Vampirizm: Efsane ve Gerçeklik
Yunus Ferman Oğlu Halilov (Hukukçu)
1.Bölüm / 2.Bölüm / 3.Bölüm / 4.BölümKilisenin ve Din Görevlilerinin “Vampirizm” Efsanesine Tepkisi
Tarihten bilindiği gibi, 1215'te Roma'da toplanan Dördüncü Lateran Meclisi'nde vampirlerin varlığı kilise tarafından kabul olundu ve kilise, kendisini vampirlerin kökünü kurutacak kudrette olan tek güç ilan etti. 1347'ten itibaren başlayan üç yıl müddetince, Avrupa'da veba hastalığı (kasıkta lenf düğümlerinin iltihabı) yayıldığı dönem, kilise bunun asıl sebebini vampirlerle ilişkilendirdi. Hastalığın mahiyeti konusunda hiç bir fikre sahip olmayan câhil halkınsa, 25 milyon insanın ölümüne sebep olan bu belanın doğaüstü güçlerin gazabı gibi düşünmekten başka çaresi kalmadı.
Bu devirde hastalığın yayılma kaynağı, şöyle kabul görüyordu: Güyâ, hortlayan ölüle,r insanlardan intikam almak için onları ısırmış, neticede ise vampirler ortaya çıkmıştır. Bu dönemde, kilisenin vampirlere karşı mücâdelesi yalnız kuru bir tebliğatla sınırlı kaldı ve bununla alakalı hiç bir faaliyet yapılmadı. Bu durumsa, “hortlama” durumlarının, vampirizm kabusunun yazılı şekle dönüşmesine de yol açtı. Bir başka deyişle, halk arasında şifâhi şekilde dolaşan bu efsaneler, artık yazılı şekilde ifâde edilmeye başlandı. Tesadüfi değil ki, tahminen 200 yıl sonra, yâni 1489'te, “Malleus Maleficarum” adlı kitap kaleme alınmıştır. Esasında büyücülerin zulmünden bahseden kitap olmasına rağmen, bu kitaptan vampirlere karşı mücâdele ederken (!) de yararlanılmıştır. Bu yüzden de, ne yazık ki, yazılanlar tatbik edilerek bir çok masum insan, günahsız yere vampir olmakla suçlanıp idam edilmiştir. Bu kitap, güyâ Şeytan'a uyanları tanımak ve onların zulmünden korunmak için bir takım yollar gösteriyordu. Dini bilginlerden Leo Allatius'un 200 yıl sonra bulunan yazıları, kilisenin uzun müddet vampirlere olan inancının davam ettiğini gösteren bir belgedir. 1645'te “On The Current Opinions of Certain Greeks” adlı araştırması ile Allatius, kilisenin bir talebesi gibi Yunanlarda vampir anlayışını araştırmıştır. Kanaatimizce, Allatius, belki de, vampirlerin Şeytan'a hizmet eden ve geceleri insan avlamak için ortaya çıkan varlıklar olduğunu resmen ilan eden ilk bilgindirdir.
Bu devirde hastalığın yayılma kaynağı, şöyle kabul görüyordu: Güyâ, hortlayan ölüle,r insanlardan intikam almak için onları ısırmış, neticede ise vampirler ortaya çıkmıştır. Bu dönemde, kilisenin vampirlere karşı mücâdelesi yalnız kuru bir tebliğatla sınırlı kaldı ve bununla alakalı hiç bir faaliyet yapılmadı. Bu durumsa, “hortlama” durumlarının, vampirizm kabusunun yazılı şekle dönüşmesine de yol açtı. Bir başka deyişle, halk arasında şifâhi şekilde dolaşan bu efsaneler, artık yazılı şekilde ifâde edilmeye başlandı. Tesadüfi değil ki, tahminen 200 yıl sonra, yâni 1489'te, “Malleus Maleficarum” adlı kitap kaleme alınmıştır. Esasında büyücülerin zulmünden bahseden kitap olmasına rağmen, bu kitaptan vampirlere karşı mücâdele ederken (!) de yararlanılmıştır. Bu yüzden de, ne yazık ki, yazılanlar tatbik edilerek bir çok masum insan, günahsız yere vampir olmakla suçlanıp idam edilmiştir. Bu kitap, güyâ Şeytan'a uyanları tanımak ve onların zulmünden korunmak için bir takım yollar gösteriyordu. Dini bilginlerden Leo Allatius'un 200 yıl sonra bulunan yazıları, kilisenin uzun müddet vampirlere olan inancının davam ettiğini gösteren bir belgedir. 1645'te “On The Current Opinions of Certain Greeks” adlı araştırması ile Allatius, kilisenin bir talebesi gibi Yunanlarda vampir anlayışını araştırmıştır. Kanaatimizce, Allatius, belki de, vampirlerin Şeytan'a hizmet eden ve geceleri insan avlamak için ortaya çıkan varlıklar olduğunu resmen ilan eden ilk bilgindirdir.
