Barat Hacı (Berat Hacı)



Barat Hacı (Berat Hacı)

«Güzel Türkistan sana ne oldu?
Seher çağında güllerin soldu
Çemenler berbad, kuşlarda feryad,
Hepsi mahzun, olmaz mı dil şad?
Bilmem niçin kuşlar ötmez bu bahçelerinde.»


Barat Hacı (Berat Hacı'da denilir) (16 Ekim 1910 - Şubat 2003), Doğu Türkistan'ın Kaşgar şehrinde doğan Doğu Türkistan bağımsızlık mücadelesinde bulunan büyük bir mücahittir.[1] Berat gecesinde doğduğu için babası adını Barat koymuştur.[2]

Doğu Türkistan… Dört bin yıllık Türk yurdu. Bin yüz yıldan fazla bir süredir, İslam'ın hüküm sürdüğü topraklar… Kaşgarlı Mahmud'un, Yusuf Has Hacib'in, Ali Şir Nevai'nin vatanı. İlk Müslüman Türk Devleti, Karahanlıların kurulduğu ata yurt Doğu Türkistan… Doğu Türkistan'daki zulüm, iki yüz senedir bitmiyor ve onların gözü kulağı iki asırdır Türkiye'de. 1871'de, o zamanın istiklal mücadelesinin kahramanı Kaşgarlı Yakup Han; Osmanlı Devletine elçi göndermiş ve himaye istemiştir. Devlet-i Aliyye'nin de zor zamanlarıdır. Balkanlar içten içe kaynamaktadır, Doğu'da misyonerler ve Ruslar Ermenileri kışkırtmak için ellerinden geleni yaparlar. Kırım'dan, Kafkaslardan, Balkanlar'dan muhacirler akın akın Anadolu'ya gelmektedir. Bu zor duruma rağmen; âlicenap Sultan Abdülaziz; Doğu Türkistan'a bir miktar silah (1200 piyade tüfeği ve 6 sahra topu), askeri eğitim için sekiz kişilik bir heyet gönderir. Devlet-i Aliyye'nin Sultanı o zamanlar halifedir; Kaşgar'da hutbe, Sultan Abdülaziz Han adına okutulur, paralar onun adına basılır. Yakup Han'ın ebedi âleme göçmesinden sonra, Kaşgar ve Doğu Türkistan yine işgal edilir.

İşte öyle bir ortamda doğar Barat Hacı. Üstat Necip Fazıl'ın dediği gibi öz yurdunda garip, öz yurdunda parya gibi görülmektedir. Henüz sekiz yaşındayken Doğu Türkistan geleneklerine uyan babası, Barat Hacı'yı medreseye verir. Kasım Hoca'dan İslami ilimleri tahsil eden Barat Hacı, bir yandan da babasına ait ticarethanede çalışmaktadır. O da kendisinden önceki İslam Âlimleri gibi elinin ekmeğini yemeyi tercih etmekte, kimseye muhtaç olmamayı yeğlemektedir. İmam-ı Azam da kumaş ticareti ile meşgul olmuştu ya. İşte rehberi odur.[3]

1931 senesinde Doğu Türkistan'ın Kumul şehrinde Mançur-Çin istilacı hakimiyetine karşı Hoca Niyaz önderliğinde mücadele haberini duyan Barat Hacı, birkaç arkadaşıyla birlikte bu mücadeleye katılır. Ayaklanmada etkin rol oynar ve arkadaşlarıyla birlikte birçok bölgeyi kurtarırlar.

1932 senesinde, Hoca Niyaz'ın Kaşgar çıkartmasını gerçekleştirir.[2]

Kumul'dan binlerce kilometre ötede Maraş'ta, Seyyid Ali Sezai Efendi de Cuma Namazı için ateşlemişti kıyamı. Orta Asya Müslümanları, daha önce de Cengiz'e karşı Necmeddin-i Kübra'yı şehit vermişlerdi. Kübreviyye yolunun aziz Piri, şahadet mertebesine ulaşır da Barat Hacı geri kalır mı? O da şahadet için koşar cepheye. 12 Kasım 1933'te mücadele başarıya ulaşır. Yeni kurulan devlette, Barat Hacı Binbaşı rütbesi ile orduda görev yapar.

