Vampirizm: Efsane ve Gerçeklik
Yunus Ferman Oğlu Halilov (Hukukçu)
1.Bölüm / 2.Bölüm / 3.Bölüm / 4.BölümVampirizm Efsanesinin Meşhurlaşma Sebepleri
(Bu metnin Türkçeleştirilmesi, henüz tamamlanmamıştır.)
1734'te yayınlanan “Üç İngiliz Centilmeninin Seyahati” adlı kitabın hızla yayılmasından sonra vampirizm kabusu dünyada birdenbire ünlü oldu ki, bunun da sebepleri aşağıdadır:
Birincisi, vampirizm kabusunun bu esrarengiz meşhurluğunun kökü insanların spesifik psikolojik hususiyetleri, onların efsanelere ve hurafelere yatkınlığı, korku instinkti ve diğer etkenlerin tesiriyle ilgilidir.
İkincisi, kan içen hortlak karakterlerine, bütün milletlerin şifahi edebiyatında rastlanıldığından bu karakterlerin çoğu, genellikle insanın beynine sıçramakta zorlukla karşılaşmamıştır
Üçüncüsü, tarihin çeşitli devirlerinde yaşamış sapık ruhlu ve hasta insanların iğrenç ve ürpertici cinayetler işlemesi olguları, insanların beyninde vampirlerin gerçeklikte var olduğuna dair bir kanaat oluşturmuştur.
1734'te yayınlanan “Üç İngiliz Centilmeninin Seyahati” adlı kitabın hızla yayılmasından sonra vampirizm kabusu dünyada birdenbire ünlü oldu ki, bunun da sebepleri aşağıdadır:
Birincisi, vampirizm kabusunun bu esrarengiz meşhurluğunun kökü insanların spesifik psikolojik hususiyetleri, onların efsanelere ve hurafelere yatkınlığı, korku instinkti ve diğer etkenlerin tesiriyle ilgilidir.
İkincisi, kan içen hortlak karakterlerine, bütün milletlerin şifahi edebiyatında rastlanıldığından bu karakterlerin çoğu, genellikle insanın beynine sıçramakta zorlukla karşılaşmamıştır
Üçüncüsü, tarihin çeşitli devirlerinde yaşamış sapık ruhlu ve hasta insanların iğrenç ve ürpertici cinayetler işlemesi olguları, insanların beyninde vampirlerin gerçeklikte var olduğuna dair bir kanaat oluşturmuştur.
Vampirlere Ait Alametler
Vampirlere ait belirtileri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
- Vampirler, gün ışığından korkarlar;
- Vampirler, geceleri mezarlarından çıkar;
- Vampirler, kurbanlarını ısırarak boğar, onların kanlarını içer ve mikrop yayarlar;
- Mezardan hortlayan vampir, sıradan bir cesede has olan çürüme belirtilerine sahip değildir. Onun burnu ve kulakları kopup düşer, saçı ve tırnakları uzar, soyulmuş derisinin altından yeni deri meydana gelir.
- Vampir, semiz olup derisine dokunulduğunda sıcaklık hissedilir;
- Ağızları daima kanlı olur, kanları pıhtılaşmaz. Onları yaralayınca normal insanlarda olduğu gibi kan dökülür. O zaman onlar, dehşetli derecede inler ve korkunç bir şekilde saldırırlar;
- Erkek vampirlerde bezen ereksiyon baş verir vs.
- Vampirler, gün ışığından korkarlar;
- Vampirler, geceleri mezarlarından çıkar;
- Vampirler, kurbanlarını ısırarak boğar, onların kanlarını içer ve mikrop yayarlar;
- Mezardan hortlayan vampir, sıradan bir cesede has olan çürüme belirtilerine sahip değildir. Onun burnu ve kulakları kopup düşer, saçı ve tırnakları uzar, soyulmuş derisinin altından yeni deri meydana gelir.
- Vampir, semiz olup derisine dokunulduğunda sıcaklık hissedilir;
- Ağızları daima kanlı olur, kanları pıhtılaşmaz. Onları yaralayınca normal insanlarda olduğu gibi kan dökülür. O zaman onlar, dehşetli derecede inler ve korkunç bir şekilde saldırırlar;
- Erkek vampirlerde bezen ereksiyon baş verir vs.
