Kılıçdaroğlu: "Hepimiz derinden sarsıldık" - CNN Türk

Kılıçdaroğlu: "Hepimiz derinden sarsıldık" - CNN Türk:



Haberciniz




Kılıçdaroğlu: "Hepimiz derinden sarsıldık"
CNN Türk
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gaziantep'te 4'ü çocuk 9 kişinin hayatını kaybettiği patlamanın kendilerini çok derinden sarstığını ve çok üzüldüklerini söyledi. Kılıçdaroğlu beraberindeki Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran ve Genel Sekreter ...
Vali "PKK yaptı" dediSabah
Vali Ata: Saldırıyı PKK YaptıHaberler
Gaziantep Valisi: Saldırıyı PKK yaptıÖzgür Kocaeli
Ajans04.net - Agri News
36 haber makalesinin tümü »


Kalbini öldürmemek için

Kalbini öldürmemek için:

Kalbini öldürmemek için şu duayı oku:

Çünkü, bu dua Resulullahın(s.a.v) tavsiye ettiği bir duadır

Ya hayyu ya kayyum ya bediassemavati vel ardı ya zelcelali vel ikram,ya lailahe illa ente es'elüke en tuhyiye kalbi binuri ma'rifetike ya Allahü ya Allahü ya Allah celle celalühü

Denenmiş Evde Kalmış ve Evlenmeyenler İçin Evlilik Duası

Denenmiş Evde Kalmış ve Evlenmeyenler İçin Evlilik Duası:

önce hacet namazınızı kılın ve dileğinizi isteyin

ardından yasın süresinin (ilk mübin e kadar) ilk 12 ayeti 70 kez okuyun...



daha sonra 7 defa



BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Gulutullahe evirrahman ey yamen tedu felehül esmail hüsna ve la techer bi selatike ve la tu ha fid biyha vep degi beyne zalike sebile ve gulul hamdi lilla illezi lem yeddehiz veleden velem ye kül lehü şerikül fil mülk ve liyyü minez zillü ve kebbürü tek bira



okuyun

Aşık Oldurup Kendine Bağlayan Dua

Aşık Oldurup Kendine Bağlayan Dua:
Aşağıda gelen dua sevi aşk muhabbet bağlılık niyetiyle geceleri 71-101-313 defa okunmaya devam edildiği taktirde kısa zaamanda derin bir aşk, sevgi, ülfet, muhabbet meydana gelir.

İnna halaknel insane min nutfetin emşacin nebtelihi kezalike nebtelihi emşacin keza ila mehabeti keza el-acele 2 es-saate 2 el-vahan 2. Barekellahü fiküm ve aleyküm.

Sevdiğinin Resmine Yapılan Aşk Duası

Sevdiğinin Resmine Yapılan Aşk Duası:
sevdiğinin resmini eline alıp 21 besemele çekip üflüyorsun ALLAHım ......olma .....dogma kulun......senden sonra bana hayrıyla geri dönsün denir.61 gun devam edilir.

Zenginlik Duasi

Zenginlik Duasi:
Ya Vehhab

Ey bol bol hediyeler veren Vehhâb,

Ya eğna min-külli ğaniy

Ey en zengin olan. Ey bütün zenginlerden daha zengin,

Ya ecvedü min-külli cevad

Ey en cömert olan. Ey bütün cömertlerden daha cömert,

Ya eltafü min-külli latif

Ey en lütufkar olan. Ey bütün lütuf sahiplerinden daha Lâtif,

Ya ekremü min-külli kerim

Ey en çok ikram eden. Ey bütün cömertlerden daha Kerîm,

Ya erhamü min-külli rahim

Ey en merhametli ve lütufkar olan. Ey bütün merhametlilerden daha Rahîm,

Ya ehabbu min-külli habib

Ey en Sevgili olan. Ey bütün sevilenlerden daha sevgili Allah’ım.

Dostluk

Dostluk:
Dost Dediğin

Dost dediğin

Dostun yüreğinden geçeni bilmeli

Dost dediğin

Dostunu karşılıksız sevmeli

Dost dediğin

Verecekse almadan vermeli

Dost dediğin

Yüreği kan ağlarken, dost için gülmeli

Dost dediğin

Kara toprak gibi sadık kalabilmeli

Dost dediğin

Sığınacak yerin yoksa kucağını açabilmeli

Dost dediğin

Güne sıcak bir güneş olup doğabilmeli

Dost dediğin

Geceye parlayan yıldız olabilmeli

Dost dediğin

Sırtını yasladığın asırlık bir çınar

Dost dediğin

Gerektiğinde bir kalkan olabilmeli

Dost dediğin

Kahpe kurşuna göğsünü siper yapabilmeli

Dost dediğin

Velhasıl dost olduğunu bilmeli

Dost dediğin

İki yüreği bir beden sayabilmeli

Ben herkese dost demem

Benim dostum

Yüreğimin sesini uzaklardan duyabilmeli

Dost o zaman dosttur

Dost dediğin

Bir batında doğan kardeş bile olabilmeli



Yazım Tarihi 27+28-04- 2003 Saat 12.40

Salih ÖZALAŞAN

Sahte Ask

Sahte Ask:
Önce bakışların gitti benden

Sonra ellerin kayıverdi ellerimden

Saçlarını savurdun son kez

Arkanı döndün umursamazca

Ve yürüdün koşarcasına

Kaçtığını belli ederek…

Sen giderken baktım uzun uzun arkandan

Elimi cebime atıp izledim seni, izledim gidişini

Boynu bükük gözü yaşlı…

Kimsesiz kalmak çok zormuş

Acıyı gömmek yüreğime

Seni silmek bir seferde.

Senin için gitmek, terk etmek ne kolaymış

Hayatın hep arkanda izler bırakmakmış.

Bana tek hediyen aşk acısı

Şimdi dönsen bile geri, bu yüreği vermezler sana

Dönsen bile bulamazsın beni bu diyarda

Ya da bu beni bende göremezsin

Gördüğün şey bendeki nefret olur

Sende gördüğüm yalancı sevgin olur…

Ve son halinle kaybol gözlerimden

Son sözlerinle bittin bu bedende

Aldın her şeyi benden

Yıktın yıkılmaz dünyamı.

Şimdi uzaksın bana, uzaksın sen aşka

Ve hayatın uzak olsun bana..

Hristiyanlikta Cinler

Hristiyanlikta Cinler:
Hristiyanlık dinine göre bir cin, hatta birçok cin bir kişinin içine girebilir. Bu cinler içine girdikleri kişinin içinden çıkarılabilirler; Hristiyanlık'ta cin çıkarma olgusu mevcuttur.



Cinlerin faaliyetleri Hristiyanlığa göre üç ana grupta özetlenebilir; insanlara cinsel yaklaşımları , sahte tapınmayı desteklemeleri ve insanlara eziyet etmeleri . Kutsal Metin insanları falcılık, büyücülük, ruh çağırma, sihirbazlık, ölülerden medet umarak onlara yaklaşmak gibi cinlerle ilgili faaliyetlere karışmak konusunda uyarır. Cinlerin üstün yetenekleriyle insanların beyinlerini etkileme güçleri olduğuna inanılır. Cinlerin rüyaları kendi mesajlarını vermek amacıyla kullanabileceğine inanılır.



Hristiyanlık inancında cinler kudretli varlıklardır, insanları aldatırlar ve bazı insanları ******-aracı olarak kullanırlar. Buna göre bu ******un söyledikleri doğru olabilir, eğer bu cinler ******a doğruyu söylüyorlarsa. Zira, Kitabı Mukaddes cinlerin seytan gibi yalan söylediklerini belirtir. Ayrıca insanlara zarar verebilirler, bu nedenle Kutsal Metin onlarla ilgili şeylerden, ruhçuluğun her türünden uzak durulması gerektiğini söyler.

Mutluluk Formulu

Mutluluk Formulu:
-Haftanin üç günü yarim saat spor yapin,

-Her günün sonunda, çevrenizdeki birine teşekkür edebileceğiniz beş şey bulun,

-Haftada bir saat , yakin akrabalar veya arkadaşlarla bir sohbet firsati yaratin,

-Bir bitki veya çiçek ekin,

-Televizyon önünde geçirdiğiniz saatleri azaltin,

-Hiç tanimadiğiniz birisine selam verin,

-Bir arkadaşiniza telefon edin,

-Her gün en azindan bir kez kahkahayla gülün,

-Her gün, kendinize biraz zaman ayirin,

-Hergün en az bir kez birisine, kibar ve hoş bir jest yapin

-Disa donuk olun kendinizden bahsedin,psikolojinin temelide budur hasta gider kendinden bahseder ve iyilesir...

Çok Etkili Muhabbet Ve Hacet Duası

Çok Etkili Muhabbet Ve Hacet Duası:
Önemli bir dileğinizin olması yada sevdiğiniz birinin size ilgi göstermesi,muhabbet kurulması için oldukça etkilidir.Dilek ve hacet gayesiyle yapılacaksa gün ve saati önemli değildir.Ancak muhabbet,dostluk konularında olacaksa bilhassa perşembeyi cumaya bağlayan gece 12 civarı,yada pazar sabah namazı civarı yapılması tesirini artırır.Muhabbet konusunda sadece helal olan uygulamalara uygundur,harama uygulamaya kalkılırsa hakkım helal değildir.

-Tüm işlemlere başlanmadan önce gusul abdesti alınır

-Kıbleye dönüp 3 kez Tevbe Suresi

- Ardından niyetinizi belirterek(Allah ım şu kulun(filan kızı filan yada filan oğlu filanın muhabbeti-yada şu hdileğimin olması şeklinde)

- Allah Rızası için 2 rekat namaz kılınır(Namazda fatiha sonrası 1. rekatta İhlas,2.rekatta inşirah yada yine İhlas okunmalıdır)

Sonra...

21 kez "Estağfirullah"

7 kez Peygamber Efendimize selatu selam

7 kez Kelime İ Tevhid

3 kez Fatiha Suresi

3 kez İhlas Suresi

3 kez Nas

3 kez Felak

1 kez Ayetel Kürsi okunur

Sonra.... 41 kez Amener Resulu Suresi okunur....



İşlem bittikten sonraki en uygun zamanlarda bir fakire Allah Rızası için sadaka yada sokaktaki sahipsiz hayvanlara(ben genelde kedilere süt vermekteyim) süt,yada benzeri gıdalar verilir.(Dileklerinizin kabulu ve işlemlerin hızlı olması için verilen sadaka yada fukaraya/sokak hayvanlarına yedirilen yiyecekler çok önemlidir,ihmal edilmemelidir)

Bu uygulama 3-7 gün üstüste yapılır.İşinizin ciddiyetine göre sonuç alınması beklenir.En geç 41 gün içinde(bazan ilk günlerde bazan 1-2 hafta sonra etki görülür) muradınıza ereceğiniz umulur(İnşallah)..Muradınız gerçekleşinceye dek hergün okuyabildiğiniz kadar Amener Resulu okumak da gerekli ve önemlidir)

Kaynak bizzat kendimce uygulayıp sonuç aldığım bir uygulamadır.

Gerçekte Kim Olduğunu Arayanlara...

Gerçekte Kim Olduğunu Arayanlara...:




Her şey olabilmek için hiçbir şeyden ayrı olmamak lazım. Ayrılık varsa her şey ol-unamaz. Her şey kusursuz bir düzenle işliyorsa, o zaman bu hiçbir şeyin ayrı olmadığını gösterir. Bu kusursuzluk da ancak, tek bir varlığın iradesinin rüyasıyla mümkün olur. O zaman o tek olan varlıktan ayrı oluşun da tamamen bir illüzyondur, o varlık sensin. Kendi SonSuzluğunu, SınırSızlığını, sadece sen olmayarak; sonsuz senler olarak, sınırsız ve sonsuz seçenekte,formda deneyimliyorsun. Gerçekte kim olduğuna gelince, sadece sensin. Çünkü senden başka bir şey yok, her şey sensin.. Her şeyin ayrı oluşu, sen değilmişsin gibi oluşu sadece oyun, illüzyon. Kendi kendine yarattığın; varolmanı, kendini deneyimlemeni sağlayan bir illüzyon. Ve illüzyon sonsuza kadar... İllüzyon varken sen varsın. Sen varsan O var. Sen olmazsan o da olmaz. O yüzden sonsuza kadar, sonsuz sayıda, sonsuz kere Sen'ler olacak. Bu Sen'in Varoluşun. Sınırsız sonsuzluğun...



Çünkü kendinden başka bir şey yoktur, yani her şey sensindir, dolayısıyla ayrı gibi görünen de sadece öyle görünüyordur, aklımızı kaybedip baktığımızda sadece yürekten, kalpten bakış kalır, orda da gerçeği görürüz: Her Şeyin Biz olduğunu.. Her Şeyin BİR olduğunu. Bu da demek oluyor ki aslında şu anda bile kendi kendimize konuşuyoruz =)



Herkes tartışmasız kusursuz ve mükemmeldir. Bir insan bu satırları ve bu yazıyı okuyorsa er ya da geç bu yazılanlara uyumlanacak demektir. Bir zamanlar bu yazıları okuyup da ''saçmalığa bak'' demiş de olabiliriz, bir zamanlar bakıp da ''nasıl yani? İlginç'' demiş de olabiliriz, bir zaman da '' EVETTT'' dedik, ve zaman zaman da ''Gel sen de mükemmel olduğunu bil artık'' diyoruz. Biz Her Şeydik, zaten hepsini biliyorduk, şimdi sadece unuttuklarımızı hatırlıyoruz, öğrendiğimizi sanıyoruz ama aslında hatırlıyoruz.. İşte o yüzden farklı şeyler söyleyen biri bunları okuduğunda ''ASLINDA ben de böyle hissediyor ve düşünüyordum'' diyor. Çünkü kendi gerçeklerinizden başka bir şey değil bunlar.. Karşı çıkansa Sadece Öğretilmiş yalan zihin =) Bununla birlikte yine de ne diyorsanız O.. Her yol O.. Herkes O.. Her bilinç O, her düzensiz görünen de düzenli görünen de O.. =) O tümü. O her şey.. O SEN'sin..

Zenginlik Esmasi zikir

Zenginlik Esmasi zikir:
ya müzille külli cebbsrin anidin bi kahri azizi sültanih



ya müzille külli cebbsrin anidin bi kahri azizi sültanih



ya müzille külli cebbsrin anidin bi kahri azizi sültanih

Muthis Kuvvetli Dua

Muthis Kuvvetli Dua:
BISMILLAHIRRAHMANIRRAHIM

La ilahe illellahül melikül hakkul mübin.

La ilahe illellahül hakemül adlül metin.

Rabbüna ve rabbü abainel evvelin.

La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minez zalimin.

La ilahe illellahü vehdehu la serike leh,lehül mülkü ve lehül hamdü yuhyi ve yümitü ve hüve hayyül la yemutü ebeden biyedihil hayru veileyhil masiru ve hüve ala küllü sey´in kadir.

La ilahe illellahü sükran li ni´metih.

La ilahe illellahü ikaran bi rububiyyetih.