1933 senesinde kurulan Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti'nin ilanına kadar Kaşgar civarındaki bir çok ilçe ve köydeki çarpışmalara katılır.[2]

1937'de, Çin tekrar işgal eder Doğu Türkistan'ı. Kaşgar'da Barat Hacının babası da içlerinde olmak üzere, ailesinden dokuz kişiyi tutuklarlar. Çinliler, ailesinin tutuklanmasına itiraz etmek için karakola giden Barat Hacı'yı da hapse atar.[3] 

1937-1942 yılları arasında hayatını hapishanede sürdürür.[1][4]

Barat Hacı, hapishaneden çıktıktan sonra tekrar mücadele saflarına döner. Barat Hacı'nın Doğu Türkistan'ın güney bölgelerindeki mücadeledeki azmi ve fedakarane tavrı, "Milliyetçi Çin"in yöneticilerini korkuya düşürür ve tekrardan takibe başlarlar.[2]

Barat Hacı; yine ordudadır ve yine davasından dönmeyecektir. Barat Hacı, yine orduda görev alır. Pek çok şehri Çin işgalinden kurtarır. 12 Kasım 1944 tarihinde, bir kez daha Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kurulur.[3]

1945'te kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti'nin ilanına kadar birkaç defa ölüm tehlikesi atlatan Barat Hacı, kendi komutanlığında bir kaç bölgeyi işgalden kurtarır.[2]

1945'te Doğu Türkistan Cumhuriyeti'nin kuruluşu ile birlikte 1952'ye kadar Doğu Türkistan ordusunda binbaşı rütbesi ile hizmette bulunur. Doğu Türkistan, ordularının tasfiyesine başlayınca Barat Hacı 1960'a kadar mücadelesini ferdi olarak sürdürür.[1][4]

Ne var ki; tarih bir kere daha tekerrür edecektir. Aldatma bilmeyen Müslümanlar, bir kez daha aldatılacaklardır. Küfrün tek millet olduğu bir kere daha tarih önünde ispatlanacaktır. Bazı Doğu Türkistanlı aydınlar, Sovyetler Birliği ile işbirliğine gitmeye çalışırken; Çin, devreye girmiş, anlaşmayı bozdurmuş ve Doğu Türkistan'ı 1949'da işgal etmiştir. Sovyetler Birliği ise sesini çıkarmamıştır. Ah! Bu küfrün tek millet olduğunu Müslümanlar ne zaman öğrenecekler?...

İşgalden sonra, Doğu Türkistan'ın liderlerinden Osman Batur gibi ön sıradakiler idam edilmeye başlanır. Osman Batur'un ölümü de tam bir trajedidir. Önce sokaklarda dolaştırılır, akabinde kulakları ve kolları kesilir. Yetmez idam edilir. Hallac-ı Mansur gibi… Doğu Türkistan'ın üst düzey liderlerinden kaçabilenler kaçar, kaçamayanların akıbeti ise şahadet olur.

Çin bu sefer işi sıkı tutar. Bir yandan müslümanları dinden soğutmak, ahlaklarını tahrip etmek için ateizm propagandası yapar, diğer yandan Doğu Türkistan'ın nüfus yapısını değiştirmek ve İslami rengini bozmak amacıyla da fevc fevc Çinli yerleştirir. Camiler yıkılır, tekkeler tarumar edilir, türbelerin altı üstüne getirilir.

Zulmün en acısı başlamıştır artık. Barat Hacı mücadeleden vazgeçmez. Ferdi olarak "emri bil maruf ve nehyi anil münker"e devam eder. Gençlerin ateizm propagandasına kapılmaması, ahlaklarının ve seciyelerin tahrip olmaması için var gücüyle çalışır.