Vampirizm Kâbusuna Karşı Mücâdele
Nihayet, 1700'lerin başlarında, Paris'teki Sarbonna Üniversitesi, ölülerin vampire dönüştüğü fikrini çürütmek için bedenin şekil değişmesi fikrine resmî olarak karşı çıktı. Bununla da bu üniversite, mantıksız batıl inançların sebep olduğu vampir olmakla suçlanan cesedin beden şeklinin değişmesi fikrine karşı çıkarak radikal bir tutum sergiledi. Bundan sonra vampirlerle bağlı batıl inançları eleştiren diğer bilginler de fikirlerini beyan etmeye başladılar. Örneğin, Fransız rahip Don Augustine Calmet, cesurca 1746'te “A Treatise on Apparations Spirits And Vampires a.k.a. The Phantom World” (“Hayaletler, Ruhlar ve Vampirler Hakkında Bilimsel Bir Kitap – Hayâlî Dünya”) adlı, vampirlerin varlığını ciddi şüphe altına alacak kadar güçlü bir kitap yazmıştır. Calmet, hele o vakitler kitabında vampirlerin varlığını kabul etmek için önce tutarlı olgular ve reddolunamaz delillere ihtiyacın duyulduğunu belirtmiştir.
Vampirler, Güzel Sanatlar ve Sinema Filmlerinde
Dünya toplumlarında, güzel sanatlarda ve Sinema filmlerinde bir dizi meşhur vampirlerin adı bilinir. Örneğin, Dr. John Polidorin'in“Vampyre” eserindeki (1819) günahkar vampir Lord Ruthven (bâzı kaynaklara göre adı geçen eser, ünlü İngiliz şairi Lord Byron tarafından yazılmıştır), İrlandalı yazar Joseph Sheridan Le Fanun'un “Carmilla” eserindeki (1872) lezbiyen dişi vampir, diğer İrlandalı yazar Bram Stouker'in “Drakula” romanındaki (1897) Drakula, “Kueen of The Damned” filmindeki esmer tenli Atasha, 1931'te vampirler hakkında çekilmiş korku filmindeki Bela Lukoşi'nin canlandırdığı vampir karakteri vs.
Bela Lukoşi'nin canlandırdığı siyah saçlı, solgun benizli, yırtıcı dişleri ve uzun iri pençeleri olan, hüzün ve korkuyla karışık aksanı ile konuşan, insandan dönme varlık “vampir” adlı hayâlî varlığın beyinlerde işlenen karakteri oldu. Şunu da belirtelim ki, Sinema tarihinde vampirler hakkında ilk film, 1922'te Alman yönetmen Murnau tarafından çekilmiştir. 1930'lu yıllardaysa Hollywood'un film konuları içerisinde en dikkat çekici olanı, vampirlerle ilgili olan konulardı. Sinema'nın en tanınmış vampir oyuncusu ise Christopher Lee'ydi. Daha sonraları, vampirler hakkında çekilen en ünlü sinema filmlerinden bazıları şunlardır:
Bela Lukoşi'nin canlandırdığı siyah saçlı, solgun benizli, yırtıcı dişleri ve uzun iri pençeleri olan, hüzün ve korkuyla karışık aksanı ile konuşan, insandan dönme varlık “vampir” adlı hayâlî varlığın beyinlerde işlenen karakteri oldu. Şunu da belirtelim ki, Sinema tarihinde vampirler hakkında ilk film, 1922'te Alman yönetmen Murnau tarafından çekilmiştir. 1930'lu yıllardaysa Hollywood'un film konuları içerisinde en dikkat çekici olanı, vampirlerle ilgili olan konulardı. Sinema'nın en tanınmış vampir oyuncusu ise Christopher Lee'ydi. Daha sonraları, vampirler hakkında çekilen en ünlü sinema filmlerinden bazıları şunlardır:
1. Fearless Vampire Killers (Korkusuz Vampir Katilleri)
Yönetmen: Roman Polanski;
Senaryo: Gerard Brach, Roman Polanski;
Aktörler: Jack MacGowran, Roman Polanski, Sharon Tate;
Çekim Yılı: 1967;
Ülke: ABD, İngiltere.
Konu: Yaşlı bir yarasa araştırmacısı Profesör Abronsius (Jack MacGowran) ve onun yeteneksiz yardımcısı Alfred (Roman Polanski), soğuk hava şartlarında Transilvanya'da kasaba kasaba gezerek vampir ararlar. Profesör, soğuktan donma tehlikesi karşısında kaldığından yakınlardaki kentte bir evde kalmağa karar verirler. Alfred, ev sahibinin yıkanmaya meyilli kızına (Sharon Tate) möhkem tutularak aşık olur. Lakin kız, yakınlardaki sarayda yaşayan vampir Kont Krolock tarafından kaçırılır. Profesör Abronsius ve yardımcısı Alfred, isminden bile korktukları vampir Kont Krolock'un sarayına tamamen farklı sebeplerle gelirler ve vampirleri doğduklarına pişman ederler.
Senaryo: Gerard Brach, Roman Polanski;
Aktörler: Jack MacGowran, Roman Polanski, Sharon Tate;
Çekim Yılı: 1967;
Ülke: ABD, İngiltere.
Konu: Yaşlı bir yarasa araştırmacısı Profesör Abronsius (Jack MacGowran) ve onun yeteneksiz yardımcısı Alfred (Roman Polanski), soğuk hava şartlarında Transilvanya'da kasaba kasaba gezerek vampir ararlar. Profesör, soğuktan donma tehlikesi karşısında kaldığından yakınlardaki kentte bir evde kalmağa karar verirler. Alfred, ev sahibinin yıkanmaya meyilli kızına (Sharon Tate) möhkem tutularak aşık olur. Lakin kız, yakınlardaki sarayda yaşayan vampir Kont Krolock tarafından kaçırılır. Profesör Abronsius ve yardımcısı Alfred, isminden bile korktukları vampir Kont Krolock'un sarayına tamamen farklı sebeplerle gelirler ve vampirleri doğduklarına pişman ederler.
