteydi ki, bu kavram, bize “Üçgen içindeki göz”le sembolize edilen “Isis”i hatirlatmaktadir.

Sirius'un helezoni yükselisi, hem Misir, hem de Dogon dinsel seremonilerinde çok önemli bir yer tutuyorud .Dogon'lar Sirius'un helezoni yükselisini, merkezinde çiçege benzer bir günes ihtiva eden bir haçla sembolize ederlerdi ki, bu haç “Gül Haçli”lar ve takipçileri Masonlar ve “Ordo Templi Orientis” (OTO) tarafindan da kullanilmaktadir.

Michael A. Hoffman, “Secret Societies and Psychological Warfare” adli kitabinda, Sirius'un en üst okült çevrelerde “kozmoz”un gizli tanrisi” olarak nitelendirildigindne bahseder.

Yazara göre, tamamlanmamis piramidin üzerindeki “her seyi gören göz”(Bu sembol, bir dolarlik banknot üzerinde rahatlikla görülebilmektedir.) Sirius'un gözünü ve onun gözetimini sembolize etmekteydi.

Masonik inançlar üzerine yapilan bir arastirmada, “kardesligin” binlerce yillik Osiris/Isis/Günes tanrisi/Ana tanriça programinin güncellestirilmis bir versiyonu oldugu ortaya çikarilmistir. Bu tip bir tapinç, yazili tarihinin baslangicina kadar izlenebilmektedir. Bu mitoloji, eski Misir rahiplerinin Isis/Osiris, Günes/Ay kült'ünde kristalize olmustur.

Günes/Ay programinin üstatlari (Masonluk bunun gönümüze kadar gelebilmis önde gelen kolundan biridir.) kendilerine “Illuminati” diyorlardi. “Illuminati-Aydinlanmislar”, günes tanrisina tapan üstatlara verilen isimdi.

Isis/Osiris inanci, ilk çag gizem dinlerinin ve bundan türeyen Mason ritüellerinin temelini teskil etmistir.

“Isik” sembolizmi, bütün Gizem dinlerini kaplamistir. Üstatlar, “isigi gördüklerini” ve “gözlerinin açildigini” söylüyorlardi. Bütün bu ritüeller, geceleri magaralarda yapiliyordu.

Isik=Aydinlanma=Illuminati.

Günümüzde Gizem inançlarini devam ettiren Avrupa mezhepleri içinde ne önemlisi, “Priory of Sion” (Siyon Manastiri)dir.

Gnostik mezheplerden Kathar'lara ait son zamanlarda ele geçen bir belgenin tercümesiyle onlarin dogrudan bir “Isis” kültü oldugu ortaya çikarmistir.

“Gül-Haçli”lar ve “Tapinak Sövalyeleri” gibi gizli örgütlerin düsünce yapisini en çok etkileyen, Yahudi/Gnostik mistik pratigi olan “Kabala” olmustur.

Kabbala'nin Hür-Masonlar üzerinde büyük felsefi etkisi olmustur. Masonlar 1700'lü yillarin ortalarinda, Sirius yildizinin önemini belirten pratiklerinin yani sira, Günes tanrisi/Ana tanriça mitolojisine dönmüslerdi.

Masonluk, Gnostik bir din olmanin ötesinde, dünya politikasi ve dünya istihbarat örgütlerinin büyük etkisi ile, günümüzdeki en etkili ve her yere ulasabilen en aktif “Illuminati” cephelerinden biri olmustur.

Masonluk gibi gizli örgütlerin tarih boyunca, bugün UFO'lar diye adlandirdigimiz, diger dünyalardan gelen ziyaretçilerle hep bir sekilde baglantilari olmustur.

Tarih boyunca birçok okültist, dünya-disi ziyaretçilerden kanal bilgisi aldiklarini iddia etmislerdir. Illuminati mensubu olan Roger Bacon, Jerome Cardan ve ünlü Leonardo de Vinci baska dünyalardan varliklarla temas kurduklarini iddia etmislerdi.

Acaba ortaçaglarda Nommo'lar geri dönmüs olabilirler mi?

