Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı ve Mâhiyeti
Doç. Dr. Ramazan TOSUN
Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi.
1.Bölüm
ÖZET
Osmanlı Devleti’ni parçalama projeleri çerçevesinde sunî olarak ortaya çıkarılan Ermeni Meselesi Şark Meselesi’nin unsurlarından bir tanesidir. Bu sunî meselenin ortaya çıkmasında ve Ermeni teröründe Ermeni Komiteleri kadar İngiltere, Rusya, Fransa ve Amerika gibi devletler birinci derecede rol oynamışlardır. Dolayısıyla Ermeni teröründen sorumludurlar. Ermeni Meselesi’nin ortaya çıkmasında Ermeni Kilisesi ve okulları da rol almışlardır.
Yukarda sayılan unsurlar tarafından isyana hazır hale getirilen Ermeniler, devamlı silâhlanarak Devletimizin ve milletimizin zor anlarında harekete geçmişlerdir. Bir önceki isyan bir sonrakinin şartlarını hazırlamıştır. Bu isyanlarda, masum Türkler Ermeni komitecileri tarafından katledildiği halde dünya kamuoyuna olaylar tersyüz edilerek aktarılmış ve böylece hem devletimiz, hem milletimiz mahkum edilmeye çalışılmıştır.
ANAHTAR KELİMELER
Ermeni Meselesi, Ermeni Komiteleri, Ermeni isyanları, İngiltere, Rusya, Fransa, Amerika
THE OCCURRENCE AND THE CHARACTER OF THE ARMENIAN QUESTION ABSTRACT
Armenian Question, which was created artificially in the frame of projects aiming the disintegration of Ottoman State, is one of the elements of “Eastern Question”. In the occurrence of this artificial question and the Armenian terror, states like England, Russia, France and America have played a leading role as much as Armenia. Therefore they are responsible for the Armenian terror. Armenian Church and Armenian schools also have had part in the occurrence of the Armenian Question. Armenians, which were prepared for revolution by the elements mentioned above, by arming continuously, took action at the hardest moments of our country and our nation. The former revolution has prepared the conditions of the subsequent. Although innocent Turks have been massacred by the Armenian rebels, events have been transferred to the world public opinion by completely misrepresented so both our state and our nation have been tried to be convicted.
KEYWORDS
Armenian Question, Armenian Committees, Armenian revolts, England, Russia, France, America.
A. ERMENİ MESELESİNİN SEBEPLERİ
Ermeniler, Türk devletlerinin idaresinde, bilhassa da Osmanlı döneminde tarihlerinin hiçbir döneminde sahip olmadıkları hak ve imkânlara sahip olmuşlardır. Bu kadar geniş hak ve imkânlara sahip olan, millet-i sadıka olarak bilinen Ermeniler, nasıl oldu da devletimiz, milletimiz için bir tehlike, bir mesele haline gelmişlerdir ? Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde sunî olarak başlatılan, günümüzde hala Türk milletini ve tarihini mahkum etmek için devam ettirilen Ermeni Meselesinin mahiyeti nedir ? Bu sunî meselenin arkasında hangi devletler vardır? Ermeni Meselesi, Avrupalı koloniyalist ve emperyalist devletleri de yakından ilgilendirecek boyutlara erişmesine veya eriştirilmesine rağmen, dünya kamuoyuna kasıtlı olarak daima Türk-Ermeni meselesi olarak yansıtılmıştır.Böylece Ermeni meselesinin ortaya çıkmasında birinci derecede rol oynayan ve makro seviyede ele alınması gereken sebepler gözden kaçırılmak istenmiştir. Nitekim, konu daima tek taraflı ve dar bir açıdan mütalâa edilerek, Avrupalı devletlerin Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışmaları, dünya kamuoyu nazarında tasvip edilebilir bir hareket şekline sokulmuştur Oysa, Ermeni Meselesi’nin bir Türk-Ermeni meselesi olmadığı, bu hadisenin birçok sebeplerinin bulunduğu ve bu sebeplerin arkasında da başta İngiltere, Rusya, Fransa, Amerika gibi devletlerin olduğu tarihî bir hakikattir. Ermeni olaylarının açık müsebbipleri ve tezgâhlayıcılarının, belgeler ışığında araştırıldığında, Osmanlı Devleti üzerinde emelleri olan ve olayların patlak verdiği zamanlardan çok daha önceleri onu bölmek, parçalamak için 100’ün üzerinde plân, proje yapan Batılı devletlerin, tabiatıyla onlara alet olan Ermeni ve yabancı teşkilât, komite mensuplarının ve zamanla ruhanî görevlerini terk edip dünyevî işlere ve siyasî meselelere karışmaya hatta teşkilâtları yönlendirip teçhiz etmeğe başlayan Ermeni ve yabancı din adamlarının olduğu görülecektir
Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı ve Mahiyeti
Osmanlı Devleti’ni parçalamak, onun toprakları üzerinde kendilerine bağımlı, minnettarlık hisleriyle bağlı devletçikler kurdurmak gayesiyle bizim irademizin dışında tezgâhlanan, sahneye konulan, bugün de Türk milletini ve tarihini mahkûm etmek için gündemde tutulan Ermeni meselesinin sebepleri ve aktörleri şunlardır.