2. Hunger (Açlık)
Yönetmen:Tony Scott;
Senaryo: James Costigan, Ivan Davis, Michael Thomas, Whitley Strieber;
Aktörler: Catherine Deneuve, Susan Sarandon, David Bowie, Dan Hedaya;
Çekim Yılı: 1983;
Ülke: İngiltere.
Konu: Kadim Mısır döneminden beri yaşayan bir vampir prensesi olan Miriam (Catherine Deneuve), kendisine mesken ettiği New-York'da sevgilisi John (David Bowie) ile birlikte yaşarlar. Herşeyin düzenli gittiği bir sırada işler varlıklı John'un ihtiyarlamaya başlaması ile bozulur. Vampir John, ihtiyarlık üzerine ihtisaslaşmış tanınmış uzman hekim Sarah Roberts'e (Susan Sarandon) müracaat eder. Lakin Sarah Roberts, John'u ölümün pençesinden kurtaramaz ve John, hadsiz kırışıklık neticesinde can verir. Dul kalmış vampir prensesi, kendisine yeni sevgili olarak Sarah Roberts'i seçer.
Senaryo: James Costigan, Ivan Davis, Michael Thomas, Whitley Strieber;
Aktörler: Catherine Deneuve, Susan Sarandon, David Bowie, Dan Hedaya;
Çekim Yılı: 1983;
Ülke: İngiltere.
Konu: Kadim Mısır döneminden beri yaşayan bir vampir prensesi olan Miriam (Catherine Deneuve), kendisine mesken ettiği New-York'da sevgilisi John (David Bowie) ile birlikte yaşarlar. Herşeyin düzenli gittiği bir sırada işler varlıklı John'un ihtiyarlamaya başlaması ile bozulur. Vampir John, ihtiyarlık üzerine ihtisaslaşmış tanınmış uzman hekim Sarah Roberts'e (Susan Sarandon) müracaat eder. Lakin Sarah Roberts, John'u ölümün pençesinden kurtaramaz ve John, hadsiz kırışıklık neticesinde can verir. Dul kalmış vampir prensesi, kendisine yeni sevgili olarak Sarah Roberts'i seçer.
3. Lost Boys (Kayıp Çocuklar)
Yönetmen: Joel Schumacher;
Senaryo: Janice Fischer, James Jeremias, Jeffrey Boam;
Aktörler: Jason Patric, Kiefer Sutherland, Corey Haim, Dianne Wiest, Bernard Hughes, Edward Herrmann, Billy Wirth;
Çekim Yılı: 1987;
Ülke: ABD
.
Konu: Kocasınan ayrılan ve maddi sıkıntılarla karşı karşıya kalan bir kadın, biri bedence çok iri, diğeri ise küçük olan iki oğlu ile birlikte babasının Kaliforniya'nın küçük bir kenti olan Saint Karla'daki evine göçer. Çocuklardan küçüğü Sam (Corey Haim), yerli çizgi romanlar mağazasında çalışan iki asker akrânı ile tanışır. Bu iki dostu, Sam'a vampir avcıları olduklarını söyleyerek bu kentin vampirlerle dolu olduğunu iddia ederler. Diğer taraftan büyük kardeş Mike (Jason Patric), bir motosiklet çetesinde olan tehlikeli görünüşlü bir kıza aşık olur. O, psikopat görünüşlü David'in (Kiefer Sutherland) rehberlik ettiği bu guruba katılıp kıza yakınlaşmak için elinden geleni yapar. Mike'nin bilmediği şeyse, bu gençlerin basit bir motosiklet gurubundan farklı olarak, başka bir işle meşgul olmalarıdır.
Senaryo: Janice Fischer, James Jeremias, Jeffrey Boam;
Aktörler: Jason Patric, Kiefer Sutherland, Corey Haim, Dianne Wiest, Bernard Hughes, Edward Herrmann, Billy Wirth;
Çekim Yılı: 1987;
Ülke: ABD
.
Konu: Kocasınan ayrılan ve maddi sıkıntılarla karşı karşıya kalan bir kadın, biri bedence çok iri, diğeri ise küçük olan iki oğlu ile birlikte babasının Kaliforniya'nın küçük bir kenti olan Saint Karla'daki evine göçer. Çocuklardan küçüğü Sam (Corey Haim), yerli çizgi romanlar mağazasında çalışan iki asker akrânı ile tanışır. Bu iki dostu, Sam'a vampir avcıları olduklarını söyleyerek bu kentin vampirlerle dolu olduğunu iddia ederler. Diğer taraftan büyük kardeş Mike (Jason Patric), bir motosiklet çetesinde olan tehlikeli görünüşlü bir kıza aşık olur. O, psikopat görünüşlü David'in (Kiefer Sutherland) rehberlik ettiği bu guruba katılıp kıza yakınlaşmak için elinden geleni yapar. Mike'nin bilmediği şeyse, bu gençlerin basit bir motosiklet gurubundan farklı olarak, başka bir işle meşgul olmalarıdır.
4. Vampires (Vampirler)
Yönetmen: John Carpenter;
Senaryo: Don Jakoby, John Steakley;
Aktörler: James Woods, Daniel Baldwin, Sheryl Lee, Thomas Ian Griffith, Tim Guinee, Maximilian Schell;
Çekilim Yılı: 1998;
Ülke: ABD.
