Fizyokrasi, Fizyokratizm ve Fizyokratlar

Fizyokrasi, Fizyokratizm ve Fizyokratlar
Hazırlayan: Akhenaton

Fizyokratizm, (Alm. Pysiokraten und Physiokratie, Fr. Physiocrates et Physiocratie, İng. Physiocrats and Physiocratism), Ortaçağ Avrupa'sında merkantilizmden sonra ortaya çıkan bir fikir hareketidir.[1] Doğanın egemenliği [2], insan toplumlarının tabii kanunla yönetilmesi demektir.[3] Teorisyeni, Fransa'da XV inci Louis'in saray hekimi Dr. [4] François Quesnay (1694-1774)'dır.[1] Dr. Fr. Quesnay bir hekimdir. Çocukluğu köyde geçmiş, 12 yaşında okumayı öğrenmiş, daha sonra kendi çabası ile tıp öğrenimi yapmış, doktor olarak XV inci Louis'in saray hekimliğine kadar yükselmiş bir kimsedir.[4] 1756 yılında ilk ekonomik incelemesi çıkmıştır. Düşüncelerini ansiklopediye yazdığı "Çiftçiler ve Tahıllar" başlıklı iki yazı ile açıklamaya başlamıştır. Söz konusu inceleme, arazi kiralayıp işlemenin yarıcılıktan ve bunun yanı sıra da toprağı sürme işinde beygirin sığırdan üstün olduğunu kanıtlamaya yönelmiş pratik amaç taşıyan bir yazıdır ve konu rakamlara dayanılarak tartışılmaktadır.[2] Kendisine ekonomik düşünceler tarihinde ününü sağlayan "Tableau Economique" (Ekonomik Tablo) adlı eserini 1758 de yayınlamıştır.[4]

Fizyokratizm'in diğer mühim temsilcileri ise Victor Riquieti de Mirebeau, Merciere de la Riviere (1720-1793), Dupont de Nemours (1739-1817), Le Trosne (1728-1780), Baudeau (1730-1792), Turgot (1727-1781) ve Gournay'dır.[1/4] Bunlar arasında Turgot istisna edilecek olursa diğerleri Dr. Fr. Quesnay'ın düşüncelerini tefsir etmek, yaymak ve tekrarlamakla yetinmişlerdir. Turgot'un ise, orijinal düşünceleri vardır. Örneğin; Turgot, diğer fizyokratların aksine değer üzerinde bilimsel açıklamalarda bulunarak, sübjektif değer teorisine esas olabilecek düşünceler ileri sürmüş; tarımın üretken, sanayi ve ticaretin üretken olmadığı, büyük arazi mülkiyetinin ilahi hukukun bir kurumu olduğu yolundaki fizyokratik düşünceye aynı kesinlikle katılmamıştır.[4]

Tabii kanun felsefesinin düşünce dünyasına egemen olduğu 18. yüzyılda, Fransa'da gelişen bir okul da bu adla anılmaktadır. Okul mensupları, "fizyokratlar" diye tanımlanır.Okulun önde gelen temsilcisi Dr. F. Quesnayi'nin eserlerinden biri, "Droit Naturel" (Tabii Kanun) başlığını taşımaktadır.[3] Bu görüş, Sanayi Devrimini doğuran ve sonrasında aşırı tüketimi ve tahribi sağlamada etkili olan, etkili bir görüştür.[6]

Fizyokrasi, tarımı ihmal eden Merkantilizme karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Merkatilizm, ticari kapitalizmin ve yeni gelişen mutlak monarşilerin iktisadi düşünce sistemini yansıtmaktaydı. Fizyokrasi ise girişimci çiftçiyi, büyük ölçekte üretim yapacak tarımsal üreticiyi ön plana çıkarmak isteyen bir öğretiydi. Bu dönemde tarımsal alanda önemli yenilik ve değişiklikler gerçekleşmişti.[5] Gerçekten, merkantilizm tek taraflı bir politika idi. Bir ülkenin zenginliğinin altın ve gümüşle ölçülmesi, tarımın ihmal edilerek sanayiye önem verilmesi; devletin ülkeye altın girmesini teşvik etmek, altın çıkmasını önlemek için ekonominin her alanına müdahale etmesi, zamanla bizzat gelişmekte olan sanayiyi boğmaya başlamış, yeni düşüncelerin meydana gelmesini teşvik etmiştir.[4]