Masonlarin bizim inanmamizi istedikleri kutsal bir misyonu vardi; Sirius yildiz sisteminden gelen ölümsüz kan bagina dayanan eski bir tradsiyonun planlarinin tamamlanabilmesi için (Süleyman Tapinaginin yeniden insasi ve “Dünya Krali”nin taçlandirilmasi) “TEK DÜNYA HÜKÜMETI”'nin kurulmasi gerekiyordu.

Fransiz UFO arastirmacisi Jacques Vallee, Paris'te ilginç bir UFO grubu ile temas kurmustu. Bu gruba “Melkisedek Tarikati” deniyordu ve amblemi “David Yildizi” (6 Köseli Yildiz) idi. Tarikatin programi “TEK BIR DÜNYA HÜKÜMETI” kurmayi ve -UFO egilimli kendi dinleri hariç- dünyadaki bütün dinlerin ortadan kaldirilmasini hedefliyordu.

Tarikat mistik pratiklerinde –OTO ve Hür-Masonlar gibi diger okült gruplarin da kullandigi Yahudi mistik kozmolojisi Kabala'yi  kullaniyordu.

Vellee, birçok örgütünün Melkisedek cephe örgütü olarak kullanildigini fark etmisti. Bunlar arasinda: “Hiristiyan Özgürlük Cephesi”, Jesus People Europe, Jesus Revolution, “Karizmatik Hiristiyan” Hiristiyan Sosyalist Partisi, Yahudi ve Arap hareketleri vardi.
Dünya-disi klonlama kültü; Rael'ciler

Vallee'nin arastirdigi diger bir UFO grubu da Rael kültü idi. Kurucusu Fransiz Claude Vorilhon bir gün daglarda gezinirken, yakinlarinda bir UFO görmüstü. UFO'nun üstünde, içinde bir gamali haç ihtiva eden “DAVID YILDIZI” amblemi vardi.

Araçtan inen yaratik onunla konusmaya ve ona “Rael” diye hitap etmeye baslamisti. Vroilhon “Elohim” diye adlandirdigi yaratiklar ona bir misyon vermislerdi.

Vorilhon'a verilen bilgilere göre, insanlar Elohim tarafindan DNA degisiklikleri ve klonlama ile yaratilmislardi. Rael ismini kullanan, Vorilhon taraftarlarina “YENI BIR DÜNYA HÜKÜMETI ve yeni bir para sistemi kurulmalidir!” diyordu.

Iste dünyada ilk defa bir bebek klonlandigini bütün dünyaya duyuran bu Raelciler olmustu.

Vorilhon, bütün dünyaya verdigi mesajda Allah olmadigini, insanlarin ancak klonlama yoluyla ölümsüzlüge ulasabilecegini söylüyordu (!)

13 Aralik 1973'de Vorilhon, Fransa'daki Clermont-Ferrand volkanik daginin eteklerinde gezerken, bir UFO'nun yakinlarinda bir yere indigini görmüstü. Donuk gri derili ve büyük siyah badem gözlü humanoid (insanimsi) yaratiklar, onu araçlarina alarak, insanliga bir mesaj götürmesini istediler. Uzaylilar, ona ilk insani 25.000 yil önce klonlama yoluyla yarattiklarini söylediler. Gri'ler kendilerine Incil'deki gibi, “Elohim”ler diyorlardi. Küçük yesil yaratiklarin söylediklerine göre, Vorilhon'un kendisi de bir klondu.

Vorilhon, misyonunun Tanri'in olmadigini yaymak oldugunu söylüyordu. Uzayli atalarimizin insanlari fiziksel ve cinsel bakimdan özgürlestireceklerini ve insanlarin ebediyen yasamasina yardimci olacaklarini iddia diyordu.

Uzaylilarin ilk ziyaretinden 2 yil sonra, onlar yeniden geldiler ve Vorlihon'u baska bir gezegene götürdüler. Vorilhon, burada Hz. Isa ve Buda ile karsilasmisti. Vorilhon “Onlar klonlama yoluyla ölümsüzlüge kavustular” diyordu.