a. Şark Meselesi ve Emperyalizm
Ermeni Meselesi, emperyalist devletlerin politikalarının bir sonucudur. Emperyalizm, bir devletin diğer bir devlet üzerinde, ister maddî, ister manevî bir kontrol, nüfûz kurması veya bir üstünlük sağlaması demektir
Türkiye’nin jeopolitiğini iyi bilen emperyalist devletler, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, bölgedeki siyasî menfaâtları için parçala ve hükmet düstûru ile, genellikle Batı tarafından Doğu’ya empoze edilen bir doktrin olarak târîf edilen Oryantalizm ve bu yoldaki kuruluşlar ile resmî bilgilerin çıkar katmanları sâyesinde Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermeni, Kürt, Kafkasyalı gibi toplumların koruyucusu olarak ortaya çıkıp, bunlar hakkında plânlar, projeler hazırlıyorlar, Şark politikalarını düzenliyorlardı
.
Şark Meselesi, Türklerin Anadolu coğrafyasını Türkiye haline getirmeye başladıkları tarihlerde ortaya çıkmış, 1815 Viyana Konferansı’nda da yine bizzat Batılılar tarafından ismi konulmuştur. İsminden anlaşıldığı gibi, Şark Meselesi Türk Milletinin meselesi değildir.Türk Milletine ve devletlerine (Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti) karşı Batılılar ve son yüzyıllarda da Rusya tarafından takip edilen, temelinde Batı emperyalizminin, Türk düşmanlığının yattığı politikasının ismidir.Söz konusu devletler hedeflerine varabilmek için her türlü metodu ve Türk Devleti ve milletine zarar verebilecek, kendi çıkarlarına hizmet edebilecek her unsuru kullanmışlardır.Bugün de kullanmaya devam etmektedirler. Bu unsurlardan bir tanesi de Ermenilerdir. Bundan dolayıdır ki Ermeni Meselesi, Batılı devletler ve Rusya tarafından; Ermeni kilisesi, Ermeni komitaları, Batılı ve Amerikalı misyonerler ve kandırılmış bir kısım Ermeni tebaamız kullanılmak suretiyle çıkarılmıştır. Bu politika çerçevesinde Ermeni Meselesinde rol oynayan başlıca devletler ve amaçları üzerinde durmak lâzımdır:
İngiltere
Bu manadaki Batılı devletlerin başında İngiltere gelmektedir. Batı yayılmacılığının temel araçlarından biri durumunda olan misyoner okulları Osmanlı Devleti'nde XVI. yüzyıldan itibaren faaliyet göstermeye başlamıştır.[5]
Diğer devletler gibi İngiltere de bu yolla Osmanlı Devleti'ndeki gayr-i Müslim unsurlara ulaşma ve onları bahane ederek Devletimizin içişlerine karışmaya başlamıştır. İngiltere, 1846 yılında İstanbul'da bir Protestan Cemaati İdare Heyeti teşekkül ettirmiştir.[6]
İngiltere, Ermeni Meselesi'ne müdahale etmek ve onu kendi lehine yönlendirmekle hem Rusya'nın elinden önemli bir kozu almış, hem de Osmanlı Devleti'nin içişlerine karışabilmek için yeni ve önemli bir bahane bulmuş olacaktı. Çünkü, Ermenilerle ilk ilgilenen ve onları kendi çıkarları için ilk kullanan devlet Çarlık Rusyası olmuştur. Oysa bu durum İngiltere'nin Akdeniz'deki, Ortadoğu'daki ve yolları buralardan geçen diğer sömürgeleri için ilerde tehdit yaratabilecek bir gidişat idi.
