Uygurlar



Uygurlar

Uygurlar (Alm. Uigure, Uigurin, Fr. Ouigours, İng. Uigurs, Uygurca: ئۇيغۇر Uyghur), Ötüken, Kansu ve Doğu Türkistan'da bir hâkanlık iki devlet kurmuş olan Türk boyu. Uygurların anayurtları Baykal Gölünün güneyindeki Orhun, Selenga ve Tala nehirlerinin bulunduğu bölgedir.[1]
Uygurlar, geçmişte Çin ile dostça ilişkiler kurmuş, ticareti geliştirmiştir. Böylece, köyler ve kasabalar gelişerek kalabalık şehirler haline gelmiştir ve bu nedenle ilk yerleşik hayata geçen Türk devleti, Uygur Devleti olmuştur. Bunun sonucunda tarım ve mimari gelişmiştir. Tahta harflerle matbaacılık yapan Uygurlar, kağıdı da kullanmışlardır. Bu sayede yeni bir alfabe oluşturmuşlardır. Bu alfabe 14 ila 18 harften oluşur. Uygurlar, kendi dinleri dışında diğer dinlere de hoşgörülü davranmıştır.[2]
Etimoloji

Çin kaynaklarında haesoqq, Vei-ho, Hui-ho, Hueu-hu, Wei-wu vb. şekilde görülen Uygur adının anlamı 974'te yazılan Çince bir eserde "şahin süratiyle dolaşan ve hücum eden" şeklinde açıklanmaktadır. Fakat bunun bir yakıştırma olduğu bellidir. Etimolojik olarak Uygur adının "uy (takip etmek)+gur" (Salgur gibi) tarzında ortaya çıktığı ileri sürülmüş ise de, o tarihlerde kullanılan Türkçe'de de "takip etmek" manasındaki eylem kökünün "ud-" biçiminde olduğu antitezinden hareketle sözcüğün "oy (oymak,baskı yapmak) + gur" ve kuvvetli bir olasılıkla "uy (akraba, müttefik)+ gur" şeklinde türediği savunulmaktadır. Nitekim tarihsel süreçte ortaya çıkan "On Uygur" federatif adının "On Müttefik" manasına kullanılmış olma olasılığı tarihsel gerçeklik açısından ağır basar. Uygur adıyla ilgili bir diğer sorunsal ise İslam kaynaklarında her zaman ve Çin kaynaklarında bazen kendilerine verilen Tokuz Oğuz / Dokuz Oğuz adının kökeni ve ne şekilde ortaya çıktığıdır. Aslında Uygurlardan ayrı bir budun (boylar birliği) olan Dokuz Oğuzlar Göktürk siyasi otoritesinin dayandığı topluluk idi. Bu anlamda ayrı bir etnik yapı oluşturmayıp bizatihi Türk budununu oluşturan boylara verilen isimdi. Zaten Çin kaynaklarında kendilerinden "Türklerin dokuz kabilesi", Göktürkler'den ise "dokuz kabilenin Türkleri" diye bahsedilmesi, bu özdeşliği ortaya koymaktadır. İşte bu Dokuz Oğuz boylarına, başka bir deyişle dokuz adet Oğuz boyuna, -dokuz oymaktan oluşan- Uygur boyunun eklenmesiyle "On-Uygur" denilen siyasal birlik ortaya çıkmıştır ve böylece Uygur adı ile Dokuz Oğuz adı birlikte ve bazen karıştırılarak kullanıla gelmiştir.[3]


