Kazım Karabekir



Kazım Karabekir (1882-1948)

»Her ihtilal, çatışmalar ve çalkantılar içinde oluşur. Bu çatışma ve çalkantılar, ihtilalcileri karşı karşıya da getirir. Mustafa Kemal ve Karabekir Paşa, Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızı kesin utkuya ulaştıran iki eski dost, iki eski asker ve iki eski ihtilalcidir. (Ama) yolları, hilafetin kaldırılması ve cumhuriyetin ilanıyla birlikte ayrılmıştır. İhtilal, evlatlarını yer! Bu bir değişmez kuraldır. Anadolu İhtilali, Türkiye'de bir yeni dönem açmış, bir çağ değiştirmiştir. Böylesine bir olayda, ihtilalcilerin yollarının ayrılması doğaldır. Doğal olmayan, bu olaylar üzerindeki yasakların şu ya da bu nedenle bu gün bile sürmesi, sürdürülmesidir.» Uğur Mumcu [1]
Asker, devlet adamı, milletvekili, TBMM Eski Başkanı, yazar. Miladi 1882 - Rumi 1298 - yılında İstanbul'un Kocamustafapaşa semtinde dünyaya gelmiştir. Aslen Konya'ya sürgün edilen Karaman'ın Gafariyat (diğer adı Kasaba. Şimdi Kazımkarabekir ilçesi). Babası, Avşar boyundandır. Kırım Savaşı'na 16 yaşında gönüllü olarak yazılmış, Silistre ve Sivastopol muharebelerinde savaşıp yaralanmış, sonraları nizamiyeden jandarmaya geçmiş ve Osmanlı Ordusu'nda paşalığa kadar yükselmiş olan efsanevi General. Babası Karamanlı Mehmet Emin Paşa, annesi ise Hacı Havva Hanım, kızı ise Hayat hanım'dır. "Kut'ül Amare Fatih'i" veya "Alçıtepe Kahramanı" namlarıyla da tanınır.

Mehmet Emin Paşa görevi nedeniyle pek çok şehir dolaşmış 1893 yılında vefat etmiştir. Kâzım Karabekir'in annesi ise Mehmet Emin Paşa ölünce İstanbul'a göç etmiş ve 1917'de İstanbul'da vefat etmiştir. Kâzım Karabekir, ailesiyle birlikte Mekke'ye göç etmeden önce İstanbul'un Zeyrek semtinde İlkokula başlamıştı. Böylece öğrenim hayatı boyunca Kâzım Zeyrek adıyla anıldı. Çünkü soyadı kullanımının olmadığı bu dönemde öğrenciler okullara kaydedilirken oturdukları il, ilçe veya semt adlarıyla çağrılırlardı.[2]
Kazım Karabekir, İstanbul Zeyrek'te başladığı ilk öğrenimini, babasının seyahatlerinden dolayı Van, Harput, Mekke'de devam ettirdi. Orta öğrenimini Fatih Askeri Rüştiyesi ve Kuleli Askeri İdadisinde tamamlayıp, Harbiye (Kara Harp Okulu)ye girdi. 1902'de Harbiye'den mezun olup, Erkan-ı Harbiye (Harp Akademisi)ye girdi. Erkan-ı Harbiye'yi birincilikle bitirdikten sonra, Kurmay Yüzbaşı olarak iki yıllık stajını Manastır'da tamamladı.

Manastır Erkan-ı Harbiyesi'nde vazife alıp, Rum ve Bulgar komitecilerine karşı çarpışmalara katılıp, yedi defa başarı kazandı. Kolağası (önyüzbaşı) rütbesine terfi ettirilip 1907'de İstanbul Harbiye Mektebine tayin olundu. İttihat ve Terakki Fırkasının Manastır ve İstanbul merkezlerinin kurulmasında görev aldı. 1908'de İkinci Meşrutiyetin ilanıyla Edirne'deki Üçüncü Piyade Fırkası(Tümeni) Erkan-ı Harbiyeliğine tayin olundu. 31 Mart Vakâsı üzerine Hareket Ordusuna katılarak İstanbul'a geldi ve Beyoğlu kışlası çarpışmalarına ve Yıldız Sarayı işgaline katıldı. 1910 Arnavutluk İsyanının bastırılmasına Hareket ve Erkan-ı Harp Reis Vekili olarak katıldı. Edirne'ye dönüp 1912'de binbaşılığa terfi etti. Edirne'de Onuncu Piyade Fırkası Erkan-ı Harbiyesi'ndeyken Hudut Komiser Vekili olarak da vazife yaptı. Balkan Harbi (1912-1913)ne katılıp, harpten sonra Alman heyetinde vazife alarak Avrupa'ya gitti. 1914'te Kaymakamlığa (yarbay) terfi etti.