Fizyokratların temel felsefi görüşleri Rousseau'nun görüşüne dayanır. Fizyokratlar uyguladıkları metodolojiyi de gene Rousseau'nun yapıtlarından almışlardır. Bu yönteme göre sosyal olayları anlayabilmek için, onları elemanlarına ayırarak incelemek, sonra bulguları birleştirerek oluşumun niteliğini saptamak gerekmektedir.[2]

Fizyokratlar, fayda (util) kavramının ölçülebileceğini savunmuşlardır. Toplam Fayda Maksimum noktada iken Marjinal faydanın sıfır olacağına yönelik kesin varsayımlarda bulunmuşladır.

Bir rivayete göre dönemin Rus çariçesi kendi ülkesindeki ekonomik çalkantıları gidermek için danışman olarak bir gurup fizyokratı kendi sarayına davet etmiş ve mevcut durumu iyileştirmenin yollarını danışmıştır. fizyokratlardan aldığı cevap ekonominin illa kendi haline bırakılması ve bunun da nihai dengeyi sağlayacağı yönünde olunca kendilerine derhal kapının gösterilmesi rica edilmiştir.[7]

Fizyokratlar, John Locke ve Grotius gibi düşünürlerin de tesiriyle, tabiatın âhengiyle insanların nizâmı arasında uyumsuzluklar bulunduğu, bunun giderilerek tabiî hukuk kurallarının geçerlilik kazanması gerektiğini savunmuşlardır. Onlara göre kâbiliyetler ve vâsıtalar insanların kendisine ve başkasına zarar vermeden, akıl ve vicdanlarına göre serbest olarak kullanılırsa tabiî nizama yaklaşılabilir. İktisâdî hayâta da buna göre yön verilir. İktisâdî nizam kendi kendine bırakılırsa tabiî nizâma ulaşılabilir. Çünkü onun kendine mahsus kâideleri vardır. Bunlara müdâhale etmemek gerekir.

Bu görüşler, fizyokratların «Laissez faire, laissez passer!» (Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler!) sloganını ortaya atmaları sonucunu doğurmuştur. Devlet müdâhalelerinin asgâriye indirildiği bir iktisâdî hayatta, tabiî hukuk kâidelerinin geçerlilik kazanabileceğini söylemişlerdir.

Fizyokratlar, Adam Smith liberalizminin de özünü meydana getiren bu sloganla, tabiî nizâma ulaşmak için ekonomide serbest ticâret ve mülkiyet hakkının korunmasına büyük önem vermişlerdir. Ancak bu slogan daha sonra anarşizme, aşırı liberalizme ve sosyalizm gibi reaksiyoner fikir akımlarına da yol açmıştır. Fizyokratlara göre servet ve zenginliklerin kaynağı topraktır, tabiattır. Onların bu düşüncesi büyük ölçüde Fransa'nın 18. yüzyılda içinde bulunduğu şartlardan kaynaklanmıştır. Fransa'da o yıllarda tarımın çok geri oluşu ve bu geri kalmışlıktan kurtulunması gayretleri onlarda bu düşüncenin teşekkül etmesinde büyük bir rol oynamıştır.[1]

Fizyokratlar, elverişli bir ticaret bilançosu sağlamaya ve sanayi ve ticaretin tarım hesabına geliştirilmesine yönelik Merkantilist politikanın aksine, sosyal olaylar arasında düzgün ilişkiler bulunduğunu, kişilerin ve hükümetlerin bu ilişkileri tanımak ve davranışlarını ona göre ayarlamak zorunda olduklarını ileri sürerek, iktisat biliminin kurulmasına yardım etmişlerdir.[4]

