Karum ve Asur Ticaret Kolonileri
Karum, Asur dilinde "liman" ve "rıhtım" anlamına gelen, asıl anlamıyla "kentin yanında kurulan ticaret merkezi"dir.Asur ticaret kolonileri zamanında, Anadolu'da, Karumlar kurulmuştur. Anadolu'daki Karumlar, Mezopotamya'dakilerden daha küçük yerleşimlerdir. En önemlileri; Kültepe'de "Kaneş Karumu", "Hattuşa Karumu" ve "Alişar Karumu"dur. [1]
Asur Ticaret Kolonileri
Mezopotamya'da kurulmuş devletlerin tarihleri ilk kuruluş evreleri dışta tutulacak olursa, Anadolu'nun tarihine göre daha iyi bilinir. Bunun nedeni Mezopotamya'da yapılmış ve bugün de sürmekte olan yoğun arkeolojik araştırmalarda ele geçen yazılı belge sayısının fazlalığı kadar bu yazılı belgeler arasında bulunan kral listelerinin varlığıdır.
Kral listeleri hatırlanabilen ilk krallardan belgenin yazıldığı âna kadar başa geçmiş bütün kralları tahtta kalış süreleri ile birlikte sıralar. Aradan geçen zamanla ilk kralların tümü akılda tutulamamış olduğundan adları bilinen krallara çok uzun egemenlik süreleri verilmiş; böylece daha iyi hatırlanan krallarla ilk başa geçenler arasında oluşan boşluk kapatılmaya çalışılmıştır. Bundan dolayı başlangıç evreleri için bu listeler fazla güvenilir tarih kaynakları değilse de daha sonraki tarihsel gelişimin öğrenilmesinde yararları büyüktür.
Yukarıdaki açıklamadan da anlaşılacağı gibi kral listeleri sadece hangi kralın hangisinden sonra geldiğini kaç yıl başta kaldığını gösteren ve devletleri göreli kronolojisini belirleyen kaynaklardır. Örneğin Kral A 10 yıl hükümdarlık etmiş sonra başa geçen Kral B 25 yıl tahtta kalmıştır. Listede üçüncü kral olarak görünen Kral C ile Kral A arasında 35 yıllık bir süre olduğu hesaplanabilmektedir ancak bu 35 yıllık zaman dilimi dünyanın yaratılışından bugüne akıp giden ve çeşitli takvim sistemleri ile kavrayabildiğimiz zaman içinde nereye oturtulmalıdır? Örneğin 1800-1835 arasına mı ya da 1210-1245 arasına mı? İşte kral listeleri bu sorulara yanıt vermez ama dolaylı olarak bunların yanıtlanmasına da yardım eder. Göreli kronolojiyi kesin kronoloji haline sokmak için yukarıdaki örnekte verdiğimiz zaman dilimi içinde bir değişmez nokta bulmak gerekmektedir. Bu kesin noktayı da bize Mısır ve Mezopotamya kaynaklı olan astronomi çalışmaları ve gökyüzü cisimlerinin hareketlerine ay ve güneş tutulmalarına ait gözlemlerin kaydedilmiş olduğu belgeler sağlar.
Bu gibi olaylar bazen çok uzun aralıklarla da olsa periyodik olarak olaylar tekrarlanmakta ve bu periyotların süresi biliniyorsa aynı durumun ne zamanlar görülmüş olabileceği geriye doğru hesaplanmaktadır. Sözgelimi eğer Kral B döneminin 3. yılında tam bir güneş tutulması olduğu belgelenmişse bu kralın yaşamış olduğu sanılan zaman kesiti içine rastlayan güneş tutulması hesaplanır ve diyelim ki M.Ö. 1337 yılı bulunur. Bundan sonrası artık kolaydır; elde edilen bu değişmez noktadan hareketle yalnız Kral B'nin değil listede adı geçen bütün kralların tarihleri saptanabilir dolayısıyla bir devletin kronolojisi ana hatları ile ortaya çıkar.
Kültepe yanındaki Asurlu tüccarlara ait yerleşme yerinde saptanan II. Tabakada bulunan tabletlerde geçen İrişum Sargon ve Puzuraşşur gibi Asur kral adları ve her yıl atanan ve yıllara adlarını veren yıl memurları'nın adları yardımıyla bu tabaka M.Ö. 19. yüzyıla Ib tabakası ise M.Ö. 18. yüzyıla tarihlenebilmektedir.