Birinci Dünya Harbi(1914-1918)'nde Birinci Kuvve-i Seferiye Kumandanlığında vazifeliyken İran Harekatına memur edildi (1914). Daha sonra İstanbul'a çağrılıp Kartal'daki On dördüncü Fırka Kumandanlığına tayin olunup, Çanakkale Muharebelerine katıldı (1915). Kolordu Kumandanlığının ardından Erkan-ı Harbiye'ye (Genel Kurmay Başkanlığı) alınıp, Irak'taki Altıncı Ordu Erkan-ı Harbi (Kurmay Başkanı) olarak tayin edildi. Miralaylığa (albay) terfi ettirilip, Irak Cephesinde Kutü'l-Ammare Muharebelerine katıldı. Doğu'da çeşitli birliklerde vazife alarak, 1918'de Erzincan'daki Birinci Kafkas Kolordusu Kumandanlığına tayin olundu. Rus desteğindeki Ermeni ordusuna karşı Erzincan ve Erzurum'da başarılı harekatlara katıldı. Doğu'daki katliam ve insanlık dışı fiillerin önüne geçti. Yerli Müslüman ahalinin takdirini kazanan Kazım Karabekir, Livalığa (tuğgeneral) terfi ettirildi.

Birinci Dünya Harbi sonunda müttefik devletler mağlup sayılınca, yedi cephede şan ve şerefle mücadele eden Türkiye, 1918 Mondros Mütarekesi ile silah bırakmak mecburiyetinde bırakıldı. Kazım Karabekir Paşa, kendine teklif edilen Erkan-ı Harbiye-i Umumiye (Genel Kurmay) Reisliğini kabul etmedi. İstanbul'a gelerek, Osmanlı Sultanı Vahideddin Han ile görüşüp, Anadolu'da Milli Mücadele harekatının başlatılması ile vazifelendirildi. Önce Tekirdağ'daki 14., bilahare de Erzurum'daki 15. Kolordu Kumandanlığına tâyin olundu (Nisan 1919). İtilaf devletlerinin bütün tehdidine rağmen 23 Temmuz 1919'da Erzurum Kongresini tertip ettirerek, M. Kemal Paşa'nın taktirini kazandı. Sarıkamış ve Kars'ta Ermenileri mağlup ederek, onlara Gümrü Muahedesi'ni dikte ettirdi (3 Aralık 1920). Gümrü Muahedesi, Türk İstiklal Mücadelesi'nin ilk milletlerarası antlaşmasıdır. Bu antlaşma ile Ardahan, Artvin ve Kars millî hudutlar dâhiline alındı. Türk Heyeti başkanı olarak Rusya, Ukrayna, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan Sovyet Temsilcileriyle 13 Ekim 1921'de Kars Muahedesi'ni imzaladı. Türkiye-Sovyetler Birliği hududunun, bugünkü şekli tespit edildi. Doğu Cephesindeki personel ve askeri malzemeleri Batı Cephesine gönderdi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin birinci devre (1920) Edirne mebusu seçildi. İstiklal Harbi'nden sonra Ankara'daki Birinci Ordunun müfettişliğine tayin olundu. 1923'te ikinci devre İstanbul mebusu seçildi. 1924'te ordu, aslî vazifesine dönünce grubunu kurduğu, Cumhuriyet devrinin ilk muhalefet partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının başkanlığına seçildi. Şeyh Sait İsyânı bahâne edilerek parti kapatıldı. Muârızları tarafından çeşitli iftiralara uğradı. Cumhurbaşkanı M. Kemal Paşa'ya İzmir suikastını tertipleyenler ile alaka ve irtibatı olduğu iddiası ileri sürülerek İstiklal Mahkemesi'ne verildi. Suçsuz olduğu anlaşılıp, beraat etti. 1927 yılında emekliye ayrılıp, İstanbul'a yerleşti. Tek parti devrinde küskün olarak 1938 yılına kadar İstanbul'da kaldı. 1938'de tekrar siyâsî hayata atılıp İsmet Paşa'nın arzusunu kabul ederek CHP'den İstanbul milletvekili seçildi. 1946'da Büyük Millet Meclisi Başkanlığına getirildi. Bu vazifedeyken, 26 Ocak 1948'de kalp krizi geçirerek vefat etti. Ankara Şehitliğine gömüldü. Kumandan ve siyâset adamı olarak Türkiye'de çeşitli vazifeler yapan Kazım Karabekir Paşa'nın askerî, siyâsî, iktisâdî kitapları yanında hatırâtı da vardır. "İstiklal Harbimiz", "İstiklal Harbimizin Esasları", "Cihan Harbine Neden Girdik", "Nasıl Girdik", "Nasıl İdare Ettik", "Erzincan ve Erzurum'un Kurtuluşu", "İktisadi Esaslarımız"; "Sanayi Projeleri", "Ermeni Meselesi", "Ülkümüz Kuvvetli bir Türkiye'dir", "Öğütlerim", başlıca eserleridir.[3]
Kâzım Karabekir Paşa, askerlik yaşamı boyunca büyük başarılar kazanmış ve bu başarıları sonucu Türkiye'nin bugünkü Kuzeydoğu sınırlarını çizen bir Türk Komutanı ve siyasi bir kişiliktir. Ayrıca Bulgarca, Fransızca, Almanca ve Rusça konuşabilmekteydi. 1.Dünya Savaşı sonunda Mustafa Kemal Paşa ile birlikte efsanevi üne sahip olan tek Paşa, Kâzım Karabekir Paşa'dır.[2]
Çanakkale Cephesi'nde Kazım Karabekir


