
Kurtlar Vadisi Replikleri
Sadece seninle olmayı göze alamadığım için; Beni Affet..
Sadece mutlu olmayı göze alamadığım için; Beni Affet..
Sadece senin çocuklarının babası olmayı seçemediğim için; Beni Affet..
Sadece sade bir adam olamadığım için; Beni Affet..
Sadece alın yazın olamadığım için; Beni Affet..
Sadece ömrümü seninle geçirmek istediğimi gözlerinin içine son kez söyleyemediğim için; Beni Affet..
Sadece gözlerinin içine bakarak son nefesimi veremediğim için; Beni Affet..
Sadece ve sadece senin aşkın için ölemediğim,
Sadece ve sadece senin yerine ölemediğim için; Beni Affet..
Şimdi ölmek istiyorsun, şimdi gitmek istiyorsun,
Gitme zamanı bende diyorsun ve bana bir tek şey söylemek kalıyor..
Elif..Seni çok seviyorum..
1.15 saniyede bomba kutusunun kapağını açarlar.... Polat, iptal edecektir bombayı.
Çakır: "Anlar mısın bu işlerden Polat?"
Polat: "Bilmiyorum, deneyeceğiz..."
Çakır: "Şansa kaldı işimiz, desene!"
Polat: "Dayı, bildiğin tüm duaları et!"
Seyfo Dayı: "1 dakikaya Yasin yetişmez yeğenim..."
Abidin: "Abi, başka bir isteğin var mı?"
Tuncay: "Bana mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin??!"
Abidin: "Abi, ben sanat okulu mezunuyum. Teknik resim çizebiliyorum sadece."
Abidin'le avukat kızımız arasında geçen konuşma:
- Demek ki taksirle ölüme sebebiyle ölüme sebebiyet vermekten yargılanacak sizinkisi.
- Yok avukat hanım, bizimkisi direk ölüm; kafaya tek kurşunla. Taksit-maksit yok.
Aslan Akbey: "Demek insanlar, 100 senede bir aynı hayati yaşıyorlar. biz de ülke olarak 100 senede bir aynı kaderi yaşıyoruz."
Bir adamı sabah görürsem önemsemem. Öğlen görürsem tesâdüf derim; ama akşam da görürsem hiç düşünmem öldürürüm!
Bir hata yaptın, itibârından oldun. Bir hata daha yapıp canından olma!
Bir memlekette düzeni bozan, uçkurdur!
Böyle vakitlerde, sabrın bitmeden vaktin bitmesi gerekir.
Bütün gelmeler, gitmek Bütün gitmeler, gelmek içindir.
Büyük lafların çapsız adamı Abidin, mahkeme koridorunda "Tuncay yok, Tuncay yok." diye tesbih çekerek duruşmada Deve Tuncay'ın adını ağzından kaçırmamak hususunda kendini şartlandırmaya çalışmaktadır. Avukat hanım, bunun ters tepebileceğini belirterek Abidin'i uyarır, ama nafile... Abidin'in "Tuncay abi"nin adını mahkemede yanılıp da telaffuz etme "lüksü yoktur". duruşma başlar, hakim Abidin'den görüp bildiklerini anlatmasını ister. Abidin, "Önce gördüklerimden mi başlayayım, bildiklerimden mi?" diye sorar. Hakimi sinirlendirmesine ramak kalmış, uzatılmış nezaket cümlelerinden sonra konuya girer. Söz konusu "sabi"nin (Eren) mâsum olduğunu, kendi aralarında "mikrop" diye isimlendirdikleri Erdal Kömürcü'nün onu kandırarak yaptığı yasadışı işte Eren'i paravan olarak kullandığını anlatır. Bir sürpriz yaparak, avukat hanım'dan habersiz olarak yanında getirdiği belgeleri mahkemeye ibrâz eder. hâkim, kendisinin de söz konusu işte Erdal ile ortak olup olmadığını sorduğunda, kendilerinin de aynı sağlık sektöründe iş görmekte olduklarını, Erdal'ın onların yanında bulunarak işi öğrendiğini, sonra yasadığı işlere başladığını söyleyerek, olayla bir ilgisinin bulunmadığını bildirir. Arada "Tuncay Abi'm" sözünü ağzından kaçırır. hakim devam etmesini ister,;ancak Abidin, lafı çevirerek, başka bir söyleyeceği olmadığını, bildiklerini anlattığını, gördüklerinin ise kendisine kalacağını söyleyerek sözünü bitirir. Bu arada Tuncay, heyecanla Abidin'in cep telefonunu aramakta; fakat ulaşamamaktadır. Nihayet telefon bağlantısı kurulur. Abidin, haftanın bombasını patlatır: "Hâkim Bey, efendi adammış abi, seni hiç sormadı."