Buradaki tabletlerden anlaşıldığına göre yönetim merkezi Mezopotamya'daki Asur (bugün Kalat Şergat) kenti olan Asur Devleti vatandaşları olan tüccarlar M.Ö. 19. ve 18. yüzyıllarda Kültepe'de olduğu gibi Anadolu'nun değişik Pazar ağı geliştirmişlerdi. Bu ağ iki tür ticaret merkezinden oluşmaktaydı. Bunlardan biri Anadolu'da o zaman varlığı yine tabletlerden anlaşılan henüz merkezi bir devlet otoritesine bağlı olmayan kent beylikleri yakınında kurulmuş olan Asurlu tüccarların belirli bir serbesti içinde yaşayıp mesleklerini icra ettikleri adına Karum denilen ve Asurca liman ve rıhtım anlamına gelen yerleşmeler büyük yerleşmelerdi. Diğer bir yerleşme ise Asurca ubrum/wabrum sözcüğünden türetilmiş olan wabartum'lar (anlamı misafir) bulunmaktaydı ki bunlar herhalde ana merkezler arasında tüccarların konakladıkları belki mallarını geçici olarak depoladıkları bir çeşit kervansaraylardı.
Ticaret kolonisi terimi Asur'un Anadolu içine uzanan siyasal egemenliği olarak anlaşılmamalıdır. Bunlar hem Asurlu tüccarlara hem de koruması altına girdikleri kent beylerine karşılıklı çıkarlar sağlayan bir ticaret sisteminin parçalarıydı. Dikkat edilmesi gereken ikinci bir nokta da bu kolonilerin uluslararası bir karakter göstermesidir. Ele geçen belgelerdeki tüccar adları incelendiğinde burada yalnız Asurlular'ın değil yerli Anadolu halkına ait kişilerin de ticaret şirketlerine sahip oldukları ortaya çıkmaktadır. Bunların yanında Kuzey Suriye ve Kuzey Mezopotamya kökenli kişiler de ticaret yapmaktaydı. Bu nedenle çoğunluğu Asur'la sıkı ilişkile tüccarlardan oluşan bir topluluğu barındırmasına karşın bu yerleşmelerin yabancı devletlerin ve hükümdarların egemenliğinde olmadığını vurgulamak gerekmektedir.
Sözünü ettiğimiz ticaret ağı Kültepe Karumu'nun II. katı ile çağdaş belgelerde 10 Ib ile çağdaş belgelerde ise 4 adet olarak görülmektedir. Wabartum'lar ise II. tabakaya ait belgelerde yine 10 Ib'de bulunmuş belgelerde ise 2 adet olarak belirmektedir. Bütün örgütlenme içinde sistemli bir biçimde kazıldığı için en iyi tanınanı ve en çok yazılı belge vereni ve eski adının Kaneş olduğu anlaşılan Kültepe'deki Karum'dur. Tablet veren diğer 2 Karum sonradan Hititlerin başkentini oluşturacak olan Boğazköy'deki Karum Hattuş diğeri ise eski adını kesinlikle bilmediğimiz Alişar'daki tüccar yerleşmesidir. Bu iki Karumda da Kaneş Karumu'na oranla çok daha az sayıda tablet bulunmuştur.
Asur ile Anadolu arasındaki ticaretin temelini Asur'dan Anadolu'ya kalay ve dokuma ürünleri dışalımı karşılında da Anadolu'dan genellikle gümüş bazen de altın alımı yapıldığı bilinmekteyse de bakır ticaretinin Kaneş Karumu'ndan değil de bakır madenleri yakınında kurulmuş başka bir Karumdan yapıldığı anlaşılmaktadır; Kaneş Karumu'nda ele geçen belgelerde bakır yollanması ile ilgili bir şey yoktur. Büyük bir olasılıkla bakır ticaretini elinde tutan ve Fırat yakınındaki Ergani bakır madenleri ile ilişkile olan bir Karum bulunmaktaydı. Asurlu tüccarların Anadolu'ya getirdikleri kalayın da Mezopotamya'dan değil İran'da bulunan kalay kaynaklarından alındığı sanılmaktadır.Asur'dan getirilen tekstil ürünlerinin ise Asur'a başka bölgelerden dışalımı yapılan yünün dokunması ile oluşturulduğunu ve dokumacılık işinde genellikle kocaları Kaneş Karumu'nda ticaretle uğraşan kadınların çalıştığını öğreniyoruz. Bu arada bazı tekstil ürünlerinin Asur aracılığıyla güneydeki Babil'den alındığını işlenmiş eşya olarak bazı tunç malzemenin Asur'a dışsatımının yapıldığını yazılı belgelerden anlamaktayız. Mezopotamya ile İndus Bölgesi'nin de ticaret ilişkileri olduğuna dair ipuçlarına sahip olmamıza karşılık buradan alınan eşyanın Asurlu tüccarlar aracılığı ile Anadolu'ya gönderilip gönderilmediğini kesinlikle bilmiyoruz.
