Nizamülmülk
Hayatı
Nizamülmülk (Arapça: نظام الملك، ابو علي الحسن الطوسي / Nizāmu'l-Mulk Ebū Ali el-Hasan at-Tūsī; Farsça: <font size="4" face="Times New Roman">خواجه نظامالملک طوسی</font> / Hace Nizāmulmulk Tūsī), [1] Büyük Selçuklu Devleti sultanlarından Alparslan ve oğlu Melikşah'ın veziri, [2] Büyük Selçuklu devletinin, idâri, malî ve askeri teşkilatını kuran ve kurduğu bu teşkilat bütün Müslüman devletlerce örnek alınan, mahir bir [3] devlet adamıdır. Asıl adı, Hâce Kıvâmüddîn Ebû Ali Hasan bin Ali'dir.
Nizamülmülk, 1018 yılında İran'da Horasan'ın Tûs [2] şehrine bağlı Nukan kasabasında doğdu. Babası Ali bin İshak, Gazne Devleti'nde vazife gören bir devlet memuruydu. Varlıklı ve itibarlı bir aileye mensup olduğundan [3] kardeşi Ebü'l Kâsım Abdullah ile birlikte çok iyi bir eğitim gördü. Fıkıh, hadis, edebiyat ve sâir ilimleri çok iyi tahsil etti. Zamânındaki meşhur âlim ve ediplerle devamlı görüştü. Bu, onun idârecilik hayâtındaki kâbiliyet ve başarısının büyüklüğünde mühim rol oynadı.[2] Kardeşi Ebu'l Kasım Abdullah da, o zamanların ünlü fakîhlerinden olmuştu.[4]
Devlet hizmetindeki hayâtı, babası ile berâber Gazne Devletinin Horasan vâlisi Ebü'l Fâzıl Es-Suri'nin hizmetinde bulunmakla başladı. 1040 yılındaki Dandanakan Savaşı'ndan bir süre sonra Alparslan'ın Belh vâlisi Ali bin Şadan'ın maiyetine girerek, vilâyet işlerinin yürütülmesiyle vazifelendirildi. Selçuklu Sultanı Tuğrul Beyin vefatı ile Alparslan ve kardeşi Süleyman Bey arasındaki taht mücâdelesi sırasında yerinde görüş ve tedbirleriyle dikkatleri çekti ve 1063 yılında Alparslan'ın yanında hizmete başladı. Alparslan Sultan olunca 1064 yılında Selçuklu Devletine vezir tâyin edildi. Zamânın halîfesi Kâim bi emrillah tarafından[2][3] "Devletin Düzeni" anlamına gelen [3][5][6] "Nizâmülmülk" ve "Kıvâmü'd Devle ve'ddîn" ünvânlarıyla ile taltif edildi. Ama en çok, Nizamülmülk ünvânıyla tanındı.[2][3]
Nizâmülmülk, vezir olduğu 1064'ten, şehit edildiği 1092 senesine kadar aralıksız yirmi dokuz sene Büyük Selçuklu Devletine, tam bir dirâyet ve adâletle hizmet etti. Vazifeli olduğu için katılamadığı Malazgirt Meydan Muhârebesi hâriç, bütün Selçuklu fütûhatında bulundu.[2] Zira Alparslan tarafından her ihtimale karşı, memleketi idare etmek vazifesi ile Hemedan'a gönderilmişti.[5][6] O, devletin bütün fütuhat muharebelerinde padişahlarla (Alparslan ve Melikşah) birlikte olmuş, cesareti ve isabetli kararları ile zafere giden yolu göstermiştir.[3]
1072 yılında çıktığı seferde suikaste uğrayan Alparslan tüm tedbirleri almasını ve Melikşah'ın tahta çıkmasını ondan istedi.Alparslan'ın ölümü ve devletin parçalanmayıp Melikşah'ın Padişah olmasını büyük bir başarı ile yerine getirdi.Ayaklanmaların önlenmesi ve ve orduyu hoşnut tutması onun becerisi sayılır.[5][6]