Rael'in iddiasina göre, kurucusu oldugu “Clonaid” sirketi, Rael, Iskoçya'nin Sunday Herald gazetesi ile yaptigi özel bir röportajda, Eva'nin (Klonlandigi iddia edilen çocugun ismi) 18 yasina kadar dis dünya tarafindan görülemeyecegini söylüyordu. Clonaid, çocugun bir klon olduguna dair bilimsel delileri ortaya koyacagini iddia ediyordu.

Rael, klonlama deneylerini savunarak, “Biz baris ve sevgiden yanayiz ama bakin Amerika ve Ingiltere Irak'ta 100.000 sivili öldürmeye hazirlaniyor. (Bu yazinin Irak savasindan önce yayinlandigin dikkat çekmek isterim.) Buna ragmen halk güzel bir küçük kizin klonlanma ile dünyaya gelmesine kiziyor!" diyordu.

Rael'in 55.000 takipçisi de insanlarin uzaylilar tarafindan laboratuarlarda yaratildigina inaniyordu. Rael'e göre klonlanmanin son hedefi, insanlari ölüm aninda klonlayarak, birkaç içinde büyüyen klona o, insanin hafizasini nakletmek olacakti. Iste bu teknikle ebedi yasam saglanabilecekti.

Rael, Hiristiyanliga ve özellikle Vatikan'a klonlamaya karsi oldugu için saldiriyordu. “Papa”nin karsi oldugu her seyi destekliyorum, Katolik Kilisesi insan dogasinin en büyük düsmanidir!” diyordu.

Vorilhon'un ögretilerini kabul edenler, hem karsi cinsle, hem de ayni cinsle PASAKLI KIZ yapma özgürlügüne sahiptiler. Rael'ciler, uzaylilar ve özgür metalin garip bir karisimina inaniyorlardi.

Isin en ilginç yani ise, Rael'in uzaylilarin dünyaya inecegi yer olan Israil'de bir elçilik açma girisiminde bulunmasidir.

29.01.2003 tarihli BBC'nin haberine göre, Clonaid firmasi temsilcileri, Florida'da bir mahkemede dünyanin ilk klonlanan çocugunun Israil'de yasadigini ve dolayisiyla mahkemenin yetki alani disinda oldugunu iddia etmislerdi.

Herhangi bir DNA örnegi olmadigi için, birçok bilim adami klonlanmis bebek hikayesini inandirici bulmamaktaydi.

Okült arastirmacisi James Shelby Downard, “Sorcery, ben bir kimil zararlisiyim, Assassination, and the Science of Symbolism” (Sihirbazlik, PASAKLI KIZ, Suikast ve Sembolizm Bilimi) adli kitabinda CIA'nin üst kademelerinde Sirius'a tapan bir kült oldugunu iddia eder. Bu CIA kültünün ayin yerlerinden biri, Kalifroniya'daki Palomar Gözlemevi'nin teleskop odasiydi. Downard'a göre, burada Sirius -askeri istihbarat kültü teleksopik olarak odaklandigi “Köpek Yildizi”nin (Sirius) isiginin odaya gelmesi ile- eski Misirli rahipler gibi ritüellere baslamaktaydi.

Amerikan Askeri Istihbaratindan Albay Michael Aquino (Satanik “Set Tapinagi”nin basi) oküktizmde Set'in Sirius'la es deger bir tanri oldugunu söylüyordu.

Anton La Vey'in (Asil adi; Anton Lvey) “Seytan Kilisesi”nin birçok üyesinin askeri çevrelerden geldigi bir sir degildir. Burada yeniden Sirius, okültizm ve askeri istihbaratin acayip birlikteligini görüyoruz.

Bazi arastirmacilar UFO'larin ve mürettebatlarinin giysileri üstünde, “Üçgen içindeki göz” amblemine dikkat çekmislerdir. Bazi “Kara Elbiseli Adamlar” da ayni amblemi tasiyorlardi ve “Üçüncü göz halkindan” olduklarini söylüyorlardi.

Son yillarda Belçika'da çok görülen UFO'lar içinde, her kösesinde bir isik yanan üçgen seklindeki uçan araçlar çok gözlenmistir. Bu belki de 1997'de Phoeinx/ Arizona'da görülen dev gemi ile ayniydi. Medya'da bu “uçan üçgenler” UFO olarak tanimlanmislardi, ama gerçekte ABD Hava Kuvvetleri tarafindan üretilen “çok gizli” bir uçakti.