Ve sübhanellahi tenzihen li azametih..

Es´elükellahümme bi hakkismikel mektubi ala cenahi cibrile aleyke ya rab.

Ve bihakkismikel mektubi ala cenatubi ala cenahi cibrile aleyke ya rab.

Ve bihakkismikel mektubi ala cenahi mikaile aleyke ya rab.

Ve bihakkismikel mektubi ala cebheti israfile aleyke ya rab:

Ve bihakkismikel mektubi ala keffi azraile aleyke ya rab.

Ve bi hakkismikellezi semmeyte bihi münkeran ve nekiran aleyke ya rab.

Ve bihakkismike ve esrari ibadike aleyke ya rab.

Ve bihakkismikellezi temme bihil islamü aleyke ya rab.

Ve bihakkismikellezi telekkahü ademü lemma hebeta minel cenneti fe nadake fe lebbeyte düaehü aleyke ya rab.

Ve bihakkismikellezi nadake bihi sitü aleyke ya rab.

Ve bihakkismikellezi kavveyte bihi hameletel arsi aleyke ya rab.

Ve bihakkismikelmektubi fittevrati vel incili vezzeburi vel fürkani aleyke ya rab.

Ve bihakkismikeila münteha rahmetike ala ibadike aleyke ya rab.

Ve bihakki temami kelamike aleyke ya rab.

Ve bihakkismikellezi nadake bihi ibrahimü fecealtennara aleyhi berden ve selamen aleyke ya rab.

Ve bihakkismikellezi nadake bihi ismailü fe necceytehü minezzebhi aleyke ya rab.

Ve bihakkismikllezi nadake bihi hudü aleyke ya rab.

Ve bihakkismikellezi deake bihi ya´kubü fe ra.dedte aleyhi basarahu yusufe aleyke ya rab.

Ve bihakkismikellezi nadake bihi davüdü fe cealtehü halifeten fil ardi ve elente lehül hadide fi yedihi aleyke ya rab.

Ve bihakkismikellezi deake bihi süleymanü fe a´taytehül mülke fil ardi aleyke ya rab.

Ve bihakkismikellezi nadake bihi eyyubü fe necceytehu minel gammillezi kane fihi aleyke ya rab.

Ve bihakkismikellezi nadake bihi isebnü meryeme fe ahyeyte lehül mevta aleyke ya rab.

Ve bihakkismikellezi nadake bihi musa lemma hatabeke aletturi aleyke ya rab.

Ve bihakkismikellezi nadetke bihi asiyetümraetü fir´avne fe razaktehel cennete aleyke ya rab.

Ve bihakkismikellezi nadake bihi benu israfile lemma cavezulbahra aleyke ya rab.

Ve bihakkismikellezi nadake bihil hidiru lemma mesa alel mai aleyke ya rab.

Ve Bihakkismikellezi nadake bihi muhammedün sallallahü aleyhi ve selleme yevmel gari fe necceytehu aleyke ya rab.

Inneke entel kerimül kebiru.

Hasbünellahü ve ni´mel vekil.

Ve la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim.

Ve sallallahü ala seyyidina muhammedin ve ala alihi ve sahbihi vesellem.

.......her derde deva her turlu sorun icin okunacak cok tesirli bir duadir.mutlaka okuyun Allah razi olsun paylasandan diyenden Allah razi olsun......

Nicholas Flamel

Nicholas Flamel:
Şüphesiz on dördüncü asrın en meşhur üstadlarındandı Nicholas Flamel ölümünden ki öldüğünden emin olamiyoruz resmii kayıtlarda ölümü 1330 – 1418 olarak geçmektedir neyse, yüz yıllar sonra bile adi anilmakta insanlar merakla onu araştirmaktadir. Flamel Sahafçı bir Almandı, basitçe yaptiği iş; eski kitaplarlari alir soylulara satardı. Bir gün hayatını değiştirecek bir rüya gördü rüyasında melek ona bir kitap uzatiyordu, eski sayfalari kağittan çok ağaç gibi değişik bir kitap, Melek Flamel'e bu kitabin sirrini kendisinden başkasinin çözemeciğini, Kitabin sırrını çözdüğünde ise bu dünyadaki tüm zengliklerin onun olacağini söyler. Flamel çevreisndeki herkese bu kitap ve rüyadan bahseder. Pek ciddiye alinmasa da rüyasi, kendisi bir türlü unutumaz. Aradan 3-4 yil geçtikten sonra flamelin dükkanına bir yaşli yahudi gelir. Elindeki kitabi Flamel'e uzatir. Flamel o anda şoke olur rüyasinda meleğin ona uzattiği kitaptir. Herşeyini bu kitap için vermeye hazirken yaşlı adam; Bu kitapi mecbur kaldiği için verdiğini değerinin servetlerle paha biçilmeyeceğini söyler. Adama vermesi gereken paranin 10 katini verip çok çok teşekkür edip gönderir. Kitabin adı "Yahudi Abraham'ın Kitabı" dır. Çok eski zamanlarda yahudilerin roma imparatorluğuna ödemek zorunda kaldiklari ağir vergilerin nasil ödeneceği konusunda olduğu bilinmektedir. Ama nasil yapilacaği anlaşilamamiştir. Kitap bir bulmaca gibidir. Çok eski ibranice lehçesiyle yazildiği için çözülmesi artik neredeyse imkansizlaşmiştir. Yahudi bilginlerini bulma çabası onu avustuya'ya kadar sürüklemiştir. Sonunda avusturyada yaşli bir yahudi bilgin kendisine yardim etmeyi kabul eder. 1,5 yil kadar kitap üzerine çalişmalari devam ederken yahudi bilgin yaşliliğindan dolayi ölür. Nicholas Flamel ise yilmaz kitap üzerine çalişmalarına devam eder. Sonunda Mistik Simyaciliğin en büyük hedefi olan felsefe taşini yapmayi başarir. Bir söyleme göre flamel Felsefe taşini civa ve kurşunla yaptiği rivayet edilir. Bu taş ile ilk önce maddeleri gümüşe 6 ay sonrada altina çevirmeye başlar. ve sonunda ise ölümsüzlük iksirini yapmayi başarir. İlginç olan şey ise dükkanını birakip avusturya ya göçen Flamel bir iş yapmadiği halde, Avusturyada bir çok kilise hasataneyi restore ettirir ve yeni hastaneler ve Kiliseler, Manastırlar Okullar açar. Öldüğü zaman olarak rivayet edilen 1418 yilinda cesedi bulunamamiştır. 1700 li yillarda bir operada zamane simyacılari tarafindan görülmüş ve kaçtiğida rivayet edilir. Ünlü davinci şifresi kitabinda ise Flamel'i ünlü sion tarikatinin Baş öğreticisi olduğundan bahsedilir.ALINTI.

Rodos'da bir Türk

Rodos'da bir Türk:
Mübarek Ramazan ayında yolumuz ecdat yadigarı Rodos Adası’na düştü. Hani kıyılarımıza bir saat mesafede şimdi Yunanistan’ın hükümranlığındaki ata toprağı Rodos’a…



Rodos’un Türk toprağı olduğunu hatırlayan şimdilerde kalmadı gibi. Oysa 100 yıl önce 1912’de İtalyanların eline geçerken ada da yüz binin üzerinde Türk yaşıyordu. Ada 1947’de bizim gereğini yapmamız üzerine İtalya’dan Yunanistan’a devredilirken elli beş binin üzerinde Türk, Rodos’taydı. Şimdi adada azami olarak dört bin civarında Türk yaşıyor. Adadaki Türk varlığı sebebiyle, Lozan Anlaşması’ndan kaynaklı olarak Türkiye’nin burada bir başkonsolosluğu var. Ve Batı Trakya Türkleri buraya seçilmiş müftülerini ve din adamlarını gönderiyor.



Yetmiş bir yaşındaki Kahveci Süleyman Ağbi’ye göre Türk sayısı her geçen gün düşüyor. Çünkü Rodos’ta Türk olarak yaşamanın bedeli, çok ağır. Onun anlatımına göre, hastaneye düştüklerinde kimliklerinde Türk ismini gören doktorlar bile Hipokrat yeminini unutarak hakaret dolu bağırmalara başlıyormuş. İsim ve din değiştirmeler almış başını gidiyor.



Can korkusu ve baskılar nedeni ile malını değerinde satabilen, kapağı anavatana veya dünyanın her hangi bir köşesine atmaya çalışıyor. Yaşanmış bin türlü gerçek hikaye var. Rodos’taki Türk varlığından habersiz olan bizim için, bunlar umurumuzda bile değil…



Rodos’a teknemiz yanaşırken bizi kale içindeki camilerin minareleri karşılıyor. Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar ilahi kudret, İslam’ı dolayısıyla Türklüğü adadan silmelerine engel olmuş.



Rodos, uzunluğu 74, en geniş yeri ise 5 kilometreye ulaşan büyük bir ada. Ben iki gün kalarak merkezde bulunan Türk eserlerini görmeye ve Türklerle konuşmaya çalıştım…



Ayakta kalan camiler arasında İbrahim Paşa Camii ibadete açık. Kapısında gülünecek şekilde Bizans eseri olduğu yazılı olan ve Yunanlılar tarafından kapalı tutulan Süleymaniye Camii ise muhteşem bir mimari eser… Böyle bir mimaride cami, daha evvel görmemiştim.



İbrahim Paşa Camii’nin kapısını sessizce açınca, defalarca göz yaşı akıtmamıza sebep olan hadiselerden biri ile karşılaşıyoruz. Rodos İmamımız İlter Meço dahil olmak üzere toplam yedi kişiden oluşan cemaat mukabele ile hatim indiriyor. Kur’an öyle güzel okuyorlar ki; sanki ecdatın aziz ruhları caminin içine doluşmuş, onlarda dinliyor. Hepsi orada, hissediyorsunuz. Hep birlikte ikindi namazını kılıyor ve kucaklaşıyoruz. Namaz sonrası Batı Trakyalı cami görevlisi Hasan Karaali kapıya kilit vuruyor. İmam İlter Meço beni yeni kurulan Rodos Müslümanları Derneği’ne davet ediyor ama ben müsaade istiyorum. Çünkü gözüm diğer Türk eserlerinde kalmış durumda…



Şimdi biraz daha, Türk milletinin aziz evlatlarına sitemde bulunayım. Benim adada olduğum ilk gün, bir Türk turizm şirketine ait bir gemi, bin civarında Türk’ü adaya getirdi. Camiye uğrayan Türk sayısı iki üçü geçmedi. Yine Türkler için abide bir eser olan Murat Reis Külliyesi’ne giden de yok. Oysa bu eserler, Türklerin cirit attığı yerlere kırk elli metre mesafede. Onlar adanın bir Türk adası olduğunu bilmiyor. Türk Milleti’nin içinde bulunduğu yüksek boyuttaki gafleti, bu seyahatte bir kez daha görüyoruz. Tüm amaçları Yunan Rodos’una geldik, denize girdik, arkeolojik kalıntılarda resim çektirdik , alışveriş yaptık diyebilmek.... Bilgisizliğin getirdiği, ruhsuzluk ve düşüncesizlik, bizi bir çok insani hasletten de uzak düşürmüş. Ne acı !!!



Aynı sitemi bin bir güçlükle ayakta kalmaya çalışan, Kahveci Süleyman Ağbi’de yaptı. Turist Türklerin tamamı kahvesinin önünden geçmiş ama içeri girip oturan bile olmamış. Süleyman Ağbi nereden bilsin onların Yunan Kahvesini merak ettiklerini ! Kızıyor kapatacağım diyor… “Aman sakın yapma” diye adeta yalvarıyorum.



Esas yürek acısını, Osmanlı Donanması’nın Akdeniz’e çıkarken, anısına toplarını ateşledikleri rivayet edilen Murat Reis’in Külliyesinde yaşadık. Külliyenin 55 yıllık bakıcısı, 82 yaşındaki Şaban Amca bize hem İtalyanların hem de Yunanlıların yaptıklarını anlattı. Murat Reis Camii kapalı ama harika bir eser. Hele minaresinin ucundaki hilalin içine yerleştirilmiş olan yıldız muhteşem duruyor.



Murat Reis’in türbesine girince gördüğümüz güzellikten, öleceğiz zannettik. Murat Reis’in sandukası bir ay yıldızlı sancakla kaplı. Ellerimizi semaya açtık, göz yaşları içinde, Allah’a bu sancağın yeniden Rodos semalarında dalgalanması, niyazında bulunduk. Kendimize, Şaban Amca’nın sırtımızı sıvazlayarak ve duygulanarak “sen gerçek Türk’sün” demesi ile geldik. Evet, Cenab-ı Allah’ın bana verdiği en büyük paye, Müslüman ve Türk olarak dünyaya gelmem. Bir kez daha şükür ettim.



Ben külliyeyi ziyaret ederken, Rodoslu Müslüman bir Türk aile de türbeyi ziyarete geldi. Orada onlarla yaptığım sohbette, Murat Reis’in sadece bir asker değil aynı zamanda bir Allah dostu olarak kabul gördüğünü anladım. İssa bey, hanımı Sebiha ve çocukları Nermin ile Galip’i alarak adakları kabul olduğu için türbeyi ziyarete gelmişlerdi. Onlardan dinlediklerim de içimi burktu.



Heybeliada Ruhban Okulu’nu açanlara, dinler arası diyalogçulara ve misyoner muhiplerine duyurulur; Rodos’ta Türk okulları 1974’de Kıbrıs Barış Harekatı öncesinden beri kapalı. Türk çocukları yasal hakları olduğu halde dillerini öğrenemiyorlar. Yaşlılarla yaptığım sohbetlerde yüzde kırk civarında Türk çocuğunun Türkçe bilmediğini söylediler. Bazı aileler işi sıkı tutmuş ve çocuklarına Türkçeyi unutmamaları konusunda destek olmuşlar. Hele bir ihtiyarın 600 yıllık Rodoslu Türk olduğunu gururla söylemesi bana Türkiye’deki içine düştüğümüz zavallılığı hissettirdi. Türkiye’de, Anayasa’dan Türklüğü çıkartmaya çalıştıklarını ve bizimde buna ses çıkartmadığımızı, bu Rodoslu ihtiyar Türk bilse, yüzüme ne yapardı düşünmek bile istemiyorum.



Türklerin Rodos’ta son yüz yıldır yaşadıkları, günümüzde Türkiye’de yaşadığımız olaylar açısından bir labarotuvar olacak şekildedir. Rodos’ta geçen yüz yıllık süreçte yaşananlar gibi bu gün Türkiye’de yaşadıklarımız gaflet, dalalet ve işbirlikçi ihanet içermektedir. Rodos ‘un bu konuda önde olmasının sebebi, sonucun Rodoslu Müslüman Türkler için zuhur etmesidir. Eğer Türk Milleti böyle yaşamaya ve davranmaya devam ederse sonu Rodos ve Rodoslu Türkler gibi olacaktır.