Ticaret kervanlarında eşekler kullanılmaktaydı. Her tüccarın ya da firmanın Asur'dan birkaç eşeklik kervanlarla yola çıktığı fakat bunların birleşerek konvoylar oluşturduğu kesindir. Tabletlerde tepenin üstünde pusuya yatmış kara bir köpek dağınık kervanları bekliyor; gözleri iyi insanları kolluyor biçiminde haydutları anlatan yarı edebi türde anlatımlara rastlanır. Buna karşın bu tehlikelerin Ortaçağ'da Akdeniz ticaretini olumsuz yönde etkileyen korsanların yarattığından daha az olduğu da söylenebilir. Kervanı korumakla yükümlü olan kişiye yapılan ödemelerden bazı belgelerde söz edilmekle beraber büyük güvenlik güçlerinin gerekli olduğunu gösteren bir kayıt yoktur.
Anadolu ile yapılan ticaretin Asurlu tüccarlara büyük kazançlar sağladığı özellikle tunç alaşımında kullanılan kalayın Anadolu'ya getirilmesinin %100'ü aşan kâr getirdiği eldeki yazılı belgelerden öğrenilmektedir. Alıcının borçlanması durumunda %30 oranında faiz elde edilmekteydi. Kolonilerin bulunduğu kentlerdeki yerel Anadolu kralları da buna karşılık dışalımı yapılan mallar üzerinden dokumalardan 1/20 kalaydan 2/65 oranın vergi almaktaydılar. Ayrıca kervan yollarının geçtiği bölgelerdeki başka beylere malın %10'u oranında yol vergisi ödemekteydiler. Kaneş gibi Karum'ların yakınında kurulu kentlerin kralları meteorik demir ve değerli taşları doğrudan kendileri satma hakkına da sahiptiler. Bu nedenle bazı malları yerel krallara haber vermeden kaçak olarak onların bölgelerine sokan ve vergiden kurtulma yollarına başvuran tüccarlar da yok değildi. Bir belgede ... kaçak mallar yakalandı; saray, Puşuken adlı tüccarı hapse attı. Gardiyanlar çok uyanık. Bütün ülkelere kaçakçılık bildirildi ve nöbetçiler kondu. Dikkat! Kaçakçılık yapmayın! biçiminde tüccarları uyaran bir metin dikkati çekmektedir. Yerel kralların Asurlu tüccarları koruma yükümlülüğünden başka soygunlar nedeniyle oluşan kayıplarını garanti etme yönünde de görevleri vardı. Tüccarlar ise siyasal ve adli bakımdan Asur yönetimine bağlıydılar.
Asurlu tüccarların yerleşmelerinde yaratmış oldukları maddi kültür Anadolulu bir karaktere sahiptir. Avluları tam merkezde olmayan tek ya da iki katlı dikdörtgen evleri çanak-çömlek madeni araçları ve pişmiş toprak heykelcikleri Anadolu'nun kültür çerçevesine çok uygundur. Geometrik motiflerle bezenmiş aslan boğa ve diğer hayvan ya da ayakkabı biçiminde yapılmış kaplar bu yerleşmenin kendine özgü ürünleridir. Tabletler üzerinde görülen mühürler de üslup bakımından aynı dönemdeki Mezopotamya örneklerinden farklıdır.
Anlaşıldığına göre Asurlu tüccarların oluşturdukları kültür maddi belgelerde kendini belli etmemekte Anadolu'ya yabancı kişilerin buralarda yaşadığı sadece yazılı belgelerden öğrenilmektedir. Bu tüccarların Anadolu kültürüne etkileri de fazla olmamıştır. İlişkileri daha çok korunması altında bulundukları saraylarla olmuş doğal olarak kültürel bakımdan daha tutucu olan yerel halk Asurlular'ın ne dilinden ne de toplumsal ve dinsel görüşlerinden fazla etkilenmemiştir. İleride sözünü edeceğimiz bir mektubun gösterdiği gibi bu kolonistlerin zamanında yerel Anadolu krallarının kendi aralarındaki yazışmalarında bile kullanmış oldukları Eski Asur dili Asur yerleşmelerinin ortadan kalkışından sonra tamamen silinip kaybolmuştur.
