Mevlana'nın Evrensel Sevgi Anlayışı

Mevlana, Anadolu’nun manevi mimarlarındandır.Öyle bir mimar ki bir tarafta sel var, onun üzerine köprü yapıyorsunuz. Neden mi? Moğollar, Anadolu’da taş üstüne taş koymuyorlar. İnsanları katlediyorlar, zenginlikleri gasp ediyorlar. İnsanlar canlarından, mallarından, ırzlarından emin değiller, mutsuzlar, huzursuzlar, endişeliler ve korkuyorlar. Böyle bir ortamda Mevlana bir toplum mühendisi gibi çalışarak, topluma moral aşılıyor, topluma sevgi veriyor. Kısacası toplum dinamiklerinin ayakta kalması için ne gerekiyorsa onu yapıyor.

Mevlana’nın bu müthiş ve engin mücadelesi sebebiyle, Anadolu insanı ona büyük sevgi, saygı beslemiş ve düşüncelerini benimsemiştir. Onun ölümünden yaklaşık 700 yıl geçmesine rağmen onun düşünceleri hala Anadolu halkının ilgi ve sevgisini çekmeye devam etmektedir. 

Mevlana’nın sevgi ve hoşgörüsü, yaşadığı günden bugüne, yalnız Türk halkının değil, çeşitli din ve kültürden olan bütün dünya insanlarının ilgi odağı olmaya devam etmektedir. Nitekim İrene Melikoff: “Mevlana’nın eserlerini dünya milletleri kendi dillerine çevirip okusalar, dünyada kötülük, harp, kin, nefret diye bir şey kalmaz” demiştir. Şu anda Hollanda’da, Almanya’da Mesnevi okunmakta, sema gösterileri düzenlenmektedir. Arayış içerisindeki Batılılar Mevlana ile huzur bulmaktadırlar. Mevlana’nın çekim gücü insanları çekmeye devam etmektedir. Sadece Batıda mı? Kesinlikle hayır. İran’da, Suriye’de, Pakistan’da, Afganistan’da Hz. Mevlana’nın eserleri okunmakta ve yaşam biçimi kabul görmektedir.

Mevlana’nın insan sevgisi Kur’an’a ve peygamberimize dayanmaktadır. Peygamberimiz bir hadisinde “Allah güzeldir, güzelliği sever, kibir ise Hakkı kabul etmemek ve insanları hor görmektir” buyurmuştur. İşte Mevlana’nın sevgi ve hoşgörüsünde yatan temel prensip budur.

Mevlana’ya göre sevgi ve hoşgörü insanlık vasıflarındandır. Eşrefi mahlukat, emri Mevlana’da hayat bulur. Hayvanın bu kavramlardan haberi olmadığı gibi, bu duyguları yaşaması imkânsızdır. O bu konudaki düşüncelerini şöyle ifade etmiştir:

Sen âşık olmadıysan, sevgi nedir, bilmiyorsan; Yürü git, ot otla; eşeksin sen(Mektuplar:95).

Aşk, büyükler için bal, çocuklar için süttür. Aşk her gemiyi batıran istiap fazlası son yüktür (Mesnevi VI: 4032).

Nur ve kemal, helal lokmadan doğar. İlim ve hikmet, aşk ve merhamet helal lokma ile olur (Mesnevi I:1707).

Mevlana’ya göre sevgi, muhabbet, dünyanın yaratılış sebebidir. Aslında bu sufizmin temel hareket tarzını da oluşturur. Allah evreni sevgi yüzünden yaratmıştır. Nasıl ki, çocuğun bedeni sütsüz yaşayıp gelişemezse, ruhu da sevgisiz var olamaz. Yetişkinler içinse sevgi, bal gibi çok tatlı bir şeydir. Yine Mevlana’ya göre, gerçek sevgi, muhabbet karşılıksız sevgidir, sevdiğin kişinin seni sevip sevmemesi önemli değildir.


İnsan yeryüzünde Allah’ın halifesidir. Mevlana bu derin Kur’ani kavramı öyle güzel işler ki: “Dağ, taş, su, ateş, yel bile insana secde etmededir. Birkaç lüzumsuz münafık secde etmemiş noksan mı gelir insana”(Fihi Mafih:226).

Mevlana ve SevgiMevlana’nın sevgi anlayışı Yunus’un sevgi anlayışı ile örtüşür. Yunus, Yaratılanı sev, Yaratandan ötürü diyor. Mevlana’da aynı inci çizgiyi topluma aktarıyor. Allah insanı yaratıp ona ruhundan üfürdüğü için insan da Allah’tan bir eser taşımaktadır ve dolayısıyla onun yeryüzünde temsilcisidir. O sebeple Mevlana’nın nazarında kim olursa olsun, ister dinli ister dinsiz, ister kadın ister erkek, ister zengin isterse fakir olsun hepsi saygı değerdir. Bütün insanları bir gözle görmek ve ona saygı göstermek gerekir. Ayrıca insanlardan şikâyet etmek de doğru değildir. Çünkü Mevlana’ya göre, “Yaratıktan şikâyet, Yaratandan şikâyettir”(Mektuplar:136).

Mevlana’ya göre insan sadece dışını değil ondan daha fazla içini temiz tutmalıdır. Ancak o zaman olgun bir insan olabilir. Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol, hayat tarzı belki de günümüzde en çok aranan haslet haline gelmiştir. O bu konuda şunları söylemiştir: “Allah, sizin şekillerinize ve amellerinize bakmaz, kalbinize ve niyetlerinize bakar.”

Mevlana insanları iyi-kötü diye ayırmamakla birlikte insanın kötü taraflarından da bahseder. “İnsan tabaklanmış deri gibidir; rutubetten bozulur, ağır ağır kokar”(Mesnevi IV: 104). “Sende nemrutluk var, ateşe atılma, atılacaksan da önce İbrahim ol”(Mesnevi I:1606). Şu halde insan, doğuştan iyi ve kötü meziyetleri potansiyel olarak bünyesinde taşır. Eğer onu eğitirsen topluma ve insanlığa faydalı yapabilirsin.

Mevlana, hamdım, piştim, yandım, diyerek bir insanın hayatında hangi aşamalardan geçmesi gerektiğini veciz bir şekilde ifade etmiştir. Olgunlaşmak için insan hayatta sıkıntı ve çile çekmelidir. Bu sayede nefsine hakım olmasını öğrenerek diğer insanlarla iyi geçinebilen uyumlu bir birey haline gelebilir.

Mevlana eserlerinde insanın eğitimini ele almış ve hayatı boyunca insanların eğitilmesi için mücadele etmiştir. Mevlana diyor ki, “Allah sevgisi ilimle elde edilir, ilimden nasibi olmayanlar ve akılsızlar su sevgiden mahrumdur” diyerek sevgiyi, akılla temellendirmiştir. Yani aklı ve bilimi olmayanın sevgisi de olamaz. Gerçekten de ileri derecede ruhsal rahatsızlığa maruz kalan insanlar, hiçbir şeye ilgi ve sevgi duymazlar.

Bugün toplumumuzda, insanlar arasında sevgi ve tolerans eksikliği bulunduğunu görüyoruz. Hemen bütün anlaşmazlıklar; sevgi, karşılıklı anlayış ile sona erdirilebilir. Yeter ki, birbirimizi gerçekten ve gönülden, karşılıksız olarak sevelim ve birbirimize hoşgörü ile yaklaşabilelim. 700–800 yıl önce toplumumuz Hz. Mevlana ile nasıl kimlik bulmuşsa, günümüzde de toplumumuzun onun hoşgörüsüne, sevgisine ihtiyacı var.