Ayrıca Rusya, Balkanlar'da Sırp ve Slavları kullanarak yaptığı gibi, Doğu Anadolu'da da Ermenileri kullanarak sıcak denizlere inmeye çalışmaktadır. İşte Rusya'nın bu amaçları karşısında tedirginliğe düşen İngiltere, Rusya'nın elinden bu kozu almak için Ermeni Meselesi'nde yerini almıştır. Böylece iki emperyalist devletin nüfuz mücadelesi neticesinde Ermeni Meselesi ortaya çıkmaya başlamıştır. İngiltere böylece, batıda Balkanlı ulusları, doğuda ise Ermenileri kullanarak Basra Körfezi ve Akdeniz'e inmek isteyen Rusya ile kendi nüfuz bölgesi arasında tampon bir Ermeni devleti kurdurtarak, Ruslarla Ermenileri çarpıştırmak istiyordu. Aslında her iki devletin de amacı Ermenilerin bağımsız bir devlet olmasını sağlamak değil, onları kendi nüfuzları altına alarak kullanmaktır.[7]
İngiltere'nin Ermenilere ve Ermeni Meselesi'ne bakış açısını, yukarıdaki ifadeleri de teyit eden şu hadise açıklıkla ortaya koymaktadır:
İngilizlerin l918 Eylül'ünde Bakü'yü boşalttıkları haberiyle beraber, Ermenilerin hıyanetiyle alakalı haberlerin de çıkması üzerine İngiliz propaganda hizmetleri bu haberleri tesirsiz kılabilmek için faaliyete geçmiştir. Bu tarihlerde İngiliz propaganda teşkilatında çalışan A.J. Toynbee şu enteresan memorandumu kaleme almıştır:
Yukarıdaki haberleri kastederek; Ermenilerin kredisini düşürmek, Türk aleyhtarlığı davasını zayıflatmak demektir.Türk'ün, başı felaketten kurtulmayan, asil bir insan olduğu itikadını öldürmek çok güç olmuştur. Bu durum bu itikadı canlandıracak ve Ermenilerin olduğu kadar Zionistlerle Arapların prestijine de zarar verecektir. Türklerin Ermenilere yaptığı muamele, Türk meselesinin radikal şekilde hallini ülkede ve hariçte kamuoylarına kabul ettirmek için Majesteleri Hükümetinin elindeki en büyük sermayedir, [8] demektedir.
Görüldüğü gibi, İngiltere, Ermeni Meselesi ile Türk Meselesini, yani Şark Meselesini de kökünden halletmek; Türk Devleti'nin varlığına son verdiği gibi, onun kurucusu ve esas unsuru olan Türk milletinin o coğrafyadaki hayat hakkını da ortadan kaldırmak için gerekli kamuoyu desteğini sağlama peşindedir. Şayet, İngiltere'nin amacı Ermenilere samimi olarak sahip çıkmak olsaydı, İsveçli Oden Hedin'in yazdığı gibi;Şayet 380 milyon insanı himaye altında tutan, küçük ülkelerin koruyucusu bir ülke, gerçekten insan haklarını korumayı düşünüyorsa, buna, Türkiye'den çok daha kötü şartların hüküm sürdüğü müttefiki Rusya'dan başlaması uygun olurdu [9] kanaatindeyiz. İngiltere'nin samimiyetsizliği, esas Ermenistan’ı işgali altında tutan, diğer bütün toplumlara yaptığı gibi Ermenilere de zulmeden Çarlık Rusyasına ses çıkarmayıp, hatta zaman zaman işbirliği yapıp, Osmanlı ülkesinde huzur içerisinde yaşayan Ermeni azınlığın güya haklarını savunmaya kalkmasından anlaşılmaktadır.
Rusya
Ermeni Meselesi'nin ortaya çıkmasında rol oynayan bir diğer devlet de Rusya'dır.