Konu: Çocukken ailesi gözlerinin karşısında vampirler tarafından öldürülen Jack Crow (James Woods), bu olayın tesiriyle kendini vampir öldürme işine adar. Mükemmel bir grup oluşturan Crow, her tarafı gezerek öldürmediği vampir bırakmaz. İnsanlar vampirlerin varlığından habersiz olsa da, yüzyıllardır, onların gizli varlığı Vatikan'ca bilinmektedir. Crow ve grubu ise Vatikan için, fakat ondan ayrı ve bağımsız şekilde vampir avcılığı yaparlar. Basit bir ameliyat zamanı usta vampir Jan Valek (Thomas Ian Griffith) ve vampir ordusu ile üzerlerine gelen Crow ve gurubundan geriye yalnızca kendisi ve adamı Montoya (Daniel Baldwin) kalır. Vampirler tarafından ısırılan ve yakın vakte kadar vampire dönüşecek bir fahişe ve genç bir rahibi gurubuna katarak genişlendiren Crow, Valek ve diğer vampirlerle savaşını davam ettirir. Valek, vampirlerin günışığında da faaliyet gösterebilmesini mümkün kılan yeni bir teknoloji aramaktadır ve geç olmadan onu durdurmak ve etkisiz hâle getirmek artık zaruret hâline gelmiştir.
Senaryo: Don Jakoby, John Steakley;
Aktörler: James Woods, Daniel Baldwin, Sheryl Lee, Thomas Ian Griffith, Tim Guinee, Maximilian Schell;
Çekilim Yılı: 1998;
Ülke: ABD.
Konu: Çocukken ailesi gözlerinin karşısında vampirler tarafından öldürülen Jack Crow (James Woods), bu olayın tesiriyle kendini vampir öldürme işine adar. Mükemmel bir grup oluşturan Crow, her tarafı gezerek öldürmediği vampir bırakmaz. İnsanlar vampirlerin varlığından habersiz olsa da, yüzyıllardır, onların gizli varlığı Vatikan'ca bilinmektedir. Crow ve grubu ise Vatikan için, fakat ondan ayrı ve bağımsız şekilde vampir avcılığı yaparlar. Basit bir ameliyat zamanı usta vampir Jan Valek (Thomas Ian Griffith) ve vampir ordusu ile üzerlerine gelen Crow ve gurubundan geriye yalnızca kendisi ve adamı Montoya (Daniel Baldwin) kalır. Vampirler tarafından ısırılan ve yakın vakte kadar vampire dönüşecek bir fahişe ve genç bir rahibi gurubuna katarak genişlendiren Crow, Valek ve diğer vampirlerle savaşını davam ettirir. Valek, vampirlerin günışığında da faaliyet gösterebilmesini mümkün kılan yeni bir teknoloji aramaktadır ve geç olmadan onu durdurmak ve etkisiz hâle getirmek artık zaruret hâline gelmiştir.
5. Underworld (Karanlıklar Ülkesi)
Yönetmenler: Len Wiseman, Tony Pierce-Roberts;
Senaryo: Kevin Grevioux , Danny McBride , Len Wiseman;
Musiki: Paul Haslinger;
Çekim Yılı: 2003;
Ülke: ABD, Almanya, Macaristan;
Filmin süresi: 121 dakika.
Konu: Şehirlerde yaşayan insanlar, yeraltında neler döndüğünü bilmezler. İki farklı ırk arasında yaşanılan gerginliğin ise hiç farkına varılmaz. Yerin altı, aristokrat vampirlerle sokaklara hâkim olan kurt adamlar – Lycanlar arasında bölünmüş durumdadır. Bu yeraltı dünyası, bir vampirin bir Lycan'a aşık olması ile alt üst olur. Kısası, savaş, bir vampirin bir kurt adamı sevmesi ile başlar!
Senaryo: Kevin Grevioux , Danny McBride , Len Wiseman;
Musiki: Paul Haslinger;
Çekim Yılı: 2003;
Ülke: ABD, Almanya, Macaristan;
Filmin süresi: 121 dakika.
Konu: Şehirlerde yaşayan insanlar, yeraltında neler döndüğünü bilmezler. İki farklı ırk arasında yaşanılan gerginliğin ise hiç farkına varılmaz. Yerin altı, aristokrat vampirlerle sokaklara hâkim olan kurt adamlar – Lycanlar arasında bölünmüş durumdadır. Bu yeraltı dünyası, bir vampirin bir Lycan'a aşık olması ile alt üst olur. Kısası, savaş, bir vampirin bir kurt adamı sevmesi ile başlar!
6. Frostbiten (Vampirlerin Şafağı)
Yönetmen: Anders Banke;
Senaryo: Daniel Ojanlatva, Pidde Andersson;
Aktörler: Petra Nielsen, Grete Havnesköld, Emma Aberg, Carl-Ake Eriksson;
Çekim Yılı: 2006;
Ülke: İsveç.