Bize düşen ilk iş; Rodos’un ve Rodos’taki Türklerin durumuna düşmemek için gereken tedbirleri almak ve işe ilk önce kendi topraklarımızdaki hükümranlık hakkımızı korumaktan başlamaktır. İkinci yapılacak iş ; burnumuzun dibindeki Rodos başta olmak üzere İstanköy, Girit, Midilli, Sakız gibi Anadolu’muza yapışık adalar ile Batı Trakya ve tüm Yunanistan’daki Türk ve Müslümanların yardımına koşmak, onlara ilgi göstermek, haklı davalarını uluslararası platformlara taşımak ve bunları yapmadan önce de onların varlığını öğrenmektir. ..

Rodos’u önce 1912’de önce İtalya’na sonra da 1947’de Yunan’a teslim etmekte gafleti ve ihaneti bulunanları Allah’a havale ediyor, iki cihanda ellerimin yakalarında olduğunu belirtiyor ve hepinizi Rodoslu Müslüman Türklerle kucaklaşmaya ve Rodos’ta yaşananlar üzerinden ülkemizde yaşananları tefekkür etmeye davet ediyorum.

Allah, Rodoslu Müslüman Türklerin yardımcısı olsun ve Rodos’ta Türk varlığı ebediyen yaşasın…



Ö. PEHLİVANOĞLU

Düşmanlardan Korunma Duası

Düşmanlardan Korunma Duası:
Bismillahirrahmanirrahim. İza zülziletil ardu zilzaleha. Ya kahiru zül batşiş şedidi entellezi la yutaku intikamühü fülan ibni fülaneh. Ve ahrecetil ardu eskaleha. Ya kahiru zül batşiş şedidi entellezi la yutaku intikamihü fülan ibni fülaneh. Ve kalel insanü ma leha. Ya kahiru zül batşiş şedidi entellezi la yütaku intikamühü fülan ibni ibni fülaneh. Yevme izin tühaddisü ahbaraha. Ya kahiru zül batşiş şedidi entellezi la yutaku intikamihü fülan ibni fülaneh. Bi enne rabbeke ev haleha. Ya kahiru zül batşiş şedidi entellezi la yutaku intikamühü fülan ibni fülaneh. Yevme izin yasdürünnase eştaten liyürav a’malehüm. Ya kahiru zül batşiş şedidi entellezi la yutaku intikamihü fülan ibni fülaneh. Femen ya’mel miskale zerratin hayran yerah. Ya kahiru zül batşiş şedidi entellezi la yütaku intikamühü fülan ibni fülaneh. Vemen ya’mel miska le zerratin şerran yerah. Ya kahiru zül batşiş şedidi entellezi la yutaku intikamihü fülan ibni fülaneh .



بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ اِذَا زُلْزِلَتِ اْلاَرْضُ زِلْـزَا لَهَا يَاقَاهِرُ ذُوالْبَطْشِ الشَّدِيدِ اَنْتَ الَّذِى لاَيُطَاقُ اِنْتِقَامُهُ فُلاَنِ ابنِ فُلاَنَةَ وَاَخْرَجَتِ اْلاَرْضُ اَثْقَالَهَا ياقَاهِر ذُوالْبَطْشِ الشَّدِيدِ اَنْتَ الَّذِى لاَيُطَاقُ اِنْتِقَامُهُ فُلاَنِ ابْن فُلاَنَةَ وَقَالَ اْلاِنْسَانُ مَالَـهَاَ يَاقَاهِرُذُوالْبَطْشِ الشَّدِيدِ اَنْتَ الَّذِى لاَيُطَاقُ اِنْتِقَامُهُ فُلاَنِ ابنِ فُلاَنَةَ يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَاَ ياقَاهِرُذُوالْبَطشِ الشَّدِيدِ اَنْتَ الَّذِى لاَيُطَاقُ اِنْتِقَامُهُ فُلاَنِ ابْن فُلاَنَةَ بِأَنَّ رَبَّكَ اَوْحَى لهَا يَاقَاهِرُ ذُوالْبَْطشِ الشَّدِيدِ اَنْتَ الَّذِى لاَيُطَاقُ اِنْتِقَامُهُ فُلاَنِ ابْن فُلاَنَةَ يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُالنَّاسُ اَشْتَاتًا لِيُرَوْا اَعْمَالَهُمْ يَاقَاهِرُ ذُوالْبَطْشِ الشَّدِيد ِاَنْتَ الَّذِى لاَيُطَاقُ اِنْتِقَامُهُ فُلاَنِ ابْنِ فُلاَنَةَ فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًايَرَهُ يَاقَاهِرُ ذُوالْبَطْشِ الشَّدِيدِ ِاَنْتَ الَّذِى لاَ يُطَاقُ اِنْتِقَامُهُ فُلاَنِ ابْنِ فُلاَنَةَ وَمَنْ يَعْمَل مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرٍّا يَرَهُ يَاقَاهِرُ ذُوالْبَطْشِ الشَّدِيدِ اَنْتَ الَّذِى لاَيُطَاقُ اِنْتِقَا مُهُ فُلاَنِ ابْنِ فُلاَنَةَ



zalimi helak etmek için zilzal suresinin bu azimeti çarşamba gecesi kırkbir adet tuz üzerine okunur okunur ve o tuzlar ateşe atılıp yakılır

Güçlü Kadın Hikayesi ...

Güçlü Kadın Hikayesi ...:
''Güçlü kadın hikayesi hep yalandı. Hiçbir kız çocuğu güçlü kadın olmak için doğmaz. Hepsi masum hayaller kuran, şımarık birer prensese benzerler. Kaderdir onları cadı, fettan ya da güçlü kadın yapan. Tutulmamış sözler, yarım kalmış kaderler, yaşanmamış mutluluklar, ölümler, ayrılıklar güç verirmiş insana. Kurulan hayaller iskambil kağıtlarından kule gibi yıkıldığında, ezilmemek için o enkazın altında, güç veriyor Allah insana. Annem güçlü kadındı. Ben o güce hayrandım. Hiç öyle olamam zannediyordum, ama maalesef oldum. Bir gün bir kızım olursa güçlü kadın değil, mutlu kadın olmasını dilerim ... ''

Her Gün Yeni Bir Hayat :)

Her Gün Yeni Bir Hayat :):
HER GÜN YENİ BİR HAYAT



Aslında hepimiz oldukça pratik bir amaç arayışındayızdır: İç huzuru geri kazanmak...Ve bizi değiştirmesini istediğimiz şey dışarıda değil, tam olarak içimizdedir.Yaratan bu gücü bize vermiştir önemli olan o gücü kullanamayı istemektir.Bunu istemek kadar başaracağına inanmakta gereklidir elbette.Sadece kendimize değer vermek ve bizim en zor olayları bile atlatacağımıza inanmaktır.Hayatımızda maalesef hiçbirşey tam olarak ve dörtdörtlük gitmemektedir.Gerek maddi sorunlar,gerek manevi sorunlar bizi bazen umutsuzluğa ve yılgınlığa sürüklemektedir.Çıkış yolu bulamayız bazen,bazen ağlarız,bazen öfkeleniriz haklı olarak ama daha kötü olayları görünce biraz kendimizi telkin edebiliriz.İçimizdeki gücü hissedersek ve onu kullanırsak inanın herşey daha kolay olur.Yaradan hepimizin yanında,o bize kaldıramayacağım yükler vermez bunu düşünürsek elbet kötü olayların ardından güzel güzel günler geleceğiniz hissederiz.Hiç bir acı ve kötü olay sonsuza kadar sürmez...



Hayat bitmeyen bir kitap gibidir. Sona eren bölümler olur ama kitap hiç bitmez. Dolayısıyla biten her bölüm , aslında bir diğer bölümün başlangıcı niteliğindedir.

Ne Ekersek Onu Biçeriz

Ne Ekersek Onu Biçeriz:
Bu sözün gerçek anlatmak istediği budur. Eden bulur. Yani bu iyi de olabilir kötü de. Ne verirseniz onu alırsınız. Ya da ne ekerseniz onu biçersiniz. Sabah komşunuza gülümseyerek günaydın demekle öğlen de harika bir iş telefonu almanız arasında bir bağ vardır.



Bu bir denge. İyi ya da kötü. Eden bulmak zorunda. Yani ne ekerseniz onu biçersiniz. Olumlu duygular ekerseniz, o gün harika olaylar yaşayıp olumlu duyguları kat kat arttırarak biçersiniz...

Bu düz mantık açıklıyor ki, sevgi ekerseniz sevgi biçeceksiniz. Çok eski zamanlardan beri gelen öğretiler bize açıkça şunu özetliyor. Ya birbirimizi severiz ya da mahvoluruz.



Bizler hayatımız boyunca bilmeden ya da bilerek insanlara maddi ya da manevi zararlar veririz ve elbette ki bu bizden bir şekilde çıkar. Yani hayat bir aynadır, ona gülümserseniz o da size güler.



O zaman da bir paranoya başlar. Başımıza gelen her kötü olayda acaba nerde hata yaptım da bu başıma geldi diye sormaya başlarız. Ben kötü bir insan mıyım? Sonra mükemmel olmakla bu çıkmazdan kurtulmaya çalışırız. Mükemmel olursam kimseyi kırmam, üzmem, başarılı ve mutlu olurum. O zaman hayatta bana aynısı verir.



Başarı, mutluluk…Yani mükemmeli verirsen mükemmeli alırsın. Oysa unuttuğumuz bir şey var. Mükemmellik algısı herkese göre değişir.



Oysa Allah için insana duyduğu sevgi değişmez. Onun sevgisi sosuzdur. Yani sevgi…Hayattan alacağınız her güzel şeyin kaynağı sevgidir. Sevgi ekerseniz sevgi biçersiniz.



Aslında hayata nasıl bakarsan aynen karşılığını alırsın cümlesinin tam anlamı budur.



Sen mükemmel olursan evren sana mükemmeli verecek demek değildir. Allah herkesi eşit derecede sever ve sana verecekleri senin mükemmeliğinle ilgili değil senin içindeki sonsuz sevgi ve sınırlarınla ilgilidir.



Sadece sevin o zaman bütün kapılar açılacaktır...

Yalan

Yalan:
YALAN



hadi gidiyorsun

yürekten kan gidiyor,sen gidiyorsun

herşey gidiyor

gökte bulut,dağda kar,düzde kervan gidiyor

solgun bir gül oluyor insan

bir demet kır çiçeği ölüyor sen gidiyorsun

ne ucuz yaşıyorsun,ne kolay

bir kristal gibi ellerimden düşüyorsun

bakma öyle

ben kanıyorum sen üşüyorsun



kolay değil bir yalan bu

yaralayan kanayan koca bir yalan

yalan işte

sevdiğim yalan

şarkılardan arta kalan ve sabah buğusu

ve tarla faresi ve ekmek derdindeki işçi kalbi gibi

yumuşak sıcak bir yalan

ıslak gözlerimle geçiyorum

yaralı bir ceylanın kalbinden

ceplerimde kül var

bir yangından arta kalan



sorduğum adreslerde kimse olmuyor

ve kimse olmuyor ben sorduğum zaman

her şey bir yalan gibi yandığı zaman

yalnız olduğunu anlıyor insan

anladım ve geçtim

yaralı bir ceylanın kalbinden



aynamı kırdım fotoğraflarımı yaktım

nasıl da acımasızdım tafralarıma karşı

nasıl da umarsız



su gördüm düşümde

karanlıktı ve gürültüyle çağlıyordu

ceplerimde kül vardı ve yanıyordu

sonra sabah oluyor

ve bir ceylan kalbinde alem ağlıyordu



hayır diyordu bir dağ köylüsü

hiçbir şey için geç değil

ve geç değil bir şey için hiçbir şey

bişey vardı öyleyse bişey

beni çeken

gecenin duldasından uzağa

kocaman çayırlara çeken bişey

gümrah ırmaklara

sonra sıcağa sonra acıya

sonra yaralarıma merhem olmaya kapıma dayanan

bişey



tutsana beni,bırakmasana

olsun yaralasana

olsun,ağrısa da

yalan da olsa,kalsana



dağ köylüsü

aşkın olduğu yerde ben varım

sen olmasan da ben varım

yağmur yağar saçlarım filizlenir

bir yıldız düşer omuzlarıma

ıslık çalar ıslanır şarkılarımı söyler geçerim kapından

camların buğusundan ve yağmurun kokusundan

tanırlar beni

bilirler

en iyi yalanlarını ben alırım onların

adresler sorarım kimseler oturmaz orda

ve kimseler olmaz ben sordukça



dağ köylüsü

şimdi gidersen

şimdi git

Karanlik Gucler Ve Hitler

Karanlik Gucler Ve Hitler:
Karanlık güçler yani şambalalar bazen dünyadaki işlerini yürütebilmek için katalizör seçerler. İşte Hitlerde seçtiklier en büyük katalizorlardan biridir. Hitler 20 Nisan 1889 da Bavyera yakınlarında bir köyde doğdu. Çok ilginçtirki bu köy ****** ve falcılarıyla ünlü bir yerdir. Çok ünlü iki medyom olan Schnedeider kardeşlerde bu köyde doğmuşlardı. Ayrıca Hitlerin dadısı ve kuzenide medyomdur.Hitler daha genç yaşında okültizme kaptırdı kendini ve dönemin gizmeli dergisi "ostara" elinden düşürmediği bir bilgi kaynağıydı.Hitler işte böyle bir ortamda şambala kaynaklı ökült düşüncelerle yetişti. Hitlerin kavgam kitabında şu cümleyle karşılaştım "Ben insanların bilmediği doğaüstü güçleri kullanarak Alman ırkını lider yapacağım!!!" Hitler majiyle içli dışlı parapsikolojiyle iligli bir insandı. Yazı da daolduğu gibi kitlelere ses majisi yapmıştır. Ayrıca şambala ile irtibattaydı ki bunu şizofren olarak nitelendiriyorlar. Şambalarla irtibatta olduğuna kanıtlayan bir olayı Ufolar gerçekleri & yalanları kitabından alıntı yapıyorum:



"O zaman zaman kendinden geçer ve başkalarının göremediği ancak kendisine eziyet eden, dehşet verici varlıklardan söz ederdi. Bu kriz anlarında Adolf'u yatıştırmak kolay olmuyordu. 1.Dünya Savaşı sırasında kafasının içinde yankılanan ve kendisiyle sık sık konuşan sesin varlığından söz ediyordu. Bir defasında siperlerde asker arkadaşlarıyla yemek yerken bu ses ona; "Yerinden kalk ve karşıya bak.." dedi. Ses o kadar net ve ısrarcıydı ki, Hitler sanki askeri bir emir almış gibi otomatik bir hareketli itaat etti. Yerinden kalktı siper boyunca 20 metre kadar yürüdü. Sonra yemeğine devam etmek için yeniden oturdu ve bu sefer kendini daha rahat hissediyordu. Ancak birkaç saniye sonra kulakları sağır eden bir gürültü ve korkunç bir ışıkla etraf sarsıldı. Arkadaşlarının arasında unutulmuş bir el bombası patladı ve zavallı askerlerden biri bile sağ kurtulmadı, tabii adolf hitler hariç."