Rusya, Çar Deli Petro'dan itibaren, bir dünya devleti olabilmek için sıcak denizlere inmek , İngiltere, Fransa gibi devrin güçlü devletleri ile yarışabilmek için politikalar geliştirmeye ve uygulamaya başlamıştır. Ancak, bütün bu politikaların hedefleri Osmanlı Devleti'nin, Türk dünyasının aleyhine olmuştur.[10]
Rusya, bir taraftan bulunduğu coğrafyada topraklarını genişletirken, diğer taraftan Boğazlar, Doğu Anadolu ve Balkanlar yoluyla sıcak denizlere inmeye çalışmıştır. Oysa, bu yolların hepsi Osmanlı Devleti'ni alakadar etmektedir. İşte Ermeni Meselesi bu politikanın bir parçasıdır. Daha doğrusu, Rusya, Ermeni Meselesi'ni bu politikasının önemli bir kısmını hayata geçirebilmek için kullanmayı plânlamıştır. Tabi ki burada şu soru akla gelmektedir. Rusya, niçin ısrarla Doğu Anadolu ve dolayısıyla Ermenileri kendi politikasının tahakkuku için vazgeçilmez olarak görmüştür? Çünkü, Ermeni Meselesi'nin ortaya çıkmasında, siyasî konjonktürün Ermenilerden istifadeyi gerekli kılmasının büyük payı olmuştur. Hakikaten, Berlin Kongresi'nden sonra artık Balkanların hemen hemen tamamı Osmanlı Devleti'nden ayrılacak ve bu topraklar, Osmanlı Devleti'ne savaş açmak için bahane olarak kullanılabilecek yerler olmaktan çıkacaktır. Ayrıca Rusya, sıcak denizlere inmek için Balkanların kendisine bir geçit olamayacağını, istiklâllerini kazanmalarını fiilen temin ettiği bu yeni devletlerin kendisine minnet duygularıyla bağlı kalmadıklarını görmüştür. Bunun için Rusya'nın sıcak denizlere inmek için yegane yolu Boğazlar ve Kafkaslar-Doğu Anadolu kalmıştır. Doğu Anadolu'da da Ermenilerden faydalanmayı düşünmüştür.[11]
Rusya'nın Kafkaslar ve Doğu Anadolu'daki Ermenilerle ilgilenmesi Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rusya'nın Türkiye'deki Hıristiyanların üzerinde söz sahibi olması üzerine hız kazanmıştır.[12]
Gerek l774 Küçük Kaynarca Antlaşması,gerekse l829 Edirne Antlaşması ile Osmanlı ülkesindeki Ortodoks Hıristiyanlar üzerinde söz sahibi olan Rusya hem bu yolla, hem de savaşlarda genellikle Kafkasları ve Doğu Anadolu'nun bir kısmını sık sık işgal etmeye başladığı için oralardaki Ermeniler üzerinde propaganda uygulayarak bu meselenin çıkmasını sağlamaya çalışmıştır.
Rusya'nın Ermeniler üzerindeki tesirleri ve tahrikleri 93 Harbi ile iyice artmıştır. Ayastafanos Antlaşması'nın l6.maddesi, Rusya tarafından Osmanlı Devleti'ne şu şekilde kabul ettirilmiştir:Osmanlı Devleti, Ermenilerin yerleşmiş oldukları eyâletlerde bölge menfaatlerinin gerektirdiği ıslâhat ve tensikatı vakit kaybetmeksizin icra edeceğini ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı emniyetlerini koruyacağını taahhüt eder.[13]
Rusların Ermenileri kendi menfaatleri için bir maşa gibi kullandığı ve bilâhare de kullanmaya devam edeceği hâdiselerin dönüm noktası bu devre kabul edilir. Bilhassa Rusya’da yetişen Ermeni gençleri, Rusların rehberliğinde kurdukları sivil çeteler ile, Kafkas ve Doğu Anadolu Türklerinin unutamayacakları korkunç katliamlar icra etmişlerdir.[14]