Tarihçe

Bilinen târihleri, Büyük Hun İmparatorluğu ile başlar. Tabgaçlar (386-534) devrinden sonra beşinci yüzyılın ikinci yarısında beylik kurdular. Göktürkler'in ilk zamanlarında, Selenga Nehri etrâfında oturuyorlardı. Yedinci yüzyılın ilk çeyreğinde Sir-Tarduşların altı kabileden meydana gelen birliğine katıldılar. Pu-ku, Tongra, Bayırku ve Fu-lo-pu kabileleri de Uygurların etrâfında toplanarak, hep berâber Uygur adını benimsediler. Beyleri, Erkin unvanını taşıyor ve elli bin muharip asker çıkarabiliyorlardı. Göktürklerin zayıflamasıyla, kuvvetlendiler. Erkin yerine İl-teber unvanını kullanmaya başladılar. İl-teber Tu-mi-tu devrinde, Tola havâlisini alıp, güneyde Hoang-hoya kadar akınlar tertip ettiler. Uygurlar akınları neticesinde, 646'da Çin İmparatoru tarafından da tanındılar. İl-teber Tu-mi-tu, kendini kağan îlân etti. Uygurları Göktürkler tarzında teşkilâtlandırdı. Tu-mi-tu 648'de Çinin entrikalarıyla öldürülünce, yerine oğlu Po-jon geçti. Po-jon, Çinlilerin on-okların başına kukla kağan yaptığı Ho-luyu mağlup ederek, 656'da Taşkent yakınlarına kadar ilerledi. Uygurlar, Göktürklü Kapağan Kağan (693-716) zamânında Göktürkler'e bağlandı.

Bilâhare Uygurlar, Göktürklerin iç mücâdelesinden faydalanarak toplandılar. Göktürk Devletini yıktılar. 745'te Ötüken Şehri merkez olmak üzere Uygur Hâkanlığını kurdular. Dokuz-Uygur Urugu'ndan birlik hâline geldiler. Uruglar Çince kaynaklarda şöyle geçer; Yaglakar (Yaglakır), Hu-tuko (Uturkar), Hu (Kürebir), Mo-ko-sik-i (Bagasıgır), A-vu-çö (Ebirceg), ko-sa (Hazar), Hu-vu-su (Khifuzu), Yo-vu-ku (Yagmurkar), Hi-ye-vu (Ayabire).

Bu uruglardan kurulu Uygur kabilesinin idâresi altındaki Dokuz-Oğuz birliği de; Du-ku (Buku), Hun (Qun), Pa-ye-ku (Bayırku), Tung-lu (Tongra), Sse-kie (Sıkar), Ki-pi, A-pu-sse, Ku-lun-vu-ku, A-tie (Ediz)dir. Dokuz Urug'tan meydana gelen Uygur boyu, Dokuz-Oğuz boyunun ilâvesiyle boy sayısı ona yükselerek, On-Uygur diye anılan birlik meydana geldi. Basmıl ve Karlık boylarının katılmasıyla birlik sayısı on bire yükseldi. Uygur Hâkanlığı, her boyun başına birer bey olmak üzere, on bir vâli tarafından idâre edilmekteydi.

Uygur Hâkanı Kutlug Bilge Kül, Orhun kıyısında Ordu-balık şehrini kurup, burayı merkez yaptı. Kutlug Bilge Kül, 747'de ölünce, yerine oğlu Moyen-çor (Bayan-çor, Bilge Kağan) Uygur Kağanı oldu. Moyen-çor (747-759), kuzeyde Kırgızlar batıda Karluklar ve onlara yardım eden Türgişler ve Basmıllar ayrıca Sekiz-Oğuz, Dokuz-Tatar ve Çikler ile muhârebe edip, bunları kendine bağladı. Hakimiyetini Yenisey kaynakları, Çu-Talas havalisi, İç-Asya ve Kerulen'e kadar genişletti. Oğullarını buralara, Yabgu, Şad unvânıyla tâyin etti.

Moyen-çor, Çin üzerinde de çok tesirli oldu. Moyen-çora bağlı Karluklar, Çinlilerle İslâm dînini tebliğ için bölgeye gelen Müslümanlar arasında yapılan Talas Meydan Muhârebesinde (751) İslâm ordusu tarafını tuttu. Talas Meydan Muhârebesinde Çinliler, ağır mağlubiyete uğradı. Tarım Havzası, Uygurlara geçti. Çinliler Orta Asya'dan çekildi. Çin'de büyük hâdiseler oldu. Annesi Türk olan An-lu-şan adlı bir kumandan, 200.000 kişilik bir kuvvetle Çinin merkezî şehirlerinden Lo-yangı 756'da, Çang-anı 757'de zaptetti. An-lu-şan, kendisini imparator îlân etti. Çinliler, bu hâdiseler üzerine Uygurlardan yardım istemek zorunda kaldı. Moyen-çor, Uygurları yardıma çağıran Tang İmparatoru Su-tsungu destekledi. 757'de Lo-yangı ve diğer merkezî şehirleri geri aldı.Çin, yılda 20.000 ton ipek vermeyi taahhüt etti. Uygur Hâkanı, İmparatorun kızıyla evlendi. Moyen-çor (Bilge Kağan) 759da ölünce yerine Bögü Kağan (Alp Külüg Bilge Kağan) geçti.