Şambala kendi çıkarları için Adolf hitleri yukarıdaki gibi birçok kez kurtarmıştır........ ALINTI.....

Tapinak Sovalyeleri

Tapinak Sovalyeleri:
Tapınak Ģövalyeleri Haçlı seferleri sırasında Hugues de Payen isimli soylu bir Ģövalye tarafından 8 diğer Ģövalye ile birlikte 1119'da kurulmuĢtur. Bu dönem Hasan Sabbah'ın ve Batinilerin etkisinin bitmek üzere olduğu bir dönemdir. 1099'da Kudüs alınınca, Tapınak Ģövalyeleri buraya giden hacıları ve Avrupalıları korumak için devreye girdiler. Resmi olarak Troya konsülü tarafından 1129'da Ġsanın Fakir ġövalyeleri ve Süleyman Tapınağı Tarikatı olarak kuruldular. Tapınak Ģövalyelerinin sayısı hızla arttı, 1130'da 300 kadar Tapınak Ģövalyesi Kudüs civarında vardı. Tapınak Ģövalyesi olabilmek için kilise karĢısında fakirlik yemini etmek, bekâret ve kiliseye itaat baĢta geliyordu. Görevleri din adamlarını ve Kudüs'e gidenleri korumaktı. Sayıları arttı, Anadolu'da ve Kudüs civarında kendilerine kaleler inĢa ettiler ve kendilerine ait bir alt kültür kurdular. 1139'da baĢarılarından dolayı Papa Innocent II onlara tam bağımsızlık tanıma hatasında bulundu. Krallar ve soylular da mecburen hoĢlanmamalarına rağmen Tapmak Ģövalyelerine toprak ve toprak kirası alma hakkı tanıdı.



ALINTI........

Serinlemek İçin Girdiği Boğazköy Barajında Boğuldu

Serinlemek İçin Girdiği Boğazköy Barajında Boğuldu: Bursa'nın İnegöl ilçesinde Boğazköy Barajı'na serinlemek için giren 4 arkadaştan biri boğuldu.

İtalya ve Sırbistan Kazandı

İtalya ve Sırbistan Kazandı: Genç Kızlar Avrupa Şampiyonası'nda Başkent Voleybol Salonu'nda oynanan karşılaşmada Sırbistan, Belçika'yı 25-23, 25-13, 20-25 ve 25-20'lik set skorlarıyla 3-1 yendi.

İtalya ve Sırbistan Kazandı

İtalya ve Sırbistan Kazandı: Genç Kızlar Avrupa Şampiyonası'nda Başkent Voleybol Salonu'nda oynanan karşılaşmada Sırbistan, Belçika'yı 25-23, 25-13, 20-25 ve 25-20'lik set skorlarıyla 3-1 yendi.

Sevdiğinizi Telepati ile Belirtin

Sevdiğiniz erkek ne yapıyor şu sırada? Aklından neler geçtiğini biliyor musunuz? Belki de az önce karşılaştığı bir sarışın güzeliyle kaçamak yapmanın hayalini kuruyordur. Niye olmasın. Düşüncelerini okuyacak kimse yok ki. Ama, o kadar da imkânsız değil öğrenmek.

“Nereden bileyim ben, şimdi ne düşünüyor?” diye hayıflanmayın. Hem de ne falcıya ne de başkasına danışmaya gerek kalmadan, kendi kendinize okuyabilirsiniz onun aklından geçenleri. Nasıl mı? Aynen karşınızdakinin yaptığı gibi, düşünerek bulacaksınız.

Herkes her an bir şeyler düşünür. İnsanın aklından neler geçmez ki. Hiç kimse de diğerinin farkında değildir. İşte bütün bu düşünceler, aklımızdan geçenler, çevreye sürekli yayın yapan bir radyo istasyonu gibi olmamızı sağlar. Eğer karşınızdakinin hangi dalga boyunda düşüncelerini yaydığını anlarsanız, onları yakalamak işten bile değildir.

Şu sırada İstanbul Radyosu’nun müzik programını dinleyeniniz var mı? Nasıl duyuyorsunuz o yayını? Elbette yakınınızda bir radyo olmalı. Radyonuz zaten bu yayınlara göre imal edilmiş, başka tür bir yayını isteseniz de alamaz.

BİLGİSAYARLAR, BEYNİNİZİN YANINDA HİÇ KALIR

Şimdi de başka bir aletten bahsedelim. Hem de çok yakınınızda duruyor. Nereye gitseniz sizinle birlikte olan beyniniz. Öylesine mükemmel bir yapısı var ki, ne radyo ne de bilgisayar, hepsi yanında hiç kalır. Üstelik, kullanması bedava. Elektrik kesildi, pil bulamadık diye endişe yaratmıyor. Sonra, sadece yayınları almakla kalmıyor, bir de istediğiniz yayını programlayıp gönderiyor. Ama, yalnız düşünce türünden olan yayınlara göre yapılmış.

Kendi beyninizi size yeniden pazarlayacak değiliz, daha fazla reklama gerek yok. Doğuştan sahipsiniz bu mükemmel alete. Bütün mesele, onu kullanmasını yeterince bilmek. Önce şunu belirtelim, her an düşünce yayını yapıyorsunuz. Ama, kontrolsüz ve programsız bir yayınınız var. İşte bu dağınıklık yüzünden, başka yayınları da alamıyorsunuz. Daha doğrusu, alıyorsunuz ama farkında değilsiniz.

Şimdi gelelim “insan” marka beynin kullanma talimatına. Önce, kendi yayınlarımızı en düşük düzeye getirmeliyiz. Kısa bir süre için de olsa, ıvır zıvır şeyler düşünüp zihninizi gereksiz yere meşgul etmekten kurtulmalısınız. Böylece, düşünce yayınına harcanan enerji ve dikkatinizi alıcı durumunda kullanabilirsiniz.

Diyelim ki şu an aklımızı kurcalayan bir şey yok. Zihnimiz sakin. Beynimizin alıcı düğmesi açılmış demektir. Sıra geldi istasyon ayarına. Kimin düşüncelerini duymak istiyoruz? Yani, yayın yapan istasyon kim? Aklımızdan yalnız onu geçireceğiz. Boş verin şu sırada onun nerede olduğuna veya ne yaptığını hiç tahmin etmeye çalışmayın. Çünkü o zaman, farkında olmadan başka düğmeleri kurcalıyorsunuz demektir. Görüntü ayarı değil bizim istediğimiz. Şu an sadece düşünce dalgalarını almaya çalışıyoruz.

Yayın yapan istasyonu tanımanız, bilmeniz işinizi kolaylaştırır. Sarı çizmeli Mehmet Ağa’nın kim olduğuna dair hiçbir bilginiz yoksa, adamın ne düşündüğünü de bulamazsınız. Beyninizdeki ayar düğmesi, o kişiyle olan his bağınıza göre düzenlenmiştir. İster âşık olduğunuz, isterse nefret ettiğiniz birisi olsun. Yeter ki aranızda duygusal bir köprü kurulmuş olsun. Eğer o kişinin de size karşı duygusal bir tavrı var ise, yayın çoktan başlamış demektir. Hem de karşılıklı.

SADECE ONU DÜŞÜNÜN

Gelin, sevilen bir kimsenin düşüncelerini okumaya çalışalım. Çünkü, sevgi bağı en güçlü ve en etkili istasyon yayını demektir. Nefret de öyle. Aklınızdan yalnız sevdiğiniz kişiyi geçirin. Ama, birlikte olduğunuz tatlı anların hayaline kendinizi kaptırmadan. Sadece onu düşünün. Zihninizde onun adını yankılandırın. Hayal mi kuruyoruz? Hiç de değil. Kendinizi sevdiğiniz kişinin titreşimlerine uygun bir ortama getiriyorsunuz. İşte size istasyon ayarı.

Radyo dinlerken aynı anda gürültü yapılsa veya gazete okumaya çalışsanız, ne anlarsınız? “Kesin şu gürültüyü, duyamıyorum!” İşte kendi kendinize bunu söyleyin, eğer gelen düşünceleri alamıyorsanız. Başka bir şeyle meşgul etmeyin zihninizi. Bütün dikkatinizi o sevdiğiniz kişiden gelen titreşimlere verin. Aman, dikkat. Sakın ola gergin bir biçimde kasılıp beklemeyin. Tam tersi olur, kendinize parazit yapar hale gelirsiniz.

“Alo, alo. Beni duyuyor musun? Bak dinle, ben şimdi ne düşünüyorum.” Değil elbette. Kafanızın içinde telefon kulübesi olmadığına göre, böyle sesler duyacak değilsiniz. Beyninizdeki alıcının ses ayarı değişik bir duyarlılıktadır. Onun ne düşündüğünü kulağınızla duymayacaksınız, içinizde hissedeceksiniz. Bir anda olur bu, genellikle. Başlangıçta çoğu kez kısa ve tek bir duygudur. Çünkü insan, ister istemez o duyguyu aldığı an düşünce üretmeye ve hayal kurmaya başlar. Bunun önüne geçemediği için, alıcı durumundaki beynin ayarını bozar ve karşıdan gelen düşünceleri okuyamaz.

Sakin bir halde, yalnız sevdiğiniz kişiyi aklınızdan geçirirken, içinize onunla ilgili bir duygu gelebilir. Bir anda, şimşek hızıyla çakıp sönen bir parıltı gibidir. Bunu izleyen diğer düşünce ve duyguların size ait olduğundan şüphe etmeyin. Bütün mesele, aradaki o bir anlık dış yayını yakalamak ve ayırt etmektir. Yoksa, kendi düşüncelerinizle karıştırabilirsiniz.

Derler ki, kadınların beyni erkeklerinkinden daha küçükmüş. Çağımızda zaten elektronik aletlerin en küçükleri en büyük işleri başarıyor. Tabiat, bu üstünlüğü yıllar öncesinden kadınlara vermiş olmalı. Çünkü, kadınlar bu alanda da erkeklerden daha yetenekli. Duygu derinliği ve zenginliği, telepatik haberleşmenin vazgeçilmez bir yanı. Aman yanlış anlaşılmasın, sırılsıklam âşık olmak değil bu derinlik. İnanılmaz bir hayal kurma gücüyle de ilgisi yok. Zekânın duygularla birleştiği yerde, telepatik yetenek ortaya çıkıyor.

ÖNCE ZİHNİNİZİ BOŞALTIN

Kimi insanda düşünceleri alma kapasitesi, düşünce göndermekten daha fazladır. Bazılarında da tersine olabilir. Çevresine hâkim olmaktan hoşlanan kişilerde, alıcılık oranı daha düşüktür. Başkalarının davranışlarından çabuk etkilenenler ise verici yayınını pek beceremeyebilirler. Ama, bu özellikler o kadar önemli değildir. Yeter ki, bu işin tekniğini iyi bilelim.

Başkalarının düşüncelerini okumak yerine, onlara kendi düşüncelerinizi aktarmak isteyebilirsiniz. Bunun için biraz daha karışık bir yöntem denemek zorundasınız. Başlangıçta, aynen alıcı durumundaki gibi zihninizi durultmanız gerekecek. Parazit düşüncelerden kendinizi kurtaracaksınız.

Bu sükûneti elde ettikten sonra, sıra geliyor antenlerinizi düşünce yollayacağınız kişiye yöneltmeye. Bildiğiniz bir kimse ise, işiniz kolay. Duygusal bağ yine burada önemli. Şimdi ilk önce, boşalttığınız zihninizde o kişinin kendisini düşünün. Yüzünü gözünüzün önüne getirin. Ama, tam olarak. Başka bir şey düşünmeden.

Eğer düşündüğünüz kişi o an sakin bir ortamda ise, zihni çok meşgul değilse, işiniz kolay demektir. Gözlerinizi kaparsanız daha iyi sonuç alırsınız. Kapalı gözlerinizin önünde o kişinin yüzünü bütün detaylarıyla görmeye çalışın. Size baktığını hayal edin. Sanki onun beyninin içine giriyormuşsunuz gibi, sadece onu düşünün. Sonra, tek ve kesin bir cümle ile iletmek istediğiniz düşünceyi ona söyleyin. Açık ve belirgin biçimde. Bu ses zihninizde yankılansın. Başka bir şey düşünmeden, aynı şeyi yavaş ve etkili bir biçimde, sanki karşınızda duruyormuşçasına onun yüzüne söyleyin.

Duygusal ilişkilerde, bazen insan kendi kendisini engeller. Araya başka düşüncelerin girmesiyle, bütün benliğini bu işe veremez. Bir yandan kuşkuludur veya aslında bu işe girişmeye isteği tam değildir. Bu gibi hallerde, düşünce yayını yerini bulamaz. Önce kendinizden emin olmalısınız, karşınızdakine düşündüğünüz şeyi iletmeyi gerçekten istemelisiniz. Yoksa, beyin kendi engelleme mekanizmasıyla bu yayını önleyebilir.

KONUŞMADAN DA ANLAŞABİLİRSİNİZ

Bu gibi haberleşmeler, az da olsa bazen kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Durup dururken birden aklınıza birisi gelir, onunla ilgili bir düşünceyi yakalamışsınızdır. Daha sonra aynı kişiyi gördüğünüzde, bir de bakarsınız ki, o sırada sizi düşünüyormuş. “Aaa, vallahi şimdi ben de seni düşünüyordum. Şu işe bak, nasıl da karşıma çıkıverdin.” Veya bir telefon zili, açarsınız. Kulağınızda, az önce birden aklınızdan geçen kişinin sesi: “Ayol, bir arayıp sorayım dedim. Hayırsız, nerelerdesin!”

Bilimsel olarak bu tür haberleşmelerin deneyleri yapılıyor, yarım yüzyılı aşkın bir süredir. Bizim de aramızda deneyebileceğimiz kadar kolay bir şey. Mesela, tanıdığınız bir kişiyle anlaşıyorsunuz. Filanca gün, falan saatte, ikiniz sakin bir ortamda oturacaksınız. Gözlerinizi kapayacaksınız. Hiçbir şey düşünmeden. Sonra, belirli saatte ikinizden birisi basit ve tek bir şeyi düşünecek. Diğeri de onun düşündüğünü almaya çalışacak.

Bu iş için, “Zener Kartları”ndaki beş sembol en kolay iletilebilen şekilleri göstermekte. Artı işareti, kare, çember, yıldız ve dalgalı paralel çizgiler kullanılıyor bu kartlarda. Düşünce gönderen kişi, bu sembollerden yalnız birisine sürekli bakıp diğerine aktarmaya çalışıyor. Alıcı da zihnini boşaltıp gelen düşünceye açık bir halde bekliyor. İstatistiklere göre, çoğu kez normalin üstünde başarılı sonuçlar alınıyormuş.

Bazen öyle ilişkiler vardır ki, duygusal coşkunun derinliğinde insan sevdiği kişiyi düşünmeden edemez. Sevgilinizi aklınızdan geçirirken, birden ruhunuzun taa içinde bir gül daha açar. İşte o an, düşünce âleminde birleşmenin zevkini tadarsınız. Hiç kuşkusuz, o da aynı duyguları yaşamaktadır aynı anda. Arada kilometreler olsa bile.

