Lale Devri
Lâle Devri, Osmanlı Devleti'nde, 1718 yılında Avusturya ile imzalanan Pasarofça Antlaşması ile başlayıp, 1730 yılındaki Patrona Halil İsyanı ile sona eren dönemdir. Bu dönemin padişahı III. Ahmet, sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'dır. Zevk ve sefâ devri olarak bilinir. Adını, o dönemde İstanbul'da yetiştirilen ve zamanla ünü dünyaya yayılan lale çiçeklerinden alır.Bu dönem gerileme dönemine dahil olmaktadır.[1]
Bu devir, memlekete Batı'dan bazı yeniliklerin girmesi ve saray çevresindeki zenginlerin yaşadığı eğlence hayatıyla belirir. Lale merakı yayılmıştı ve yabancı memleketlerden lale soğanı getirilirdi. "Mahbûp" adı verilen bir lalenin soğanı, 500 altına satılırdı.[2] Lâle, özellikle Osmanlı kültüründe oldukça yoğun bir alaka görüp bir lale soğanının bin altına kadar müşteri bulabiliyordu. Zamanın padişahı III. Ahmed, bir ferman yayınlayarak bu fiyatlara bir sınırlama getirmek zorunda kalmıştır. Bir devre adını veren bu tefekkür simgesi çiçek, o dönemde 1108 çeşit renkte üretilmiştir.[3][4]
Lale Devri'ne damgasını vuran kişi Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa olmuştur.İbrahim Paşa 1718'de sadrazam olur olmaz ağır koşullar altında imzaladığı Pasarofça antlaşması ile 1714'ten beri Avusturya ve Venedik'e karşı sürdürülen savaşa son vermişti.Avrupa ülkelerinin gittikçe güçlenmekte olduğunu ilk fark eden kişilerden olan İbrahim Paşa barışçı bir ortam yaratmak ve batıyı daha yakından tanımak istiyordu.Bu amaçla İstanbul'daki batılı ülke elçileriyle yakın ilişkiler kurdu, bir yandan da Avrupa ülkelerine elçiler göndererek buralardaki toplumsal ve ekonomik yaşamı tanımaya çalıştı.Bu elçiler arasında 1720'de Paris'e giden Yirmisekiz Mehmet Çelebi, İbrahim Paşa'yı en çok etkileyen kişi oldu.Yirmisekiz Çelebi'nin 1721'de dönüşünde sunduğu bilgiler ve belgeler İbrahim Paşa'da Avrupa tarzı yaşamı Osmanlı Devleti'nde de egemen kılma isteği uyandırdı.[5]
Dönemin padişahı III. Ahmet ve sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Osmanlı Devleti'nin yenilgileri karşısından önlemler almak gerektiğine inanarak bir takım reform hareketlerine başladılar. Batı kaynaklı bir reform hareketi ilk kez Nevşehirli Damat İbrahim Paşa zamanında uygulamaya konuldu.
Reformlar sadece askeri ya da mali alanla sınırlı kalmadı. Lale Devrinin en büyük özeliklerinden biri bu dönemde sosyal içerikli reformların da yapılmasıdır. batının tanınması ve örnek alınması üzerinde durulmuştu. Avrupa'nın çeşitli şehirlerine elçiler gönderilmiş, sefaretnameler kaleme alınarak gönderilmesi istenmişti. Bu dönemin en önemli sefaretnamesi Yirmisekiz Mehmet Efendi'nin 1720 yılında kaleme aldığı Paris sefaretnamesidir. Bu sefaretname ile III. Ahmet, Avrupai tarzda yeniliklerde bulunma ihtiyacı bulmuştur. Batı ile etkileşimin özellikle bilim ve sanat yönünün ağır basıyor olması Lale Devri'nin temel karakteristiğini oluşturmuştur.[6]
Pasarofça Antlaşması neticesinde ortaya çıkan barışı iyi kullanmak isteyen Osmanlılar, artık Avrupa karşısında savunma durumunda kalacağını anladığından, Balkanlardaki sinir kalelerini tahkim etme, bölge halkını yanında tutmak için vergileri azaltma siyaseti uygulamaya ağırlık vermekteydi. Damat İbrahim Pasa, Osmanlılara üstünlük kurmuş olan Avrupa'yı her yönüyle tanımak için Avrupa başkentlerine elçiler göndertti. 1718-1730 yılları arasındaki bu dönem, sanatta lâle motifinin islenmesi sebebiyle "Lâle Devri" adıyla anılmaktadır. Bu dönemde matbaa açılması, çini ve kumaş fabrikası kurulması gibi bazı müspet yenilikler yapılmışsa da, III. Ahmet ve saray çevresinin şaşalı eğlenceleri ve harcamaları huzursuzluğu artırmaktaydı. Damat İbrahim Paşa'nın, İran'a karşı başlatılan savaşta (1722) kesin netice alamaması ve uzayan savaş esnasında Tebriz'in sadrazamın gizli emriyle İran'a terk edildiği haberi, muhalefetin harekete geçmesine yetti.