Sultan Alparslan'ın vefâtıyla veliaht Melikşah'ın tahta geçmesini sağlayıp, nizam ve âsâyişin korunmasında muvaffak oldu.[2] Rey'e doğru yürüyüşe geçen Kirman Selçuklularının kurucusu Kavurd'a karşı Melikşah ile birlikte hareket etti.[5][6] Sultan Melikşah'a muhâlefet eden veya başkaldıran Selçuklu prenslerinin itâat altına alınmasında büyük hizmeti geçti.[2] Bu başarılarından ötürü babasının da vasiyetine uyarak Melikşah, kendisini Başvezirlik makamına yeniden oturttu.[5][6]Nizâmülmülk'ün akıllı, tedbirli ve adâletli idâresi sâyesinde de, Melikşâh'ın saltanatı, aynı zamanda Büyük Selçuklu Devletinin de en parlak ve en şanlı devri olmuştur.[2]
Nizamülmülk, 24 Mayıs 1040'daki Dandanakan savaşına kadar babasıyla birlikte Gazneliler'in Horasan Valisi Ebu'l Fazl Suir'in hizmetinde bulunmuş ve bu savaşı müteakip bir müddet için Gazne'ye gitmiş ise de, tekrar Horasan'a dönerek Selçukluların hizmetine girmiş, Alparslan'ın Belh Valisi Ebu Ali Şadan tarafından vilayet işlerini tedvire memur edilmişti.
Ebu Ali Şadan ile geçinemediğinden Çağrıbey (öl.1060 M.) in yanına giden Nizamülmülk ondan büyük alaka ve sevgi gördü.Çağrı Bey, O'nu oğlu Alparslan'a teslim ederken "Nizamülmülk'ü baba kabul et, re'yine muhalefet etme." diyordu.[5][6]
Nizâmülmülk, âlim, edip ve kadirşinâs bir zât olduğu için meclisi; ilim ve sanat adamlarının toplandığı bir yer hâline gelirdi. Abbâsi halîfesi de kendisine pek çok hürmet eder, meclisinde bulunurdu. Âlimlere, şâirlere, sanatkârlara karşı çok ikrâm, ihsan ve iltifât ederdi. Birçok câmi, mescit, vakıf eserleri yaptırdı.[2] Tasavvufa ve erbabına ilgi gösterdi. Böylece ilmî çalışmaya ve ahlâki terakkiye büyük hız ve canlılık kazandırdı.[4]
Büyük Selçuklu Devletine; idârî, adlî, askerî, mâlî, sosyal ve kültürel sâhada pek çok yenilikler ve değişiklikler getirdi. Sarayı, merkezî hükümet teşkilâtını, İslâm esaslarına dayalı mahkemeleri, toprak sistemini sağlam esaslar üzerine yeniden düzenledi. Gerçekleştirdiği yeni sistemler bâzı değişikliklerle berâber bütün Türk İslam devletlerince devam ettirildi.[2]
Dirayetli bir şahsiyete sahipti. Sultanlar karşısında bile şahsiyetini korumuştur. Alim, dahî. Fazıl, siyaset fenninde asrında yegâne kişi ve emsali az bulunur bir şahsiyetti. Çok isabetli kararlan vardı. Muvaffakiyetinin sırrı, emniyet ve itimat kazanmış olmasıydı. Bütün Müslümanları, ırklarına bakmaksızın eşit tutardı. Öbür taraftan gayrimüslimlere karşı da müsamahakârdı.[7]
Nizamülmülk bilginler arasındaki münazaralara katılmaktan zevk duyardı.Gazali ile genç bir şöhret iken ilgilenmiş ve böyle bir münazaraya onu da davet etmişti.Gazali çeşitli konularda muhaliflerini alt ederek derin bilgi ve ihtisasını gösterdiğinden Nizamülmülk tarafından Bağdat Nizamiye medresesine müderris tayin edilmişti.