Böğü Kağan, Çine hâkim olmak niyetindeydi. Uygur Ordusu, 762'de Çine sefere çıktı. Uygurların gelmesiyle Çin'deki iç mücâdele sona erip, birlik oldular. Uygur ileri harekâtı durdu. Fakat, Çin'de Uygur nüfûsu ve tesiri arttı. Çinin merkez ve şehirlerinde pek çok Uygur serbestçe ticâret yapıyor, istedikleri kadar ipekli kumaş alıp, satıyorlardı. Böğü Kağan, Tibetlilerin hücumuna uğrayan Çini korumak üzere, Töles asıllı Çin kumandanı Pu-ku Huai-enin dâvetiyle, 762'de Lo-yang Seferini yaptı. Lo-yang Seferi, Tibetlilerden Çini kurtardıysa da, Türk kültürünün aleyhine oldu. Böğü Kağan, Ötüken'e dönerken, Mani dînini Türkler arasında yaymak için dört râhibi de berâberinde getirdi. Böğü Kağan, Manihaizm'i kabul edince, bu bozuk din Uygurlar ülkesinde resmî bir mâhiyet kazandı. Manihaizm, hayvânî gıdâlarla beslenmeyi yasakladığından, disiplinli ve cesur bir kavim olan Uygurların muhâriplik vasfını zayıflattı.

Böğü Kağan, Kırgızlar üzerinde de zafer kazandı. Çine sefer etmek isterken, buna karşı çıkan akrabâsı Nazır tung Baga Tarkan tarafından 779'da öldürüldü. Tang Bağa Tarkan, Alp Kutlug Bilge Kağan unvanıyla Uygur Hâkanı oldu. Alp Kutlug Bilge Kağan (779-789), cesâreti, iyi idâresi ve yapmış olduğu kânunlarıyla tanınır. Kırgızları tekrar mağlup etti. Çinli bir prensesle evlenince, Uygur tüccarlarının Çin'de tahakkümlerinden doğan anlaşmazlıklar ortadan kalktı. 789'da ölmesiyle yerine Külüg Bilge Kağan (789-790) ve sonra bunun oğlu Kutlug Böge (790-795) hâkan oldular.

Uygurlar, iktisâdî ve kültürel menfaatleri sebebiyle Çini eskiden beri taarruzlardan koruyorlardı. Tibetlilerin tekrar Çine tecâvüz etmeleriyle, yine kuvvet yardımı gönderildiyse de, başarılı olmadı. Kutlug Bilge Kağan bu başarısızlık üzerine 795'te öldürüldü, yerine Alp Kutlug geçti. Alp Kutlug Bilge Kağan (795-805), sevilen bir kumandan ve idâre adamıydı.

Külüg Bilge Kağan (805-808) zamânında huzur devri açıldı. İktisâdî hayat gelişti. İç-Asya'nın önemli ticâret şehirlerine nüfûz edildi. Alp Bilge Kağan (808-821)dan sonra hakan olan Küçlüg Bilge Kağan (821-833); Karabalasagun Kitâbesini 826'da diktirdi. Küçlüg Bilge Kağan zamânında Türkistan'ın doğusuna inmek isteyen Tibetliler durduruldu. Karluklar'ın başına yeni bir Yabgu tâyin edilip, Soğd bölgesine kadar ticârî münâsebetler geliştirildi. Fakat Uygur ülkesinde huzursuzluk da başladı, hâkan öldürüldü. Küçlüg Bilge Kağandan sonra yerine geçen Alp Külüg Bilge Kağan (833-839)da nâzırının tahrik ettiği isyanda öldürüldü.