Patrona Halil Ayaklanması'nın patlak vermesiyle bu dönem sona eriyordu. Damat İbrahim Pasa ve yakınlarıyla Sultan III. Ahmet asiler tarafından katledildiler (1730)Bu olayın ardından III. Ahmet'in yeğeni I. Mustafa hükümdarlığa getirildi. (1730-1754). Kafkaslardaki sinir olaylarını bahane eden Rusya, Kirim Tatarlarına karşı büyük bir saldırı başlattı. Azak ve Bahçesaray Rusların eline geçti (1739). Fransa'nın da teşvikiyle Osmanlılar, Rusya'ya karşı savaş ilân etti. Rusya'nın yanında savaşa katılan Avusturya da, Eflâk ve Boğdan'a girmişti. Osmanlılar iki cephede de büyük başarılar kazandılar. Prusya, Fransa ve İsveç'in Osmanlılara yakınlaşması, Osmanlılar karşısında ummadıkları bir yenilgi tadan Rusya ve Avusturya'yı barış yapmaya zorladı. Bu savaş sırasında tekrar Osmanlıların eline geçen Belgrat'ta bir anlaşma imzalandı (18 Eylül 1739). Belgrat Anlaşmasıyla, Avusturya, Pasarofça barışıyla elde ettikleri tüm topraklardan geri çekildiler. Ruslar da Azak'ı terk ederek bölgedeki kıyı ve deniz ticaretinin Osmanlı gemileriyle yapılmasını kabul etti. Bu anlaşma geçici de olsa Osmanlıların toparlanmasını sağlamıştır. savaşta Türklerin tarafını tutan Fransa'yla, Kanuni döneminde tanınan imtiyazları genişleten ve süre tahdidi koymayan yeni bir kapitülâsyon antlaşması imzalanmıştır (1740). Damat İbrahim Pasa zamanında başlayan Iran savaşları Lâle Devri'nden sonra da devam etmekteydi. Ruslar, çöküş dönemine giren Safavilerin elindeki Azerbaycan ve Dağıstan'ı işgal etmişlerdi.
Şirvan halkının talebi üzerine Osmanlılar duruma müdahale etmiş, iki ülke arasında çıkabilecek savaş Fransa'nın araya girmesiyle önlenmişti. Rusya'nın kuzeydeki işgaline karşın Osmanlılar da Güney Azerbaycan'ı topraklarına kattılar. Sah Tahmasp 1732'de Osmanlılar ile barış yaptı. Bu durumu kabullenemeyen Afşar Nadir Bey, Sah Tahmasp'ı devirerek kendi hâkimiyetini ilan etti (1736). Osmanlılar bazı toprakları Nadir Han'a bırakmaya razı oldu. Her iki taraf için de yıpratıcı olan bu uzun savaşlar, Kasr-i Şirin antlaşmasıyla çizilen sınırların aynen kabul edildiği 1746 anlaşmasıyla son bulmuştur.[7]
Nedim, Lâle Devri'nin günlük hayatını ve İstanbul'un tasvirini aşağıdaki unutulmaz mısralarla yapmıştır:
Bu şehr-i İstanbul kî, bî misl ü behâdır;
Bir sengine yekpâre Acem mülki fedâdır.
Bâzar-ı hüner, mâden-i ilm ü ulemâdır.