Konu: İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru, doğu cephesinde yolunu kaybeden bir grup SS Alman askeri, peşlerine düşen Ruslardan canlarını kurtarmak için karlı bir meşeye yönelirler. Burada buldukları terk edilmiş bir binaya sığınan askerler, buranın bir vampir barınağı olduğunu öğrendiklerinde artık iş işten geçmiştir. Bu gizemli olaydan uzun yıllar sonra, uzman hekim olan Annika adlı biri ve onun 17 yaşındaki kızı Sega, çok uzaklarda İsveç'in kuzeyindeki bir kente göçerler. 30 gün boyu karanlıkta kalacak olan bu küçük kuzey kasabasında hayat, kentin gençleri basit bir hata neticesinde vampirlere dönüşmeye başladığında korkulu bir kâbusa dönüşecektir.
Senaryo: Daniel Ojanlatva, Pidde Andersson;
Aktörler: Petra Nielsen, Grete Havnesköld, Emma Aberg, Carl-Ake Eriksson;
Çekim Yılı: 2006;
Ülke: İsveç.
Konu: İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru, doğu cephesinde yolunu kaybeden bir grup SS Alman askeri, peşlerine düşen Ruslardan canlarını kurtarmak için karlı bir meşeye yönelirler. Burada buldukları terk edilmiş bir binaya sığınan askerler, buranın bir vampir barınağı olduğunu öğrendiklerinde artık iş işten geçmiştir. Bu gizemli olaydan uzun yıllar sonra, uzman hekim olan Annika adlı biri ve onun 17 yaşındaki kızı Sega, çok uzaklarda İsveç'in kuzeyindeki bir kente göçerler. 30 gün boyu karanlıkta kalacak olan bu küçük kuzey kasabasında hayat, kentin gençleri basit bir hata neticesinde vampirlere dönüşmeye başladığında korkulu bir kâbusa dönüşecektir.
7. Blood Hunter (Kan Avcısı)
Yönetmen: Sebastian Gutierrez, John Toll;
Senaryo: Sebastian Gutierrez;
Aktörler: Lucy Liu, Robert Forster, Cameron Richardson, Allan Rich, Samantha Shelton, Kevin Wheatley, James D'Arcy, Michael Chiklis , Cameron Goodman;
Müzik: Nathan Barr;
Çekim Yılı: 2007;
Ülke: ABD;
Filmin süresi: 94 dakika.
Konu: Yetenekli bir araştırmacı olan Saide Blake (Lucy Liu), Los Angeles'te gizli bir tarikatla ilgili araştırmalar yapar. Dolayısıyla genç ve modern insanları hedef seçen bu tarikatın iç yüzü, aslında çok korkunç gerçeklerle doludur. Korkuya kapılan gençlerin hepsi de ortadan kaybolurlar; fakat Saide, araştırmaları neticesinde aslında bu insanların tümünün ölmüş olduğunu anlar. Bütün bu işlerin arkasındaki insana yaklaşmasına çok az kalmışken kendisi de bir kurban olmaktan kurtula maz. Artık gerçekleri dışarıdan araştıran bir ajan değil, tarikatın içerisinde yaşayan bir kurban olur.
Vampirlerle ilgili en korkunç 10 sinema filmini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
Senaryo: Sebastian Gutierrez;
Aktörler: Lucy Liu, Robert Forster, Cameron Richardson, Allan Rich, Samantha Shelton, Kevin Wheatley, James D'Arcy, Michael Chiklis , Cameron Goodman;
Müzik: Nathan Barr;
Çekim Yılı: 2007;
Ülke: ABD;
Filmin süresi: 94 dakika.
Konu: Yetenekli bir araştırmacı olan Saide Blake (Lucy Liu), Los Angeles'te gizli bir tarikatla ilgili araştırmalar yapar. Dolayısıyla genç ve modern insanları hedef seçen bu tarikatın iç yüzü, aslında çok korkunç gerçeklerle doludur. Korkuya kapılan gençlerin hepsi de ortadan kaybolurlar; fakat Saide, araştırmaları neticesinde aslında bu insanların tümünün ölmüş olduğunu anlar. Bütün bu işlerin arkasındaki insana yaklaşmasına çok az kalmışken kendisi de bir kurban olmaktan kurtula maz. Artık gerçekleri dışarıdan araştıran bir ajan değil, tarikatın içerisinde yaşayan bir kurban olur.
Vampirlerle ilgili en korkunç 10 sinema filmini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
A) Klasik sıralama:
1. Nosferatu (1920);
2. Dracula (1931);
3. Horror of Dracula (1958);
4. Nosferatu (1979);
5. Near Dark (1987);
6. The Hunger (1983);
7. Fright Night (1985);
8. Salem's Lot (1979);
9. The Lost Boys (1987);
10. The Fearless Vampire Killers (1967).
2. Dracula (1931);
3. Horror of Dracula (1958);
4. Nosferatu (1979);
5. Near Dark (1987);
6. The Hunger (1983);
7. Fright Night (1985);
8. Salem's Lot (1979);
9. The Lost Boys (1987);
10. The Fearless Vampire Killers (1967).
B) modern dönemde çekilen vampir filmlerinin sıralaması:
