Tümörlere Giriş ve Adlandırma (Patoloji Ders Notu)
Dr. N. Engin Aydın
TÜMÖRLERE GİRİŞ VE ADLANDIRMA
Tümör, aşırı miktarda ve durmayan bir şekilde hücre çoğalması ile tanımlanabilen bir büyüme bozukluğudur. Tıbbi terminoloji olarak neoplasm böyle bir patolojik gelişmeye, neoplazi'de bu olaya verilen isimdir. Neoplazi kelime anlamı olarak "yeni gelişme» manası taşır. Tümör kelimesi ilk kez iltihabın dokularda neden olduğu şişkinliği ifade etmek için kullanılmışsa da bugün için bu kelime neoplasm ile eş anlam taşımaktadır. Neoplazi'nin özellikleri ve karmaşıklığı nedeniyle bu tür gelişmelerin tümüne uygun gelecek tek bir tanım vermek oldukça zordur. Fakat, ilk cümlede ifade ettiğimizi daha açık şekilde belirtecek olursak " Neoplazm (tümör) büyümesi normal dokularınkinden fazla ve düzensiz olan ve buna yol açan uyarının kesilmesinden sonra aynı fazlalıkta devam eden hastalıklı bir doku kitlesidir ". Böylesi bir açıklamaya bu kitlenin amaçsız, geliştiği canlıdan beslenen, ve nerdeyse kendi başına (otonom) olma özelliklerini de ilave edebiliriz.
Organizmada neoplazi 'ye en fazla benzeyen büyüme tepkisi hiperplazi 'dir. Hiperplazi'nin mitozla çoğalma özelliğini devam ettiren hücrelerin bir organ veya dokuda sayıca artışını ve bu şekilde ortaya çıkan büyümeyi ifade ettiğini biliyoruz. DNA sentezi ve ardından mitoz bölünmesi yapabilen hücrelerden oluşan organlarda artmış iş yükü veya belli bir uyarı yalnızca hiperplazi veya bazen hipertrofi (yani çoğalma olmaksızın hücrelerde büyüme ve sonuçta ilgili doku veya organın büyümesi) ile birlikte bir büyüme ortaya çıkabilir. Hiperplazi gösterilebilen bir uyarı sonucunda ortaya çıkmakta ve bu etken ortadan kaldırılınca durmaktadır. Kendi başına yani otonom bir büyüme değildir ve kalıcı bir hücresel bozukluk bırakmaz. Fizyolojik bir hiperplazi ve hipertrofi örneği olarak gebelik'te uterus'ta meydana gelen büyüme doğum sonrası geriye döner, tam anlamıyla ilk boyutlarına ulaşamasa bile uterus ufalır. Patolojik hiperplazi olarak söylediğimiz aşırı estrojen uyarımı sonucu ortaya çıkan endometrium hiperplazisi'de, bu estrojenik etki ortadan kaldırıldığında durur ve geriye döner.
Temel olarak organizmada mevcut bütün hücrelerden tümör gelişebilir. Omurgalı hayvanların çoğunda ve bazı bitki ve böceklerde de tümörlerin olduğu bilinmekte, bunlarda ortaya çıkanların incelenmesi ile çeşitli tümörlerin kaynakları, davranışları hakkında bilgi sağlanmaktadır.
BENİGN VE MALİGN TÜMÖRLER
Yavaş gelişen ve ortaya çıktıkları bölgede kalan, organizmaya genelde bir düzensizlik getirmeyen fakat yerleşme yerine göre zararlı olabilen (ör. cranium içinde) tümörlere benign (selim, iyi huylu) bunun aksine hızla çoğalan vücut içinde durmadan yayılarak erken tedavi edilmezse sonuçta ölüme neden olabilenlere malign (habis, kötü huylu) adını vermekteyiz. Her iki tür'de gerçek anlamda tümör (neoplasm) olduğu halde asıl malign olanlar önemli sorun oluştururlar.
Patoloji'nin ana uğraşılarından biriside benign ve malign tümörler arasında morfolojik bir ayırım yaparak söz konusu klinik davranışları hakkında bilgi sağlamaktır. Daha sonra değineceğimiz gibi bazı benign tümörlerin tam anlamı ile "iyi huylu» ve bazı malign tümörlerinde "kötü huylu" olmadıkları hatta bazı tümörlerin hem klinik hem de patolojik olarak benign ve malign arası bölgede " borderline - sınır " tümörler olduğunu belirtmek gerekir.
Kanser kelimesi tüm malign tümörler için kullanılan bir isimlendirmedir. Kanser'in (Cancer) Latince Cancrum (yengeç anlamına gelir) kelimesinden türediği fikri yaygındır. Kanserin MÖ 2000 yıllarında Hindistan'da yazılmış belgelerde bahsedilen ve MÖ 1500 yıllarından günümüze gelen Mısır papirüslerinde de değinilen hastalıklar arasında olduğu ve MÖ IV yüzyılda Hipokrat'ın tümörleri davranışlarına göre ikiye ayırdığı bilinmektedir. Virchow'un 19. yüzyılda hücresel patoloji kavramını ortaya atmasıyla modern patolojinin temeli yanı sıra tümörlerin sınıflandırılmasına temel oluşturan bilgilerde doğdu.