İnce ve hassas bir ruha sahip olan Sultan III. Ahmet, sadrazam Damat İbrahim Paşa ile uyum içerisinde çalışmış, bu sırada yaşanan Lâle Devri'nde sanata, edebiyata ve toplumsal hayata özgün bir anlayış getirilmişti. Sultan III. Ahmet, Topkapı Sarayı ile Yeni Câmii'de birer kütüphane, Ayasofya'da Bâb-ı Humâyûn'un karşısında Türk sanat şaheserlerinden sayılan Sultan Üçüncü Ahmet Çeşmesi ve İstanbul'un su ihtiyacını karşılamak amacıyla da Deryây-i Sim adlı bir su bendi inşa ettirmiştir.
Bunlardan başka Üsküdar Yeni Vâlide Câmii, Çorlulu Ali Paşa Medresesi, Damat İbrahim Paşa Camii ve Külliyesi, İstanbul'da Yeni Postane arkasında Dârü'l Hadis ve Sebil, Ortaköy Camii önündeki çeşme, Üsküdar Şemsi Paşa'da Hüsrev Ağa Camii önündeki çeşme ve Çubuklu Camii yanındaki Mesire Çeşmesi gibi eserler yine bu dönemde yapılmıştır.
Dönemin belki de en gözde eseri olan Sâdâbâd, maalesef günümüze kadar gelememiş, bize yıkıntıdan fazla bir şey kalmamıştır.[1]
İlk kez padişah 3.Ahmed'in de onayıyla geniş bir bayındırlık etkinliğine girişilerek İstanbul'da batıdaki örneklerine benzer birçok bina ve Bahçe yapıldı.Boğaziçi ve Haliç kıyıları yalılarla, köşklerle, kasırlarla donatıldı.Saray çevresinden başlayarak birçok yüksek devlet görevlisi ve halkın varlıklı kesimi buralarda eğlence dolu bir yaşam sürmeye başladı.Bu o zamana kadar içe kapalı bir yaşamı olan bütün halk kesimlerinin görmediği bir şeydi. Her vesileyle düzenlenen kitlesel eğlencelerle bu yaşam biçimi giderek yaygınlaşmaya başladı.Döneme adını veren lale çiçeğinin en güzelini yetiştirmek için herkes birbirleriyle yarışır oldu.Bu amaçla başta Hollanda olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinden ve İran'dan lale soğanı bile getirildi.Savurganlığa varan bu harcamalar yüzünden birçok tüketim maddesinin de fiyatı aşırı biçimde yükseldi.Öte yandan Lale Devri'nde bazı önemli yenilik girişimleri de oldu.Bunların arasında en kalıcı olanı matbaadır.Ayrıca dönemin ünlü şairi Nedim'in başkanlığında oluşturulan bir kurul batı ve doğu dillerinden çeviriler yapmakla görevlendirildi.İzmit'te bir kağıt fabrikasının yapımına başlandı.Önemli bir girişimde İstanbul'u sık sık kasıp kavuran yangınlarla mücadele için tulumbacılık örgütünün kurulmasıdır.[5]
İstanbul'da sünnet ve düğün merasimleri artarak, mevsimine göre kir, deniz seyahatleri ve helva sohbetleri tertiplendi. Padişah dahil, devlet adamları, baharda, Lâle mevsiminde Sa'dâbâd, Serefâbâd Bağ-i Ferah, Emnâbâd, Hüsrevâbâd, Hümayunâbâd. Kasr-i Süreyya, Vezirbahçesi köşklerinde, Tersane bahçesi, Çırağan bahçesi, Beşiktaş Yalılarına giderlerdi. Devlet adamları, ahali ve çiçekçi esnafı, iki yüzden fazla lâle çeşidi yetiştirip, bu bitkiye karşı alâka artmıştır. “Mahbud”, devrin en meşhur ve pahalı lâle çeşididir. Istanbul basta olmak üzere bütün memleket sathında park, bahçe tanzimi, köşk, saray, çeşme, sebil, imaret, medrese, kütüphane ve camiler dahil pek çok sanat eseri yapıldı. İnşa ve tamir edilen sanat eserlerinin süslenip, tezyini için Istanbul'a Çini fabrikası kuruldu. Bugünkü Nevşehir, bu devrin eseridir. Yine bu devirde, 16. yüzyıldan beri İstanbul'da ve diğer Osmanlı şehirlerinde Arapça, Ermenice, İbranice, Rumca kitap basan matbaaların ardından, Şeyh'ül-İslâm Abdullah Efendi'nin fetvası ile Osmanlıca kitap basımı da serbest oldu.