Vampirizm Kabusunu Çürüten Mantıkî ve İlmî Deliller
Şimdi de, uzun zamanlardan beri insanoğlunun beyninde kök salmış vampirizm kabusunun, boş hayâllerden başka, hiçbir bilimsel esasa dayanmadığını tıbbî ve diğer delillerle kanıtlamaya çalışalım.
Mezarda normal çürümenin nasıl başladığına göz attığımızda, vampirlere atfedilen yukarıdaki belirtilerden çoğunun sebebini aydınlatmış oluruz. Örneğin, bilindiği gibi normal çürüme işlemi müddetinde deri, yeşilimsi renge çalar, surat şişer, mide gazlarla dolarak karın bölgesini doldurur (sanki ceset “şişer”), sağken mavi renkte olan damarlar kahverengileşir, deride zaman zaman patlayan kabarcığa benzer şişler oluşur, bu patlamalar neticesinde bedenin derialtı bölgeleri görünmeye başlar, ağız-burun bölgesi kırmızımtırak maya ile dolar vs. ilh.
Görüldüğü gibi, güya vampirlerin mezarlarından çıkması zamanı gelince, onlarda görülen “belirtiler”, cesedin normal çürüme işlemi zamanı meydana gelen belirtilerle aynıdır. Karşılaştıralım:
“Vampirin ağzının kanlı olması” – cesedin ağız-burun boşluğunun kırmızımtrak maya ile dolması: Bilindiği gibi kimi çürüme işlemi zamanı meydana gelmiş pis-kanlı çürüme mayası, cesedin organ ve hücrelerine sıçrar ve onun doğal deliklerinden, hususiyle de ağız-burun deliklerinden dışarı çıkar. Bundan başka, boyun ve gırtlak halkasının yumuşak hücrelerine toplanmış çürüme gazları, dili ağız boşluğundan dışarı iteler ve dil, diş olduğundan daha ileri çıkmış halde olur. Karın boşluğunda çürüme gazlarının tazyiki bazen iki atmosfere çatar. Gazların tazyikinden mide muhteviyatı, yemek borusundan ağız boşluğuna geçebilir ki, bununla da ölümden sonra“kusma” diye bilinen hal yaşanır.
“Vampirin şişmesi” – cesedin derisinin şişmesi: Çürüme gazları bütün hücreler arasına, boşluklara dolarak ve onu şişirerek ceset emfizemasını meydana getirir. Dolayısıyla, yüz, dudaklar, süt bezleri, karın, hayalık ve çevresi, daha da şişkin olur. Çürüme gazları, soğal deliklerden dışarı çıktığı için artık ölümden 1 gün sonra cesetten çürüme iyi gelebilir. Cesedin bedeni olduğundan büyük ölçülerde olur. Deri altında krepitasi – derialtı hücrelerde gazın olması - işareti (ceset emfizeması) görülür.
“Vampirin burun ve kulaklarının kopup düşmesi” – cesedin çürüyen azalarınınn birbirinden ayrılarak parçalanması:Bastırıldığı şartlardan asılı olarak (toprağın karakterinden, kirlenmesinden vs.) tahminen 2 yıldan sonra cesedin organ ve hücreleri, pis-boz, bircinsli, dağılan kütleye sönüşür ve ilikleri çıplaklaşır. Kemik ilikleri gayri-düzenli uzun bir süre kalabilirler.
“Dayanılmaz koku” – ceset kokusu: Çürüme işlemi zamanı hem aerob, hem de anaerob mikroorganizmalar katılırlar. En intensiv işlem, aerobların tesiri altında gerçekleşir. Anaerob çürüme, daha yavaş gerçekleşir ve bu zaman zarfında organizmadan çok pis koku veren maddeler ifraz edilir.
Bu karşılaştırmaların sayısını artırmak mümkündür. Yukarıda belirttiğimiz gibi, cesedin şişmesi, içindeki gazlarla, özellikle de metan gazının tesiriyle ilgilidir. Tıbbî bakış açısıyla bu gazların içte toplanması, bazen cesedin kendi hacminden iki kat daha büyümesine, başka sözle şişmesine sebep olabilir.
Bundan başka, çürüme işlemi müddetince geçen kimyevi reaksiyonların büyük bir kısmı, ekzotermiktir; yani sıcaklık farkıyla gözlenebilir. Cesetteki bu sıcaklıksa, vampirlerin derisinin sıcak olması hakkında şüphelerin oluşmasına neden olmuştur.