Uygurlar, millî vasıflarına ters düşen Manihaizm tesiriyle gittikçe gevşeyince; Yenisey bölgesinde olup, Orhun bölgesini de kontrol altında tutan Kırgızların taarruzuna dayanamadılar. Kırgızlar, kalabalık kuvvetleriyle, 840'ta Uygur topraklarına girdiler. Uygur başşehri Ötüken'i zaptedip, son hâkanı öldürdüler. Ötüken'de devletleri yıkılan Uygurlar büyük topluluklar hâlinde yurtlarını terk ettiler. Karluk ülkesine, Çin hudûduna ve daha kesif olarak da, zengin ticâret merkezlerinin bulunduğu İç-Asya'da Beş-balık, Turfan, Kuça sahasına göçtüler.

Uygurların Ötüken'den göçleri Hâkan âilesine mensup, Vu-hi Tegin ve Ngo-nic Tegin adlı iki kardeş tarafından idâre edildi. Göçten sonra Uygur târihinin ikinci safhası başladı. Göçü idâre eden kardeşlerden Vu-hi Tegin (841-846), kağan seçildi. Uygurlar, Kırgız ve Çin taarruzlarına mâruz kalıp, çok zarar gördüler. Bir kısmı Çinin tâbiiyetine girip, Kan-Çou Uygur Devletini kurdular. Bir kısmı da eski yurtlarına dönüp, Doğu Türkistan (Turfan) Uygur Devletini kurdular. Fakat, bu iki devlet de Bozkır Türk Devletinden farklı vasıf taşıyorlardı. Hâkimiyetlerini genişletme idealleri yoktu. Büyük siyâsî mücâdelelere girmekten sakındılar. Başta, Çin hükümetleri olmak üzere, komşularıyla dostluk ve ticârî münâsebetlerini devam ettirdiler.

Kan-su bölgesinde kurulan Kan-Çou Uygur Devleti, Çin ile ticârî münâsebetleri ilerletti. Uygur prensleri, Çin İmparatorlarının kızları ile evlendi. Kan-Çou Uygur Devleti, Uygurların batı kolu olan Tun-huang koluna da 911'de istiklâl kazandırdılar. Kan-Çou ve Tun-huang Uygur kolları, 940'tan sonra Kitanlar, 1028'den sonra da Tangutlar'ın nüfûzu altına girdi. 1226'da Cengiz Han tarafından Moğol tahakkümü altına alındılar. Sarı Uygurlar da denilen Kan-Çou Uygurları bu adla hâlâ Batı Çin sahasında yaşamaktadır.[1]
Siyasi Tarih

Göktürk Devleti'nin yönetici zümresi olan Aşena ailesinin ili/devleti dağıldığı anlarda Uygurlar derleyiciliği çok iyi yapmışlardır. I. Göktürk Devletinin çöküntüye geçtiği yıllarda Uygurlar'ın başında "erkin" denilen başbuğlar bulunuyordu ve bunlar küçük bir beylik kurmuştu bile. 630 yılında erkin olan Pu-sa son Doğu Göktürk kağanı Kie-li'nin oğlunun idare ettiği bir orduyu bozguna uğrattı (Anlaşılan Göktürk Devleti'nin çöküşünü ve boyları derlemeyi şansa bırakmayacak kadar yönetim konusunda iddialı idiler).Göktürk Devleti'nin istiklalini yitirdiği 50 yıllık dönemde, başındakiler "il-teber" unvanına terfi eden Uygurlar 9 Oğuz boylarını da tamamen kendi bünyelerine alarak Tula Irmağı kıyısında bir beylik kurdular. Çin tarafından hemen tanınan Uygur İlteberliği, Altay Dağlarını da aşarak Batı Gök Türk bodunu olan On Oklar sahasıyla ilgilenecek kadar güçlenmişti. Fakat Uygurlar, Aşena ailesinden Kutlug Kağan (İlteriş Kağan)'ın 681'de Göktürk ilini tekrar derlemesiyle bir kez daha Göktürk birliğine katıldılar.