Büyüğünü bilen, büyüğünden de büyüktür.
Cennet'ten çiçek alıp Cehennem'e dikemezsin. Cehennem'den kor alıp Cennet'i yakamazsın..
Cübbesi olanın cinsiyeti olmaz.
Çakır: "Bu ne gürültü lan sabah sabah! Bu ne lan polis baskını gibi.."
Nesrin: "Polislerin seni böyle öperek uyandırdıklarını hiç sanmıyorum."
Çakır: "Öper öper, onlarda güzel öperler ha..."
Çakır: "Dayı, kullanmazsan prostat olur, ehe he.."
Seyfo Dayı: "Fazla kullanırsan da yalama olur!.."
Çakır: "Kulun hesabı varsa, Allah'ın da hesabı vardır."
Çakır'ın karısına (karısı kız kardeşi hakkında endişeli iken); "Seninle doğanı değil, senin doğurduğunu düşün."
Çapsız görünümlü olsa da, o kadar da boş bir adam olmayan Abidin, yaptıkları extacy ve yapacakları eroin işlerinin doğru işler olduğu hususunda tereddüt etmiş ve konunun hükmünü anlamak için kendi tabiriyle Oflu Hoca'nın ağzını aramıştır. Sonuç, hiç iç açıcı değildir (Burada hoş bir laf etti; "İçki, bütün kötülüklerin anasıdır; ama bu meret, bütün kötülüklerin anasını ağlatır"). Tuncay; "Mücbir sebep" bulunduğunu, bu işi kendi rızaları ile yapmayacaklarını hatırlatarak mâzeret beyan eder. Abidin, bombayı patlatır: "Beni rahatlatan, Cehennem'de aynı hamamda odun olacağımızı bilmemdir".
Çok büyüğü olan, büyüyemez..
Deve Tuncay'dan Abidin'e: "Büyük lafların çapsız adamı Abidin!"
Dünya üzerindeki her şeyi gömebilirsin; ama hakikatleri gömemezsin
Ekmek yediği yere ihânet eden, gün gelir ekmek yediği yerden kurşun yer
Elif ile arabada takılan Polat, bir yandan Memati ile telefonda konuşmaktadır ve poligona gideceklerini öğrenir, tamam der falan..
Polat: "Sen de gelir misin, poligona gidip sıkıcaz biraz.."
Elif: "Aman, ne romantiksin!"
Polat: "Tamam, o zaman biz de mum ışığında sıkarız!"
Gönülsüz taylar gibi günler bu ara geçmiyor.
Güllü: "Abdül, bu silah benim olsun mu?"
Abdülhey: "Bana Abdül deme de, dünyalar senin olsun."
Hüsrev Ağa: "Kuştan korkan, darı ekmez.... Darı ekse de korkuluk dikmez.."
Hüsrev Ağa, Erdal'ın eroinlerini beğenince ona sevgi gösterir. Erdal, hemen yağ yapmaya başlar. İşte bu sırada Erdal'ın babası Abuzer, aynen şu lafı söyler: "Ağam, sahibine sadıktır; ama ne de olsa ittir, havlar."
Hüsrev ağa'dan Şehmuz'a: "Bul şu Abuzer'i Şehmuz! Bulursan, başın göğsün üstünde; bulamazsan, gözüm üstünde!"