Köpek Yildizi, Sirius-Isik Lordlari-Üçgen Içindeki Göz-Illuminati-Set-Isis-Süleyman Tapinagi, David Yildizi-Tanrinin Israil'le ahidi-Kabala ve Föniks, bütün bu semboller dünya kökenlidir.

Illuminati örgütü (Bunun görünen kolu olan Masonlar), kendi mitolojisinin eski Misir'a dayandigini iddia eder.

1800'lerdeki Iskoç Riti Masonlugunun basi olan Albert Pike, “Sirius'un parlak isigi localarimizi aydinlatir” diyordu. Pike'ye göre Sirius, üçgen içindeki göz, ana tanriça Isis ve Pentagram es anlamliydi.

Illuminati ve ilgili örgütlerin (Hür-Masonlar ve Siyon Manastiri) en gizli sirri, KUDÜS'TEKI YIKILAN SÜLEYMAN TAPINAGINI YENIDEN INSA ETMEKTIR.

Sirrin içindeki sir, “Yeni Dünya Düzeni”nin amacinda gizlidir. Yani Kral David soyundan gelen bir Mesih-Deccal'in taç giymesidir.

Bu ayni zamanda Tapinak Sövalyeleri'nden bugüne, Yeni Dünya Düzeni'nin ve Illuminati'nin degismeyen planidir.

Son yillardaki en yüksek seviyedeki manipülasyonlar, Incil kehanetlerinin gerçeklestirilmesi, Müslümanlarin kutsal mekanlari olan Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs Sahra'nin yikilarak, Masonlarin felsefesinin köse tasi olan Kudüs'teki Süleyman Tapinagi'nin yeniden insasi ve onun tahtina da David soyundan bir “DÜNYA KRALI”nin oturulmasi yönünde yapilmaktadir.

Yahudi ve Hiristiyanlarin “Tapinak Tepesi” adini verdikleri mevkîde yer alan bu iki Islam mabedini havaya uçurmak için birçok terörist örgüt (Israil istihbaratli ile baglantili) tesebbüste bulunmustur. Böyle bir sey gerçeklestirdigi takdirde, Yahudiler ve Araplar – Museviler-Hiristiyanlar ve Müslümanlar arasinda kutsal bir savas çikmasi kaçinilmazdir.

Mescid-i Aksa'nin yikilmasiyla Ortadogu'da III. Dünya Savasi'nin çikmasi, ne Yahudi fundamentalistlerinin, ne fundamentalist Hiristiyan mezheplerinin, ne de Masonlarin pek umurunda degildir.

Islam mabetlerini havaya uçuracak Israilli terörist örgütlere, ABD'deki Hiristiyan örgütlerden milyonlarca dolar yardim akmaktadir. Yahudi ve Hiristiyan inançlarina göre, Süleyman Tapinagi'nin yeniden insasi, Mesih-Deccal'in gelisini hizlandiracagi gibi, Hz. Isa'nin ikinci gelisine de neden olacaktir.[15]
Süleyman'in Mabedi ve Israil'in Harem-i Serif Politikasi

Süleyman Mabedi,Yahudilerin kutsal tapinagidir ve bu mabet Yahudilerin Filistin'e geri dönme inançlarini pekistiren bir unsur olarak kullanilmistir. Mescid-i Aksa'nin Süleyman Mabedi üzerinde kurulmus olmasindan dolayi Yahudiler bölgeye özel bir anlam yüklemislerdir. Filistin topraklarina 1881'de baslayan göçle birlikte Yahudiler bölgeye yerlesmeye baslamislardir. Siyonistlerin Filistin'e göçleri, bu kutsal mekana ulasma ve orada bir devlet olma amacini hedeflemektedir. Bu nedenle bölgede hakimiyet kurabilmek için Filistin'deki nüfuslarini arttirmaya çalismislardir.[38]
Filistin'e bes büyük Yahudi Göçü olmustur. 1881-1903, 1904-1919, 1919-1923, 1923-1929 ve 1929-1940 yillari arasinda gerçeklesen bu Siyonist göçlerle Filistin'deki Yahudi nüfusu arttirilmistir. Bu dönemde her ne kadar Filistin'de çogunlugu elde edemeseler de Yahudiler, Bati'dan aldiklari destekle “Süleyman Mabedi” mitini gerçeklestirmek için harekete geçmislerdir. Aslinda 1920'lerde Filistinliler Siyonistlerin Mescid-i Aksa politikalarinin farkina varmis ve Müslümanlarla Siyonistler arasinda ilk ciddi çatismalar o dönemde baslamistir. Ingilizlerin destegi ve 1942 yilindan sonra da ABD'nin bölgedeki nüfuzunu artirmasiyla birlikte Siyonistler daha güçlü bir sekilde hareket ederek Filistinliler üzerinde terör estirmislerdir.