Daha sonra Uygurlar ve Dokuz Oğuz Boyları, Göktürklerin çöküşünde önemli rol oynamışlardır. Orhun Yazıtları onların ayaklanmaları hakkında pekçok bilgi sunar. Örneğin devletin en güçlü kağanı olarak göze çarpan Kapgan Kağan Dokuz Oğuz boylarından Bayırkular'ın pususunda öldürülmüştür. II. Göktürk Devleti'nin çöküşe girdiği 740 yıllarında Uygurlar -doğaldır ki Göktürkler'in hilafına- yeniden güçlendiler. Bunu anlamak için başlarındaki yöneticinin "yabgu" unvanına bakmak yeterlidir. Göktürklerin iyice zayıfladığı bir anda durumdan faydalanan Uygurlar, Basmıl ve Karluk boylarıyla ittifak ederek son Göktürk kağanları Ozmış ve Po-mei'yi öldürdüler. Fakat bundan sonra müttefiklerin arası açıldı. Başlangıçta Basmıl başbuğunu kağan ilan eden Uygurlar, basamak olarak kullandıkları bu kağanı öldürerek kendi yabguları Kutluk Bilge Kül'ü Göktürklerin (Hunların da) başkenti olan Ötüken'de kağan ilan ettiler (745). Böylece Ötüken'de Uygur Kağanlığı devri başlıyordu.[3]
Doğu Türkistan (Turfan) Uygur Devleti

Uygur göçünü idâre edenlerden Ngo-nie Tegin kumandasında Tanrı Dağları, Beş-balık ve Turfana gelenler tarafından kuruldu. Ngo-nie Tegin (846-848) kağan seçildi. Turfan Uygur Devletini, Çin tanıdı. İsmen Çin nüfûzu altındaydılar. Bölgedeki askerî vâlilerin hâkimiyetine son verip siyâsî bakımdan güçlendiler. Ticâret yolları üzerinde bulunduklarından iktisâdî bakımdan da geliştiler. Ticârî münâsebetler, Manihaizm'in bölgede yayılmasına vâsıta oluyordu. Çin'deki Tang Hânedânının yıkılmasıyla 911'de müstakil devlet hâline geldiler. Güneyde Tibet, Batı Türkistan'da Karluk bölgesiyle çevriliydiler. Başlıca şehirleri Turfan, Kaşgar, Beş-balık, Kuça, Hami (Urumçi) olup, sanat, edebiyat ve ticâret sahasında yükseldiler. Budizm de yayılıp, Manihaizm'den fazla tutuldu. Budizm'le Manihaizm yanında Nasturî Hıristiyanlık ve başlangıçta çok az da İslâmiyet yayıldı. Karahanlılar İslâmiyet'i kabul edince Uygurlarla mücâdele ettiler. İslâm dîni, Uygurlar arasında Karahanlılar vâsıtasıyla yayıldı. Çine İslâmiyet Uygurlar aracılığıyla girdiği için ilk Müslüman Çinlilere Huei-hu (Uygur) denilmiştir. Turfan Uygur Devleti, Cengiz Han tarafından 1209'da Moğollara bağlandı. Uygurların hâkimiyeti fiilen bitmesine rağmen Uygur Hânedânından İdi-kutlar, Ming Sülâlesi kuruluncaya kadar varlıklarını devam ettirdiler (1368). Ayrıca Moğolların tâbiiyeti altında pek çok Uygur sülâle mensubu yüksek idârî mevkilerde vazife aldı. Uygurlar, diğer Orta Asya Türkleri gibi Ehl-i sünnet Müslüman medenî bir kavim olduklarından Asya'nın doğusunda ve batısında başta dil ve yazı olmak üzere tesirli oldular.[1]
Sarı Uygurlar

 840 yılındaki Kırgız baskınından sonra, dört bir yana dağılan Uygurların bir kısmı, güney kesimlere, yani Çin ile Doğu Türkistan arasındaki Kansu bölgesine indiler. Önemli bir ticaret merkezî olan bu bölge, meşhur İpek yolu üzerinde idi. Bu bölgede yerleşen Uygurlar, büyük bir şehir olan Kan-Cov’da yeni bir devlet kurmuşlardır. Sonradan, Sarı Uygurlar adı ile anılacak olan bu Uygurlar, bu bölgenin yerli halkı ile karışmadan kalmışlardır. Türk dili ve kültürünü uzun yıllar yaşatan bu Uygur Türklerinin torunlarına bugün bile rastlamak mümkündür.