Tarımın ön plana alınması ve yüceltilmesi fizyokratların temel özelliklerinden birisidir. Ticâret, sanâyi ve diğer serbest mesleklerin gelişmesini, tarım sektörünün gelişmesine bağlamışlardır. Çünkü bu sektörlerde kullanılan her türlü mal ve hammadde tarım sâyesinde elde edilmektedir. Fizikî mal üretimi, tarım sâyesinde mümkündür. Diğer sektörlerde iktisâdî bir üretim değil, mevcûdun el değiştirmesi olayı vardır. Tarımda bire beş, bire on gibi verim alma imkânı mevcuttur. Bunun için de tarımı, tabiatı ve toprağı zenginliklerin kaynağı olarak kabul etmişlerdir. Fizyokratlar, düşüncelerini ve tahlil metotlarını, soyut ve teorik bir şekilde iktisâdî tablo dedikleri model içinde îzah etmektedirler. Bu tabloda değerin mâhiyetini, iktisâdî sistemdeki dolaşımını ve millî gelirin nasıl bölüşüldüğünü açıklamaktadırlar. Tabloyu Quesnay yayınlamış ve bu, fizyokrat ekolünün en büyük buluşlarından birisi olarak mütâlaa edilmiştir.[1]

Doğanın her zaman kendi dengesini koruyacak bir süreci işlettiği düşüncesini şiar edinen fizyokratlar aynı şekilde beşeri durumların da nihayetinde kendi kendine bir denge durumuna kavuşacağı çıkarımına varmışlardır. bu durumda ekonominin de herhangi bir müdahale olmaksızın toplum için en faydalı bir yolda ilerleyeceği fikri önem kazanmıştır. devlet müdahalelerinin bu süreci sekteye uğratacağını ve denge durumunu bozacağını iddia etmişlerdir.[7]

Fizyokratlar, cemiyeti dört kategoriye ayırmaktadır: Birinci ve en önemli kategori, toprak sâhipleri, yâni aristokratlardır. İkinci kategori çiftçiler, üçüncü kategori tüccar ve sanatkârlar, dördüncü kategori de işçiler ve köylülerdir.

Fizyokratların iktisâdî düşünceye büyük katkıları olmuştur. Sistemli ve mantıkî bir şekilde teorik tahliller yapmışlardır. Bunları iktisâdî olaylara uygulayarak, bugünkü iktisat ilminin gelişmesine yardımcı olmuşlardır. Ancak, sanâyî ve ticâreti verimsiz faaliyet alanları olarak görmeleri, düştükleri en büyük hatâlardan birisidir. Aynı fizikî malın sosyal ve mânevî ihtiyaçlar arasında farklı ürünler olarak kabul edilmesini anlayamamışlardır. İktisatla üretimi sâdece fizikî mal hacmiyle ölçmeleri değere materyalist bir gözle bakmaları, iktisâdî düşünce alanında bıraktıkları kötü bir mîrâs olmuştur. Aynı malın, meselâ demirin işlenerek çeşitli âletler ve makineler ortaya çıkarılmasını, ticârette de fizikî mal üretiminin söz konusu olup, aynı malın toptancıda ve tüketicide değişik iktisâdî kıymetler kazanabilmesini düşünememişlerdir. Kafaları karıştıran aynı hatâlı tahlil ve düşünce tarzının örneklerine Marx'ta da rastlanmaktadır.

Sanâyi ve ticâretle uğraşan sosyal kesimleri de, kısır ve verimsiz kesimler olarak kabul etmeleri, hem iktisâdî düşünce hem de sosyal sınıfların dayanışması açısından kötü bir tefrika olmuştur. İktisat politikasında tarımın ön plâna alınması ve akılcı temelleri bulunmayan, tarıma dayalı tek tip bir vergi politikasının savunuculuğunu yapmaları da çok ters ve zararlı sonuçların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Fransız ihtilâlinin fikrî zeminini hazırlayan birçok düşünce adamı gibi fizyokratlar da iktisat Bilimindeki büyük başarılarına rağmen, sanâyileşmeye zıt nitelikleri olan bir görüşün temsilcileri kabul edilmiştir.[1]