Cesedin hayalığının şişmesi ve iç sıkılma neticesinde cinsiyet bezlerinin boşalması ise güya “Erkek vampirlerde ereksiyon baş gösterir.” gibi gülünç bir fikrin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Hatta bazıları, daha da ileri gidip vampirlerin korkunç ses çıkarmasından bahsederler. Onlar anlamıyorlar ki bu, cesedin gazla dolan mide bağırsağının patlaması neticesinde meydanan gelen gürültülü sesler veya bu gazların ağızdan dışarı çıkma zamanı, onların ses telleri ile temasa girerek yarattıkları hırıltılardır.
Mezarda normal çürümenin nasıl başladığına göz attığımızda, vampirlere atfedilen yukarıdaki belirtilerden çoğunun sebebini aydınlatmış oluruz. Örneğin, bilindiği gibi normal çürüme işlemi müddetinde deri, yeşilimsi renge çalar, surat şişer, mide gazlarla dolarak karın bölgesini doldurur (sanki ceset “şişer”), sağken mavi renkte olan damarlar kahverengileşir, deride zaman zaman patlayan kabarcığa benzer şişler oluşur, bu patlamalar neticesinde bedenin derialtı bölgeleri görünmeye başlar, ağız-burun bölgesi kırmızımtırak maya ile dolar vs. ilh.
Görüldüğü gibi, güya vampirlerin mezarlarından çıkması zamanı gelince, onlarda görülen “belirtiler”, cesedin normal çürüme işlemi zamanı meydana gelen belirtilerle aynıdır. Karşılaştıralım:
“Vampirin ağzının kanlı olması” – cesedin ağız-burun boşluğunun kırmızımtrak maya ile dolması: Bilindiği gibi kimi çürüme işlemi zamanı meydana gelmiş pis-kanlı çürüme mayası, cesedin organ ve hücrelerine sıçrar ve onun doğal deliklerinden, hususiyle de ağız-burun deliklerinden dışarı çıkar. Bundan başka, boyun ve gırtlak halkasının yumuşak hücrelerine toplanmış çürüme gazları, dili ağız boşluğundan dışarı iteler ve dil, diş olduğundan daha ileri çıkmış halde olur. Karın boşluğunda çürüme gazlarının tazyiki bazen iki atmosfere çatar. Gazların tazyikinden mide muhteviyatı, yemek borusundan ağız boşluğuna geçebilir ki, bununla da ölümden sonra“kusma” diye bilinen hal yaşanır.
“Vampirin şişmesi” – cesedin derisinin şişmesi: Çürüme gazları bütün hücreler arasına, boşluklara dolarak ve onu şişirerek ceset emfizemasını meydana getirir. Dolayısıyla, yüz, dudaklar, süt bezleri, karın, hayalık ve çevresi, daha da şişkin olur. Çürüme gazları, soğal deliklerden dışarı çıktığı için artık ölümden 1 gün sonra cesetten çürüme iyi gelebilir. Cesedin bedeni olduğundan büyük ölçülerde olur. Deri altında krepitasi – derialtı hücrelerde gazın olması - işareti (ceset emfizeması) görülür.
“Vampirin burun ve kulaklarının kopup düşmesi” – cesedin çürüyen azalarınınn birbirinden ayrılarak parçalanması:Bastırıldığı şartlardan asılı olarak (toprağın karakterinden, kirlenmesinden vs.) tahminen 2 yıldan sonra cesedin organ ve hücreleri, pis-boz, bircinsli, dağılan kütleye sönüşür ve ilikleri çıplaklaşır. Kemik ilikleri gayri-düzenli uzun bir süre kalabilirler.
“Dayanılmaz koku” – ceset kokusu: Çürüme işlemi zamanı hem aerob, hem de anaerob mikroorganizmalar katılırlar. En intensiv işlem, aerobların tesiri altında gerçekleşir. Anaerob çürüme, daha yavaş gerçekleşir ve bu zaman zarfında organizmadan çok pis koku veren maddeler ifraz edilir.
Bu karşılaştırmaların sayısını artırmak mümkündür. Yukarıda belirttiğimiz gibi, cesedin şişmesi, içindeki gazlarla, özellikle de metan gazının tesiriyle ilgilidir. Tıbbî bakış açısıyla bu gazların içte toplanması, bazen cesedin kendi hacminden iki kat daha büyümesine, başka sözle şişmesine sebep olabilir.