Nizamülmülk, kurduğu yönetim örgütüyle devletin sağlam temeller üzerine oturmasını sağladı. Devlet örgütlenmesinde Gazneliler ve Samanilerin sistemini inceledi. Eski İran geleneklerinden etkilendi. Askeri alanda da yenilikler getirerek İkta (Dirlik) denen sistemi getirdi. İkta sahiplerinin devlete olan sorumluluklarını artırdı. Osmanlılardaki yüzyıllar sürecek benzeri sistemlere kaynaklık yaptı. Müslümanlığın yenilenmesi ve mezhep çatışmalarının önlenmesi yönünde siyaset izledi.[5][6]
Ordunun çok büyük malî külfet yüklediğinden 70.000'e düşürülmesi gerektiği"ni ileri sürenlere karşı çıkmış ve 400.000 kişilik ordunun bilakis 700.000'e çıkarılmasını müdafaa etmiştir. O, hedefin; Hin, Çin, Habeş, Berber, Rum ülkeleri olduğunu söylüyordu. Müsteşrik Anili Samuel şöyle demektedir: “Nizam'ül-Mülk ve Sultanın ömrü vefa etseydi, Avrupa dahi İmparatorluğun hudutları içine girerdi.” [7]
Tahsilinin ve yetişme tarzının tabiî bir sonucu olarak Nizamülmülk, İslâm dinine büyük hizmetlerde bulunmuştur. O zamanki Selçuklu İmparatorluğunun siyasî, dini ve fikri hasmı olan, bozguncu Mısır Fatımîleri'ne ve ülke içindeki batini anarşistlere karşı çalışmalar yapmış; ülke halkını sağlam ve hakiki İslâm inançları çevresinde toplamağa gayret etmiştir. O emsalsiz idarî dehasıyla, yükselmenin ancak, ilim ve ahlâk ile sağlanabileceğini görmüş; huzur ve nizamı temin için gerekli kadroyu ve diğer manevî güçlerin sağlayacak olan eğitime önem vermişti.
İslâm âlemi, bu hayırlı hamlenin, feyizli meyvelerinden uzun zaman istifade etmiş; büyük âlimlerin, ihlâslı bir kadronun yetiştirmesine, değerli eserlerin vücuda getirilmesine şahit olmuştur. Misâl olarak, Kuşeyrî, Gazalî, Abdullahı Ensarî, Pezdevî, Serahsî, Ebû İshakı Şirazî, Cüveynî, Şehristânî... gibi dev isimleri zikredebiliriz.[4]
Irak ve Horasan Selçukluları tarihinde kendisi hakkında şu ifadelere rastlanır: “Allahû Teâlâ insanlar içinde onu, nusret, fetih ve zaferle mümtaz kılmıştır. Onun günlerinde, din ehli ilim ve fazilet ehilleri nimetler içindeydiler. Kılınan elde ettiği mülkü en güzel bir surette kalemle taksim ve en mükemmel kıvamda takvim etti.” [7]
Nizâmülmülk, zamânında yayılmaya ve kuvvetlenmeye çalışan bozuk fırkalara (Fatımilerin yaymış olduğu Şiî-batıni düşüncelerin ve Hasan Sabbah'ın sapık fikirleri) karşı, Ehli sünnet bilgilerinin sistemli bir şekilde öğretilmesi sağlandı. Bunun için Bağdat, Belh, Nişabur, Herat, İsfehan, Basra, Amul ve Musul gibi çeşitli şehirlerde, kendi ünvanı ile anılan Nizâmiye Medreselerini kurdurdu.[2][3] Bu medreselerinin teşkili ve mevcut toprak sisteminin aksayan yönlerinin tadil edilmesi gibi Selçuklu devletinin müesseseleşme ve merkezileşmesi yönünde önemli sayılabilecek teşebbüslerin altına imza attı.[1] 10. yüzyılda Ehli sünnete muhâlif cereyanların giderek yaygınlaşması sebebiyle İslâm dünyâsında ortaya çıkan karışıklıkların giderilmesinde Nizâmiye Medreselerinin çok büyük hizmeti geçti. Bu medreselerin en meşhurlarından birisi de, Bağdat'taki Nizâmiye Medresesi olup, asrın büyük âlimlerinden birisi olan Ebû İshakı Şîrâzî burada ders vermekle vazîfeli idi.[2] Bu medrese, adını Nizamülmülk'ten almıştı ve başına da İmamı Gazali'yi getirmişti.[1]
Sultana karşı çok fütursuz davranmıştır. Bir defasında Melikşah'ın tehditkâr ifadeleri karşısında, “Bu vezirlik diviti ile sarık, senin tacın ile o derece alâkadardır ki bu divit gittikten sonra senin tacın da kalmaz.” der.