Fizyokratların görüşleri ancak yirmi yıl kadar etkili olmuş, 1776'da Adam Smith'in ünlü, "Ulusların Zenginliğinin Nedenleri ve İçeriği Hakkında Araştırma" kitabının yayınlanması ile önemini yitirmiştir.[2] Çağlarında çok kısa bir süre etkili olmakla beraber, Fizyokratlar, iktisadi düşünce biçimlerine getirdikleri yeniliklerle bugün de anılırlar. İktisadi düzenin işleyişini, soyutlama yöntemi ile kurdukları bir model çerçevesinde anlama çabaları, toplumu işlevlerine göre birbirinden ayırmaları, servetin kaynağını mübadele değil üretim sürecinde aramaları, tarım üretimini düşünce sistemlerinin merkezi yapmaları, başlıca özellikleri arasında sayılabilir.[7]

Fizyokrat Öğretinin Esasları

a) Tabii Düzen

Sosyal bilimler ve ekonomik kuramlar üzerinde ilk kez net görüşleri olan fizyokratlardır. Bunların tabii düzenle ilgili çalışmaları, ekonomik düzenin tümünü içine almak, mantıklı ve tutarlı bir sistem içinde açıklamak yolunda yapılan ilk denemedir. Tabii düzen anlayışından çıkardıkları "bırakınız yapsınlar", felsefî (hatta metafizik) kaynaklı olsa da, fizyokratlar ekonomik çözümlemenin ve kuramın geliştirilmesine büyük katkı yapmışlardır.

Fizyokratların ortaya attığı düzen, insanların mutluluğu için Allah tarafından istenilen bir düzendir. İnsanlar, uymak üzere bu düzeni tanıyıp öğrenmelidirler.

İnsanların kişisel çıkarları bu düzene aykırı bulunamaz. O halde genel çıkarlara uygun olarak hareket edeceklerdir.

Dupont ve Nemours, şöyle diyor: "Bir araya gelip toplanmak için insanlar doğaları tarafından özlerinde belirlenmiş bir ereğe sahiptirler ve bu ereğin gerçekleşmesine özgü araçlar keyfe bağlı şeyler olamaz; çünkü belirli bir ereğe yönelen fizik edimlerde keyfe bağlı hiçbir şey olamaz. Demek ki bütün toplumların temel ve kurucu yasalarını içeren genel ve Özlü bir doğal düzen vardır."

Mülkiyet kurumu, bu düzenin gereğidir. Dolayısıyla hiçbir şey, bu hürriyeti kısıtlamaya yöneltilmemelidir.

Fizyokratlarda hürriyet isteği, tıpkı mülkiyet hakkına saygı isteği gibi, gittikçe bir dogma halini almakta ve bu hakkın gerekli bir sonucu olarak sunulmaktadır. Mübadele hürriyeti mülkiyet hakkından ayrılamaz, diyor, Le Mercier de La Riviere. Dupont de Nemours da, "kişisel mülkiyetten ayrılamayan ve onun kurucu bir parçasını meydana getiren emek hürriyeti"nden söz ediyor.

Sonuç olarak, devlet ekonomik olayların akışına karışmazsa, herşey kendiliğinden uyum ve düzen içinde yürür. Ekonominin başlıca amacı, bu tabii düzenin yasalarını incelemektir.

b) Net Hasıla

Fizyokratların ileri sürdükleri net hasıla, kaba bir şekilde bugünkü ulusal gelir anlamının karşılığıdır. Üretim süreci sonucu elde edilen ürünle, bu üretim için harcanan servet arasındaki artı yani olumlu farka denir.

Fizyokratlara göre, net hasıla yalnız tarımdan alınabilir. Çünkü, doğal güçlerin insanla işbirliği yaptıkları biricik kesim tarımdır. Bu nedenle, tarımla uğraşan kesim verimli sınıftır. Yine fizyokratlara göre, servetin kaynağı üretimdir. Bunun sonucu olarak çözümlemeleri, servet yaratılması ve birikim için gerekli 'artık' in hangi üretim etkinliğinden doğduğunun araştırılmasına yönelmişti. Bu artığın doğuşunu, toplumun çeşitli sınıfları arasında dolaşımını incelerken de, soyutlamayı ve model kurmayı tutarlı bir biçimde başardılar.

Hem doktor, hem de Dekartçı olan Quesnay, ekonomik hayatın tıpkı bir makine gibi ya da tıpkı bir canlı organizma gibi; ki bu tamamıyla aynı şeydir onun gözünde, işlediğini kanıtlamak istemektedir.