Kanserde ortaya çıkan hücresel değişikliklerle ilgili olmasından dolayı metaplazi ve displazi deyimlerine tekrar kısaca göz atacağız.
Metaplazi: Erişkin bir hücre tipinin (epitel veya mezenkimal) geriye dönüşebilen, düzelebilen şekilde başka bir erişkin hücre tipiyle yer değiştirmesidir. Bu değişim genellikle yeni bir fonksiyon talebi veya normal dışı çevresel etkenlere karşı bölgesel bir uyum tepkisidir. Bir çok dokuda meydana gelebilirse de en belirgin olarak epitel dokusunda izlenir. Böyle bir uyum şekline en iyi örnek solunum yollarında görülen yassı epitel metaplazisidir. Sigara dumanı etkisi ile trakea ve bronşların silialı prizmatik epiteli odaklar halinde veya yaygın olarak çok katlı yassı epitele döner. Aynı durum, bronş ve bronşiollerin kronik tahrişleri' ne neden olan kronik enfeksiyon gibi ortamlarda da söz konusu olabilir. Böyle bir metaplazi sonucunda epitel zedelenmeye daha dirençli şekil kazanmışsa da, diğer taraftan prizmatik solunum yolu epitelinin ortadan kalkması silia ve mukus salgılayıcı goblet hücrelerinin, glandlarında kaybolması demektir. Sonuç olarak, solunum yollarındaki özelleşmiş bu yapıların ortadan kalkması o bölgedeki koruyucu işlevlerinde kaybolmasına yol açar. Ayrıca, daha da önemlisi metaplaziye yol açan etkenler devam ederse bu metaplazik epitel kanser oluşmasına da neden olabilir.
Yassı epitel metaplazisinin sık görüldüğü bir diğer yerde uterus serviks'inin endoserviks prizmatik epitelindedir. Endoserviks ve ektoserviks birleşim yeri (squamocolumnar junction) yaş ve doğurganlıkla farklılıklar gösterir ve yassı epitel metaplazisi ile ilk başta serviks ağzında olan birleşim yeri endoserviks'de yer alır. Serviks kanserinin de bu birleşme yerindeki bozuk, düzensiz epitel gelişmelerinden kaynaklandığı bilinmektedir.
Tükrük bezleri, pankreas veya safra kanallarında oluşan taşlarda salgılayıcı prizmatik epiteli fonksiyon gösteremeyen çok katlı yassı epitele dönüştürür. Vitamin A eksikliği de daha az bilinen şekilde solunum yollarında yassı epitel metaplazisi yapar. Metaplazi'deki epitel değişikliği bazal tabakada yer alan daha az farklılaşmış rezerv (reserve - yedek) hücrelerden kaynaklanmaktadır. Mezenkimal dokularda ortaya çıkan metaplazinin bir uyum tepkisi olması şüphelidir. Bu şekilde yumuşak dokuda ör. yara nedbesinde, normalde rastlanılmayan kemik veya kıkırdak doku ortaya çıkabilir.
Bazı kan hastalıklarında kemik iliği dışında dalak, lenf düğümleri gibi yerleşimlerde de myeloid metaplazi ile yeni hematopoetik odaklar oluşabilir (ekstrameduller hematopoiezis).
Displazi: Patoloji'de sık ve yaygın olarak kullanılan çelişkili bir deyimdir. Tam kelime anlamı olarak bozuk, hatalı gelişmeyi ifade eder. Fakat genel kullanımda uzun süreli tahriş veya iltihaba tepki olarak hücrelerde meydana çıkan düzensiz, normal dışı çoğalmayı kapsar. Böylesi değişiklikler özellikle erişkin tip epitel hücrelerinde görülür. Bu hücrelerde normale kıyasla büyüklük, şekil ve nukleus yapısında değişiklikler yanı sıra epitel hücre tabakalarında dizilim bozukluğu da mevcuttur. Bu değişiklikler hücrelerdeki sayıca artış nedeniylede bazen atipik hiperplazi olarak da adlandırılır.