Renklere Göre Karakter

Kadınlar :
İlk renk olarak tercihi beyaz olan kadın, isteyerek veya istemeyerek olsun kalbinin saf ve temiz duygularla yüklü olduğunu ortaya koyuyor demektir. Nezaket kurallarına uyabilen, yumuşak beraberinde de alçakgönüllü biri olmanın yanında, asil olmak ve iyilikte onun meziyetleri arasında sayılabilir. Gösterişli ve gürültü patırtılı neşeli bir yaşam onun için hiç de cazip değildir. Evi onun her şeyi, başka insanlara yardım da hedefidir. Neşeli olabilir ancak genel olarak sakin ve sessiz bir yapıdadır. Yaratılış gereği düzeni olması, elinin her işe yatkın olması ve becerileri onun diğer yanlarıdır. İtinalı ve pozitif düşünce tarzı, onu zaman içinde sert ve acımasız birisi yapsa dahi adaletli ve doğru insan olması başkalarına karşı dürüst davranmasını sağlamaktadır.
Erkekler :
Beyaz seven bir erkek ise asla korkak ve de çekingen bir yapıda olamaz. Tersine zalim ve soğukkanlı bile olabilirler. Heyecanını dışarı yansıtmayan, sabit ve sakin yapılı bir insan kimliği çizerler, onların yaşamında telaş olmadığı gibi bir de, düzenli, aşırı derecede titiz yapıdadırlar. Pratiğe önem verirler, güçlü bir hafızaları olması için ise hiç bir çaba göstermezler. Sabırlı, enerjik ve aşırı güven duygularına sahiptirler. Sağlam yapılı vücutları, sır dolu ikilemli de bir kişilikleri vardır.Bir de cömert ve kişilere yardımda atılgan olmak hiçbir zaman için çekinmezler.
SARI
Kadınlar :
Sarı rengin parlak ancak koyu ton olanını seven kadın, dedikoduya meyilli fazla olan bir insandır. Çok sınırlı konuları olmasına karşı, durmaksızın konuşmayı çok severler. Davranış, hareketlilik bakımından da durağan bir tablo sergilerler. Yüzleri boş ve manasız baktığı zaman bilesiniz ki, konuşulan konu ağır, onlar bakımından oldukça çok yüksektir. Ancak konu hafifleyip de dedikodu safhasına girdiği zaman, işte onları o an tutamazsınız. Sarıyı seven bu kadınlar özünde negatif kimseler değillerdir. Ama, bilmek isteme, herkesle en ince detayına kadar alakadar olmaları, her şeyi bilmek istemeleri, bu kişileri çekilmez kılmaktadır. Cömert olamamalarına karşı, şayet pozitif bir günlerinde iseler herkese yardım edebilirler.
Erkekler :
Bir erkeğin önüne pek çok renk koyup da seç dediğinizde, şayet sarı rengi seçer ise, o erkek bilmeyerek de olsa biraz korkaklığını ortaya koyuyor anlamındadır. Ama onu korkutan manevi anlamda korkular değil, maddesel anlamdaki korkulardır. Düşüncelerini dobra olarak söylerler, karşı düşüncelerden de zerre kadar çekinmezler. Herkesin kendisine merakla bakmasın neticesinde hoşlanan yapısı itibarıyla ara sıra, rengarenk kıyafetler de giyebilirler. Kendi ile alakalı konularda büyük övünç duyarlar, sözleri ara sıra abartı noktasına varmaktadır. İnsanlarla iyi geçinen bir yapısı olmasının yanı sıra kadın arkadaşları azınlıktadır.
TURUNCU
Kadınlar :

Sıcakkanlı yapının sahibi, iyi kalpli, dost bir insan istiyor iseniz, turuncu ve bu rengin tonlarını seven bir kadın olukça idealdir. Soğukluk, sertlik onların kitabında yok gibi bir şey diyebiliriz. İnsanlara göstermiş oldukları ilgi daima dengeli ve sevecendirler. Ne uzak-soğuk dururlar, ne de çok samimi-laubali olurlar. Tam olarak orta kararın her an için aşırılıktan çok daha iyi olduğunu savunurlar. Kendisine bir zarar verildiği takdirde bağışlayıcıdır, asla kindar olmayan, kızdıklarında kesinlikle bağırıp çağırmayan tiplerdir. Ancak onun bu hali kimseyi yanıltmamalıdır, tepesine çıkılmak istendiğinde de kuvvetli, sağlam karakterleri neticesinde bu duruma hiçbir şekilde tolerans göstermezler. Bu kişinin en büyük meziyetlerinden biri de, hakkını savunma bunu karşısındakine onu kırmadan, üzmeden yapmasını çok iyi bilmesidir.
Erkekler :

Turuncu rengi seven erkekler ise de aynı turuncu seven kadınlarda olduğu gibi, dengeli, ılımlıdırlar. Anlayış gücü, sabır gücü , sevecenlik, dayanma gücü onlarda da vardır. Hoşlarına gitmeyen bir şeylere ise asla müsaade etmezler. Böylelikle bir kişi orta yaş gurubunda ise, bütün çocukların sevdiği saydığı bir baba, bir dost olurlar. Şayet çocukların yapmalarına müsaade edilmeyen şeylere onlar, alçakgönüllü ve sevecen kişilikleri sebebinden izin verirler. Ama hiçbir an için de çocuklarının şımarmasına izin vermezler. Kavgalar, tartışmalar onların barış sever karakterleriyle hiç bağdaşmadığından dolayı bu gibi durumlardan daima kaçarlar.
PEMBE
Kadınlar :

Ahenkli, neşeli kadınların rengidir pembe. Yürek kıpırtıları sanki uçar gibi olan, mutlu kişilerdir bunlar. Ancak, asla aşırılıkları, hafif davranışları yoktur. Gereken durumlarda ise ciddi, ağırbaşlı, sorumluluklarının bilincinde olabilirler. Hayatın, pek çok ağır konu ve gerçeklerden oluştuğunu bilirler ve sadece neşe için yaşamamayı öğrenmiş bir ruh halleri vardır. Utanma hisleri, çekingenliklerini saklamasını becerdikleri gibi, bunu çok nadir olarak dışa vururlar, coşku, ateşli olma, fırtınalar içersinde yaşamaktan oldukça çok uzaktırlar
Erkekler :

Pembe rengi tercih eden erkekler maddi anlamda, manevî anlamda yapıları çok güçlü olamayan kişilerdir. Onlarda cesaret, atılımcılık aramamalısınız. Yavaşlıkları onları uysal yapı sahibi yapmıştır, konuşmaları da bu doğrultudadır. Bitmek bilmeyen, devamlılık arz eden bir sinir, heyecan durumu içersindedirler. Alınganlık, hassasiyet durumları da bu sebeptendir. Ancak insanlara olan sevgisi en üst düzeydedir. Onlar için dost kazanma, çevrelerinkileri memnun etme en baş görevdir. Olayların beraberindeki tartışmaların dozu arttıkça oradan kaçmak açısından şayet bir yol bulamazsa, bu seferde her söylenileni yapması kaçınılmazdır. Ancak bütün bunları da yapar iken, kendilerinin tersine etrafın huzurunu daha çok düşünürler.
KIRMIZI
Kadınlar :
Kırmızı, tüm renklerin içinde en çok ilgi uyandıran bu rengi seven kadınlar, neşeli, yaşam dolu, hayattan zevk almasını bilen kariyer sahibi kişilerdir. Dengesizdirler de bazı zamanlar. Hemen heyecana kapılırlar, çabuk kızarlar, öfkelenirler. Amatörce de olsa dans etmekten, şarkı söylemekten hoşlanırlar, bundan zevk alabilirler. Asla somurtkan, durağan bir durumda olamazlar. Etrafları onlar açısından önemli değildir. Her kim ne düşünürse düşünsün umurlarında olmaz, kendi yaşamlarının arkasında durarak; Bu benim yaşantım, size ne oluyor der gibi bir ifade ile kendilerini anlatırlar.
Erkekler :
Korkusu asla olmayan, cesur, sosyal olan bu kişiler, tam bir erkek sembolüdür. Onlara kabadayı bile dersek abartmamış oluruz. Tehlike sinyali onlar için günlük, olağan bir davranışlardandır. Gülmek istedikleri durumlarda bile tehlikeye girerek gülerler. Daima kendi bildikleri en doğru olduğu için, toplum adetleri onları asla ilgilendirmemektedir. Şaşırtıcı işler yapmak konusunda da üstlerine yoktur, küçük ya da büyük olmaları onların havai olmalarının önüne kesinlikle geçemez. Bu onların yaramazlıklarla dolu olan dünyalarının bir parçasıdır. Gene de onlar çevrelerinin rengi tanınır, gerek onlarla gerek de onlarsız bir çevre zor düşünülür diyebiliriz.
KAHVERENGİ

Kadınlar :

Kahverengi seven kadınların çok geniş hayal güçlerinin olduğu söylenmemektedir. Ancak yöntemlidirler, ani duygusallıklar, parlak zeka işaretleri onlarda pek de mevcut değildir. Bu kişiler için reel olan sakinlik , kendi halinde olmak, bunların yanında sessiz sedasız olmaktır. Olağanüstü eylemlerde bulunmadıkları bakımından, çok fazla derecede göze çarpmazlar, gözleri de rahatsız etmezler. Bu rengi seven kadınlar ev işlerinde çok başarılı olurlar, ev işlerini büyük bir zevkle yaparlar. Onların kitabında düzensiz olmak, rasgele bir iş yapmak yoktur. Sistem, programdır bütün yaşamları. Bu sebepten de sistematik bir çalışma düzenleri mevcuttur. Çevresinde olanların kusurlarını bağışlayıcı, hoşgörülüdürler. Yalanı sevmezler, hatta iyi bir şey için bile beyaz yalan dahi asla konuşmazlar. Dinsel tarafları, inançları da güçlüdür.
Erkekler :
Orijinal olmaktan yoksun olan insanlar genellikle de bu rengi seven erkeklerdir. Anlayış seviyeleri geniş, iyi işleyen beyinleri, izleme güdüleri ise son derece gelişmiştir. En belirgin özellikleri sadelik yanlısı olmalarıdır, nefret ettikleri en önemli değer, darbedir. Abartılı şeylerden, gösterişten hiç hoşlanmazlar. Küçük şeyler onları tatmin edebildiğinden dolayı, büyük para harcamaları yoktur. Az harcama, çok tasarruf kazanmaları da onları son derece mutlu eder, cimrilik derecesinde diyebiliriz. Hırslı olmaları, alakasızlık, alışkanlıklardan doğabilecek kaosları ortadan kaldırmaktadır. Maniler, bütün zorluklar onları asla yıldıramaz.
YEŞİL

Kadınlar :
İğneleyici tarzdaki cevapları seven, alaycı, hazır cevap insanlardır. Özellikleri de kıvrak zekalı olmalarıdır, bu rengi seven kadınların, yaşamda başarılı olamayanları genel olarak, alaycı, pısırık, fesat duygular taşımalarındandır. Çoğu zaman bir alaycı üsluba, espri savurganlığına sahiptirler. Bu nedenle ağız dalaşında onlarla baş edebileceğinizi hiç düşünmemelisiniz. Yeşil rengi seven kadınının beyni de daimi olarak iyi bir şekilde işlemektedir. Etraflarına karşı duyarlı olmaları, olanı biteni anlamalarına oldukça çok yardımcı olur. Ancak beyinleri hareketlidir, bedenleri değil. Bazıları vardır ki, onlar tam anlamıyla tembel sınıfına girerler. Çoğunda sabırsızlık mevcuttur, uzun, yorucu işler onların ilgisinde değildir, insanı yarı yolda bırakırlar.
Erkekler :
Yeşil huzursuz, düşüncesiz erkeklerin sevdiği bir renktir. İyi kalplidirler, istemeden de olsa ara sıra kalp kırabilirler. Para pul onlar bakımından önemli değildir, bu yüzden ellerindeki paranın en azından yarısını dağıtırlar. Ama, çoğu anda ceplerinde dağıtacak kadar para olmaz,adeta nerede akşam orada sabah diyen tiplerdendir. Her şey onları mutlu edebilir, başkalarına da çok fazla güven duyarlar. Eğlence hayatı, zevk onların sembolleridir. Eğlenemedikleri günlerin kaygısına düşerler, yeşil rengi seven kadınlar gibi onlarda esprili, sohbetleri dinlenen kişilerdir. Kendisini dinleyen birilerini buldukları zaman uzunca anlatılarda bulunmaktan hiç kaçınmazlar. Nedeni ise onlar güzel konuşma gibi bir meziyete sahip olduklarını bilirler. Bunun yanında sorumluluk sahibi olma duygusundan uzaktırlar. Ancak her şeye rağmen sevimli insandırlar, geçinilmesi kolay, karşısındaki kişiyi mutlu eden bir karakterleri vardır.
MAVİ