Din olarak Budizm’i kabul etmiş olan Sarı Uygurlar, ticaret ve medeniyet bakımından çok gelişmişlerdir. Budislerin en kıymetli eserlerinin bulunduğu Bin Buda Mağaraları, Sarı Uygurların yaşadığı bölgede idi. Daha sonraki yıllarda İslâmiyet’i seçen ve Karahanlılar Çağında Türk-İslâm medeniyetine önemli katkılar sağlayan Uygur Türkleri, bugün de varlıklarını aynı adla, devam ettirmektedirler. Ancak bugün sayıları 20 milyonu aşan bu Türk toplulukları, Çin Halk Cumhuriyeti, Sincan Özerk Uygur Bölgesi’nde, ağır insan hakları ihlâlleri altında yaşamaktadırlar.[4]
Uygur Hükümdarları

    1. Kutlug Bilge Kül Kağan (QutluğBilgä Kül Qağan) (Gulipeilo, Guli-pei-lo veya Ku-tu-lu Pi-Chia Chüeh Ko-han) (744-747), Tang Hanedanı tarafından kendisine "Feng-i Wang" adı ve daha sonra da "Husai-jen" ünvanı verilmiştir.
    2. Bilge Kül Kağan (Bilgä Kül Qağan) (747-759) Gulipeilo'nun birinci oğlu Moyunçor Kağan,
    3. Tengri Kağan (Tängri Qağan) (759-779) Gulipeilo'nun ikinci oğlu Bögü Kağan, (Tengri Kağan 762 yılında Mani (یین مانی Āyin e Māni; Móní Jiào) dinine dönmüş, daha sonra yeğeni Tun Bağa Tarkan tarafından öldürülmüştür.)
    4. Alp Kutluk Bilge Kağan (Alp Qutluğ Bilgä Qağan) (Tun Bağa Tarkan) (779-789), 788 yılından sonra Çinliler Uygurlara Huihe (huíhé) yerine Huigu (huígu) ismini vermişlerdir,
    5. Külüg Bilge Kağan (Külüg Bilgä Qağan) (789-790) Alp Qutluğ'un birinci oğlu,
    6. Kutluk Bilge Kağan (Qutluğ Bilgä Qağan) (790-795) Alp Kutluk'un ikinci oğlu, yaşı küçük olduğundan ülkeyi general Kutluk yönetmiştir.
    7. Ay Tengride Ülük Bulmış Alp Kutluk Bilge Kağan (Ay Tängridä Ülüg Bulmıš Alp Qutluğ Uluğ Bilgä Qağan) (795-805),
    8. Ay Tengride Kut Bulmış Alp Külük Bilge Kağan (Ay Tängridä Qut Bulmıš Külüg Bilgä Qağan) (805-808),
    9. Ay Tengride Kut Bulmış Alp Bilge Kağan (Ay Tängri-dä Qut Bulmıš Alp Bilgä Qağan) (808-821),
    10. Gün Tengride Ülük Bulmış Alp Küçlük Bilge Kağan (Kün Tängridä Ülüg Bulmıš Alp Küčlüg Bilgä Qağan) (821-824),
    11. Ay Tengride Kut Bulmış Alp Bilge Kağan (Ay Tängridä Qut Bulmıš Alp Bilgä Qağan) (Kasar Tegin) (824-832),
    12. Ay Tengride Kut Bulmış Alp Külük Bilge Kağan (Ay Tängridä Qut Bulmıš Alp Külüg Bilgä Qağan) (832-839) yardımcısı Kürebir'in batı'dan gelen Şato üç Türk boyları ile işbirliği yaptığını duyunca intahar etmiştir, ayrıca 839 yılında çok sert kış olmuş hemen hemen tüm hayvan sürüleri yok olmuş, Uygurların yaşam koşulları çok zorlaşmıştır.
    13. Wuzong (Luji Qasar) + General Külüg Bağa (839-840).[3]
Alfabe