En sık displazi uterus serviks'inde ve solunum yolları bronş ağacında görülür. Displazi gösteren çok katlı yassı epitel bazal tabakasında bir hiperplazi ile kalınlaşma, yüzeye doğru gittikçe hücre olgunlaşmasının normale kıyasla daha az ve düzensiz oluşu (yani olgun yassı epitel hücresi özelliğinin daha az kazanılmış olması), ve normalde sadece bazal tabakada görülen mitozların orta kimi zaman, yüzeysel tabakalarda görülebilmesi özelliklerini taşır. Artmış olan mitoz aktivitesi ile nukleuslarda daha fazla DNA miktarı ve böylece daha koyu boyanma özelliği ortaya çıkar Hem serviks hem de solunum yollarındaki bu displazinin ilerleyerek kansere dönüşmesi söz konusudur, fakat zararlı etken ortadan kaldırılırsa epitel eski düzenine dönebilir, yani displazide metaplazi gibi düzelebilir (reversible) bir gelişmedir.Uygulamada, patolojik değerlendirmede yani biyopsi veya cerrahi doku örneklerinin mikroskopik incelenmesinde displazi hafif, orta veya ağır olarak kümelenir.
Adlandırma (nomenculature)
Bütün tümörlerde (benign veya malign olsun) değişen oranlarda iki ayrı temel eleman mevcuttur.
1) Parankima: Tümör hücreleri
2) Destekleyici Stroma: Besleyici kan damarlarını ve muhtemel lenfatikleri de kapsayan bağ dokusu çatı
Parankima bir tümörün asıl kısmıysa da gelişmesi ve ilerlemesi de stroma'ya bağlıdır. Bazı tümörlerde stroma çok azdır ve neoplastik gelişmede tümör hücreleri yoğundur, bunlar nisbeten yumuşak, etsi, bazen kolay parçalanabilir (frajil) özellik taşırlar. Buna karşılık bazısında tümör hücreleri kollagenden zengin bir bağ dokusu içinde ufak gruplar halinde kalır, buna desmoplazi denir. Bu tümörler çok serttir ve skiröz (scirrhous) olarak tanımlanırlar. Stroma ne özellik taşırsa taşısın tümör1erde temel adlandırma parankimal neoplastik elemanlara dayanır.
Benign tümörleri adlandırmada «-om» veya " -oma" eki kullanılır. Mezenkimal dokulardan (kas, kemik, tendon, kıkırdak, yağ dokusu, damarlar ve lenfoid doku, fibroz doku) gelişen benign tümörler parankim hücre kaynağına göre ad alırlar. Örnek olarak; myoma, osteoma, kondroma, lipoma, hemangioma, lenfangioma, meningioma, fibroma gibi. Epitel dokusundan kaynaklanan benign tümörlerin kimisi hücre kökeni, mikroskopik yapısı, kimisi'de makroskopik şekillerine göre adlandırılırlar.
Mikroskopik olarak glanduler yapılar meydana getiren veya bir gland'dan kaynaklanan (glanduler yapı yapsın veya yapmasın) benign epitel kökenli tümörlere adenom(a) adını veriyoruz. Bunlar overdeki gibi kistik olabilirler ve cystadenom(a) adını alırlar. Eğer bu kistlerin içine doğru gelişen çıkıntılar (parmaksı papiller uzantılar) meydana getirirlerse papiller kistadenom deyimini kullanıyoruz.
Bir yüzeyi (ör; cilt, barsak mukozası) döşeyen epitelden kaynaklanan ve makroskopik veya mikroskopik olarak parmak tarzında çıkıntılara sahip olan benign epitel tümörlerine de papillom adını veriyoruz.
Bir mukoza yüzeyinden (ör; mide, kolon) boşluğa çıkıntı meydana getiren tümörlerde polip adını alırlar. Malign tümörlerin adlandırılması gene benzer ayrımı takip eder. Mezenkimal dokuların malign tümörleri çok az destekleyici stromaları bulunduğundan dolay (sarc = etsi) sarcom (a) adını alır. Ör. myosarkom, osteosarkom, kondrosarkom, liposarkom, angiosarkom, fibrosarkom gibi.
Epitel kaynaklı malign tümörler (hangi embriyonik germ yaprağından gelirse gelsin) karsinom(a) adını alır. Yani ektoderm kökenli epidermis, mesoderm kökenli böbrek tubuli epiteli, endoderm kökenli mide barsak kanalı epiteli malign tümörleri hepsi karsinom adını alır. Bunlar mikroskopik olarak gland yapısı meydana getiriyorsa adenokarsinom, çok katlı yassı epitel'den kaynaklanıp belirgin yassı hücreler görülüyorsa yassı hücreli karsinom adını veriyoruz.Ayrıca, mümkün olduğunca kanserin kaynaklandığı organında belirtilmesi sıklıkla uygulanır. Ör ; mide adenokarsinomu, kolon adenokarsinomu gibi. Buna karşılık, kimi zaman kanser hücrelerinin oldukça ilkel, farklılaşmamış (diferansiye olmamış) olduğu görülür. Bu durumda jndiferansiye karsinom veya indi- feransiye sarkom şeklinde veya bu da söylenemezse indiferansiye malign tümör tarzında bir adlandırma yapılır. Günümüzün gelişmiş teknikleriyle bu tür mikroskopik özellikteki tümörlerin histokimyasal antijenik (immunohistokimya) veya elektronmikroskopik özelliklerinin araştırılması bunların kökenini ortaya koymakta yardımcı olabilmektedir.