Davadan vazgeçmek kolay mıdır? Korkmak, sinmek, bir kenara çekilmek için medresede okumamıştır ya, tek başına kalsa da mücadelesine devam eder. Üstad Said Nursi Hazretlerinin “İnanmış tek bir mümin, cihana savaş açabilir” düsturu, Çinlileri korkutur. Zaten Doğu Türkistan ordusunda binbaşı olması nedeniyle, Barat Hacı mimlidir.[3]

Doğu Türkistan Cumhuriyeti'nin üst düzey yöneticileri, Çinlilerce teker teker idam edilmeğe; daha alt görevlerde olanlar ise hapse atılmaya başlanır. Bu şekilde Barat Hacı'nın da ikinci hapis hayatı başlamış olur.[2] Barat Hacı, bu dönemde ikinci kez Çin Halk Cumhuriyeti tarafından hapse atılır. 1960-1981 yılları arası hapishanede tutulur.[1][4]

Dünyanın her yerinde zalimler âlimlerden korkmuşlardır. Mısır'da Şâzelî Dervişi Hasan el-Benna'dan korkulmasının sebebi neyse, Barat Hacı'dan da Çinlilerin korkmasının sebebi budur. Bu hapis diğerlerine benzemez. Zalimlerin amacı bellidir; ya davasından vazgeçsin ya ölsün ya da aklını oynatsın. Bu amaca ulaşmak, onlar için çocuk oyuncağıdır. Ama hesap etmedikleri iki şey vardır; Barat Hacının imanı ve Allah'ın yardımı.

İmanı olan bir mümin ümitsizliğe düşmeyeceği için ne davasından vazgeçer ne aklını kaybeder. Sorgu başlar. Başlar başlamaz da işkence ve tehditler başlar. Kâh ailesini öldürmekle tehdit ederler, kâh servet ve makam mevki ile kandırmaya çalışırlar.

Mekkeli müşrikler; Allah Resulüne servet ve makam-mevki teklif ettiklerinde cevabı: “Bir elime ayı, bir elime güneşi verseniz, ben yine davamdan dönmem” olmuştu. Allah Resulü'ne (sallallahu aleyhi vesellem) ittibayı, yaşamının ana sebebi kabul eden Barat Hacı'ya, tehditler sinek vızıltısı olur, servet teklifleri ve makam-mevki ise gülme sebebi.

Geceleri işkenceler, gündüzleri sorgu fasılları başlamıştır. Abdest almak için su dahi vermezler. Teyemmüm ne güne duruyor? Barat Hacı teyemmümle kılar namazını. Tam yüzon gün, evet yüz on gün karanlık bir odada tutarlar. Amaç artık bellidir; ya ölsün ya aklını oynatsın.

En temel insani ihtiyaçlarını bile karşılamasına izin vermezler. Tırnakları uzar; tırnak kesmek için bir makas ister ama vermezler. "Duvar ne güne duruyor" der Barat Hacı. Tırnaklarını duvara sürte sürte kısaltır. Saçları, sakalı uzar ama ne berbere götürürler ne makas verirler. Çok şükür elleri sağlamdır, uzayan saçını, sakalını kopararak kısaltır. Seksen santimetre eninde, bir metre boyunda bir hücreye atılır. Namaz kılmaktan vazgeçmediğini görünce, ellerine ayaklarına pranga vururlar. Yemeğini doğru düzgün vermezler. Barat Hacı; sufi âdetine başvurur. O'nun için hapis halvettir, aç bırakılmak ise riyazettir. Savm-ı Davud'a (aleyhisselam) başlar. Bir gün yer, bir gün oruç tutar.

1971 yılında karar verilir; İdam. Aslında bu kararın sebebi, aradan geçen on bir senede Barat Hacı'dan istediklerini elde edememeleridir. Ancak idam hükmü uygulanmaz. 1981 yılında tekrar sorgulanmasına başlanır. 21 yıl sonra da olsa ailesini görmesine izin verirler. Annesi, kardeşi, eşi ve kızı ziyaretine gelir. Anne olmuş kızını tanıyamaz Barat Hacı…[3]

1960'tan 1981'e kadar tam 21 sene Pantürkizm suçundan Çin Zindanlarında, hücrede kalır Barat Hacı. 80 santimetre eninde bir metre uzunluğunda karanlık beton bir hücrede, elleri ve ayakları prangalarla bağlanarak, bir gün yiyip bir gün oruç tutarak 21 yıl direnir.[2]

1981 yılında hapisten çıktığında 38 kiloya kadar düştüğü için, 1985'e kadar gözetim altında tutulur.[1][4]

Yaşı yetmiş bir olmuştur; ancak Barat Hacı'dan hala korkarlar. Serbest kaldıktan kısa bir süre sonra, bir sabah namazı dönüşü Barat Hacının evini basar Çin Polisi. Barat Hacı'ya “irticacı” suçlamasını yöneltirler.