Kadınlar :
Mavi rengi tercih eden kadınlar son derin duygulara sahiptirler. Bir şeye sevinmeye görsünler, onu abartma yolu ile en üst noktaya çıkarırlar, üzüntüleri de aynı bu biçimde gösterirler. Duygusal alanda da iniş, çıkışları ani, hızlı olur, tıpkı sevinç ve üzüntüde olduğu gibi, bir an neşeli iken hemen akabinde üzüntünün kollarına kendilerini atıverirler, bu duygu kontrolsüzlüğünden doğan ahenksizlik onları şaşkına çevirir. Kendilerini hiçbir an tam olarak anlayamadıklarından dolayı da hiçbir zaman kendilerinden emin değildirler. Ve her an; Bana neler oluyor böyle dediğini duyar gibi olursunuz. Daimi olarak korkuları vardır, her türlü telkin, tedavilere rağmen o korkuları ile yaşamayı tercih ederler. Korkunun temel kaynağı da kendisidir, o bunu bilerek korkar. Derin acı, yoğun düşünceler, onların sıklıkla dalıp gitmelerine neden olur. Çevrelerine karşı ise sevgi dolu, cömerttirler. Çevreleri onlar bakımından oldukça çok önemlidir, nedeni ise kendisinden kaynaklanan şikayetleri devamlı olarak çevresine aktararak teselli bulurlar. Bu hal kimseyi gücendirmez, tersine o kişinin samimi biri olduğuna inanırlar, ona saygı gösterirler.
Erkekler :
Mavi rengi seven erkekler, kadınlarına nazaran çok daha sakin, daha dengeli olurlar. Çalışıp, yaşamlarını kazanmak zorunda olduklarının farkındadırlar. Onların iş hayatlarında fırtına estiren duygusal hislere de yer yoktur. Mavi rengi seven erkekler iş yaşamlarında duygularına duvar çekerler. Yöntemi değil, içlerinin sesini dinleyerek çalışmayı tercih ederler. Bu sebepten de yönteme dayanan işlerde başarı gösteremezler, ancak sisteme dayanmayan işlerde hep bir numaradırlar. Günlük hayatlarında değişiklikler yaşamak , onlar için olağan bir durumdur. Bu sebepten masa başı gibi durağanlık isteyen işler onlara göre değildir, aktive olmuş hallerini oturdukları yerden değil de, hareket halinde iken sergilemek isterler.
MOR
Kadınlar :
Bu rengi tercih eden kadınlar lüks düşkünüdürler. Tarihe bile dönüp bir bakacak olur isek, sosyeteye, saray erkanına mensup kadınların ilk renk tercihleri hep mor renk olmuştur. Bu bir abartı değildir tamamen gerçektir. Mor rengi seven kadınlar içinde saltanat, lüks, zarafet, rahat bir yaşam, ün, mevkii sevmeyen çok az bir kitledir. Tüm bunlara rağmen çalışmak için de hiçbir çaba göstermezler. Bazı şeyleri daima başkalarından beklerler, kısaca ise armut piş ağzıma düş derler. Bu gibi beklentilerin ardının arkasının gelmediğini bildiklerinden dolayı, hiçbir zaman doymak bilmezler. Onların bazı ihtiyaçlarını karşılayanların kıymetini bilmezler, daima onlara yeni istekler için sürekli manevi baskıda bulunurlar. Kendilerini rahat hissetmeleri içinde sürekli iltifat edilmeleri gerekmektedir, onların hava, su kadar ihtiyaçlarında gıdalardır.
Erkekler :
Mor rengi seçen erkeklerde mor kadınlarından farklı değildirler. Pahalı eşyalar, lüks onların yaşam felsefesidir, üstelik bu konuda çok da abartılıdırlar. Öyle herkesle dost olmazlar. Onların birisiyle dost olabilmeleri, o kişinin mevki, parasal durumuna bağlıdır. Ancak bu, hiçbir zaman onları servet avcısı yapmaz. Onlar bu davranışları kendilerine menfaat sağlamak için değil, egolarını, aristokrat düşüncelerini tatmin için yaparlar.Bu sebepten de demokrasi diye bir kavramları yoktur. İşe soyundukları an, çok dikkatli, ağır hareket ederler. Onların hata yüzdesini düşürür, ancak bu her an böyle değildir, gereken yerde, zamanda hızlı olmayı da pekala becerebilirler.
GRİ
Kadınlar :
Gri renk beceri ve sessizliğin adıdır, bu rengi seven kadınlar. İş hayatında iyi mesleklerde bulunur, başarılı olurlar. Başka insanlar tarafından itici, soğuk olarak isimlendirilseler de içlerinden sadece bir kısmı bu sınıfa girer. İçlerindekini dışa vuramadıklarından dolayı, böyle bir duygu uyandırırlar. Bu kişilere sorarsanız da duyguları olur olmaz dışa vurmak gereksiz, hoş değildir. Tarafsız davranmaktan hoşlanırlar, bundan da son derece gurur duyarlar. Kimileri ise duygularını içlerine hapsederler, ancak duygularını nasıl dile getirip, hayata geçireceklerini bilmezler. İyi bir uzman olurlar, her konuda. Ancak bu kendi tercih ettikleri konular olur ise. Ve o alanlarının dışında başka bir alana ilgi duymazlar. Düşünce yapılarında mükemmellik, zekalarıyla bütünleşir. Hane içinde sıradan bir ev kadını olmak hiç tarzları değildir. Buna neden de iş yaşamına girerler, burda bütün yetenek, yönlerini ortaya sererler.
Erkekler :
Gri zeka seviyesi yüksek, işler durumda olan kuvvetli erkeklerin rengidir, gri. Ancak el becerilerinde yok denecek kadar azdır, en ufak bir el becerisi isteyen işi yapmak, bu kişiler için büyük başarı olarak nitelenir. Ancak bu işleri yapacak birileri vardır, onlar da buna çok güvenirler, bu onların onurunu biraz kırar ancak, kendileri yapmasın da! Zaten onlar beyin, zeka adamıdırlar, elbette yapacak bir işleri vardır. Bu konuda son derece güven duyarlar, bunda da çok haklıdırlar, kusur, yeteneklerini iyi bilirler.
SİYAH
Kadınlar :
Siyah renk seven,hüznün ve kederin kadınıdır. Yaşam serüvenleri hayal kırıklıkları ve aldanmalarla geçer. Çevreden yaşam dolu, neşeli görülseler de somurttukları günler boyunca hayalet gibi gezdikleri de olmaktadır. Aslında içteki gerçeklerin bir biçimde dışa vuruş şeklidir, nedeni ise o dışa vuran taraf, onların gerçek yüzleri olmasıdır. Bu kadınların kimi de sert ve soğuk olurlar. Siyah rengin parlak, gösterişli olanını seçen kadınlar ise, öbürlerine hiç benzemezler, neşeli, mutlu, huzurdan hoşlanan, keyif alan kişilerdir.
Erkekler :
Siyah renk seven erkekler,düşünce özgürü ve düşünceli olanlardır aynı anda sert kişiliklidirler. Yaşamdan zevk almayı bilmezler, şayet böyle bir zevk alma olayı onlar için, günah sayılır, soğuk kalmayı tercih ederler. Ancak başkalarının yaşamı söz konusu olduğunda, karışmadan duramazlar, tepede olduklarında herkesin hayatını kontrol etmek gibi bir dürtüleri ortaya çıkar, durmadan öğüt verirler, bunu da iyi niyetle yaparlar ancak, çevreleri bunu asla anlayamaz, bu yüzden de negatiftirler, bu hayat, gelecek hayatların bir hazırlık dönemi niteliğindedir

Bu Rüyalar Çok Korkutucu

Bu Rüyalar Çok Korkutucu:
Araba kazası

Rüyanızdaki arabayı ruhsal durumunuzun simgesi olarak düşünün. Sarsılan araba kendi kontrolünüzü kaybetmekte olduğunuz anlamına gelebilir. Eğer arabayı siz kullanıyorsanız kendinizi fazla zorluyorsunuz demektir. Sürücü koltuğunda başkası varsa birileri tarafından psikolojik olarak yönlendiriliyor olabilirsiniz.
Düşmek

Bu kâbusu genellikle tam uykuya dalarken görürsünüz. Ama bu gergin olduğunuzu da ifade edebilir. Başarısızlık veya boşverme korkusu olan işkolikler bu rüyayı en çok görenlerdir.
Çıplaklık

Uykunuzda açık bir alanda herkesin içinde kendinizi çıplak görürseniz, bu kendinizi savunmasız ya da dışlanmış hissediyorsunuz demektir. Aynı zamanda bu rüya kendinizi duygusal anlamda dürüstçe ve açıkça ifade etmekten korktuğunuzu gösteriyor olabilir.
Yılan

Rüyada yalnızca bir yılan görmek size bir düşmanınızın olabileceğini haber verebilir. Yılanlarla dolu bir kuyu ise iş veya aşk hayatınızda aksilikler yaşayabileceğiniz anlamına gelir. Eğer rüyanızda yılanı öldürdüğünüzü görürseniz gerçek düşmanınızın ve korkularınızın üstünden geleceksiniz demektir.
Kaçış

Bu tür kâbuslar suçluluk duygusunun dışavurumu olarak yorumlanır. Yanlış bir şey yapmışsınızdır ve bunun neden olduğu rahatsızlıktan kaçmak istiyorsunuzdur. Bu rüya kısıtlı bir ortamda sıkışıp kalmış olduğunuz anlamına da gelebilir.
Çürük diş

Dökülen ister bir tane ister ağız dolusu diş olsun, bu rüya sizin için olgunlaşma demektir. Bu yüzden, yaşlanma korkusu ya da zayıflık hissetmeniz mümkün olabilir. Fakat görülen dişler çarpık ise, bu ****** anlamda kendinize güvenmediğinizin göstergesi olabilir.
Ölüm

Ölüm rüyaları çoğunlukla metaforiktir. Yani öldüğünü gördüğünüz kişi aslında sizde yok olan bir tarafı simgeler. Bu sebepten ölen kişinin kim olduğuna ve sizin için ne ifade ettiğine odaklanın. Mesela, annenizin öldüğünü görmek sizdeki ilgi gösterme içgüdüsünün öldüğünü ifade edebilir. Yine de, rüyada ölüm görmek bir sorunun çözülmesi gibi iyi bir anlama da gelebilir.

Aşkın Muhteşem Sayıları

Aşkın Muhteşem Sayıları:
Doğum gününüzün, aşk hayatınız üzerinde inanılmaz ve büyüleyici etkileri var. ‘Numeroloji: Aşk ve İlişki Rehberiniz’ adlı kitabın yazarı Sonia Ducie’ye göre, doğum gününüzün, aşk hayatınız üzerinde inanılmaz ve büyüleyici etkileri var. Sonia Ducie ‘ye göre numeroloji, diğer insanlarla olan fiziksel, duygusal, mantıksal ve ruhsal ilişkilerinizi anlamanızı sağlıyor.
Kişisel numaranızı bulmak için yapmanız gereken işlem çok basit: Bunun için sadece doğum gününüz gerekiyor. Örneğin ayın 4′ünde doğduysanız, kişisel numaranız ’4′ demektir. Eğer çift rakamlı bir günde, örneğin 15′inde doğduysanız, numaranız 6′ (1 + 5 = 6), ayın 29′ unda doğduysanız, kişisel numaranız ’2′ (2 + 9 = 11, 1 + 1 = 2) oluyor.
. BENCİL BİRLER : Doğuştan liderlik özelliğiniz ve kontrolü elinizde bulundurma isteğiniz, hayatınızın diğer alanlarında olduğu gibi aşk hayatınızda da kendini gösteriyor. Zorsunuz çünkü ‘Hep ben, hep ben!’ diyorsunuz. Bu bencil yapınız, insanların sevgililerini çalmaya kadar gidebiliyor.
. ROMANTİK İKİLER : Romantizm, sizin için en başta geliyor. Sevildiğinizi hissetmeye ihtiyacınız var. Siz de karşılığında sevgi veriyorsunuz. Sevgilinizin elini tutmaktan hoşlanıyorsunuz; çünkü bu sizin ruhunuzun diğer yarısıyla bağlantı kurmanızı sağlıyor. Çok verici bir insansınız, almayı da öğrenmelisiniz.
. FLÖRTÇÜ ÜÇLER : Flört tam sizin için. Ama bu çoğu zaman başınızın belaya girmesine yol açıyor. Çevrenizi sarmasını istediğiniz yakışıklı erkeklerden, asılsız dedikodulara kadar birçok konu sizi meşgul ediyor. Bu eğiliminizle, hayatın gerçeklerinden uzaklaşmak istiyorsunuz.
. TUTKULU DÖRTLER : Çok romantik ve tutkulu bir insansınız. Hem kendinizin hem de partnerinizin ihtiyaçlarını karşılamak ve tatmin etmek için elinizden geleni yapıyorsunuz. Güven sizin için çok önemli. Daha doğal ve rahat davranarak ilişkinize heyecan katabilirsiniz.
. DEĞİŞKEN BEŞLER : Rüzgar gibi değişkensiniz ve sizin bu yapınıza ayak uydurabilecek bir sevgiliye ihtiyacınız var. Hayatınızdaki her kişi ayrı bir macera. Aşk konusunda çok sabırsızsınız ve önünüze gelen herkesle birlikte olma eğiliminiz var.
. ŞEFKATLİ ALTILAR : Çarşafların arasında çok yeteneklisiniz ve birine aşık olduğunuzda şefkatli ve cömertsiniz. Mantığınızla değil, kalbinizle hareket ediyorsunuz. Hayatınızda hiç olmazsa bir kez, kırdığınız bir kalbi onarmaya çalışın.
. HAYALCİ YEDİLER : Sevdiğinize tapıyor, onun kendini mükemmel hissetmesini sağlıyorsunuz. Hayal kurmayı seven bir insansınız. Gerçekler sizi zorluyor. Bu yüzden uzaktan seveceğiniz bir erkeği tercih ediyorsunuz. Kafa dengi bir sevgili bulmak bu yüzden biraz zor oluyor sizin için.
. OYUNCU SEKİZLER : Çevrenizi büyülüyorsunuz. Sevdiğiniz sizinle birlikte olmaktan büyük mutluluk duyuyor ve kendini bu konuda şanslı görüyor. Aşkta kontrolü elinizde tutuyor, oyunlar oynamaktan hoşlanıyorsunuz. Kibirli ve bencil olabiliyorsunuz. Bu yüzden etkileme gücünüzü ve zekanızı kullanın.
. CÖMERT DOKUZLAR : Çok verici bir insansınız. Ödülünüzse, eşinizi mutlu görmek. Yumuşak ve oyunlar oynamaktan hoşlanan bir insandan çılgın ve vahşi bir yaratığa dönüşebiliyorsunuz. Çok çabuk sinirleniyorsunuz, neyse ki bu siniriniz kısa sürede yatışıyor.

Yıldızlararası Madde Nedir?

Yıldızlararası Madde Nedir?:
YILDIZLARARASI MADDE
Uzay boşluğu sanılan yıldızlararası ortamda madde vardır; ancak, bu maddenin yoğunluğu yıldızlardaki yoğunluktan milyonlarca kez daha azdır. Yıldızlararası madde, gaz ve toz parçacıklarından oluşur, örneğin, 1 cm3 lük yıldızlararası uzayda ortalama olarak bir atom ve 1 km3 lük uzayda ise 25- 50 arasında küçük parçacık bulunur; buna karşın, Yer’de, deniz seviyesinde, 1 cm3 lük hacimde milyarlarca molekül bulunmaktadır.
Yıldızlararası ortamdaki maddenin içeriğine biraz daha ayrıntılı bakıldığında aşağıdaki elemanlardan oluştuğu görülür:
a) Sıcaklığı 10-10 000°K arasında olan ve soğuk madde olarak kabul edilen nötr ya da iyonlaşmış gaz, moleküller ve toz parçacıkları, ışınım gücü yüksek, sıcak yıldızlar, uzaya yaydıkları enerji ile, çevrelerindeki gazın sıcaklığını yükseltirler ve gazı iyonlaştırırlar. Gözlenen iyonlaşmalardan, ortamdaki sıcaklığın 10 000″K civarında olduğu sonucu çıkarılmaktadır. Yıldızlararası ortamda enerjisi veya sıcaklığı daha fazla olan başka madde olduğundan; sıcaklığı 10 000°K’e kadar olan maddeye soğuk madde denilmektedir.

b) Enerjisi veya sıcaklığı çok daha yüksek olan ve kozmik ışınlar denilen atom çekirdekleri,

c) Bildiğimiz Röntgen ışınları, morötesi ışınlar ve genel olarak elektromanyetik ışınlar,

d) Çok yüksek enerjili ve nötrino denilen, Büyük- Patlama (Big-Bang) sonucu ortaya çıkan ve yıldızların evrimleri süresinde salınan parçacıklar,

e) Manyetik alan.
1944 yılında Hollandalı Van de Hulst, hidrojen atomunun 21 cm de bir radyo dalgası yaydığını ve bunun gözlenebileceğini öngörmüştür. Yıldızlararası ortamda en bol hidrojen olduğu için söz konusu buluş oldukça önemlidir. Daha da önemlisi radyo dalgaları yıldızlararası ortamdaki kozmik tozlardan etkilenmemektedir veya kozmik tozlar tarafından soğurulmamaktadır. Böylece çok uzaklardaki gök cisimlerinden gelen radyo yayınları gözlenebilmiştir. Optik astronomiye göre radyo astronominin gücü, radyo dalgalarının bu özelliğinden kaynaklanmaktadır.
1945 yılında 2. Dünya Savaşı bittikten sonra bilim adamları sivii görevlerine döndü. Savaş süresince bilimsel birikimler ve teknolojik gelişmeler oldu. Bu birikim radyo astronominin hızla gelişmesini sağladı. Radyo teleskoplar gelişti. Böylece yıldızlararası maddenin yapısının ayrıntılı olarak incelenmesi kolaylaştı. Galaksimizdeki nötr hidrojen gazının dağılım haritası çıkarıldı. Yıldızlararası ortamda soğuk bölgelerde ve hidrojen atomu gibi radyo yayını yapan birçok molekül keşfedildi. Bugün yıldızlararası ortamda canlıların yapısında bulunan organik maddeleri içeren 45 ten fazla molekül gözlenmiştir. Bunlardan bazıları; su buharı, formik asit, metil alkol, formaldehid ve hidrojen siyanürdür. Bu moleküllerin çoğu 1970 li yıllardan sonra gözlenmiştir.