Benign yada malign olsun tümörlerin çoğunda parankim hücreleri tek bir hücreden kaynaklanmışçasına birbirlerine benzerler. Bu hücreler değişik yönlerde gelişmiş yapıların meydana gelmesine neden olursamikst tümör 'lerden söz edilir. En iyi örneğini bazen kıkırdak, hatta kemik bulunan bir mikzoid yapı içinde epitel adalarına sahip tükrük bezi mikst tümörleri oluşturur. Günümüzde bunlara tercih edilen adlandırma pleomorfik adenom şeklindedir. Meme dokusunda sık görülen iyi huylu fibroadenom'da bu gruba ait bir örnektir.
Tümör hücreleri büyük bir çoğunlukla tek bir germ yaprağından kaynaklanan hücrelerden meydana gelir. Fakat, teratom adı verilen tümörlerde ise birden fazla ve her üç germ yaprağından gelen elemanlar bulunur. Başlıca gonadlarda ve orta hat'da kalmış ilkel hücre artıklarından ortaya çıkarlar. Bu çok yöne farklılaşabilen ilkel hücreler, deri ve deri ekleri, kas, yağ dokusu, barsak epiteli, kıkırdak, kemik, diş dokusu şeklinde tanınabilen yapılar meydana getirirler. Oldukça sık görülen over kistik teratom'unda farklılaşma başlıca ektoderm yönünde olduğundan içi kıl, sebase (yağsı) salgı ile dolu, duvarında deri ve deri ekleri, ve diş yapılarına sahip matür dokular halinde olup benign özelliktedir. Kistik teratomların bu özelliklerine karşılık solid (katı) yapı kazanan ve daha fazla çeşitlilikle, immatür doku elemanlarına sahip teratomların davranışları malign olma yönündedir.
Kural dışı adlandırmalar:
Tümör'lerin adlandırılmasında uygun olmayan fakat yerleşmiş olarak kullanılan bazıları şunlardır: Melanositlerden kaynaklanan kanserlere melanom(a) denmektedir, tanımladığımız adlandırmaya göre melanokarsinom olması gerekirdi. Hepatom(a) ifadesi de benign bir tümör olmaktan çok karaciğer hücrelerinden gelişen kanserler için sık kullanılan bir tanımlamadır. Adlandırma kurallarına göre karaciğer hücresi karsinomu veya hepatoselüler karsinom olarak belirtmek gerekir.
Gonad'larda (kimi zaman teratom'lar içinde veya orta hat yerleşimli) olarak ortaya çıkan malign germ hücresi tümör'lerine over'dekine disgerminom(a), testis'dekine seminom(a) adlandırması kullanılmaktadır.
Lenfoid doku elemanlarından kaynaklanan malign tümörlerde lenfoma veya malign lenfoma olarak adlandırılmaktadır. Çoğunlukla çocukluk çağında görülen embriyonik kökenli tümörleri adlandırmada -blastom(a) eki kullanılmaktadır. Böbrek'te nefroblastom, adrenal gland'da neuroblastom, göz'de retinoblastom, merkezi sinir sisteminde medulloblastom ve karaciğerde hepatoblastom örnek verilebilir.
Eponimler (özel isimler)
Bazı tümörler günümüzde de onları ilk tanımlayan kişilerin adlarıyla anılmaktadırlar. Ewing sarkomu(primitif neuroektodermal tümör), Hodgkin lenfoması (tanısal Reed-Sternberg adı verilen tümör dev hücrelerine sahip bir grup malign lenfoma), Wilms tümörü (nefroblastoma), Grawitz tümörü (böbrek hücreli adenokarsinom), memenin Paget hastalığı (meme başında ekzema benzeri kanser). (Tümör olmadıkları halde oma ekini alan iki lezyonda~stoma ve~oma'dir. Koristom normal bir dokunun farklı bir yerde bulunmasıdır (heterotopik veya aberan yerle~e) brneg'in, pankreas doki~~~ suna ince barsak muko~asinda rastlanılmasi gibi ~Benzer ~ekilde 0 bblgede normalde bulu-nan eri~in fakat du~zensiz yapida (organizasyonsuz) v~ya mi~tarlarda hu~crelerin olu~t~;~~ dugu i~ lel~re ha~~4tom di~oruz. ~ ~kcig~er dokusunda sinirl~ bir lezyon olarak ki-kirdak, kan damarlari, bron~ benzeri yapilar v.b. eleman1~~ meydana gelen bir Litle akoiger hamartomunu olu~t~r~f. Bunlar tamamiyla benign'dir.[1][2]
Kaynaklar
[1] "Robbins Pathologic Basis of Disease"
[2] Dr. N. Engin Aydın, "Patoloji Ders Notu", http://medicine.inonu.edu.tr/public_html/anabilimdallari/pat/neoplasia.rtf
Dr. N. Engin Aydın
TÜMÖRLERE GİRİŞ VE ADLANDIRMA
Tümör, aşırı miktarda ve durmayan bir şekilde hücre çoğalması ile tanımlanabilen bir büyüme bozukluğudur. Tıbbi terminoloji olarak neoplasm böyle bir patolojik gelişmeye, neoplazi'de bu olaya verilen isimdir. Neoplazi kelime anlamı olarak "yeni gelişme» manası taşır. Tümör kelimesi ilk kez iltihabın dokularda neden olduğu şişkinliği ifade etmek için kullanılmışsa da bugün için bu kelime neoplasm ile eş anlam taşımaktadır. Neoplazi'nin özellikleri ve karmaşıklığı nedeniyle bu tür gelişmelerin tümüne uygun gelecek tek bir tanım vermek oldukça zordur. Fakat, ilk cümlede ifade ettiğimizi daha açık şekilde belirtecek olursak " Neoplazm (tümör) büyümesi normal dokularınkinden fazla ve düzensiz olan ve buna yol açan uyarının kesilmesinden sonra aynı fazlalıkta devam eden hastalıklı bir doku kitlesidir ". Böylesi bir açıklamaya bu kitlenin amaçsız, geliştiği canlıdan beslenen, ve nerdeyse kendi başına (otonom) olma özelliklerini de ilave edebiliriz.