Bir mesele münasebetiyle, Melikşah'a: “Senin ordun gece uyurken benim kurduğum ilim ve irfan ordusu Allanın huzurunda geceleri kahramanca dizilirler. Saflar halinde, bağlı bulundukları Sultanı Kâinata gözyaşları göndererek niyaza başlarlar. Sen ve askerlerin onların dualarının himayesinde yaşıyorsunuz, onların ilim, irfan ve duaları ile kuvvetleniyorsunuz. Onların dua ve niyaz ile attıkları oklar yedi kat gök"lere ulaşır.” demiştir.
Turtuşi'ye göre bu sözleri işiten Melikşah, dize gelir. Nizam'ül-Mülk'ün kurduğu ilim ve irfan ordusunun kendi ordusundan daha faziletli olduğunu kabul eder.
Birgün, Sultan, Nişâbur'da cami kapı"sında eski elbiseli gençleri görünce, sebebini sormuş. Büyük Vezir ona: “Bunlar dünyanın en şereflileri olup, kendilerinde dünya zevki bulunmayan ilim talebeleri"dir.” diye cevap vermiştir.
Nizam'ül-Mülk'ün yaptırdığı Bağdat Medresesi ve diğer medreseler (ki bunlar o zamanın en büyük üniversiteleriydi) dünya"nın ilk üniversiteleri sayılmaktadır. Başlı çalan şunlardır. Belh Medresesi, Gazalinin müderris olduğu Nişâbur Medresesi, Herat Medresesi, İsfehan Medresesi, Merv Medresesi, Taberistan Medresesi, Rey Medresesi, Fusenc Medresesi, Halep Medrese"si ve Musul Medresesi. Bu medreselerde umumiyetle, Arapça, Edebiyat, Kelâm, Tarih, Hendese, Polemik, Mantık, Astronomi, Riyazât, Fıkıh, Hadis, Usul ve Tefsir gibi ilimler okutuluyordu.[7]
Bu medreselerin kuruluş sebeplerinin başında;
- Aydın din adamı yetiştirmek;
- Yoksul ama yetenekli öğrencileri okutup topluma kazandırmak; (Yatılı öğrenci daha önce de vardı, ama fakir öğrencilere burs verip okutma anlayışı tamamen Nizamülmülk'ün buluşudur).
- İmparatorluğun yönetimi için, Allah sevgisi ve korkusu arasındaki dengeyi çok iyi kurmuş (çünkü ancak bu dengeyi dosdoğru kuranlar halkın ve devletin işini dosdoğru görürler) üst düzey bürokrat memur yetiştirmek;
- Devlet adamlarını eğitmek;
- Bilginleri koruyup kollamak, ayrıca bir görev ve amaç etrafında birleştirmek;
- Herkese eşit eğitim şansı vermek, böylece fırsat eşitliği oluşturmak; (çünkü bu medreseler kuruluncaya kadar eğitim sadece paralı üst düzeylerin tekelindeydi).
Bu medreselerde ilmî, mülkî, idarî ve adlî kadrolar yetiştirilmiştir. Bunlardan Ömer Hayyam, Ebü'l-Muzaffer İsfirâzî, Meymûn B. Necip el-Vâsıtî gibi şahsiyetler. Tarih-i Meliki, Tarih-i Celâli veya Takvim-i Melikşahî adlı takvimi tanzim etmişlerdir. Yüksek fizik ve ışık bilgisine dayanılarak yapılan bu takvim hâlen kullanılmakta olup bugün bizim kullandığımız Milâdî (Gregorien) takvimden daha sağlam hesaplara dayandırılmıştır. Ayrıca gene bu medreselerden büyük hekimler, lisan âlimleri, belagatçiler yetişmiştir. Kimya, boya sanayii ve kâğıt imalâtı üzerindeki çalışmalar da takdire şayandır.