Bundan başka, çürüme işlemi müddetince geçen kimyevi reaksiyonların büyük bir kısmı, ekzotermiktir; yani sıcaklık farkıyla gözlenebilir. Cesetteki bu sıcaklıksa, vampirlerin derisinin sıcak olması hakkında şüphelerin oluşmasına neden olmuştur.
Cesedin hayalığının şişmesi ve iç sıkılma neticesinde cinsiyet bezlerinin boşalması ise güya “Erkek vampirlerde ereksiyon baş gösterir.” gibi gülünç bir fikrin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Hatta bazıları, daha da ileri gidip vampirlerin korkunç ses çıkarmasından bahsederler. Onlar anlamıyorlar ki bu, cesedin gazla dolan mide bağırsağının patlaması neticesinde meydanan gelen gürültülü sesler veya bu gazların ağızdan dışarı çıkma zamanı, onların ses telleri ile temasa girerek yarattıkları hırıltılardır.
Vampirlerin bedeninde pıhtılaşmış kanın olması da aslında bütün cesetlere has olan tipik belirtilerdendir. Şöyle ki, ölüm anından başlayarak damarlardaki kan, pıhtılaşmaya doğru istikamet götürür. Fakat bu zamanda kanın çok olduğu yürek (aorta) ve dalakta onun belli bir kısmı, bir müddet pıhtılaşmış kalır. Vampir oluğu ileri sürülen cesedin “öldürülmesi” amacıyla ona darbeler indirilmesi, bu pıhtılaşmış kanın yüzeye çıkmasına sebep olur ki, bu da yukarıdaki gülünç “belirtinin” ferklendirilmesine insanların bu inançlarını şekillendirmiştir.
Vampirin diş, tırnak ve saçlarının uzun olması hakkında olan fikirler, cesedin diş eti ve derisinin çekilmesi olgusuyla ilgilidir. Bu zaman diş, tırnak ve tüylerin kapalı kısmı biraz seyrelir ve açılır ki, bu da ilk bakışta onların uzun olması izlenimini verir. Bundan başka, yeni ölmüş insanın tırnakları ve saçının mezarda bir müddet uzadığı da tıbbî bakış açısıyla kanıtlanmıştır.
Deride oluşan kabarcığa benzer şişlerin patlaması zamanı, üstü açılan kısımların normal derinin rengine benzemesi ise güya vampirin derisi altından yeni derinin oluşması konusunda absürd fikirlerin oluşmasına sebep olmuştur.
Vampirizm efsanesinin meydana çıkma sebeplerinden biri de sağ adamların (katalepsi hastalığına düçar olanların, klinik ölüm, bazen de “minimal ölüm” vaziyetine düşenlerin vs.) diri defnolunması, bazen de porfiri hastalığıdır.
Katalepsi hastalığına tutulmuş kişi, kıcolma zamanı özünden asılı olmayarak hareket etme kabiliyetini tam yitirerek bir defa aldığı beden duruşu vaziyetini değiştiremez. Hasta, sanki “donar”. İlginç olansa, bu tür hastalar, normal insanlar için rahat olmayan duruş vaziyetlerinde saatlerce dayanabilirler. Kıcolma zamanı bu tür hastalar görme, işitme ve hissetme duygularını yitirmeseler de, fiziki bakımdan hareket edebilmedikleri için yardım isteyemezler. Ne yazık ki, ortaçağda halk kitlesi bu hastalıktan habersiz olmuş, bu hastalık diri insanların ölmeden önce kefene sarılmasına, son neticedeyse mezarından dirildiği zannedilen bu insanların mezardan çıkarılarak “vampir” damgası vurulup öldürülmelerine sebep olmuştur.
Şunu da belirtelim ki, tıbbî literatürde ölme zamanı üreyin dayanmasından sonra kısa müddetli “kataleptik ezele kacıması” deyilen ceset kacımasından da bahsedilmiştir. Bu kacıma zamanı bedenin hayati duruş durumu olduğu kimi saklanılır. Bele kacıma ise o vakit baş verir ki, ölümden evvel güçlü kıcolmalar olsun ve ATF ehtiyatı ölümün baş vermesine keder tükenmiş olsun. Örneğin, tetanozdan ölümde, kıcolma veren zehirlerle zehirlenmelerde olduğu kimi vs. Böyle olaylarda ezelelerin hayati kontrakturaları birbaşa kacımaya keçir. Kataleptik ezele kacıması uzunsov beynin, hususiyle ateşli silah yaralanmalarında dağılması neticesinde de meydana gelebilir.