Kafa Şekline Göre Karakter

Kafa Şekline Göre Karakter:
Uzun Kafatası

Kaşlardan kafa tasının arkasına doğru, yani profilden uzun, alnı yüksek olan kafalar ekseri kadın başlarıdır. Bu gibi insanlar dost tabiatlı, toplumsal dışa dönük insanlardır. Bir parça nefislerine düşkün olurlar. Yaptıkları işin beğenilmesini mutlaka isterler, ama kompliman budalası değildirler. Sahte iltifatla samimi hayranlığı ayırt edebilirler. İstikbal hakkında planlar kurarlar. Her işi önceden düşünür, tasarlarlar. Sevdiklerini müdafaa etmek gerektiğinde aslan kesilirler ve kendi haklarını da başkalarına yedirmeyi asla istemezler.
Kısa Kafatası

Kaşlardan kafa tasının arkasına doğru kısa olan kafalara genellikle kadınlarda pek rastlanmaz. Bu çeşit başa sahip olanlar seyahat edip yeni dostlar kazanmaya bayılan ve bugünü ancak bugün için yaşayan kimselerdir. Zekaları son derece keskindir ve en yakın arkadaşlarını bile daima hayrete düşüren düşünme kabiliyetleri vardır. Karşınızdakinin içinden geçenleri anlamak sanatında birer usta oldukları için çok çabuk dost kazanırlar. Ama kazandıkları dostları aynı kolaylıkla da kaybederler.
Dört Köşeli Kafatası

Önü ve arkası yassı bir kafaya sahip olan kişi tedbirli bir adamdır. Batıl inançlara sahip olması da çok muhtemeldir. Bir insan alışılmış, hazır yollardan yürümeyi tercih eder. Kendi kendine yeni bir yol açmaktan çekinir. Alıştığı şeyleri, daha iyileri için bile olsa terk etmek onu üzer. Orijinal fikirlerden ve atılganlıktan mahrumdur. Az konuşur ve kendinden pek bahsedilmesini sevmez.
Yuvarlak Kafatası

Önden, arkadan ve yandan bakılınca adeta yuvarlak bir manzara arz eden kafaya sahip olanlar kendilerine pek fazla güvenirler. Nefislerine düşkündürler. Huzursuz olurlar. Yeni yeni maceralara atılmak için sonsuz bir istek duydukları için herhangi bir işe uzun zaman bağlı kalamazlar ve tabi ki maymun iştahlıdırlar. Yaradılıştan kumarbaz olurlar ve herhangi bir şeyde işi şansa bırakmaktan asla çekinmezler.
Uzun Baş

Topyekün başı uzun olan insan iyi ve hayırlı işler yapmaktan hoşlanır. İnsaniyeti bir bütün olarak sever ve insanlığı mesut etmek için kendini fedaya hazırdır. Dindardır, ağır başlı ve mağrurdur. Vazifesini ciddiye alır ve her şeyden üstün tutar. Vicdanen titizdir ve iş hayatında da, ev hayatında da vazifesini hakkıyla başarmak en büyük emelidir.
Uzun Dar Baş

Uzun ve dar başlılar azimkar, ısrarcı ve hatta inatçı olurlar. Girişimci değildirler. Denenmemiş, yeni bir sahaya atılmak bunlar için görülmemiş bir şeydir. Önceden denenmiş ve ispat edilmiş şeyler üzerinde çalışmayı tercih ederler.
Uzun Geniş Baş

Hem boyu uzun hem de eni geniş olan bir baş mücadeleci bir yaradılışın işaretidir. Ama kavgacı değil. Böyle bir kafaya sahip olan insan icap edince çarpışır, fakat mütecaviz değildir. Ona sırrınızı hiç çekinmeden söyleyebilirsiniz. Bu kişi herhangi bir mevzu üzerinde kem küm ederek dolambaçlı yollara sapmaktan hoşlanmaz. İnsanların iyi ve hayatın güzel olduğuna inanır.
Kısa Geniş Baş

Başı geniş fakat kısa olanlar maddi ve pratik tabiatlıdırlar. Böyle bir insan en fazla beş hissi idare eder. Bu tip herhangi bir şey hakkında o şeyin görünüşüne, kokusuna, rengine v.s. göre hüküm verir. Biraz çekingen olmakla beraber etrafındakilerle kolayca geçinir. İstediği zaman pek şirin olmasını bilir. Bedeni faaliyet isteyen işler ve pek beyinle alakadar olmayan, basma kalıp memurluklar için biçilmiş kaftandır.

Taşların İnsan Vücuduna Etkileri

Taşların İnsan Vücuduna Etkileri:
Ametist, kuvars, kristal ve opal… Hepsi birbirinden güzel bu taşlar, gece ve gündüz kullanılabilen ve hemen hemen her kıyafeti tamamlayan mükemmel birer aksesuar. Süs taşları olarak adlandırılan yarı değerli taşların kullanımı gün geçtikçe yaygınlaşıyor. Hatta, bu taşları sadece kendimiz için değil evimiz için de birer aksesuar olarak kullanmak mümkün. Çünkü piyasada, süs taşları satan dükkanlarda dekorasyon amacıyla kullanılabilecek, çeşitli yarı değerli taşlardan yapılmış pek çok obje bulunabiliyor. küçük masa saatleri, biblolar, mumluklar bunklardan sadece birkaçı.
Etiler Akmerkez’de bulunan ve doğal süs taşları satan Jeogerm’im işletmecisi Günfer Kırıkoğlu, süs taşlarına olan ilginin gittikçe arttığını ve süs taşlarından yapılmış takı ve objelere talep olduğunu söylüyor. Sadece doğal ve ham, yarı işlenmiş ve tıraşlanmış değerli taşları kullandıklarını belirten Kırıkoğlu, en çok sevilen taşları da şöyle sıralıyor; turkuvaz,ametist,sitrin,mavi topaz,kehribar,yeşim ve akik.
Doğal taşları daha yaygın bir kitleye, ayrıntılarıyla tanıtmak istediklerini böylelikle takıların daha zevkle kullanılabilir hale gelmesini amaçladıklarını söyleyen Günfer Kırıkoğlu’na göre yapılan tercihler bilinçli olduğunda takılar daha zevkle kullanılıyor.
Evet, işlenmiş bu taşlar eşine az rastlanır bir dekoratif güzellik sergiliyor. Peki ya bunların dekoratif olmak dışında bir fonksiyonu olabilir mi? Yarı değerli taşlar ve kristaller üzerine eğitim almış bazı uzmanlar taşların ruh sağlığımızı olumlu yönde etkileyen özellikleri olduğunu söylüyorlar. Eski çağlarda tıpta kullanılan yarı değerli taşların sağlık üzerindeki etkisi, bilimsel araştırmalara bile konu olmuş. Bu konuyla ilgilenen uzmanlardan bilgi aldık ve yarı değerli taşlarla ilgili bir rehber hazırladık.
Süs taşı denilince…
Süs taşları doğada yaygın olarak, bulunan karbon alüminyum, silisyum, kalsiyum ve magnezyum gibi elementler tarafından oluşturuluyor.Doğada çeşitli fiziksel ve kimyasal koşullar altında özellikle büyük basınçla meydana geliyor. Süs taşlarının değerlendirilmesinde, güzellik, nadirlik ve dayanıklılık gibi özellikler ön plana çıkıyor. Bunların dışında kesilebilme, parlatılabilme, ışık yansıtma ve ışık kırma gibi özellikler de taşların değerini belirleyici kıstaslardan. Kökenlerine göre süs taşları organik ve kimyasal olmak üzere de iki grup altında toplamak üzere de iki grup altında toplanıyor. Sözgelimi, Erzurum-otlu taşı ve kehribar organik taşlara birer örnek. Ametist ve opal ise kimyasal kökenli taşlardan. Süs taşları yapay olarak da elde edilebiliyor. Son yıllarda sentetik taş üretimi oldukça artmış. Bu nedenle taş satın alırken, bu konuda küçük bir araştırma yapmanız yerinde olur.

Tarihte taşların kullanımı

Tarih boyunca taşlar, çeşitli kültürlerde sağlıkla ilişkilendirilmiş ve çeşitli taşların değişik sağlık sorunlarına iyi geldiğine inanılmış. Özellikle Uzakdoğu’da yarı değerli taşlar birer meditasyon aracı olarak kullanılmış. Taşların negatif enerjiyi emdiğine ve bunu pozitif enerjiye çevirdiğine inanılmış.
Vücutta ve ruhta denge sağladığına inanılan taşların kullanım şekli de çok çeşitli. En yaygın olan, bunları birer süs eşyası gibi işleyerek vücutta taşımak. Bunun dışında, uyurken vücut üzerine yerleştirmek, bir gece boyunca suda bekletip sabah bu suyu içmek de kullanılan yöntemlerden. Hatta, Hindistan’da bazı taşların iyileştirici gücü olduğuna inanılır ve bu amaçla bu taşlar çok ince hale gelene kadar öğütüldükten sonra “bhasma” adı verilen karışımlar hazırlanıp içilirmiş.
Tenle temas edecek olan taşların, iki karattan büyük olması ve yüzük, kolye ucu gibi takıların arka kısmının açık olmasına dikkat edilmiş.Yıllar boyunca, en çok kullanılan taşların başında topazi safir, ametist,opal,lapis ve mercan geliyor. Bu taşlardan topazın cesaret verdiğine, safirin yaşam enerjisini arttırdığına inanılmış.
Mısır ve Çin kültürlerindeyse, ışık ve enerji yakalama özelliği olan kristal boncuklar, doğru renklerle birleştirilecek güçler elde edilmeye çalışılmış.Çinlilerin insanın fiziksel, ruhsal ve duygusal varlığını yönettiğine inandığı beş element (odun,ateş,toprak,metal ve su) bu taşlarla dengelenmeye çalışılmış.

Sevdiğini Nasıl Aşık Edersin

Sevdiğini Nasıl Aşık Edersin:
“VE ELGAYTÜ ALEYKE MEHEBBETEN MİNNİ…”

Yukarıdaki ayeti kerime mum üzerine 41 adet okunacak ve filan kişide benim sevgimden aşkımdan böyle yansın ve bir an evvel bana dönsün (burada niyet söylenecek) deyip akşam ezanından sonra yakılacak.. Bu tertibi uyguladığınız kişi nerede ve ne kadar uzakta olursa olsun döner gelir ve sizi ölene kadar sever.

Eski Sevgilim Beni Nasıl Sever

Eski Sevgilim Beni Nasıl Sever:
Kevser suresi tatlı bir şey üzerine harflerinin adedi kadar okunur. Okumaya başlamadan evvel niyet edilmesi gerekir. Okuma bittikten sonra evvela allah?a dua edilir. Sonrada *ey bu surenin hadimleri bu sure-i şerife hakkı için bu tatlıyı yiyen kimsenin kalbine falancaya karşı Allah’ın izni ile muhabbet ilga edin* Diye hadimlerinden yardım istenir.

Aşık Etmek İçin Ne Yapabilirim

Aşık Etmek İçin Ne Yapabilirim:
Bir miktar su veya tatlı üzerine başında niyet edilerek yasini şerif okunur. Her mübine gelindiği zaman okunan şey üzerine 10 defa ya vedüd hu diye nefes edilir. Sonunda dua ve hadimlerinden yardım istenerek matluba yedirilir.

Yetenekli ateist

Yetenekli ateist: Sual: Bir ateist, (Benim birçok yeteneğim var. Madem yetenekleri de Tanrı yaratıyor, yeteneklerimin hepsini kullanmaya niye izin vermiyor? İzin vermeyecekse niye yarattı? İmtihan için yaratmışsa, insanların Cennete veya Cehenneme gideceklerini bilmiyor mu? Bilmiyorsa nasıl tanrı olur?) diyor. Buna ne cevap verilir?
CEVAP

Allahü teâlâ, imtihan etmeden de, kullarının ne yapacağını, hangi günahları işleyeceğini elbette bilir. İmtihanı kendisi için değil, insanlar için yapıyor. Mesela Allahü teâlâ, ateiste, (Ben biliyorum ki, sen zaten inanmayacaktın. Güneş’i kendiliğinden dönüyor, kendiliğinden ışık veriyor sandın. Her şeyin tesadüfen meydana geldiğini söylüyordun. Yaradan’ı inkâr ediyordun. Sana verdiğim aklı doğru kullanmadığın için seni Cehenneme attım) deseydi, ateist, (Suçum yokken, imtihan edilmeden, beni cezalandırmak adaletsizliktir. Beni dünyaya gönder, iyi ameller işleyeceğim) demez miydi? Ateistin ve diğer kâfirlerin böyle diyememeleri için, onlar dünyaya getirilmiş, onlara akıl verilmiş, yetenekler verilmiş, iyi ve kötü yol gösterilmiş, itiraz edecek bir mazeretleri kalmamış oluyor.

Yetenek silah gibidir. Silah iyi veya kötü yerde kullanılabilir. Kişinin eline silah verilmezse, kötü işleri yapamadığı gibi, iyi işleri de yapamaz. Kişi eline verilen silahla, yeteneğiyle, aklıyla iyi işler yapacak mı, yapmayacak mı? Bu imtihandan nasıl çıkacak? Onun için herkese yetenek veriliyor. Yeteneğini iyi yolda kullananlar kazanıyor, kötü yolda kullananlar cezalanıyor. Kişiye yetenek verilmesi, (Kötü işler yapması da meşru olur) demek değildir. Şimdi birkaç örnek verelim:
1- Bir kimsenin, karate, judo gibi kabiliyetleri var, bu yeteneklerini geliştiriyor. (Benim yeteneğim var) diye, önüne geleni dövmeye hakkı var mıdır? (Benim yeteneğim var, yeteneğimi kullanıyorum) diyebilir mi?