Kuruldugu 1948 yilindan bugüne degin Israil, Süleyman Mabedi'nin bulundugu yeri yeniden insa etmenin yollarini aramaktadir. Israil'in bütün çabalarina ragmen Kudüs ancak 1967 Haziran'indaki Alti Gün Savaslari'nda isgal edilebilmistir. Bugün gelinen noktada, Filistinlilerin top yekun maruz kaldiklari baski ve siddet bir yana, Islâmî Hareket Konseyi Lideri Seyh Raid Salah'in ifadesiyle, “Sadece Kudüs ve çevresinde Israil tarafindan tahrip edilen, yikilan, kumarhane ve gece kulübüne çevrilen camilerin sayisi 1200 civarindadir.”. Bütün bunlara ragmen Israil bugün nihai hedefine ulasamadigini düsünmektedir.

1967 isgalinden sonra 1980 yilinda Kudüs, “Israil'in ebedi baskenti” ilan edilmistir. Bütün bu çabalarin ana hedefi, 20 yüzyildir yikik olan Süleyman Mabedi'nin bir an önce yeniden insa edilmesidir. Ancak bu alanda iki Islam mabedi bulunmaktadir: Mescid-i Aksa ve Kubbetü's-Sahra. Bazi Yahudilerin görüsüne göre, Mabed'in yapilabilmesi için iki Müslüman mabedinin yani Mescid-i Aksa ve Kubbetü's-Sahra'nin yikilmasi gerekmektedir. Bunun önündeki en büyük engel ise Filistinliler basta olmak üzere, tüm dünya Müslümanlaridir. Onlar var olduklari sürece, Israillilerin bu iki mescidi yikmalarina asla müsaade edilmeyecektir. Iste son dönemlerde yasanan ve Kudüs sokaklarini kana bulayan çatismalarin anlami da burada gizlidir.

Kudüs'ün isgalinden sonra gerek bireysel olarak Israil'in Siyonist vatandaslari, gerekse devlet olarak Israil, Islam mabetlerini ortadan kaldirmak için çesitli girisimlerde bulunmustur. 21 Agustos 1969'da Mescid-i Aksa'ya yapilan kundaklama ilk defa uluslararasi kamuoyunun tepkisini çekmis ve ayni yil Israil'in kutsal topraklara karsi tutumuna tepki olarak Islam Konferansi Örgütü (IKÖ) kurulmustur. Bu gelismelerin ardindan Israil, dünya devletlerinin ve Müslümanlarin tepkilerinden çekindigi için eylemlerini, siyasi boyuta çekmis ve yeralti kazilarina yogunlastirmistir. Bunu da “Yahudilerin kendi tarihlerine ulasmak ve bilgilenmek için yapilan arkeolojik kazilar” diye tarif etmistir. Siyasi baskilardan çekinen Israil, çesitli örgütlere göz yumarak, örgütler vasitasiyla bu isi bitirmeye çalismaktadir. 1984 yilinda hem Mescid-i Aksa hem de Kubbetü's-Sahra'yi havaya uçuracak bir örgüt çökertilmisti. Bu iki mabet var oldugu müddetçe Israil'in varligi burada sürekli tartisma konusu olacaktir. Israil mahkemesi, kanunlara göre suç olusturan bu eylemi dogal olarak cezalandirdi ama mahkeme kararindan bir gün sonra, Basbakan Izak Samir, Machteret Yehudit üyeleri için söyle diyebilmisti: “Hepsi harika insanlar ama bir hata yaptilar.” Israil'in eli kanli en radikal örgütü olan Gush Emunim Hareketi'nin önde gelen ismi Haham Mose Levinger de eylemin teorik olarak dogru ama zamanlama yönünden yanlis oldugu yönünde görüs bildirmisti.