Asur Ticaret Kolonilerinin hangi nedenlerle sona erdiğini kesinlikle bilemiyoruz. Ancak kazılardan elde edilen verilere göre bunlar büyük bir yıkım sonunda yok olmuşlardır. Karum II ve Ib tabakaları arasındaki yangın bunun kanıtıdır. Ib katında ticaret ilişkilerinin az da olsa yeniden canlandığını fakat eski canlılığına kavuşmadan Asur ile olan bağların tümüyle kesildiğini görmekteyiz. [2]
Hattuş ve Asur Ticaret Kolonisi (Yaklaşık M.Ö. 2000-1700)
Bu Hatti yerleşmesi, izleyen Orta Tunç Çağı'nda o denli önemli bir merkez olur ki, M.Ö. 19./18. yüzyılda burada bir Karum (Asurlu tüccarların ticaret kolonisi) kurulur. Asurlu (Kuzey Irak'ta Orta Dicle kesiminde) tüccarlar bakır, gümüş ve altın ile değerli taşlar gibi hammaddeleri almak için Anadolu'ya geliyorlardı. Uzun eşek kervanlarıyla mallar Mezopotamya'ya taşınıyor; karşılık olarak oradan kalay, kumaş ve elbiseler getiriliyordu. Asurlu tüccarlar ayrıca Anadolu içindeki ticarete de katılıyorlardı. Anadolu'nun doğusu, kesişme noktalarında ticaret merkezlerinin kurulduğu bir yol ağıyla kaplanmıştı. Bu ticaret merkezleri İç Anadolu'da Hatti beyliklerinin merkezlerinde bulunuyorlardı. Asurlu tüccarlar buralarda aileleri ile birlikte yerli halktan ayrı mahallelerde yaşarlardı. Hatti beylerinin himayesinde yaşayan tüccarlar vergi vermekle yükümlüydüler. Ticaret ağının merkezi Kaneş/Neşa'da idi (Kayseri yakınlarındaki Kültepe).
Asurlu tüccarlarla birlikte yazı da Anadolu'ya gelir. Ticari işlemlerin altından kalkabilmek için belgeleme gerekliydi: Alım- satım, vadeli işler, kredi ve değiş-tokuş işlemleri Akadça çivi yazısı ile kil tabletlere kaydedilmişti. Tabletlerde merkezin adı da geçiyordu: Adı artık Hattuş idi.
Karum dönemi olarak da adlandırılan bu dönemde Büyükkale üzerinde bir sur inşa edilir. Burada Hattuş beylerinin oturduğu kesin görünüyor. Hatti yerleşmesi surun aşağı tarafındaki yamaçta, Hititlerin daha sonra Büyük Tapınağı yaptıkları alana kadar iniyordu. Asurlu tüccarların mahallesi olan Karum buranın kuzeyindeydi. Hem yerleşme, hem de Karum düşman saldırılarına karşı bir surla korunuyor olmalıydı.
M.Ö. 2.binin bu ilk yüzyıllarında İç Anadolu'da, yerli Hatti beyleri ile etki alanlarını genişletmeye çalışan Anadolu dışından gelmiş Hitit grupları sık sık ihtilafa düşüyorlardı. Kazılar, Hattuş şehrinin M.Ö. 1700'lerde büyük bir yangınla tahrip olduğunu gösterir. Çivi yazılı bir tablette bu tahribatla ilgili bir bilgi vardır. Kuşar'lı kral Anitta, Hattuş kralı Pijusti'yi yenip şehrini tahrip ettiğini anlatır:
"Geceleyin yaptığım bir saldırı ile şehri aldım. Yerine yaban otu ektim. Benden sonra her kim kral olur ve Hattuş'u yeniden iskan ederse gökyüzünün Fırtına Tanrısı'nın laneti üzerine olsun."
Anitta, gücüne merkez olarak 160 kilometre güneydoğudaki Kaneş / Neşa şehrini seçer. Burası Assur kolonilerinin merkezi olarak zaten nüfuzlu ve güçlü bir yerdi.
Anitta'nın Hattuş ile ilgili lanetinin etkisinin ne kadar sürdüğünü bilmiyoruz; ancak şehrin konumu, su kaynaklarının bolluğu gibi etkenler, kısa zamanda yerleşmecileri yeniden buraya çekmiş olmalıdır. M.Ö.17. yüzyılın ikinci yarısında şehir yine o kadar cazipti ki bir Hitit kralı burayı başkent olarak seçer ve böylece Hattiler'in Hattuş'undan Hititlerin Hattuşa'sı doğar. [3]
Kaynaklar
[1] http://tr.wikipedia.org/wiki/karum
[2] www.1forum.net/felsefe-psikoloji/asur-ticaret-kolonileri-10177.html
[3] www.hattuscha.de/turkce/kenttarih2.htm
0Awesome Comments!