Quesnay, 1758 yılında yayınladığı "Ekonomik Tablo" adlı yapıtında, yukarıda belirtilen artığın doğuşunu ve çeşitli toplumsal sınıflar arasında dolaşımını, bir sistem içinde açıklamıştır. Onun varsayımları: Toprakta özel mülkiyetin varlığı; toprak sahiplerinin, tarımsal üreticilerden rant elde ettiği; üreticilerin kapital sahibi olduğu, tarımsal üretimde ücretli işçi ve kendi kapitallerini kullandığı; dış ticaretin bulunmadığı, ekonominin kapalı olduğu; toplumda tasarrufların ancak kapitalin yenilenmesine yeter olduğu, net kapital birikimi bulunmadığıydı.

Öte yandan toplum, üç sınıftan oluşuyordu:

 Toprak sahipleri; toprak mülkiyetini ellerinde tutar,
 Tarımda kiracılar; toprağı işler, üretim yapar. Gerçek üretken sınıf budur, çünkü tarımsal üretimde yarattıkları net hasıla, hem kendi geçimlerini, hem (kral, kilise, kamu hizmetleri gibi toprak sahiplerinin gelirine dayananlar dahil) toprak mülkiyetini elde tutanların ve kısır sınıfların gereksinimini karşılar,
 Kısır sınıflar; iki ayrı kategori içinde düşünülebilir: Zanaatkarlar, üretim yapmaları için gerekli tüketimlerinden arta kalan bir fazlalık, yani net hasıla yaratmaktadırlar. Bununla beraber, bunlar, üretimde kullandıkları hammaddelerin kıymetine emekleriyle bir kıymet ilave etmekte, gelirleri bu kıymete eşit olmaktadır. Bunların varlığı, tarım ürünlerine "iyi bir fiyat" sağlayabilmek için gerekli görülmektedir. Elde ettikleri gelir yarattıkları kıymete eşit olduğu için, kazanılmış sayılmaktadır. Oysa, hiç bir ilave kıymet yaratmayan, kısır sınıfın diğer grubunu oluşturan tüccarlar ve mali sermaye grupları için durum farklıdır. Gerçi ne çiftçiler, ne zanaatkarlar bu son gruba hiç benzememekte, kendi geçimlik tüketimlerinden fazlasını elde etmektedirler. Tüccarlar ve mali sermaye sahipleri ise, ayrıca hiç bir kıymet ilave etmediklerine göre bu sınıfın geliri net hasıladan bir indirim, parazitlerin geliri demektir.

Yaratılan net hasıla, insan vücudundaki kan gibi toplumsal sınıflar arasında dolaşır. Verimli sınıf, tarım sınıfı olduğu için dolaşım da oradan başlamaktadır. Çevresel akım şöyle işler:

Tarımın gayri safi katma değeri 5 milyardır. Bunun 3 milyarı üretim giderleridir; çiftçiler bunu diğer sınıflara aktaracaklardır. Gelirin 2 milyarını ise, gıda ve tohumluk gibi gereksinmeler için kendine ayıracaktır. Buradaki 3 milyar net hasıladır. Bu miktarın 1 milyarını, gereksinmeleri olan sınai üretim malları satın almak üzere kısır sınıfa verir, iki milyarı da krala ve toprak sahiplerine rant (vergi ve kira) olarak öder. Bunlar bu iki milyarın bir milyarını gıda maddeleri gereksinmelerini karşılamak için üretici sınıfa; bir milyarını da, sınai ürünlere olan gereksinmeler için verimsiz sınıfa ödeyeceklerdir. Bu duruma göre, verimsiz sınıfın elinde iki milyar toplanmış olur (Bir milyarı çiftçilerden, bir milyarı toprak sahiplerinden olmak üzere). Bu tutar hammadde ve gıda maddesi satın almak için tümüyle çiftçilere ödenir. Böylece ekonomik daire kapanmış olur.

c) Tek Vergi ve Serbest Dış Ticaret

Tek vergi düşüncesi net hasıla kuramının bir sonucudur. Yalnız tarım üretken olduğuna, artık, tarımda yaratıldığına göre, vergiler yalnız tarımdan alınmalıdır. Bu artık, tümüyle toprak sahibine gittiği için de vergi tek vergi olmalı, toprak mülkiyetini elde tutanlardan ve bir defada alınmalıdır. Böylelikle tahsili kolaylaşmış, toplama giderleri azalmış ve yansımadan doğacak ekonomik bozukluklar Ölenmiş olur.