Organizmada neoplazi 'ye en fazla benzeyen büyüme tepkisi hiperplazi 'dir. Hiperplazi'nin mitozla çoğalma özelliğini devam ettiren hücrelerin bir organ veya dokuda sayıca artışını ve bu şekilde ortaya çıkan büyümeyi ifade ettiğini biliyoruz. DNA sentezi ve ardından mitoz bölünmesi yapabilen hücrelerden oluşan organlarda artmış iş yükü veya belli bir uyarı yalnızca hiperplazi veya bazen hipertrofi (yani çoğalma olmaksızın hücrelerde büyüme ve sonuçta ilgili doku veya organın büyümesi) ile birlikte bir büyüme ortaya çıkabilir. Hiperplazi gösterilebilen bir uyarı sonucunda ortaya çıkmakta ve bu etken ortadan kaldırılınca durmaktadır. Kendi başına yani otonom bir büyüme değildir ve kalıcı bir hücresel bozukluk bırakmaz. Fizyolojik bir hiperplazi ve hipertrofi örneği olarak gebelik'te uterus'ta meydana gelen büyüme doğum sonrası geriye döner, tam anlamıyla ilk boyutlarına ulaşamasa bile uterus ufalır. Patolojik hiperplazi olarak söylediğimiz aşırı estrojen uyarımı sonucu ortaya çıkan endometrium hiperplazisi'de, bu estrojenik etki ortadan kaldırıldığında durur ve geriye döner.
Temel olarak organizmada mevcut bütün hücrelerden tümör gelişebilir. Omurgalı hayvanların çoğunda ve bazı bitki ve böceklerde de tümörlerin olduğu bilinmekte, bunlarda ortaya çıkanların incelenmesi ile çeşitli tümörlerin kaynakları, davranışları hakkında bilgi sağlanmaktadır.
BENİGN VE MALİGN TÜMÖRLER
Yavaş gelişen ve ortaya çıktıkları bölgede kalan, organizmaya genelde bir düzensizlik getirmeyen fakat yerleşme yerine göre zararlı olabilen (ör. cranium içinde) tümörlere benign (selim, iyi huylu) bunun aksine hızla çoğalan vücut içinde durmadan yayılarak erken tedavi edilmezse sonuçta ölüme neden olabilenlere malign (habis, kötü huylu) adını vermekteyiz. Her iki tür'de gerçek anlamda tümör (neoplasm) olduğu halde asıl malign olanlar önemli sorun oluştururlar.
Patoloji'nin ana uğraşılarından biriside benign ve malign tümörler arasında morfolojik bir ayırım yaparak söz konusu klinik davranışları hakkında bilgi sağlamaktır. Daha sonra değineceğimiz gibi bazı benign tümörlerin tam anlamı ile "iyi huylu» ve bazı malign tümörlerinde "kötü huylu" olmadıkları hatta bazı tümörlerin hem klinik hem de patolojik olarak benign ve malign arası bölgede " borderline - sınır " tümörler olduğunu belirtmek gerekir.
Kanser kelimesi tüm malign tümörler için kullanılan bir isimlendirmedir. Kanser'in (Cancer) Latince Cancrum (yengeç anlamına gelir) kelimesinden türediği fikri yaygındır. Kanserin MÖ 2000 yıllarında Hindistan'da yazılmış belgelerde bahsedilen ve MÖ 1500 yıllarından günümüze gelen Mısır papirüslerinde de değinilen hastalıklar arasında olduğu ve MÖ IV yüzyılda Hipokrat'ın tümörleri davranışlarına göre ikiye ayırdığı bilinmektedir. Virchow'un 19. yüzyılda hücresel patoloji kavramını ortaya atmasıyla modern patolojinin temeli yanı sıra tümörlerin sınıflandırılmasına temel oluşturan bilgilerde doğdu.