Nizam'ül-Mülk, azınlık ve gayri Müslimlerin hak ve hukukuna çok riayetkâr idi. Hatta bir defasında İbn-i Allan isimli bir Yahudi yanlışlıkla öldürüldü. Nizam'ül-Mülk, üç gün dışarıya çıkmadı ve Sultan'a da teessüflerini bildirdi. Hâdise, tahkik ettirildi. Sultan Melikşah, bir kastın olmadığını bildirerek ayrıca özür diledi.
Bütün mezheplere karşı çok olgun bir tutum sürdürdü. Kendi mezhep görüşüne sahip Ebu Nasr (M. 1077) H. 469'da Hacdan dönüp Bağdat Nizamiye Medrese"sinde vaazlar edip, Eşarîlerin üstünlüğünü, Hanbelîlerin dar düşüncede olduklarını söylüyordu. Buna müdahale eden Nizam'ül-Mülk, bütün vaizleri bir divanda toplayıp, Ahmed İbn-i Hanbelî'n faziletlerini anlattı. Mezheplerin tefrik edilmeyeceği, birbirleri aleyhinde konuşulmayacağı kararlaştırıldı. Sonra da bu durum bir disiplin altına alın"dı.
Nizam'ül-Mülk, Sünnî mezhepler arasında mutedil davranıyor, şiflere karşı da tefrik ve tefrika siyaseti takip etmiyordu. Seyyidleri, şerifleri himayesi altında bulunduruyordu. İfrata gitmeyen Alevîlere hanegâh, hatta medreseler inşa ediyordu. Böylece mutedil Şiiler, tam bir hürriyet ve himayeye mazhar idi.
Selçuklu Sultanları ve beyleri de Şii imamların türbelerini inşa ve tamir ettirmekte kusur etmedikleri gibi, ziyaretlerini de eksik etmiyorlardı.
Bu sıralarda Selçuklu Devleti, Medreseler vasıtasıyla bir yandan ilmi koruyarak yükseltiyor, büyük irfan ordusu sayesinde de aşırı Fatımîler idaresinde yürütülen Sünnî aleyhtarı propagandalara karşı İslâm dünyasını ve devlet bünyesini kuvvetlendiriyordu.
[7]
Turtuşî'nin (10591131) Siracü'l-Mülk adlı eserinden öğrendiğimize göre Nizamülmülk, medreseler ve diğer kültür faaliyetleri için sultanın hazinelerinden yılda 600.000 dinar harcamaktaydı. Bazı müzevirciler durumu Melikşah'a duyurup, bu para ile bir ordu teşkil edilse idi Bizans'ın başşehri Kostantiniye'nin bile fethedilebileceğini söyleyip Sultan'ı vezir aleyhinde tahkik ettiler. Sultan çok kızdı ve Nizamülmülk'ü sorguya çekmek için huzuruna çağırdı.
Devletin gücünü sadece maddede, asker, silâh ve orduda gören o zihniyete karşı tecrübeli vezirin cevabı ne kadar zarif ve isabetlidir:
“Sultanım! Ben, esir pazarlarında satılsa 5 dinar bile etmeyecek yaşlı bir kimseyim. Sen de savaşçı, güçlü bir Türk gulâmı olarak satışa çıkarılsan belki 30 dinar edersin. Dünyadaki maddî değerin bu kadardır. Zevklere dalmış ve arzularına esir olmuş bulunduğundan ahirette de Allah huzuruna taat ve ibadetlerden ziyade günah ve measî ile çıkacaksın. Düşmana felâketler yağdıran ordun seni ancak iki arşın boyu kılıçlan ve 300 arşına bile erişmeyen okları ile bu kadar mesafe koruyabilir. Onlar da kusurlu ve günahkârdır; içki, oyun ve çalgıya düşkündürler. Seni manevî dert ve belalara karşı savunamazlar. Ben ise senin hem dünya, hem de ahiretini düşünerek, senin için bir mâneviyât ordusu kurdum. Senin ordun uykuya vardığında bu maneviyat erleri uyanıktır. Rablerinin huzurunda saf saf dizilir, gözyaşı döker, tazarruda bulunur, ellerini Allah'ın yüce dergâhına kaldırırlar. Aslında sen ve senin askerlerin onların himayelerinde yaşıyor, onların dinî, ahlakî ve irşadî çalışmalarıyla güçleniyor, onların bereketleriyle suya kavuşuyor ve çeşitli nimetlerle rızıklandırılıyorsunuz. Çünkü onların dua okları, tazarru ve niyazla tâ yedi kat göğü geçer, dergâhı izzete ulaşır.”