Bu suçlama size de ilginç geldi, değil mi? Bahane her yerde aynı. Her neyse, Barat Hacı'ya her gün dört saat sokakları süpürmesi gerektiği, haftada üç defa siyasi terbiye almak üzere emniyete gitmesi gerektiği ve iki saat mesafede bir yere gideceği zaman, emniyetten izin alması gerektiği tebliğ edilir.

Dedim ya, Barat Hacıdan korkulmasının sebebi imanıdır, ilmidir, irfanıdır. Yoksa yirmi bir senelik esaretten yeni çıkmış yetmişlik bir ihtiyar, kime ne yapabilir ki? 1993 yılına kadar, Kaşgar'da kömür satarak geçimini sağlar. Doğu Türkistan eski yurttur ama artık nüfusun çoğunluğunu Çinliler oluşturur. Sabahları, çocukluğundaki gibi ezan sesi duyma isteği, Barat Hacı'yı o yaşta hicrete düşürür.[3]

1993'te Türkiye'ye gelir. Türkistan ve Çin arasında ki gerginliği anlatmak için Türkiye Çin Konsolosluğu'nun kapısına kendisini zincirleyerek çeşitli eylemlerde bulunur.[1][4]

Doğu Türkistan'da halen devam eden "Çin Zulmü"nü tüm dünyaya haykırmak için zaman zaman Türkiye'de düzenlenen mitinglere uzun ak sakalı, başında dopbasıyla, bir elinde Al Bayrak diğerinde Gök Bayrak olduğu halde, gençlerin önünde katılır. Kendisini Çin konsolosluğunun kapısına kilitlediği zaman defalarca ekrana yansır.[2]

Yaşı sekseni aşmıştır; ama o büyük âlim, bir kenara çekilmez. Ölene kadar mücadele aşkı devam eder. Türkiye'deki her protestoda en öndedir. Kimsenin dönüp bakmadığı "Doğu Türkistan Davası"nı Türkiye'nin gündemine taşır. Gerçi medyadaki bazı Çin hayranları yüzünden sesi çok duyulmaz; ama televizyonların ana haber bültenlerine çıkar. Çin büyükelçiliğinin demir parmaklıklarına kendisini kelepçeler ve hüngür hüngür ağlar.



Barat Hacı ve eşine Türkiye'de de rahat vermez kızıl ajanlar. Adım adım takip ederler. 2001 yılında, yemek aldıkları bir aşevinde doktor olarak tanıtırlar kendilerini. Barat Hacı yokken, hırsızlık süsü vererek evine girerler. Eşini darp edip evin altını üstüne getirirler. Görünüşte maksat hırsızlıktır ama asıl amaç evi aramaktır.[3]

3 yıllık ömrünün neredeyse tamamını zulüm, işkence, gözyaşı ile cephede ve hücrede geçiren Barat Hacı, [2] Şubat 2003'te hac görevi esnasında, Mekke'de vefat eder.[1][4]

Şimdi o, annesi Haticetül Kübra'nın (radıyallahu anha) yanı başında kendisine zulmedenlerden hesap soracağı haşri bekliyor.[3]

Berat Hacı ile ilgili videoyu buradan izleyebilirsiniz.

Kaynaklar

[1] video.google.com/videoplay?docid=663685813266181733
[2] dilsizmutercim.blogcu.com/berat-haci/1444868
[3] www.gulistandergisi.com/yazi_oku.php?id=250
[4] tr.wikipedia.org/wiki/Barat_hacı