2- Bir çilingir, her kilidi açabilse, bu yeteneğinden dolayı, kilitli kapıları açıp evdeki başkalarının eşyalarını çalsa, bu hırsızlığı suç olmaktan çıkar mı? Bunun gibi kilitli kasaları açabilme yeteneği olan kimse de, yeteneğini kullanıp, para kasalarını açıp paraları alsa, (Benim yeteneğim var, yeteneğimi kullanıyorum) diyebilir mi? Dese de cezalandırılmaz mı?

3- Attığını on ikiden vurabilme yeteneğine sahip olan bir avcı, başkalarının at, inek, koyun gibi hayvanlarını veya insanları vurup öldürse, yeteneğini kullandığı için yaptığı cinayet günah olmaktan çıkar mı?

4- Kiminin eşcinselliğe, fuhşa hevesi ve yeteneği olabilir. (Benim yeteneğim var, yeteneğimi kullanıyorum) derse, bu günahları işlemesi ve frengi, AIDS gibi hastalıkları başkalarına bulaştırması normal midir?

5- Usta bir ressam, yüksek yeteneğinden dolayı, canlı gibi resimler yapsa, mesela birinin hanımının çırılçıplak resimlerini yapsa, bu günah olmaktan çıkar mı?

6- Yetenekli bir dansöz, soyunup kimsenin yapamadığı gösteriler yapsa, yaptığı günah olmaktan çıkar mı?

7- Yetenekli bir müzisyen, çalgı çalarak Kur'an okusa, (Allah'ın verdiği yeteneği kullanıyorum) demesi yaptığını günah olmaktan çıkarır mı?

Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Yeteneğimiz olsa da, olmasa da, o şeyin hiçbir zararı olmasa da, dinimizin yasak ettiği şeyi yapmak günahtır.

Bayramı idrak etmek

Bayramı idrak etmek: Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bayramın hususiyeti, günahların affolmasındandır. Allahü teâlâ, bayramları bayram olarak idrak etmek nasip etsin! Bayram yalnız üç gün değil, Ramazan-ı şerifin tamamı, her günü bayramdır. Çünkü insanın günahlarının affolduğu gün, onun bayramıdır. Müebbet hapse mahkûm olana, (Berat ettin, kurtuldun) deseler, sevincinden uçar, yani bayram eder. İşte Ramazan-ı şerifin her gece ve her gündüzünde, on binlerce insan beratını alıyor, günahları temizleniyor. Bunlar sevinmesin de, kim sevinsin? Ramazan-ı şerifte bu kadar insan af ve mağfirete kavuştuğu için bayram yaparken, diğerlerinin çok büyük bir hüsran içinde kıvranıp durmaları ne büyük mahrumiyettir! Bu bir nasip meselesidir.

Bir kimse iyiliğe elverişli değilse,
İstifade edemez, peygamberi de görse.

Peygamber efendimizi gördüğü hâlde inkâr edenler, babası peygamber olduğu hâlde oğlu inanmayanlar çıkmıştır. Ehl-i sünneti ve bu yoldaki büyükleri bize tanıttığı için, Allahü teâlâya şükredip bayram yapmalıyız.

Ulema ve evliyanın büyüklerinden olan Necmeddîn-i Kübrâ hazretlerinin ömrü, insanları irşad etmekle geçer, binlerce talebe yetiştirir. Talebelerinin çoğu, insanlara doğru yolu gösteren birer rehber olur. Ancak bu büyük zatın felaket bir oğlu varmış. Herkes bu duruma çok hayret edermiş. Bir sohbette, sevenlerinin birinin kalbinden, (Bu mübarek zat, bu kadar kişileri irşad ediyor, kendi oğlu yaramazın biri! Bir teveccüh edince, o kişiler zikrediyor. Bir tüccar, bir çiftçi geliyor, daha hiç konuşmadan hücreleri bile zikrederek evliya olarak gidiyor. Oğluna niye himmet etmez ki?) diye geçirdiği düşünce, Necmeddîn-i Kübra hazretlerinin çok gücüne gider. Tam o sırada pencerenin kenarından geçen uyuz bir köpeğe bir teveccüh eder, köpek fasih bir lisanla, (Allah Allah) diye kabristana gider, birkaç tur atıp orada ölür. Necmeddîn-i Kübra hazretleri oradakilere dönüp, (Bunda kabiliyet var, ama bizim oğlanda yok. Ben ne yapayım? Cenab-ı Allah, kime kabiliyet vermişse, öyle olur) buyurur. Demek ki, hiç kimseye suizan etmemek gerektiği gibi, büyük zatlara da suizan edilmez.

Bir şeye düşkün olmak

Bir şeye düşkün olmak: Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, peygamberleri vasıtasıyla kendi rızasına götüren bir yol vermiştir. Bu yolun ismi dindir. Her peygambere gönderilen dinin ismi farklıdır. Son din olan, bizim dinimizin ismi İslamiyet’tir. Allahü teâlâ, İslamiyet’ten ve Müslümanlardan razıdır. İslamiyet’in dışındakilerden razı değildir. İnsanlar kimi razı ederse, âhirette o razı ettikleriyle beraber olur. Bu bakımdan, eğer dünyadayken, kullarının rızasını, onların sevmesini veya kötülemesini değil de, Allahü teâlânın ve Onun sevdiklerinin rızasını tercih edersek, âhirette de Allahü teâlânın razı olduğu yerde, Onun sevdiği kimselerle beraber oluruz. Allahü teâlâ, bize kendi razı olduğu, sevdiği yolu göstermiştir. Bize düşen o yolda yürümektir.

Her insanın tabiatında, içinde bir şeylere düşkünlük vardır. Kimi yemeğe düşkündür, kimi hizmete, kimi başka bir şeye düşkündür. İşte insan, dünyada neye düşkünse âhirette de, onlara düşkün olanlarla beraber olur. Eğer bir mümin, Allahü teâlâya, Onun dinine, Onun sevdiklerine düşkün olmuşsa, elbette onlarla beraber haşrolur. Eğer bir kul, paraya, şöhrete, dünyaya düşkünse, Allahü teâlâ ona, (Benimle ne alakan var, kime, neye düşkünsen, git onunla beraber ol!) der. Bu çok kesindir. Yalnız bu, hiç kimseyle görüşmemek demek değildir. Dikkat edilecek husus şudur ki, kalb bir kişiye aittir. Bir kalbde iki kişi olamaz, bir kalbde iki ortak olamaz, bir toplulukta iki baş olamaz. Bir gemide iki kaptan, aynı hakla olamaz. Bir gemide kaptan birdir, yardımcısı olabilir, o ayrı. Bu yolun sonu, neresi olursa olsun, hep tekliğe gider. Yaratıcı birdir, iki olamaz. Onun için insanın kalbinde neyin hâkimiyeti varsa, işte âhirette o hâkim olan düşkünlüğüyle haşrolur.

Kurtulmanın çaresi, kurtulanlarla beraber olmaktır. Kalb göze tâbidir. Göz neye bakarsa kalbin yönü o tarafa döner. Ya alır, ya kaybeder. Salihlerle beraber olmak, gözlerin hep onları görmesi, büyük nimettir. Çünkü bir hadis-i şerifte, (Bir müminin yüzüne sevgiyle, muhabbetle bakan, Mahşer’de herkes buram buram güneş altında yanarken, Arş’ın altında gölgelenir) buyuruldu. O hâlde iyilerle beraber olmaya çalışmalıdır.

İnsanlar yaratılırken

İnsanlar yaratılırken: Sual: Ateist diyor ki: Tanrı bizi yaratırken, (Seni kadın veya erkek, zengin veya fakir yaratacağım, benim sözümü dinleyecek misin?) dedi mi? Biz istemediğimiz hâlde, bizi kul yani köle olarak yaratıyor ve sonra da (Benim sözümü tutmadınız) diye hesaba çekiyor. Bu olacak şey midir?CEVAPElbette Allahü teâlâ, bizi kendi isteğimizle yaratmadı. Kendi mülkünde tasarrufta bulundu. (Temsilde hata olmaz) derler. Biz hayvancılık yapsak, kuzuları kendi malımız diye kasaba satsak veya kesip kebap yaparak yesek, kuzunun, (Niye bana sormadan beni yetiştirdin ve şimdi de kebap yapıyorsun?) demeye hakkı olur mu? Sebze yetiştirsek hepsini istediğimiz gibi kullanma yetkisine sahip değil miyiz? Herkes malını dilediği gibi kullanır. Mal kime ait ise, kullanma yetkisi de onundur. Malını kullanamazsın denmez. Allahü teâlâ da, kâinatta yarattığı her şeyin sahibidir. Yarattığı her şeyi, istediği gibi kullanabilir. Hiç kimse, (Dünyayı niye kendi etrafında döndürüyorsun?) veya (Evrendeki nizamı niye böyle kurdun?) diyemez. Dese de, Allah'a karşı ne yapabilir ki? Ne gücü vardır ki? İnsan, âcizliğini ve haddini bilmeli. Yaradan’ın işine karışmamalıdır.

Allahü teâlânın, insanları yaratmadan önce de, yarattıktan sonra emir verirken de, kimseye bir şey sorması gerekmez. Çamurdan bir varlık yaratmak isteyince, ona hiç sorulur mu? Sorulma imkânı olsa, insanlar niye kul, köle olsunlar ki, hepsi, (Ben hükümdar, hattâ tanrı olmak isterim) der. Kadının, (Beni niye kadın yarattın?), erkeğin de, (Beni niye erkek yarattın?) demeye hakkı olmadığı gibi, hiç kimsenin, (Bizi niye yaratıp dünyaya getirdin, niye bunları emrettin, niye bunları yasakladın?) demeye hakkı yoktur. Kul, kulluğunu bilmeli. Yoksa Cehennemde haddi bildirilecektir, ama iş işten geçmiş olacak, sonsuz azaba düçar olacaktır.

Herkes eşit olsaydı

Herkes eşit olsaydı: Sual: Bir ateist, (Her şeyi Tanrı yaratıyorsa, herkesi niye eşit yaratmıyor? Kimini sağlam kimini sakat, kimini uzun kimini cüce, kimini güzel kimini çirkin, kimini zengin kimini fakir, kimini beyaz kimini zenci, kimini akıllı kimini deli yaratmıştır. Herkesi, her şeyi eşit yaratsaydı daha uygun olmaz mıydı?) diyor. Bu ateiste ne söylenebilir?
CEVAPÖnce, yaratılış hakkında bilgi verelim.
Allahü teâlâ, uçsuz bucaksız görülen kâinatı ve içindekilerin hepsini insanlar için yaratmıştır. (Niye o kadar çok şey yarattı?) veya (Niye daha farklı bir şeyler yaratmadı) diye Allah'ı sorgulamaya kimsenin hakkı olamaz. Bir sineği yaratmaktan âciz olan insan, akıl almayacak ve sayılamayacak kadar çok şeyi yoktan yaratana hesap soramaz. Bu yaratılanların hikmetini, sebebini bilemeyiz.

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Yeryüzündeki bütün akıl sahipleri, bir araya gelip araştırsalar, Onun yarattığı herhangi bir şeyin, daha uygun, daha iyi bir şeklini bulamazlar. Her şeyin, olması gerektiği gibi yaratılmış olduğunu anlarlar. Çirkin yaratılan bir şeyin, en uygun, en kâmil şekli, çirkin olmasıdır. Çirkin olmasa noksanlık olur, yersiz olurdu. Çünkü çirkinlik olmasaydı, mesela güzelliğin kıymetini kimse bilemez, güzellik tatlı olmazdı. Kusurlu şeyler olmasaydı, kusursuz şeylerin kıymeti bilinmez, kusursuzluk tatlı olmazdı. Çünkü kâmil ve nâkıs, birbiriyle ölçerek anlaşılır. Mesela, baba olmasa, çocuk olmaz. Çocuğu olmayan, baba olmaz. Böyle şeylerden, birinin var olması, ötekinin varlığı ile belli olur. Ölçmek, iki şey arasında olur. İkilik olmazsa, ölçü ve ölçmenin sonu elde edilemez. Allahü teâlânın işlerinin faydasını, insanlar anlayamayabilir. Fakat anlaşılmasa da, en faydalı, en iyi şeklin, Onun yarattığı şekil olduğuna inanmak lazımdır. Sözün kısası, dünyada bulunan her şey, hastalık, kuvvetsizlik, hattâ günahlar ve küfür, yok olmak, kusur, dert ve elem, hikmetsiz, faydasız, yersiz değildir. Hepsi, en uygun, en faydalı şekilde yaratılmıştır. (K. Saadet)

Konunun daha iyi anlaşılması için birkaç örnek verelim:
Herkes, her bakımdan eşit yaratılsaydı, büyük bir felaket olur, toplumlar olmazdı. İnsanlar, boy, renk, şekil, akıl, zenginlik, sıhhat, kuvvet, güzellik, ahlâk gibi her hususta eşit olunca, tornadan çıkmış gibi birbirinin aynı olunca milyarlarca insanı birbirinden ayırmak mümkün olmaz. Karı koca birbirini tanıyamaz, hanımıyla kızını, oğluyla babasını ayıramaz, hayat felç olur. Sırf bu şekil benzerliği bakımından, binlerce problem ortaya çıkar. Diğer sahadaki eşitlikler görülmeden, yaşanmadan hayat söner.

Herkes bilgi ve kültür bakımından da eşit olunca, gazeteye, kitaba, filme ihtiyaç kalmaz. Güreş, koşu, yüzme gibi sporlar ve yarışlar olmaz, çünkü herkes aynı kabiliyettedir.

İyinin kıymeti, kötü ile bilinir. Herkes iyi olunca, iyinin kıymeti kalmaz. Çirkinlik olmayınca, güzellik anlaşılmaz. Hastalık olmayınca sağlığın kıymeti bilinmez.

Bir kimse, okuyup her bakımdan mükemmel bir insan olmak ister. Herkes aynı olursa, kim kimden üstün olacaktır? Âmirsiz, memursuz, işçisiz, patronsuz toplum olmaz. Herkes aynı bilgiye sahip olursa, zengin fakir olmazsa, çöpleri kim temizleyecek? İnşaatta kim çalışacak? Yer altında, maden ocaklarında kim çalışacak? Kim hizmetçi olacak? Herkesin kültür seviyesi aynı olunca doktora, avukata, mühendise ihtiyaç kalmayacak. Aşağı sayılan işleri kimse yapmayacak, ortalık karışacak. Herkes erkek veya kadın olsaydı, karşı cins olmayınca zürriyet nasıl devam edecekti?

Her hususta eşitliğin zararları sayılamayacak kadar çoktur. Onun için Allahü teâlâ, her şeyi hikmetli ve adaletli yaratmıştır. Adalet olunca işler düzgün yürür. Mesela beş parmağın beşi de aynı olsaydı, başparmak diğerlerinin arasında olsaydı, bugünkü kadar verimli iş yapılamaz, büyük eksiklik olurdu. Allahü teâlâ, her şeyi yerli yerince yaratmıştır. Eksiklik, fazlalık olmaz.