Bu sözler karşısında Melikşah, çok duygulandı ve büyük vezirinin yerinde tedbirlerini takdirle karşıladı.[4] Ancak saltanatının son yıllarında saray entrikalarından dolayı Melikşah, vezirine karşı tutumunu değiştirdi. Görevinde kalmakla birlikte Melikşah'ın kendisine karşı güveni sarsıldı. Adamları ve aile üyeleri ağır cezalara çarptırıldı.[5][6]
Nizamül Mülk'ün bu çalışmaları sayesinde Ehli Bid'anın propagandası kırılmıştır. Bütün çalışmalarının sonuçsuz kaldığını gören sapık görüşlü Hasan Sabbah, bu büyük devlet adamını ortadan kaldırmak için planlar yapmaktaydı.[3]
Nizam'ül-Mülk, Hasan Sabbah hakkında şunları söyler: “Her devrin asileri vardır. Fakat hiçbirisi Batıniler kadar meş'um olamaz. Zira onların gayesi İslâmiyet'i ve bu devleti fesada vermektir. Bu sahtekârlar, bir de Müslümanlar arasında görünüyorlar. Ben öldükten sonra, bütün mümtaz insanları kuyuya attıkları, davul sesleriyle ortalığı çınlatıp, sırlarını açığa vurdukları zaman benim bu; sözlerim anlaşılacaktır.” Nitekim, 15 Ekim 1092 yılında [1][2], Nihavend yakınlarında kendisine dilekçe vermek bahanesiyle yanına gelen [5][6] Hasan Sabbah'ın fedâisi bir bâtinî (ya da nizari, haşhaşi) tarafından hançerlenerek şehit edildi.[1][2] Öldürülmesinde Melikşah'ın diğer veziri Tacülmülk'ün parmağı olduğu ileri sürüldüyse de bu iddia ispat edilemedi.[5][6] Nâaşı İsfahan'a getirilerek oradaki türbesine defnedildi.[3]
Vecizeleri
- İlmin değeri de diğer mumların kendisinden ışık aldığı enerji kaynağına benzer.
- Bütün insanların kabiliyetlerine göre bir işi olmalı, bunun aksine hareket edilmesine padişah izin vermemeli.
- Adalet mülkün temelidir.