Klinik ölüme gelindiğinde ise, bu, ölümle hayat arasında özünemexsus keçid veziyyetidir. Klinik ölüm merkezi sinir sisteminin uzunsov beyinle birlikte faaliyetlerinin daha derin yitirilmesi, neticede kan dövranı ve solunum sisteminin dayanması ile karakterize olunur. Yalnız hayatın dış belirtilerinin yokluğu vaziyetinde organizmanın toxumalarında minimal seviyede mübadile prosesleri (klikoliz) saklanılır. Bu dövr tıbbî müdahale yolu ile geriye dönen dövr ola biler. Klinik ölüm dövrünün ömrü normotermiya şeraitinde 8 dakikaya yakındır ve bu müddet merkezi sinir sisteminin filogenetik bakımdan en son töremesi olan baş beyin kabuğunun yaşaya bilmek kabiliyeti müddeti ile tayin edilir (bknz: Musayev Ş.M. Musayev. Mahkeme tababeti. Ali okullar üçün derslik. “Elm” yayınları, Bakı, 2002, sayfa. 68). Mübadilenin klikolitik tipinden istifade etmekle, en uzun süre yaşama kabiliyetini saklayan kabukaltı merkezler ve omur beynidir. Hipotermide bu müddetler önemli derecede artır (30 dakikaya kadar ve bundan çok).
Adi şartlarda klinik ölüm biyoloji ölüm dövrü ile evez olunur. biyoloji ölüm evvelce merkezi sinir sisteminde, sonra ise organizmanın diğer toxumalarında geden tamir edilemez değişiklerin baş vermesi ile karakterize olunur (Klinik ölüm hakda daha etraflı bilgi üçün bknz: Raymond Moudi. Ölümden sonraki hayat. Azerbaycan Devlet yayınları, Bakı, 1994).
Tıpta “minimal ölüm” adlanan terim de vardır. “Minimal ölüm” zamanı organizmanın hayat faaliyeti o derecede zayıflar ki, ölümün baş vermesi hakkında gerçek tasavvur yaranır (meselen, derin ve uzun müddetli bayılma, letarjik (anksiyete) durum ve s.). Bu zaman yürek ve solunum faaliyetinin dış tezahür alametleri adi diaknostik usullerle tayin olunmaya biler ve ölümün hata olarak konstatasisine sebep ola biler. modern dönemde bele hatalara yol verilmemesi ve aradan kaldırılması maksadıyla hastane şeraitinde ölmüş kişilerin cesedi morga en azı iki saatten sonra, başka sözle, ölümün gerçek alametleri özünü biruze verdikten sonra (ilkin ceset değişikliklerinden sonra) gönderilir.
İstatistikî rakamlara göre sadece keçen yüzyılda dünyada insanların sağ iken basdırılma hallarının sayının 50-ye çatdığı iller olmuştur. Bele hallarda ise kebirde hayat alametleri müşahide olunmuş, “meyit” defn olunduğu yerden çıkarılmış ve o, vampir hesab edilerek öldürülmüştür.