Israil'in baslattigi ve Islam dünyasinin tepkilerini çeken Subat 2007 tarihli Harem-i Serif kazilari göstermistir ki Mescid-i Aksa'ya yönelik tahripkar çalismalar bugün de devam etmektedir. Siyonist isgalciler son birkaç yildir Mescid-i Aksa'yi yikabilmek için farkli bir metot izlemektedir. Eski Yahudi eserlerini ortaya çikarmaya çalistiklari gerekçesiyle Mescid-i Aksa çevresinde ve altinda kazilar yapmaktadirlar. Bu kazilarin asil amaci ise mescidin temellerinin altinda bosluklar olusturulmasi, temellerinin dayandigi kayalarin tahrip edilmesi ve böylece mescidin kendiliginden yikilmasina yol açmaktir.

Israil Devleti'nin, genelde Filistin, özelde Kudüs politikasi buradan Müslümanlarin top yekun çikarilmasi üzerine kurulmustur. Kudüs'te yasayan Filistinlilerin evlerini onarmalarina izin verilmedigi gibi, is bulmalari da engellenerek burayi terk etmeleri saglanmaya çalisilmaktadir. Bugün farkli söylemlerle burayi koruduklarini belirten yetkililerin bu tarihi mekanda degisikliklere giderek Islam kültür mirasini yok etmeye çalistiklari, 1967'den beri bu mekanlarda yapilan degisiklikler izlendiginde açikça görülmektedir.

Harem-i Serif'in sadece Filistinlilerin degil tüm Müslümanlarin mekani oldugu bilinci gelistirilmedigi müddetçe bu mekanlarin Israil tarafindan yok edilmemesinin hiçbir garantisi yoktur.[38]
Israil 1967 yilindan itibaren El-Magaribe Mahallesi'ni isgal etti. Çünkü bu mahalle, Burak Duvari'na bakmaktadir. Yahudiler bu duvara, “Aglama Duvari” diyorlar ve sözde Süleyman Tapinagi'nin bati duvarinin bir parçasi oldugunu öne sürüyorlar. O zamandan beri Müslümanlarin bu duvara yaklasmasi ve El-Magaribe Kapisi'ni kullanmasi yasaklandi.

Son çalismalar, 1976'dan beri Mescid-i Aksa'ya yönelen en büyük tehdit olarak biliniyor. Geçit ve toprak tepe, Mescid-i Aksa'nin ayrilmaz bir parçasi olmanin ötesinde, bati duvarina payanda teskil ediyor. Yani yikilmasi, Mescid-i Aksa'nin temellerine zarar verecek.[39]
Yahudiler 1967 yilindaki O devirde îmanin heybet ve heyecani ve bu saha kalkis savas sonucunda Kudüs'e tamamen hakim olmalarina ragmen Mescid-i Aksa'yi yikip yerine Süleyman Mabedi'ni tekrar insa etmemislerdir. Bunun iki nedeni vardir. Bunlardan biri Müslümanlarin tepkisi digeri ve en önemlisi Yahudiligin mesihçi karakteridir. Israil devleti Islam dünyasinin tepkisinden çekindigi için simdiye kadar bunu plânlamamistir. Israil devletinin bu tutumunda dinin de önemli katkisi vardir. Çünkü Ortodoks Yahudilige göre Süleyman Mabedi'nin yeniden insa edilmesi Mesih'in gelmesine baglidir. Mesih'in gelmesinden önce girisilecek böyle bir faaliyet dinî otoritelerin tepkisini çekecek din ile devlet karsi karsiya gelecektir.Bu nedenle Yahudiler Süleyman Mabedi'ni yeniden insa etme tesebbüsünde bulunmamaktadirlar.[40] Hahambasi Mordehay Elyahu: "Biz bu camiyi yikmak, onu buradan tamamen silmek ve yerine Süleyman Heykeli'ni insa etmek istiyoruz." diyerek bu konudaki düsüncelerini net bir sekilde ortaya koymustur. Haham Meir Kahane de Israil parlamentosu üyeligine seçildiginde, Süleyman Mabedi tepesinde Yahudilerin ibadetlerine eslik etmek ve Mescidi Aksa ile Kubbetu's-Sahra'nin yikilmasi için mümkün olan her yola basvurmak için yemin etmistir. Haham Salom Harokohin de: "Diasporadaki Yahudilerin bir araya gelmelerinin en önemli sebebi Siyon mabedinin yeniden insasidir" demistir.