Kanserde ortaya çıkan hücresel değişikliklerle ilgili olmasından dolayı metaplazi ve displazi deyimlerine tekrar kısaca göz atacağız.
Metaplazi: Erişkin bir hücre tipinin (epitel veya mezenkimal) geriye dönüşebilen, düzelebilen şekilde başka bir erişkin hücre tipiyle yer değiştirmesidir. Bu değişim genellikle yeni bir fonksiyon talebi veya normal dışı çevresel etkenlere karşı bölgesel bir uyum tepkisidir. Bir çok dokuda meydana gelebilirse de en belirgin olarak epitel dokusunda izlenir. Böyle bir uyum şekline en iyi örnek solunum yollarında görülen yassı epitel metaplazisidir. Sigara dumanı etkisi ile trakea ve bronşların silialı prizmatik epiteli odaklar halinde veya yaygın olarak çok katlı yassı epitele döner. Aynı durum, bronş ve bronşiollerin kronik tahrişleri' ne neden olan kronik enfeksiyon gibi ortamlarda da söz konusu olabilir. Böyle bir metaplazi sonucunda epitel zedelenmeye daha dirençli şekil kazanmışsa da, diğer taraftan prizmatik solunum yolu epitelinin ortadan kalkması silia ve mukus salgılayıcı goblet hücrelerinin, glandlarında kaybolması demektir. Sonuç olarak, solunum yollarındaki özelleşmiş bu yapıların ortadan kalkması o bölgedeki koruyucu işlevlerinde kaybolmasına yol açar. Ayrıca, daha da önemlisi metaplaziye yol açan etkenler devam ederse bu metaplazik epitel kanser oluşmasına da neden olabilir.
Yassı epitel metaplazisinin sık görüldüğü bir diğer yerde uterus serviks'inin endoserviks prizmatik epitelindedir. Endoserviks ve ektoserviks birleşim yeri (squamocolumnar junction) yaş ve doğurganlıkla farklılıklar gösterir ve yassı epitel metaplazisi ile ilk başta serviks ağzında olan birleşim yeri endoserviks'de yer alır. Serviks kanserinin de bu birleşme yerindeki bozuk, düzensiz epitel gelişmelerinden kaynaklandığı bilinmektedir.
Tükrük bezleri, pankreas veya safra kanallarında oluşan taşlarda salgılayıcı prizmatik epiteli fonksiyon gösteremeyen çok katlı yassı epitele dönüştürür. Vitamin A eksikliği de daha az bilinen şekilde solunum yollarında yassı epitel metaplazisi yapar. Metaplazi'deki epitel değişikliği bazal tabakada yer alan daha az farklılaşmış rezerv (reserve - yedek) hücrelerden kaynaklanmaktadır. Mezenkimal dokularda ortaya çıkan metaplazinin bir uyum tepkisi olması şüphelidir. Bu şekilde yumuşak dokuda ör. yara nedbesinde, normalde rastlanılmayan kemik veya kıkırdak doku ortaya çıkabilir.
Bazı kan hastalıklarında kemik iliği dışında dalak, lenf düğümleri gibi yerleşimlerde de myeloid metaplazi ile yeni hematopoetik odaklar oluşabilir (ekstrameduller hematopoiezis).
Displazi: Patoloji'de sık ve yaygın olarak kullanılan çelişkili bir deyimdir. Tam kelime anlamı olarak bozuk, hatalı gelişmeyi ifade eder. Fakat genel kullanımda uzun süreli tahriş veya iltihaba tepki olarak hücrelerde meydana çıkan düzensiz, normal dışı çoğalmayı kapsar. Böylesi değişiklikler özellikle erişkin tip epitel hücrelerinde görülür. Bu hücrelerde normale kıyasla büyüklük, şekil ve nukleus yapısında değişiklikler yanı sıra epitel hücre tabakalarında dizilim bozukluğu da mevcuttur. Bu değişiklikler hücrelerdeki sayıca artış nedeniylede bazen atipik hiperplazi olarak da adlandırılır.