Karabekir Paşa, 6 Mart 1915 tarihinde İstanbul'a gelince V. Kolordu'ya bağlı İstanbul - Kartal'da bulunan XIV. Tümen K.' lığına atanmıştır. Bu görevde bulunduğu esnada Kâzım Karabekir,Marmara Denizi ve Karadeniz kıyılarının tahkimatı ile uğraşmıştır. Ancak XIV. Tümen'in Çanakkale'ye - Gelibolu'ya - gönderilmesi ile bu bölgede Seddülbâhir ve Kereviz Deresi'ndeki (12-13 Temmuz 1915) savaşlarda bulunmuştur. Kâzım Karabekir'in Kereviz Dere'de bulunduğu sıralarda Fransızlar, Haziran'dan itibaren Zığın Dere ve Kereviz Dere bölgelerinde taarruzlar yapmakta idi. Fransızların amacı; Türk Ordusu'nun dikkatini güney bölgesine çekmekti. Böylece Ağustos ayında Anafartalara yapılacak olan çıkarmanın başarısını garanti altına almak istiyorlardı. Fransızların planı amacına ulaştı ve Türk Kuvvetleri'nin çoğu güney bölgesine kaydırıldı. Bu amacın gerçekleşmesi için İngilizler I. Tüm. ile Türk kanadına, Kereviz Dere bölgesine, 12 Temmuz sabahı saat 07:00'de taarruza başladılar. Türk Tüm.'leri batıdan itibaren XI., I., VII. ve IV. Tüm.'ler cephede, VI. Tüm. geride bekletilmekte idi. VII. Tüm. cephesine taarruz eden İngiliz Tüm.'nin her iki günündeki taarruzları da başarısızlıkla sonuçlandı. IV. Tümen cephesine taarruz eden Fransızların taarruzları ise beklemedeki VI. Tüm.'inde bölgede kullanılması üzerine gelişme gösteremedi. Birkaç metrelik ileri geri hareketler şeklinde gelişen muharebede oldukça fazla kan döküldü ve Türk kaybı 9700 kişiye ulaştı.