İki kişinin bildiği, sır değildir.
İplikçi Nedim: "Ah kör olasıca şeytan, her yıl üç milyon taş yiyor, biri de gözüne isabet etmiyor."
İstanbul, bir genelevdir. Önce çalışmaya başlarsın, hoşuna gider. Sonra burnuna bir senet dayarlar, ömür boyu terk edemezsin. Sen, henüz bu senedi imzalamamışken ananın yanına dön...
Kılıç: "Rus silahından kurşun, sesinden çabuk gelir."
Kılıç'ın Şahin Ağa'ya Çakır'ı öldürmesi için emir vermesi; fakat Şahin Ağa'nın bunu kabul etmeyip Kılıç'ın emrini Çakır'a açıklarken, insanın nasıl inandığı bir şey uğruna sağlam durduğuna dâir:
Şahin Ağa: "Bu işi halletmelisin Çakır, yoksa arkanda kimse durmaz?"
Çakır: "Sen de mi durmazsın Şahin Ağa?"
Şahin Ağa: "Sende bizi dere kenarında söğüt yaptın, rüzgâr arkadan esiyorsa koca çınara ne!"
Kurtlukta düşeni yemek, kânundur.
Laz Ziya: "Beni tanımayan müdür olmaz!"
Müdür: "Sorgulamadığımı tanımam!"
Memâti'den; "Dili olan herkes ölür!"
Nesrin: "Bunca yıllık karınım. Kiminle düşüp kalktığını hesaplamadım; ama kendini ne hâle düşürdüğüne bak, istediğinle düş kalk; ama kendini düşürme."
Nesrin'in Çakır'a soktuğu laf da şudur: "Bir daha oranı buranı kızartıp gelirsen, yüzünü kızartırım senin!"
Ölmüş eşşek, kurttan korkmaz.
Ölüler de zannediyor ki, diriler her gün helva yiyor.
Ölüm, ölüm dediğin nedir ki gülüm. Ben, senin için yaşamayı göze almışım.
Para, ürkek bâkire gibidir. İlk tıkırtıda bozulur.
Polat: "Sen kimden kaçıyorsun?"
Abdülhey: "Kendimden."
Polat: "Pek becerememişsin anlaşılan."
Abdülhey: "Heh, sen kendine bak."
Polat, daha önceden tanıştığı çöplükte yaşayan Abdülhey isimli garibanı aralarına katmak ister ve barakasına giderek ona teklifte bulunur.
Abdülhey: "Ben, nasıl yaşarım oralarda?"
Polat: "Bu çöplükte yaşayan, o bataklıkta hiçbir şey olmazsa nilüfer olur."
Polat, dayı ve Memati, mahkemeye gitmek üzere hazırlanmaktadırlar. Memati, anarşik tipi fiyakalı bir parka giymiş, dayının tipi sivil polise benzemiş. Polat siyahlar içinde yerli malı Neo karizmasına bürünmüş. Elbiselerinin altını da cephaneliğe çevirmişlerdir. Memati, Serdar'ı temizledikten sonra kaçabilirlerse, nerede buluşacaklarını sorar, Polat cevaplar: "Ölürsek de Duran Emmi'nin yanında, yaşarsak da Duran Emmi'nin yanında.."
Polat ve Elif, sabah karşılaşırlar. Ömer Baba'ya uğramadan Deli Hikmet'in dükkanına yönelirler.
Polat: "Hikmet, açmış mıdır acaba?"
Elif: "Bilmem."
Polat: "Oooo bu ne biçim iştir, sabahın bu saatinde hukukçular ayakta, mafya ayakta; esnâf hâlâ uyuyor."
Polat ve Memati, mezar kazmaktadırlar..
Polat: "Olmak ya da olmamak; işte bütün mesele, bu Memati."
Memati: "Buyur abi!"
Polat'tan Laz Ziya'ya: "Biz, ölmeyi çoktan göze aldık da; yanımızda kimleri götüreceğiz, onu düşünüyoruz."