1. Bram Stoker’s Dracula (1992);
2. Interview with The Vampire (1994);
3. Underworld, series (2003 – 2006);
4. From Dusk Till Dawn, series (1996 - 2000);
5. Blade Trilogy (1998 – 2004);
6. Van Helsing (2004);
7. John Carpenter’s Vampires (1998);
8. Shadow of The Vampire (2000);
9. The Night Flier (1997);
10. Kueen of The Damned (2002).
2. Interview with The Vampire (1994);
3. Underworld, series (2003 – 2006);
4. From Dusk Till Dawn, series (1996 - 2000);
5. Blade Trilogy (1998 – 2004);
6. Van Helsing (2004);
7. John Carpenter’s Vampires (1998);
8. Shadow of The Vampire (2000);
9. The Night Flier (1997);
10. Kueen of The Damned (2002).
Mitoloji ve Folklor Vampirleri
Mitolojik vampirlerle folklor vampirleri birbirinden önemli oranda farklıdır ve kesinlikle karıştırılmamalıdır. Örneğin, Slav folklorundaki vampir, Bram Stouker'in yarattığı vampir karakterine kati şekilde benzer. Benzer şekilde, Broum Stouker'in “Kont Drakula” adlı vampiri, Transilvanya'da yaşayan bir Macardır. Onun prototipi ise Romanya kralı Vlad Tepeş adlı biridir ki, gösterdiği kahramanlıklara göre o, imparator Sikizmund tarafından özel armayla ödüllendirilmiştir. Armanın üzerinde haçın üzerine çarmıha çekilmiş kanatlı ejderha (Drakula) tasviri olduğundan onların sülalesi Drakulalar adlandırılmış, 1476'te Türklerle savaşta yenik düşerek sülalenin varlığı sona ermiş ve bundan sonra hiçbir iz kalmamıştır. Broum Stouker'in adı geçen romanında, ışık yüzü görmesi ile tarihte böyle bir kişinin ve sülalenin olması bütün dikkati özüne yöneltmiştir.
Güzel sanatlarda “vampir” karakteri, ister “iş üslubu”na, isterse de dış görünüşüne göre farklıdır. O, dev bedenli, dağınık saçlı, kızarmış ten rengi ve ölgün gözleri olan, pislik içerisinde yaşayan bir slavdır. Mitolojik vampir, kurbanının kanını boynundan ısırarak emdiği halde; bu pis kokulu yaratık, pis kokulu dişlerini avının göğsüne veya el ya da ayağına batırır, debdebeli bir kalede değil, mezarlıkta ömür sürer.
Güzel sanatlarda “vampir” karakteri, ister “iş üslubu”na, isterse de dış görünüşüne göre farklıdır. O, dev bedenli, dağınık saçlı, kızarmış ten rengi ve ölgün gözleri olan, pislik içerisinde yaşayan bir slavdır. Mitolojik vampir, kurbanının kanını boynundan ısırarak emdiği halde; bu pis kokulu yaratık, pis kokulu dişlerini avının göğsüne veya el ya da ayağına batırır, debdebeli bir kalede değil, mezarlıkta ömür sürer.
Vlad Tepeş kimdir?!
Tarihe göz attığımızda görürüz ki, Vlad Tepeş Drakula, XV. yüzyılda yaşamış ve Türk ordusuna karşı savaşmış gerçek bir Romanya kralıdır. Günümüzde Vlad Tepeş Drakula, Romanya tarihinde kahraman olarak anılır. Tesadüfi değildir ki, Romanya ordusu onun şerefine modern bir hücum helikopterine “AHO1-RO Drakula” adını vermiştir. Kahraman olması bir yana, o, bir katildi. Canavar ruhlu olan bu adamın en sevimli yok etme usulüyse kurbanını kazığa geçirerek öldürmekti.
Onun sarayı, Romanya'da Wallachia bölgesinde, yani ünlü Transilvanya'da Arges ırmağı sahillerinde yerleşmiştir. 1456'te Vlad Tepeş, buraya hakimdi. Onun sarayı, kayalar üzerinde erişilmez bir yerde olduğundan, stratejik bakımdan çok elverişliydi. O vakitler Wallachia'da iki sınıf vardı: köleler ve boyarlar. Vlad Tepeşin amacı, boyarları korumak idi. Bu dönemde Osmanlıların hücumları, nefes almağa imkan vermiyordu. Osmanlı tahtınaysa Fatih Sultan Mehmet oturmuştu. Bizans'ı mahveden genç sultanın gözü, şimdi Balkan topraklarındaydı. O, boyarların silahlanmasına ve ordu kurmalarına hiçbir imkan vermiyordu. Vlad Tepeş ise, Türklere karşı gizli şekilde teşkilatlanıyordu. Nihayet, o, 1457'te bir hücum hazırladı ve geceyarısı Osmanlıların tarafını saklayan boyarların saraylarını tek tek ele geçirerek onları aileleri ile birlikte esir etti. Vahşet ve barbarlık, bu gecede başladı. Öyle ki, o, esirleri aylarca yürüterek tek tek öldürttü. İnanılmaz işkenceler yapıyordu. Esirlerden bazılarını uçurumlardan atıyor, bazılarının diri diri derilerini yüzüyor, bir kısmını öldürtüyor, bir kısmınıysa buzlu sularda boğduruyordu. Bu haber, Türk fatihine ulaştıktan sonra Osmanlı ordusu, bölgeye dahil oldu. Vlad Tepeş, önce bir çok dövüşü kazandı ve esir götürdüğü Türkleri trajik şekilde katletti. Çoğunun sarığını başına çivileyerek kazığa oturttu. Anlatılanlara göre Vlad Tepeş, o vakit 20 bin türkü kazığa geçirmek üsuluyle öldürtüp cesetlerini kazığa geçirilmiş halde yanyana sıralatarak düzdürtmüşdü. O, tam manasıyla, azgınlaşmıştı. Yağ kazanları kaynatıyor, insanları diri diri içlerine attırıyordu. Kestiği başlardan gülleler yığını oluşturup karşısında oturarak şarap içirdi. Böyle vahşice katliam merasimlerini günlerce davam ettirdi. Vlad Tepeş, öldürttüğü insanları pişirip doğramaktan da zevk alırmış. O, yemeklerinde kurbanlarının kanlarını çöreğe batırıp yiyormuş. Bütün bu anlatılanlar, 1463'te dürüst olarak hazırlanmış “The story of a Bloodthirsty Madman called Dracula of Wallachia” belgesinde yerini bulmuştur. Görüldüğü gibi, Vlad Tepeş Drakula'nın gerçekten insan kanı içmekten zevk alması, tarihi belgelerle de doğrulanır. Fakat tüm bunlar, onun bir vampir olduğunu kanıtlamıyor. Çünkü insan kanına olan meylinden başka, vampirlere has olan hiçbir işareti onda gören olmamıştır. Yaptığı vahşilikler, onun sadece inanılmaz derecede gaddar biri olduğunu kanıtlar. Böyle kan içen gaddarlaraysa tarihin her döneminde rastlamamız mümkündür.