Karabekir, Kereviz Dere Muharebeleri sırasında V. Kolordu Komutanlığına bağlı - yarbay rütbesiyle - XIV. Tümen Komutanı olarak bulunmaktaydı. Bu görevi sırasında 6 -13 Ağustos 1915 Muharebelerinde de görev almıştır. Bu muharebeler sırasında düşman Arıburnu ve Anafartalar bölgesine, çıkarma ile takviye ederek yapacağı taarruza karşılık güney cephesinden Türk Kuvveti kaydırılmasın diye 6 - 7 Ağustos günleri bu cephenin merkezine Kirte istikametine taarruzlar düzenlediler. Ancak her iki taarruzda zayiat verilerek püskürtüldü. Sonraki küçük çaptaki taarruzlarda sonuçsuz kaldı. Bundan sonrada bu cephede düşmanın tahliyesine kadar mevzii muharebeleri devam etti. böylece düşman, çıkarmanın ilk günü almayı plânladığı Alçıtepe'yi ele geçiremedi. Her yönden sayıca üstün olmasına karşın Türk direnişi karşısında sadece 5. Km. ilerleyebildi. Bu muharebeler sırasında düşmana karşı 3,5 ay başarıyla savaşan Karabekir, askerî kişiliği açısından takdir toplayarak Muharabe Gümüş Liyakat Madalyası ile ödüllendirildi ve "Miralay" (Albay) rütbesine yükseldi. Ayrıca Almanya'dan İkinci Rütbeden Kron Dö Braş Kılıçlı Nişanını, Osmanlı'dan da Gelibolu Şeref Nişanını ve Muharebe Madalyasını aldı. Kâzım Karabekir Paşa, Eylül 1915 - 9 Ocak 1916 Mevzi Muharebeleri'nde Güney Grubu Komutanlığına bağlı II. Bölge Komutanlığı'nda XIV. Tümen Komutanı olarak görevlendirildi. Muharebeler devam ettiği sırada XIV. Tümen 11 Ocak 1916'da bölgeden ayrıldı.[2]
Sovyetler-TBMM İlişkileri Açısından Kazım Karabekir Paşa

Sovyetlerle imzalanacak dostluk antlaşması için Bekir Sami Bey başkanlığında bir delegasyon, 11 Mayıs 1920'de Ankara'dan hareketle 19 Temmuz 1920'de Moskova'ya ulaştı. Dostluk antlaşmasının esasları 24 Ağustos 1920'de hazır olmakla beraber, Bekir Sami Bey'in bu antlaşmayı imzalaması mümkün olmadı. Çünkü Sovyetler, Bitlis, Van ve Muş illerinin Ermenistan'a terk edilmesini istediler.

Fakat Kazım Karabekir Paşa komutasındaki Türk Kuvvetleri Eylül 1920'de taarruza geçip, Brest Litovsk Barış Antlaşması ile Türkiye'ye verilen ve Misak-ı Milli hudutları dahilinde olan Sarıkamış, Kars, Ardahan, Artvin ve Batum'u aldıktan sonra Gümrü'yü de ele geçirince, Menşevik iktidarı altındaki Ermeni hükümeti barışa yanaşmak zorunda kaldı ve 3 Aralık 1920 de Ermenistan'la Gümrü Barış Antlaşması imzalandı. Bu arada, Bolşevikler de Ermenistan'da iktidarı ele geçirmişlerdi. Bu şekilde Ermenistan meselesi kendiliğinden çözümlenmiş oluyordu. Kazanılan bu zaferler üzerine Sovyetler Milli Mücadele'ye daha fazla önem vermeye başlamışlardır.

3 Aralık 1920'de TBMM Murahhası sıfatıyla Gümrü Antlaşması'nı imzaladıktan sonra; 18 Ekim 1921'de biten Kars Konferansı'na Türkiye Baş Murrahası olarak katıldı. Ayrıca bu konferansa başkanlık yaparak; 13 Ekim 1921'de Sovyetler Birliği ile Kars Antlaşmasını imzaladı. Kütahya-Eskişehir Muharebelerinden hemen sonra yapılan Sakarya Savaşı sonrasına denk gelen bu antlaşma ile Batum'un Sovyetler Birliği'ne terk edilmesi karşılığında karşı taraftan belli miktarlarda silah, cephane ve altın alınacaktı.

Bu anlaşmadan sonra Sovyet lideri Lenin'in Anadolu'ya gönderdiği Türkiye Komünist Partisi başkanı Mustafa Suphi ve arkadaşlarına koruma vermeyerek Karadeniz bölgesinde yok edilmelerine yol açmış; Türkiye'de siyâsî kargaşa çıkarmalarına ve komünist fikirleri yaymalarına engel olmuştur.[4]
Kaynaklar

[1] Uğuır Mumcu, "Kazım Karabekir Anlatıyor"
[2] http://tr.wikipedia.org/wiki/Musa_Kâzım_Karabekir
[3] Yeni Rehber Ansiklopedisi, "Kazım Karabekir" maddesi, c. 11, s.314-315.
[4] www.taraf.com.tr/makale/3716.htm