Fizyokratlar, tek vergi sisteminin başarıyla yürütülebilmesi için, net hasılanın arttırılması gereğini de görmüşlerdir. Bunun için, küçük köylü tarımını, büyük ölçekte üretim yapan kapitalist tarım işletmeleri durumuna getirmeyi önermişlerdir. Böylece, bir taraftan yalnız toprağın net hasıla yarattığını kabul ederek, toprak sahipleri sınıfının varlığıyla, bunların vergi ödemesini bağdaştırmışlardır; bir taraftan da, kapitalist girişimci tarımsal üreticinin net hasılayı arttıracağını göstererek bu sınıfa uygun bir öğreti (doktrin) kurmuşlardır.

Fizyokratların dış ticaretle ilgili görüşleri şöyle özetlenebilir;

 1. En avantajlı dışsatım, tarımsal ürünlerle yapılanıdır. Çünkü endüstri ürünlerinin ticareti az kârlıdır.
 2. Fazla dışsatımda bulunmak amacıyla gıda maddelerinin fiyatlarını düşürmemelidir. Ticaret, onunla uğraşanlar için kârlı olsa bile, tümüyle ele alındığında toplumun çıkarlarına ters düşer.
 3. Endüstri mallarının dışalımı büyük sakıncalar doğurmaz.
 4. Ticaret bilançosu yanıltıcı bir ölçüdür. Çünkü para olarak bir fazlalık sağlayan ülke zenginleşmiş sayılmaz.[2]
 5. Üretim madde yaratmaktır. Madde yaratan, harcanandan fazla veren, başka bir deyimle, safi hasıla sağlayan uğraşı alanı ise tarımdır. Öteki faaliyet alanları, örneğin, ticaret ve sanayi harcanandan fazla bir şey vermemekte; sadece maddenin şeklinde, yapısında veya yerinde değişiklik meydana getirmektedir.
 6. Bu düşünceden hareket eden Fizyokratlar, daha sonra bir çok ekonomistlerin kafasını kurcalayan üretken (verimli) ve üretken olmayan (verimsiz) faaliyetler ayırımını yapmışlardır.[4]

d) Fizyokrasinin Eleştirisi

Fizyokratlar merkantilistlerin ticaret ve sanayiye verdikleri öneme tepki olarak tarımın önemini fazla büyütmüşlerdir. Yalnız tarım değil, ticaret ve sanayi de üretken kesimlerdir. Çünkü ekonomide önemli olan belli gereksinmeleri giderecek nitelikteki malları üretmektir. Tarım kesiminde üretilen mallar, tüketiciye iletilmezse (ticaret kesiminin etkinliği) veya bu mallar işlenerek (sanayi kesiminin etkinliği) tüketilecek niteliğe getirilmezse, hiç bir ekonomik değer taşımazlar.[2]

Kaynaklar

[1] Yeni Rehber Ansiklopedisi, "Fizyokratlar ve Fizyokratizm" maddesi, c.7, s.228.
[2] www.ekodialog.com/Konular/iktisatcilar/quesnay_fizyokrasi.html
[3] www.bilgilik.com/ekonomi/akimlar-ve-teoriler/fizyokrasi.html
[4] www2.aku.edu.tr/~mmasca/idt_II_hafta_fizyokrasi_adamsmith_j_b_say.ppt
[5] İshak Torun, "ENDÜSTRİ TOPLUMU'NUN OLUŞMASINDA ETKİLİ OLAN İKTİSADİ ve SİNA-İ FAKTÖRLER", Cumhuriyet Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 4, Sayı 1, 2003
[6] Nurettin Öztürk (Dumlupınar Üniversitesi, Bilecik İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde Araştırma Görevlisi), "Seküler Bir Çevreye Bakıştan Holistik Bakışa", üç aylık fikir dergisi Köprü.
[7] http://tr.wikipedia.org/wiki/Fizyokrasi