Fox televizyon kanalında canlı yayınlanan, yapımcısı Tim White, davet edilen konakları ise Rosemary Ellen Guiley ile birlikte, Vincent Hillyer, Stephen Martin ve Vlad olan televizyon programında ünlü vampir araştırmacısı Rosemary Ellen Guiley, Vlad Tepeş'le ilgili fikirlerini şöyle ifade eder: “Vlad Tepeş, vampir değil; gerçek bir insandı. XV. yüzyılda yaşamış gaddar bir yöneticiydi. Broum Stouker, onu “Count Dracula”sına model gibi seçmişti. Burada yalnız birkaç benzerlikleri vardı ki, o da onun kan içmesiydi... Bu ise, ona vampir demeye olanak vermiyor”.
Osmanlı ordusu, Tepeş'i sarayındae köşeye sıkıştırdı. Fakat sarayı ele geçirmek, çok çetin bir işti. Beş güllesi olan sarayın stratejik durumu ve dik kayalar, Türklerin top ateşine ciddi bir engel teşkil ediyordu. Bu vakit, Türkler devamlı olarak çapraz ateş altında kaldılar. Bir rivayete göre saraydan uzak mesafeli yerlere çıkışı olan gizli geçitler vardı. Osmanlı askerleri, savaşırken Tepeş'in saraydan kaçtığı konusunda haberler yayıldı. Türk ordusu, Tepeş'in gerçekten sarayda olmadığından emin olduktan sonra geri çekildiler. Fakat savaş, hâlâ bitmemişti. Düzenli şekilde Türklerle savaş aparan Tepeş, 1462'te yine köşeye sıkıştırılarak geri çekildiği Poenari'de etrafı sarıldı. Karısı, nehre atlayarak intihar etti. Ancak Tepeş, buradan da kaçabildi. Anlatılanlara göre, kısa bir müddet sonra Türklere yenilmiş, daha sonra öldürülmüş ve başı kesilerek İstanbul'a getirilmiş; bedeni ise kayalardan aşağı atılmış, cesedinin parçalarını toplayan rahipler, onu Snakov'da bir manastırın gizli mahzeninde saklamışlar. İlginç olan şey şudur ki, 1931'te manastırda açılan bu mezar, boş çıkmıştır.
Vlad Tepeş'in sarayına gelince, bu saray, Türkler tarafından Tepeş'ten intikam almak için yıkılmıştır. Sarayın kalıntıları, 1940'te meydana gelen depremle tamamen mahvolmuştu. Şunu da belirtelim ki, 1960'lı yıllara gelindiğinde, sarayın yeri bilinmiyordu. Onun yerini Raymond T. McNally ve Radu F. Florescu bulmuştur. Daha sonra saray tamir edilmiş, Romanya için çok önemli gelir kaynağı olmuştur.