- Ordu, devlet başkanının emrine her zaman amade olmalıdır.[9]
Siyasetname (veya Siyeru'lmülk) (Farsça:سياست نامه) Nizamülmülk tarafından kaleme alınmış siyaset konulu eser. Eserde yoğun bir dinî bağlam içerisinde genelde devlet işleri, devlete ve hükmetmeye dair temel ilke ve düşüncelere yer verilir. Yazarı Nizamiyye'nin de kurucusu olan tanınmış İranlı devlet adamı Nizamülmülk, Selçuklu Devleti'nde vezirlik yapmıştı. Bu sebeple Selçuklu Devleti'nin siyaset ve devlet anlayışı, genel Türk ve Fars siyaset anlayışı ve dönemin yaygın siyasî görüşlerine ışık tutması açısından önemlidir. 11. yüzyılda, Farsça yazılmış kitabın bilinen en eski nüshası bugün İran'daki Tebriz Milli Kütüphanesi'nde bulunmaktadır.[10]
Nizâmülmülk'ün Selçuklu Devletindeki bütün düzenleme ve değişiklikleri ciddî bir şekilde tetkik eden, devlet idâresinde kendi görüşlerini, icrâatını ve bunların gerekçelerini gelecek nesillere intikal ettirmek maksadıyla Fârisi olarak yazdığı Siyâsetnâme isimli eseri, bugün siyâset ilmiyle uğraşanların el kitapları arasında sayılmaktadır. Siyâsetnâme'de Türk İslam devletlerinin idârî, mâlî, siyâsî, askerî, sosyal ve kültürel yönlerini incelemektedir. Tam doğru metin ve ilâvesiz nüshası, İstanbul'da Süleymâniye Kütüphânesi, Molla Çelebi kısmında 114 numarada mevcuttur. Siyâsetnâme, birçok dillere tercüme edilerek, yayınlanmıştır.[2]
Temel siyasal güç hükümdarda olduğundan siyasetnamenin asıl konusu onda aranan nitelikler, gözetmesi beklenen ilkeler, yapması gereken ve şeriata uyan, halkın ihtiyaçlarını karşılayan işlerdir. Vezirler ve emirler için bu yolda yazılmış yapıtlar da vardır. Bunlarda bu görevlilerin hükümdara ve halka karşı davranışlarının nasıl olacağı, askerlik, maliye, hukuk işlerinin nasıl yürütüleceği gösterilir. Bu yapıtlar hükümdar ve devlet adamları dışındaki okurlara ise yöneticilerden neler bekleneceğini öğretir. İran kökenli en eski siyasetnameler Sasani hükümdarlarının örnek yönetimleri üzerinde durur. Bunlardan yararlanan Arap yapıtlarıyla öteki İslam dönemi İran ürünleri, eski kaynaklardaki bilgilere İslam devletlerinin yönetim özellikleriyle ilgili ayet, hadis ve menkıbeleri eklemişlerdir.
Arapça belli başlı siyasetnameler arasında şunlar yer alır: Risale fi ârâi ehl ilmedinetilfazıla (Farabi), Kitab üssiyase (İbni Sina), Adab ûlmülûk (Salebi), Ahkâm üs sultaniye (Maverdi), esSiyaset üşşer'iye fi ıslah irrâi ve'lraiye (ibni Teymiye) vd.
Farsça siyasetnamelerden bazıları ise şunlardır: Siyasetname (Nizamülmülk), Nasihat ülmülûk (Ga2ali), Nasihatname (Büzürcmihr) vd.
Bu kaynaklardan izler taşıyan, Osmanlı devletindeki siyasal yapı, askerlik ve ekonomiyi yansıtan türkçe siyasetnamelerin başlıcaları da şunlardır: Keriz ülkübera (Şeyhoğlu Mustafa), Asafname (Lütfi Paşa), Nasihat üsselatin (Gelibolulu Âli), el-Vasf ülkâmil fiahval ilvezir ilâdil (Nergisi), Nasayihül vüzerai ve'l ümera.[11]
Kaynaklar
[1] http://tr.wikipedia.org/wiki/Nizamülmülk
[2] Yeni Rehber Ansiklopedisi, "Nizamülmülk" maddesi, İhlas Gazetecilik, İstanbul 1993.
[3] www.buzlu.org/nizamulmulk/
[4] Doç. Dr. M. Esad Coşan, "Nüzamülmülk'e Göre Devlet idaresinde Manevi Güçlerin Rolü", Diyânet Gazetesi, 15 Kasım 1976, sayı.153, sayfa, 4.
[5] www.okulyolu.biz/buyukler/lmn/nizamilmulk.htm
[6] Nesil, 1979. sayı: 35.
[7] Abdullah Necip, "Nizamülmülk", Sızıntı Dergisi, Ağustos 1981, sayı:31.
[8] Yavuz Bahadıroğlu, "Nizamül Mülk", www.hkarabulut.net/index.php?option=com_content&task=view&id=1138&Itemid=36
[9] http://tr.wikiquote.org/wiki/Nizamülmülk
[10] http://tr.wikipedia.org/wiki/Siyasetname_(Nizamülmülk)
[11] www.nuveforum.net/518konularagoreedebiyat/35811siyasetname/
0Awesome Comments!