En sık displazi uterus serviks'inde ve solunum yolları bronş ağacında görülür. Displazi gösteren çok katlı yassı epitel bazal tabakasında bir hiperplazi ile kalınlaşma, yüzeye doğru gittikçe hücre olgunlaşmasının normale kıyasla daha az ve düzensiz oluşu (yani olgun yassı epitel hücresi özelliğinin daha az kazanılmış olması), ve normalde sadece bazal tabakada görülen mitozların orta kimi zaman, yüzeysel tabakalarda görülebilmesi özelliklerini taşır. Artmış olan mitoz aktivitesi ile nukleuslarda daha fazla DNA miktarı ve böylece daha koyu boyanma özelliği ortaya çıkar Hem serviks hem de solunum yollarındaki bu displazinin ilerleyerek kansere dönüşmesi söz konusudur, fakat zararlı etken ortadan kaldırılırsa epitel eski düzenine dönebilir, yani displazide metaplazi gibi düzelebilir (reversible) bir gelişmedir.Uygulamada, patolojik değerlendirmede yani biyopsi veya cerrahi doku örneklerinin mikroskopik incelenmesinde displazi hafif, orta veya ağır olarak kümelenir.
Adlandırma (nomenculature)
Bütün tümörlerde (benign veya malign olsun) değişen oranlarda iki ayrı temel eleman mevcuttur.
1) Parankima: Tümör hücreleri
2) Destekleyici Stroma: Besleyici kan damarlarını ve muhtemel lenfatikleri de kapsayan bağ dokusu çatı
Parankima bir tümörün asıl kısmıysa da gelişmesi ve ilerlemesi de stroma'ya bağlıdır. Bazı tümörlerde stroma çok azdır ve neoplastik gelişmede tümör hücreleri yoğundur, bunlar nisbeten yumuşak, etsi, bazen kolay parçalanabilir (frajil) özellik taşırlar. Buna karşılık bazısında tümör hücreleri kollagenden zengin bir bağ dokusu içinde ufak gruplar halinde kalır, buna desmoplazi denir. Bu tümörler çok serttir ve skiröz (scirrhous) olarak tanımlanırlar. Stroma ne özellik taşırsa taşısın tümör1erde temel adlandırma parankimal neoplastik elemanlara dayanır.
Benign tümörleri adlandırmada «-om» veya " -oma" eki kullanılır. Mezenkimal dokulardan (kas, kemik, tendon, kıkırdak, yağ dokusu, damarlar ve lenfoid doku, fibroz doku) gelişen benign tümörler parankim hücre kaynağına göre ad alırlar. Örnek olarak; myoma, osteoma, kondroma, lipoma, hemangioma, lenfangioma, meningioma, fibroma gibi. Epitel dokusundan kaynaklanan benign tümörlerin kimisi hücre kökeni, mikroskopik yapısı, kimisi'de makroskopik şekillerine göre adlandırılırlar.
Mikroskopik olarak glanduler yapılar meydana getiren veya bir gland'dan kaynaklanan (glanduler yapı yapsın veya yapmasın) benign epitel kökenli tümörlere adenom(a) adını veriyoruz. Bunlar overdeki gibi kistik olabilirler ve cystadenom(a) adını alırlar. Eğer bu kistlerin içine doğru gelişen çıkıntılar (parmaksı papiller uzantılar) meydana getirirlerse papiller kistadenom deyimini kullanıyoruz.
Bir yüzeyi (ör; cilt, barsak mukozası) döşeyen epitelden kaynaklanan ve makroskopik veya mikroskopik olarak parmak tarzında çıkıntılara sahip olan benign epitel tümörlerine de papillom adını veriyoruz.
Bir mukoza yüzeyinden (ör; mide, kolon) boşluğa çıkıntı meydana getiren tümörlerde polip adını alırlar. Malign tümörlerin adlandırılması gene benzer ayrımı takip eder. Mezenkimal dokuların malign tümörleri çok az destekleyici stromaları bulunduğundan dolay (sarc = etsi) sarcom (a) adını alır. Ör. myosarkom, osteosarkom, kondrosarkom, liposarkom, angiosarkom, fibrosarkom gibi.
Epitel kaynaklı malign tümörler (hangi embriyonik germ yaprağından gelirse gelsin) karsinom(a) adını alır. Yani ektoderm kökenli epidermis, mesoderm kökenli böbrek tubuli epiteli, endoderm kökenli mide barsak kanalı epiteli malign tümörleri hepsi karsinom adını alır. Bunlar mikroskopik olarak gland yapısı meydana getiriyorsa adenokarsinom, çok katlı yassı epitel'den kaynaklanıp belirgin yassı hücreler görülüyorsa yassı hücreli karsinom adını veriyoruz.Ayrıca, mümkün olduğunca kanserin kaynaklandığı organında belirtilmesi sıklıkla uygulanır. Ör ; mide adenokarsinomu, kolon adenokarsinomu gibi. Buna karşılık, kimi zaman kanser hücrelerinin oldukça ilkel, farklılaşmamış (diferansiye olmamış) olduğu görülür. Bu durumda jndiferansiye karsinom veya indi- feransiye sarkom şeklinde veya bu da söylenemezse indiferansiye malign tümör tarzında bir adlandırma yapılır. Günümüzün gelişmiş teknikleriyle bu tür mikroskopik özellikteki tümörlerin histokimyasal antijenik (immunohistokimya) veya elektronmikroskopik özelliklerinin araştırılması bunların kökenini ortaya koymakta yardımcı olabilmektedir.