Tarihten malum olduğu gibi Vlad Tepeş'in sarayının yerini bulan Radu F. Florescu, elde ettiği belgelerle Tepeş'in kurbanlarının kanını içmesini ve ölümsüz olmayı istemesini yazılı olarak açıklamıştır.http://gizliilimler.tr.gg/
Onun sarayı, Romanya'da Wallachia bölgesinde, yani ünlü Transilvanya'da Arges ırmağı sahillerinde yerleşmiştir. 1456'te Vlad Tepeş, buraya hakimdi. Onun sarayı, kayalar üzerinde erişilmez bir yerde olduğundan, stratejik bakımdan çok elverişliydi. O vakitler Wallachia'da iki sınıf vardı: köleler ve boyarlar. Vlad Tepeşin amacı, boyarları korumak idi. Bu dönemde Osmanlıların hücumları, nefes almağa imkan vermiyordu. Osmanlı tahtınaysa Fatih Sultan Mehmet oturmuştu. Bizans'ı mahveden genç sultanın gözü, şimdi Balkan topraklarındaydı. O, boyarların silahlanmasına ve ordu kurmalarına hiçbir imkan vermiyordu. Vlad Tepeş ise, Türklere karşı gizli şekilde teşkilatlanıyordu. Nihayet, o, 1457'te bir hücum hazırladı ve geceyarısı Osmanlıların tarafını saklayan boyarların saraylarını tek tek ele geçirerek onları aileleri ile birlikte esir etti. Vahşet ve barbarlık, bu gecede başladı. Öyle ki, o, esirleri aylarca yürüterek tek tek öldürttü. İnanılmaz işkenceler yapıyordu. Esirlerden bazılarını uçurumlardan atıyor, bazılarının diri diri derilerini yüzüyor, bir kısmını öldürtüyor, bir kısmınıysa buzlu sularda boğduruyordu. Bu haber, Türk fatihine ulaştıktan sonra Osmanlı ordusu, bölgeye dahil oldu. Vlad Tepeş, önce bir çok dövüşü kazandı ve esir götürdüğü Türkleri trajik şekilde katletti. Çoğunun sarığını başına çivileyerek kazığa oturttu. Anlatılanlara göre Vlad Tepeş, o vakit 20 bin türkü kazığa geçirmek üsuluyle öldürtüp cesetlerini kazığa geçirilmiş halde yanyana sıralatarak düzdürtmüşdü. O, tam manasıyla, azgınlaşmıştı. Yağ kazanları kaynatıyor, insanları diri diri içlerine attırıyordu. Kestiği başlardan gülleler yığını oluşturup karşısında oturarak şarap içirdi. Böyle vahşice katliam merasimlerini günlerce davam ettirdi. Vlad Tepeş, öldürttüğü insanları pişirip doğramaktan da zevk alırmış. O, yemeklerinde kurbanlarının kanlarını çöreğe batırıp yiyormuş. Bütün bu anlatılanlar, 1463'te dürüst olarak hazırlanmış “The story of a Bloodthirsty Madman called Dracula of Wallachia” belgesinde yerini bulmuştur. Görüldüğü gibi, Vlad Tepeş Drakula'nın gerçekten insan kanı içmekten zevk alması, tarihi belgelerle de doğrulanır. Fakat tüm bunlar, onun bir vampir olduğunu kanıtlamıyor. Çünkü insan kanına olan meylinden başka, vampirlere has olan hiçbir işareti onda gören olmamıştır. Yaptığı vahşilikler, onun sadece inanılmaz derecede gaddar biri olduğunu kanıtlar. Böyle kan içen gaddarlaraysa tarihin her döneminde rastlamamız mümkündür.
Fox televizyon kanalında canlı yayınlanan, yapımcısı Tim White, davet edilen konakları ise Rosemary Ellen Guiley ile birlikte, Vincent Hillyer, Stephen Martin ve Vlad olan televizyon programında ünlü vampir araştırmacısı Rosemary Ellen Guiley, Vlad Tepeş'le ilgili fikirlerini şöyle ifade eder: “Vlad Tepeş, vampir değil; gerçek bir insandı. XV. yüzyılda yaşamış gaddar bir yöneticiydi. Broum Stouker, onu “Count Dracula”sına model gibi seçmişti. Burada yalnız birkaç benzerlikleri vardı ki, o da onun kan içmesiydi... Bu ise, ona vampir demeye olanak vermiyor”.
Osmanlı ordusu, Tepeş'i sarayındae köşeye sıkıştırdı. Fakat sarayı ele geçirmek, çok çetin bir işti. Beş güllesi olan sarayın stratejik durumu ve dik kayalar, Türklerin top ateşine ciddi bir engel teşkil ediyordu. Bu vakit, Türkler devamlı olarak çapraz ateş altında kaldılar. Bir rivayete göre saraydan uzak mesafeli yerlere çıkışı olan gizli geçitler vardı. Osmanlı askerleri, savaşırken Tepeş'in saraydan kaçtığı konusunda haberler yayıldı. Türk ordusu, Tepeş'in gerçekten sarayda olmadığından emin olduktan sonra geri çekildiler. Fakat savaş, hâlâ bitmemişti. Düzenli şekilde Türklerle savaş aparan Tepeş, 1462'te yine köşeye sıkıştırılarak geri çekildiği Poenari'de etrafı sarıldı. Karısı, nehre atlayarak intihar etti. Ancak Tepeş, buradan da kaçabildi. Anlatılanlara göre, kısa bir müddet sonra Türklere yenilmiş, daha sonra öldürülmüş ve başı kesilerek İstanbul'a getirilmiş; bedeni ise kayalardan aşağı atılmış, cesedinin parçalarını toplayan rahipler, onu Snakov'da bir manastırın gizli mahzeninde saklamışlar. İlginç olan şey şudur ki, 1931'te manastırda açılan bu mezar, boş çıkmıştır.
Vlad Tepeş'in sarayına gelince, bu saray, Türkler tarafından Tepeş'ten intikam almak için yıkılmıştır. Sarayın kalıntıları, 1940'te meydana gelen depremle tamamen mahvolmuştu. Şunu da belirtelim ki, 1960'lı yıllara gelindiğinde, sarayın yeri bilinmiyordu. Onun yerini Raymond T. McNally ve Radu F. Florescu bulmuştur. Daha sonra saray tamir edilmiş, Romanya için çok önemli gelir kaynağı olmuştur.
Tarihten malum olduğu gibi Vlad Tepeş'in sarayının yerini bulan Radu F. Florescu, elde ettiği belgelerle Tepeş'in kurbanlarının kanını içmesini ve ölümsüz olmayı istemesini yazılı olarak açıklamıştır.http://gizliilimler.tr.gg/
0Awesome Comments!