Porfiriya hastalığına gelince, Kaliforniya Devlet Üniversitesi'nin araştırmacılarından kimya profesörü Wayne Tikkane'nin araştırmalarına göre vampirizm efsanesinin meydana çıkma sebeplerinden biri mehz bu hastalıktır. Porfiriya hastalığı deri hastalığıdır. Onun ağır formasını yaşayan insanların kanında dehşetli genetik pozuntular töreyir, toxumalarda ise pigment mübadilesi dağınık karakter alır. Bu hastalığa tutulan kişilerde güneşin ultra-benövşeyi şuaları organizmadaki hemoglobin maddesinin keyri-zülalı hissesini (hemi) zehirli maddeye çevirir ki, neticede derialtı toxumanın yayılıp dağılması halı müşahide olunur. Bu zaman hastanın derisi kehveyi renge çalar, zayıflar, güneş şuasının azca tesirinden çatlayır, çürüyür ve ğyrenc koku saçır. Prosesin davam etmesi son neticede sümüklerin deformasyonuna - etrafların, elece de parmakların çirkin formada eyilmesine getirib çıxarır. Dözülmez ağrılar hastayı güneş şuasından gizlenmeye mecbur eder. Gündüz vaxtı onları görmek mümkün olmaz. Bilgilere esasen bele hastalar gece düşdükden sonra çiy et ve kan ovuna çıkarlar. Çünkü onlar kan içerken ağrını unudur, pozulmuş maddeler mübadilesi müeyyen keder tamir olundukdan sonra bir müddet sakinleşir, sonra ağrılar yeniden baş kaldırır. Bu mesele ile bağlı Wayne Tikkanen deyir: “Hekayelerde vampirlerin ne üçün geceler bayıra çıxıb kan içtiklerinin cevabı mehz budur”. devamlı ağrıların şiddetlenmesi neticesinde kan içenler hatta özlerinden fiziki yönden güçlü adamları bele avlaya bilirler. Bu cür hastaları yalnız yarımdan durumda salmakla ve ya öldürmekle susturmak olur. Wayne Tikkanen bu hastalığın belirtilerini bele genelleştirir: “Xestede anormal kıllanma müşahide olunur. dudaklar kuruyup çekildiği üçün dişler ortaya çıkar. hasta çok acı çeker. Asırda özünden çıkar”.
İspanyalı nevropatolog Viko Xuan Komes Alonso vampirizmi izah eden orijinal ve son derece ilginç bir nazariye ireli sürmüştür. Bele ki, o, vampirizmin tasvir olunan belirtilerinin, hususen de agresiflik ve yüksek cinsi düşkünlüğün kuduzluk hastalığı ile aynı olması kanaatine gelmişdir. Viko Xuan Komes Alonso'nun fikrince, kuduzluk hastalığına tutulanların tahminen dörtte biri diğer insanları ısırırlar ki, bu da hastalığın yayılmasına sebep olur. Kuduzluk hastalığına tutulanlar arasında kadınlar azlık teşkil eder, daha dekik desek, her yeddi hastadan biri kadın olur. Analoji halı vampirlere de aid etmek olar. Bele ki, onların da arasında kadınların az olması hakda fikirler seslendirilir.
Bundan ek olarak, Viko Xuan Komes Alonso tetkikler apararak müeyyen etmiştir ki, tarihte vampirizm kabusunun daha kabarık şekilde baş kaldırdığı dönemlerde kuduzluk epidemisinin yayılması üst-üste düşür. Bunun en bariz örneği kimi ise o, 1721-1723ler erzinde Macaristan'da itler, canavarlar ve başka hayvanlar arasında geniş yayılmış kuduzluk epidemisini misal getirir. Takriben ele hemin illerde melum topraklarda tez-tez vampirlerin peyda olması konusunda efsaneler yaranmışdır.
Kuduzluk hastalığına tutulmuş insanların sıfat ve boyun ezelelerinin keskin kıcolmaları onların sıfatını kudurmuş itin sıfat nahiyyesine benzedir. Bele hastalar sudan korkar, ışığa ve iylere, hususiyle de sarımsak iyine karşı keskin reaksiyon gösterirler, onlar aynaya baktıklarında dehşetli derecede korkarlar. Çene ezelelerinin , ses tellerinin felç olması onların insana has olmayan hırıltılı sesler çıkarmasına, dişlerini it kimi kıcamasına getirib çıxarır, ağızlarının etrafı köpüklenir.
Psikiyatrinin babası Carl Gustav Jung, “vampirizm” efsanesinin meydana çıkmasını psikolojik sebeplerle ilişkilendirerek izah etmeye çalışmıştır. O, vampir korkusunun insanın şuuraltında yaşandığını bildirerek bu vahimenin kökünün neden kaynaklandığını bilimsel şekilde şerh etmiştir.
Bundan başka, Bonn Üniversitesi'nin Alman tarihçisi Peter Kreuter de vampirlerin var olup olmamasına dair yaptığı geniş araştırmalarında sonra, böyle bir varlığın yalnız cahil insanların hayal ürünü olduğu kanaatine varmıştır.
Bundan başka, Bonn Üniversitesi'nin Alman tarihçisi Peter Kreuter de vampirlerin var olup olmamasına dair yaptığı geniş araştırmalarında sonra, böyle bir varlığın yalnız cahil insanların hayal ürünü olduğu kanaatine varmıştır.