Uygur Alfabesi üç sesli, biri sesli de olabilen on beş sessiz harften meydana geliyordu. Uygur yazısı, önceleri sağdan sola yazılırken, sonraları yukarıdan aşağıya doğru yazılmaya başlandı. Uygur harfleri, İslâm harflerinin 15. yüzyılda kabûlüne kadar bütünüyle, 18. yüzyıla kadar Uygurların bulundukları bölgede kısmen kullanılmıştır. Uygur Edebiyatı; Taryat, Şine Usu, Karabalasagun, Hoytu Tâmir, Gurbalcin âbideleri, mabetlerdeki dîni metinlerde bulunur. Uygurca mektuplar, hukuk belgeleri ve halk edebiyatı mahsulleri târihî bakımdan kıymetlidir. Uygurlar kâğıt yapmasını ve baskı makinesini yapıp, kullanmasını bilirlerdi. Uygurlar medenî bir Türk kavmiydiler. Toplu halde yerleşik hayâta ilk defâ Uygurlar geçti. Doğu Türkistan'daki Karabalasagun, Beş-balık, Turfan, Karaşar, Kara Hoça, Kaşgar dâhil birçok şehri geliştirdiler. Şehirleri surla çevirdiler. Hayvancılık, zirâat ve ticârete önem verdiler. Su kanalları açıp, sulu zirâat yaparak, toprağın verimini artırdılar. Bezelye, bakla gibi sebzeleri, kavun ve karpuz gibi meyveleri çok yetiştirirlerdi. Bu sebze ve meyveleri Çine de tanıttılar. At yılkıları ve koyun sürüleri yetiştirerek komşularına sattılar. Ticârete önem verip, iktisâdî seviyelerini yükselttiler.[1]
Edebiyat

Büyük Hunların torunları olan Uygurlar, Selenga Irmağı'nın etrafında yaşıyorlardı. Başlangıçta Göktürk Devleti'ne bağlı olan Uygur beyleri,745 yılında onların içine düştüğü kargaşadan faydalanarak bu devleti ortadan kaldırır ve kendi devletlerini kurarlar. Köktürklerin meydana getirdiği Bengü taş edebiyatını ,Orhun bölgesinde bulundukları süre içinde sürdürürler. Ancak 840 yılında Kırgızların Uygurları bu bölgeden atmaları nedeniyle bunların bir kısmı Çin tarafına (Kansu Bölgesi), bir kısmı da bugünkü Doğu Türkistan'a (Turfan ve Kaşgar) göç ederler. Bengü taş edebiyatını devam ettirmelerinin yanı sıra asıl edebi eserlerini burada vermişlerdir. Kâğıtlar üzerine yazdıkları bu eserlerde Uygur alfabesini kullandılar. Bu alfabe Soğd alfabesinin geliştirilmişidir. Bu alfabenin yanı sıra az da olsa Mani ve Brahmi yazılarını kullanan Uygurlar, taş ve kâğıt üzerine yazılmış çeşitli metinlerin yanı sıra kütük basması eserler bırakmışlardır. Uygur edebiyatının en önemli iki özelliği dinî olması ve tercümeye dayanmasıdır. Bunlarla birlikte falcılık, astronomi, tıp ve şiirle ilgili olanlarda vardır. Tercümeler, Çince, Sanskritçe, Toharca, Tibetçe ve Sodakça'dan yapılmıştır.[5]