Siyon Mabedi'nin ihyasi sadece fanatik Yahudilerin hayali olarak algilanmamali. Sagcisindan solcusuna, hahamindan, laik olanina varincaya kadar tüm Israilli'nin arzuladigi bir düstür aslinda. “Kudüs'süz bir Israil, Siyon Mabed'siz bir Kudüs olamaz” ifadesi, bugün tüm Israilliler için vazgeçilmez bir slogan haline gelmistir çünkü. Baris güvercini lakapli ünlü Israilli entellektüel Yusa Belin bile diyor ki:

“Mekke ve Kabe, Müslümanlar için ne anlam ifade ediyorsa Kudüs ve Siyon Mabedi de bütün Yahudiler için onu ifade etmektedir.” [5]
Yahudiler, Kudüs'teki mescid-i Aksa'yi yikip, yeniden Süleyman tapinagi'ni insa etmek için ugrasmaktadirlar. çünkü bu tapinagin yeniden yapilmasi, Yahudilerin, Hz. Süleyman dönemindeki güç ve ihtisamlarina kavusacaklari anlamina gelir. Kudüs bu yüzden sürekli bombalanmaktadir.[2]
Son günlerde -özellikle Yahudilerin 68'li yillardan beri pek cesaret edemedikleri- Mescid-i Aksa'yi yikip yerine yeniden geçmiste Mescid-i Aksa'nin yerinde bulunan Süleyman Tapinagi'ni insâ etme etme girisimlerini hizlandirdiklarina tanik olmaktayiz. Burada sorulmasi gereken o bölgedeki Islam ülkeleriyle kiyaslandiginda pek de güçlü olmayan Israil gibi bir ülkeye son günlerde Mescid-i Aksa'nin etrafini kazacak cesareti neyin verdigidir.Bu baglamda, bu sorunun cevabini Grace Hallsell'in "Tanriyi Kiyamete Zorlamak" adli eseri gayet güzel vermektedir: "Siyonist" Yahudiler ile Evanjelist,Dispensasyonalist,Fundamentalist vb.birtakim Hristiyanlar arasindaki dini ittifak.

Bu noktada Armageddon, Deccal [ing.AntiChrist], Ye'cüc ve Me'cüc [ing.Gog and Magog], Semaya Yükselmek[ing.Rapture] gibi bazi kavramlarin bilinmesinde fayda vardir. Hristiyanlikta Incil'de de yazdigi üzere

Isa Mesih'in ölümünden sonra ikinci kere dünyaya dönecegi ve inançlilari yani Hristiyanlari zaten günahli olan dünyanin acilarindan kurtaracagi inanci mevcuttur.Fakat, Kurtarici Isa Mesih'in yeniden dünyaya dönebilmesi için birtakim olaylarin gerçeklesmesi gerekmektedir. Bu olaylar arasinda Firat Nehri'nin bütün sularinin kurumasi, Yahudilerin vaat edilmis topraklarinda bir Israil devleti kurmalari, bugün yerinde Mescid-i Aksa'nin bulundugu geçmiste ise Süleyman Tapinagi'nin oldugu yerde Müslümanlarin kutsal mekani olan Mescid-i Aksa'nin yikilip yerine geçmiste oldugu gibi Süleyman Tapinagi'nin yeniden insâ edilmesi, yeniden insâ edilen Süleyman Tapinagi'nda geçmiste oldugu gibi Yahudilerin Tanrilari Yahve'ye/Yehova'ya Kizil Düveler yani kizil danalar kurban etmeleri