Radyoda çalan Ege türküsünü dinlerken Polat: "Ulan bu efelerin de yaktığı iki mermi, bin yıldır türküsünü söylüyorlar, bizim arkamızdan mırıldanan olmaz."
Sen, kadınlardan himmet bekliyorsun ya; bu devlet, seni kadın yapar, sana da çok koca bulur..
Seyfo Dayı (ezilirken): "Delikanlı adamın gözü korkmaz, morarır!"
Seyfo Dayı, nezarette bütün bir gece biftek muamelesi görmüş, sabah muayeneye götürülmüştür. Polis, doktorun darp izi bulmamasını ister. Doktor, itirâz eder. Dayı, doktora itirâz eder.
Doktor: "Ama bu sizin menfaatinize!?"
Seyfo Dayı: "Ben, menfaatperest bir insan değilim."
Doktor: "Ama hede hodo..."
Seyfo Dayı: "Ne yani, sen devletin polisine değnekçi mi diyorsun? Yaz işte ne istiyorlarsa!".
Doktor: "Ne hâlin varsa gör."
Seyfo Dayı'dan: "Tedariksiz hâcet gideren, domala domala taş ararmış."
Seyfo Dayı'dan Bıldırcın'a ders: "İstanbul, ahirettir; dönüşü yoktur."
Şahin Ağa, "Ermiş" ile dertleşmektedir. Ermiş, aklına geleni sorar. Şahin Ağa, sormaya teşvik eder; "Sor ki şişmeyesin." diye ve cevaplar soruları. Arada bir de hikâye anlatır:"Vaktiyle bir cezaevinde Ağa'nın tahliye olacağı vakit gelmiş. Yatağı yorganı kime kalacak konusu açılmış. Ağa 'elleşmeyin' demiş, dışarında temizleyeceğim bir-iki puşt var, onları halledip geri geleceğim'. Lâkin tahliyeden sonra iki sene geçmiş, Ağa dönmemiş. Hâlis yün yatak-yorgan çürümüş yerinde. Sonradan tahliye olanlar, çıktıklarında Ağa'yı bulup sormuşlar, 'Ağam, hani dönecektin?' Ağa, cevaplamış: 'Ben içeri girdiğimde, dışarıda vardı bir-iki puşt, şimdi alem olmuş puşt oğlu puşt, vur vur bitmiyor!'"
Şahin Ağa, hapishane müdürüne: "Müdüüürr, müdüürrr! e-tipi, fe-tipi he-tipi, alfabeyi biz yazdık!"
Şahin Ağa, hapishane müdürüne fırça atmaktadır: "Müdüüüüürrr!! Ih deyince bey, höt deyince ağa oluyoruz!"
Şâhitlik edeceğini keşfettikleri Serdar'ın yüzünü değiştirmeden önce, en son sevgilisinin yanına gideceğini, kendisi de bir yüz değiştirme hâdisesi yaşamış olan Polat, ilham ve tahmin yoluyla keşfetmiştir. Memâti, Seyfo Dayı ve Polat, arabada Serdar'ın sevgilisinin evine gitmektedirler. Serdar'ın ihâneti işini hâlâ aklı almayan Memâti, sorar:
- Serdar'ın ne gibi bir açığı olabilir?
Dayı, hemen cevabı yapıştırır:
- Yeğenim, şimdi onun işimize yarayabilecek tek açığı; fermuarı!
Tombalacı'nın bütün parasını çekmesi üzerine İplikçi: "Hesap kalmamış Ben-i Adem'de. Anamı bellediler Acıbadem'de."
Sonunu düşünen, kahraman olamaz. (Kafkas Kartalı Şeyh Şamil'in meşhur sözüdür.)
Tuncay: "Abidin, yoksa sen hapçı kızlarla mı düşüp kalkıyorsun!!"
Abidin: "Estağfurullah abi... Düşmez kalkmaz bir Allah..."
Yaşamak için yalvarmadık, ölmek için de yalvarmayız. Fırsatın varken gel şu canı al!
0Awesome Comments!