Günümüzde Uygurlar

Uygur halkı iki defa, 1933 ve 1944 yıllında, kendi otonom cumhuriyetini kurmuştur. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 da Doğu Türkistan'ı işgal ederek, Uygurların 1944 den beri var olan 2. Doğu Türkistan Cumhuriyetini yok etmiştir. Uygur halkı, Çin içerisinde kendi geleneklerini ve kültürlerini sürdüremediklerinden yakınmaktadır. Uygurlar, her ne kadar sözde özerk bir cumhuriyete sahip olsalar da, Çin egemenliğine girdiklerinden beri bağımsızlıkları için mücadele etmektedirler. Uygurlar, Mani dininin terimlerini Türkçe'ye çevirerek ulusal kimliklerini koruma uğraşısı içinde olduklarını göstermişlerdir. 11 Eylül 2001 olaylarından sonra Çin hükümeti her türlü Uygur direnişini "islamist terör" diye adlandırıp, yasa dışı göstermek için çaba sarf etmektedir. Bazı insan hakları örgütlerine göre, Doğu Türkistan'da 1990 den bu yana 700 Uygur Türkü idam edilmiştir.[2]
(ÇİN KAYNAKLARINA GÖRE) Tianshan Dağları'nın güneyi ile kuzeyindeki geniş topraklarda yaşayan Uygurlar, Xinjiang'da nüfusu en fazla olan etnik gruptur. Asırlardan beri Çin'in kuzeybatı kesiminde yaşayan Uygurlar, tarih boyunca çeşitli adlarla anıldı. İslamiyet'e inanan Uygurlar, kendi diline ve yazısına sahiptir. Uzun bir tarihi dönemde başka etnik gruplarla bir arada yaşayarak kaynaştıklarından Uygurlar'ın önemli bir bölümü, başta standart Çince olmak üzere çeşitli etnik grupların dillerini de bilir. Uygurların isimleri ad ve baba adından oluşur ve ailenin soyadı yoktur.

Kırsal kesimlerde yaşayan Uygurlar, ağırlıklı olarak tarımla geçinir. Uygur köylüler, aynı zamanda bahçecilik, meyvecilik, ormancılık ve evcil hayvan beslemeye de yatkındır. Şehirli Uygurlar ise, daha çok zanaatkarlık ve ticaretle uğraşır. Toplumun ilerlemesiyle birlikte, Uygurların meslek yapısında da büyük değişiklikler meydana geldi. Günümüzde Xinjianglı Uygurlar arasında yönetici, akademisyen, bilim çalışanı, yazar, öğretim görevlisi, doktor ve kültür çalışanlarının sayısı oldukça fazladır.

Uygurlar, şarkı söylemeye ve dans etmeye yatkın insanlardır. Yediden yetmişe her Uygur, şarkı söylemeyi ve dans etmeyi bilir. Geleneksel Meşrep dansı, Uygur düğün ve kutlamalarının vazgeçilmez unsurudur.

Ramazan ve Kurban bayramları, bütün Müslümanlar'ın olduğu gibi Uygurlar'ın da en önemli iki bayramıdır. Bu bayramlarda bütün Uygur ailelerinde zengin bayram sofraları kurulur, karşılıklı bayramlaşmalar yapılır ve değişik kutlama etkinlikleri düzenlenir. Kuzu ve dana etleri ile balık, ördek ve tavuk, Uygurlar'ın başlıca yemeklik malzemeleridir. Pilav, elle hazırlanan makarna, "Nan" denilen ekmek, kuzu ızgara ve içli büyük mantılar, Uygurların zengin mutfağının temsilcileridir. Uygurlar, çok eskilere dayanan gelenek ve göreneklerini günümüzde de sürdürüyor.[6]
Kaynaklar

[1] Yeni Rehber Ansiklopedisi, "Uygurlar" maddesi, Türkiye Gazetesi Yay. İstanbul 1994, c.19, s.357.
[2] http://tr.wikipedia.org/wiki/Uygurlar
[3] http://tr.wikipedia.org/wiki/Uygur_Kağanlığı
[4] www.bilgicik.com/yazi/uygurlar/
[5] http://tr.wikipedia.org/wiki/Uygur_edebiyatı
[6] China Radio International, http://turkish.cri.cn/862/2009/03/18/1s111634.htm