Kanaatimizce, vampirizm efsanesinin meydana çıkmasına bir dizi psikolojik hastalıklar da sebep olmuştur. Makalenin yazarı, bu fikre“Psikiyatri” (N.V. İsmayılov. “Maarif” yayınları, Baskı, 1992) derslerini okuduktan sonra gelmişdir. Şöyle ki, tüm derslerde bahsedilen bâzı psikolojik hastalıklarının semptomlaı, vampirlere isnat edilen belirtilerle aynıdır. Konudan çok uzaklaşmamak ve makalenin hacmi imkan vermediği için ben, vampirlere isnat edilen belirtilerle bâzı psikolojik hastalıklarının belirtilerinin benzerliğine dair şahsen kendi araştırmalarım ve geldiğim neticeler hakkında ne yazık ki, geniş bilgi veremeyeceğim. Ümit ediyorum ki, yakın gelecekte bu konuya yeniden dönecek ve vampirizmle ilgili, bir o kadar de geniş ve iri hacimli üçüncü makalemi (belki de, bir kitap) yazarak vampirizm efsanesinin boş bir faraziyeden başka bir şey olmadığını tutarlı olgular ve reddolunamaz kanıtlarla bir daha kapsamlı şekilde izah edeceğim.
Farklı farklı milletlerin efsanelerinde vampir karakterlerinin meydana gelmesi ise yukarıda zikrettiğimiz sebeplerle birlikte, bu milletlerin spesifik hususiyetleri, adet ve ananeleri,dolayısıyla da onların yaşam tarzları ile ilgili olmuştur. Örneğin, Malezya efsanelerindeki“penangalen” hakkındaki efsanenin de yaratılma sebebini tahmin etmek mümkündür. Şöyle ki, Malezya'da kütlevi şekilde hijyen olmayan şartlarda yaşayanlar arasında, hususen de temiz olmayan hayat süren çocuklarda büyük parazit kurdu oluşurdu. Bu mikrobun hacmi, az kala başı boyda olup esasen iri boynuzlu mal-karada müşahide olunurdu. Hazırda insanlar arasında bu kurda nadir hallerde rast gelinir ve modern tıbbî nailiyyetler neticesinde onu kolaylıkla yok etmek mümkündür.
Vampirlere isnat edilen, aslında yukarıda doğal sebeplerini izah etmeye çalıştığımız bir çok belirti, Kadim Mısır'da cesedi mumyalayanlar tarafından bilinmekteydi. Onlar, cesette yaranacak hemin belirtilerin karşısını almak için tedbirler görmeye çalışırdılar.
Sonuç
Böylelikle, büyük ihtimal ki, yukarıda zikrettiğimiz doğal sebepler ve hastalıklar, kompleks şekilde veya çeşitli devirlerde onlardan biri ve ya birkaçı, vampirizm efsanesinin meydana çıkmasına sebep olmuş, “vampir” adlı korkunç varlıkların var olduğuna dair saf insanlarda asılsız bir inanç yaratmıştır.
Tüm dünyayı gezerek vampirizm efsanesini araştıran ve çeşitli ülkelerde bir çok insanlarla görüşüp vampirlerle ilgili akademik araştırmalarını yansıtan kitaplar yazan, dünyanın tanınmış vampir araştırıcısı Rosemary Ellen Guiley'in vampirizmle ilgili geldiği neticeyi dikkatinize sunuyorum:
Tüm dünyayı gezerek vampirizm efsanesini araştıran ve çeşitli ülkelerde bir çok insanlarla görüşüp vampirlerle ilgili akademik araştırmalarını yansıtan kitaplar yazan, dünyanın tanınmış vampir araştırıcısı Rosemary Ellen Guiley'in vampirizmle ilgili geldiği neticeyi dikkatinize sunuyorum:
“Aslında hepsi de asılsızdır. Vampir anlayışı, insandan insana değişse de, genellikle film ve kitaplardan etkilenir. Ortada daima ölümsüz, fiziki ve cinsî bakımdan çok güçlü, sûni, geceleri yaşayan ve doğaüstü güce sahip bir varlığın olmasından bahsedilir. Bu saçma inanca göre bir vampir, pislikle doludur. Çünkü yaşayan insanların kanlarını emerek hayatını davam ettirir. Sonuç olarak, tüm bunlar vampir folklorundan kaynaklanır ve gerçeklikten uzaktır”.http://gizliilimler.tr.gg/
0Awesome Comments!