Matbaada basılacak kitapların kontrolü için de âlimler vazifelendirildi. İstanbul'da bulunan ve bütün dünyada kıymetli eserlerin yazılmasını sağlayan doksan bin kadar hattatın durumları dikkâte alınarak ilk zamanlar dinî kitap basılmadı. Hattatlıkla uğraşan kalem ehlinin bir kısmı matbaada tab islerinde musahhilik yaparak zamanla denge sağlandığından dinî kitapların da basımına geçildi. Matbaanın ve hattatların ihtiyacını karşılamak için kâğıt fabrikası kuruldu. Avrupa ile münasebetler arttırılıp, Viyana'ya konsolos tayin edilerek, çeşitli başşehirlere dostluk nameleri gönderildi.[8]
Halkın büyük bir kısmı zor durumdayken İstanbul'da bazı devlet büyüklerinin rahat bir yaşam sürdürmeleri, eğlenceye düşkünlükleri huzursuzluklara sebep oluyordu. İran savaşı sırasında Sultanın para karşılığı alınan kaleleri sattığı söylentisi üzerine halk sultanın sefere katılmasını istiyordu. III. Ahmet ve Sadrazam Damat İbrahim Paşa göstermelik bir sefer alayı düzenlediler. Akşam olunca kayıklarla saraya geri döndüler. Bu durumun anlaşılması, bardağı taşıran son damla oldu. Patrona Halil isimli bir hamam tellağı, bu durumdan memnun olmayan halkı da yanına katarak isyan çıkardı. İsyan sonucu Nevşehirli Damat İbrahim Paşa idam edildi ve yakınları öldürüldü. Padişah III. Ahmet tahttan indirildi ve yerine I. Mahmut getirildi. Devir teslim sırasında III. Ahmet, oğlu I. Mahmut'a o ünlü sözünü söyledi. "Devleti ehliyetsiz sadrazamlara teslim etme!" [1]
12 yıl süren bu dönem, köklü bir değişime neden olmadı. Halka inemeyen reformlar, kalıcı olamadı. İran meselesi; devlet adamlarının imar faaliyetlerini, ordudaki düzenlemeleri ve meclis toplantılarını istemeyen yabancılar; yazılan eserlerin yanlış açıklanıp, anlaşılması gibi sebepler, Lâle Devrindeki huzur ve düzeni bozdu. Patrona Halil adındaki devşirme bir tellak, 28 Eylül 1730'da, III. Ahmet sefer hazırlıklarındayken isyan başlattı. Birçok devlet adamının kellesini isteyen isyancılar, sonunda padişahın da tahttan inmesini istediler. Damat İbrahim Paşa'nın öldürülmesi ve Sultan III. Ahmet'in tahttan indirilmesi ile Türkiye tarihinde Lale Devri (1718-1730) sona erdi.[6]
I. Mahmut döneminde, başarılı savaşların yanı sıra, ordu içinde de yeni düzenlemelere gidilmiştir. Aslen Fransız olup Osmanlı hizmetine girerek beylerbeyi olan Ahmet Paşa, Humbaracı Ocağı'nı kurarak (1734), batı savaş tekniklerini burada hayata geçirmiş idi. I. Mahmut'un üvey kardeşi III. Osman'ın (1754-1757) yerine geçen, amcaoğlu III. Mustafa (1757-1773) zamanında da ordu içerisinde bazı ıslahatlar devam ettirilmiştir. Nitekim onun döneminde Tophane ıslah edilerek yeni ve güçlü toplar dökülmüş, donanma yenilenmiştir. Ancak, Rusya ile başlayan harpler bu yeniliklerin yeterli olmadığını gösterecektir.[9][7]
Kaynaklar
[1] http://tr.wikipedia.org/wiki/Lâle_Devri
[2] www.osmanli700.gen.tr/olaylar/olayl1.html
[3] Çelik Gülersoy, "Lâle ve İstanbul", Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Yayınları, İstanbul 1980.
[4] İbrahim Refik, "Tarih Şuuruna Doğru", TÖV Yay., İzmir 1995.
[5] www.turkcebilgi.com/lale_devri/ansiklopedi
[6] www.biyografi.info/bilgi/lale-devri
[7] www.enfal.de/otarih51.htm
[8] www.buzlu.org/lale-devri/
[9] Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi.
0Awesome Comments!