Benign yada malign olsun tümörlerin çoğunda parankim hücreleri tek bir hücreden kaynaklanmışçasına birbirlerine benzerler. Bu hücreler değişik yönlerde gelişmiş yapıların meydana gelmesine neden olursamikst tümör 'lerden söz edilir. En iyi örneğini bazen kıkırdak, hatta kemik bulunan bir mikzoid yapı içinde epitel adalarına sahip tükrük bezi mikst tümörleri oluşturur. Günümüzde bunlara tercih edilen adlandırma pleomorfik adenom şeklindedir. Meme dokusunda sık görülen iyi huylu fibroadenom'da bu gruba ait bir örnektir.
Tümör hücreleri büyük bir çoğunlukla tek bir germ yaprağından kaynaklanan hücrelerden meydana gelir. Fakat, teratom adı verilen tümörlerde ise birden fazla ve her üç germ yaprağından gelen elemanlar bulunur. Başlıca gonadlarda ve orta hat'da kalmış ilkel hücre artıklarından ortaya çıkarlar. Bu çok yöne farklılaşabilen ilkel hücreler, deri ve deri ekleri, kas, yağ dokusu, barsak epiteli, kıkırdak, kemik, diş dokusu şeklinde tanınabilen yapılar meydana getirirler. Oldukça sık görülen over kistik teratom'unda farklılaşma başlıca ektoderm yönünde olduğundan içi kıl, sebase (yağsı) salgı ile dolu, duvarında deri ve deri ekleri, ve diş yapılarına sahip matür dokular halinde olup benign özelliktedir. Kistik teratomların bu özelliklerine karşılık solid (katı) yapı kazanan ve daha fazla çeşitlilikle, immatür doku elemanlarına sahip teratomların davranışları malign olma yönündedir.
Kural dışı adlandırmalar:
Tümör'lerin adlandırılmasında uygun olmayan fakat yerleşmiş olarak kullanılan bazıları şunlardır: Melanositlerden kaynaklanan kanserlere melanom(a) denmektedir, tanımladığımız adlandırmaya göre melanokarsinom olması gerekirdi. Hepatom(a) ifadesi de benign bir tümör olmaktan çok karaciğer hücrelerinden gelişen kanserler için sık kullanılan bir tanımlamadır. Adlandırma kurallarına göre karaciğer hücresi karsinomu veya hepatoselüler karsinom olarak belirtmek gerekir.
Gonad'larda (kimi zaman teratom'lar içinde veya orta hat yerleşimli) olarak ortaya çıkan malign germ hücresi tümör'lerine over'dekine disgerminom(a), testis'dekine seminom(a) adlandırması kullanılmaktadır.
Lenfoid doku elemanlarından kaynaklanan malign tümörlerde lenfoma veya malign lenfoma olarak adlandırılmaktadır. Çoğunlukla çocukluk çağında görülen embriyonik kökenli tümörleri adlandırmada -blastom(a) eki kullanılmaktadır. Böbrek'te nefroblastom, adrenal gland'da neuroblastom, göz'de retinoblastom, merkezi sinir sisteminde medulloblastom ve karaciğerde hepatoblastom örnek verilebilir.
Eponimler (özel isimler)
Bazı tümörler günümüzde de onları ilk tanımlayan kişilerin adlarıyla anılmaktadırlar. Ewing sarkomu(primitif neuroektodermal tümör), Hodgkin lenfoması (tanısal Reed-Sternberg adı verilen tümör dev hücrelerine sahip bir grup malign lenfoma), Wilms tümörü (nefroblastoma), Grawitz tümörü (böbrek hücreli adenokarsinom), memenin Paget hastalığı (meme başında ekzema benzeri kanser). (Tümör olmadıkları halde oma ekini alan iki lezyonda~stoma ve~oma'dir. Koristom normal bir dokunun farklı bir yerde bulunmasıdır (heterotopik veya aberan yerle~e) brneg'in, pankreas doki~~~ suna ince barsak muko~asinda rastlanılmasi gibi ~Benzer ~ekilde 0 bblgede normalde bulu-nan eri~in fakat du~zensiz yapida (organizasyonsuz) v~ya mi~tarlarda hu~crelerin olu~t~;~~ dugu i~ lel~re ha~~4tom di~oruz. ~ ~kcig~er dokusunda sinirl~ bir lezyon olarak ki-kirdak, kan damarlari, bron~ benzeri yapilar v.b. eleman1~~ meydana gelen bir Litle akoiger hamartomunu olu~t~r~f. Bunlar tamamiyla benign'dir.[1][2]
Kaynaklar
[1] "Robbins Pathologic Basis of Disease"
[2] Dr. N. Engin Aydın, "Patoloji Ders Notu", http://medicine.inonu.edu.tr/public_html/anabilimdallari/pat/neoplasia.rtf
0Awesome Comments!