Rusya başta olmak üzere , dış güçler bu ve benzeri maddeleri bahane ederek Osmanlı Devleti'nin içişlerine daha sık ve daha şiddetli olarak müdahalelerini devam ettirmişlerdir. Osmanlı Devleti, iyi niyetle ıslahat yapmaya başladığı zaman da yine bu devletler Devletimizin bu gayretlerini baltalamak, başarısız kılmak için yerli unsurları da kullanmak suretiyle harekete geçmişlerdir. Bir araştırmacının da ifade ettiği gibi; Ermeniler tarihin hiçbir döneminde gerçek anlamda bağımsız bir siyasî teşkilâtlanmaya sahip olamamışlardır... Bu sebeple Ermeniler sürekli olarak başka devletlerin himayesinde yaşamış bir topluluk olarak değerlendirilebilir. Başka toplumlarla olan beraberliklerinde de azınlık olmaktan kurtulamamışlardır.[15]
Hal böyle olduğu halde, 93 Harbi ve sonrası gelişmelerden iyice cesaretlenen ve başta Rusya olmak üzere, Osmanlı Devleti üzerinde birtakım emelleri olan dış güçlerin tahrik ettiği Ermeniler Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da bağımsız bir Ermeni devleti kurma hayaliyle, kendilerini Bizans'ın asimilasyonundan kurtarıp, kültürlerini,dinlerini korumalarını, kısaca, bugün Ermeni toplumu ismi altındaki varlıklarını borçlu oldukları Türk Milleti'ne ve Devleti'ne karşı haince ve gaddarca hareketlerini artırmışlardır. Bu tutumlarını, yine kendilerinin çoğunlukta oldukları asıl Ermenistan'ı kendi işgali altında tutan Rusya'nın teşvik ve kışkırtmaları ile I. Dünya Savaşı yıllarında da devam ettirmişlerdir. Rusya'nın ve diğer Batılı devletlerin kendilerini maşa olarak kullandıklarını anlamamışlardır. Şu ifadeler, hem önemli
bir hakikati, hem de Rusya'nın nasıl iki yüzlü bir politika takip ettiğini göstermektedir: Erzurum olayları sırasında oradaki Rusya konsolosu Vali Semih Bey'i ziyarete gelmiş ve böyle asi bir halkı Rusya'da olsa mutlaka kırarlar.[16] demiştir. Bu, hakikatin ifadesidir. Ancak, aynı konsolos kendisiyle görüşen Ermeni komitecilerine de Türkiye gibi vahşi bir hükümetin idaresi altında yaşamağa değmez [17] demiştir. Bu da Rusya'nın politikasını, samimiyetini göstermesi açısından önemlidir. Ne enteresandır ki, daha önceki dönemlerde olduğu gibi, I. Dünya Harbi yıllarında da Ermenileri kışkırtıp, onların ihtiraslarını körükleyip işgal ettiği Türk topraklarında binlerce Türk'ü katletmelerine sebep olan Rusya'nın devamı olan Sovyet Rusya, l970'li yıllarda ASALA gibi Ermeni terör örgütlerini yetiştirip, onlara siyasî ve malî yardım yaparak Türkiye üzerine saldığı yetmiyormuş gibi, sanki l915'lerde kendi sayesinde yapılan Türk katliamının faturasını yine Türklere çıkartmak için gayret sarf etmiştir.
Fransa
Ermeni Meselesi'nin çıkmasında ve Ermeni olaylarında Rusya veya İngiltere kadar olmasa da Fransa'nın rolü de vardır. l853 Kırım Savaşı ve l856 Paris Konferansı'nda Rusya'nın emellerine, İngiltere ve Fransa'nın da askerî ve diplomatik baskılarıyla son verilmişse de bu defa da Ermeniler üzerindeki tahrikler bu üç Devlet arasında bir rekabete dönüşmüştür.[18]
Fransa, diğer Avrupalı devletler ve Amerika ile beraber misyonerlik faaliyetleriyle Ermeni Meselesi'nde rol oynamıştır.[19]
I. Dünya Savaşı sonunda Güneydoğu Anadolu'nun bir kısmını ve Çukurova'yı işgal eden Fransa, daha önce Türk Milletine ve Devleti'ne karşı suç işleyerek Lübnan taraflarına kaçan Ermeni katillerini işgal ettiği ve güvenliği kendisinin teminatı altında olması gereken Türk beldelerine getirmiştir. Fransız ordusu ile beraber bölgeye gelen Ermeni çeteleri, Türklere karşı katliam ve soygun hareketlerine girişmişlerdir.[20]
l970'li yıllarda tıpkı Rusya'nın yaptığı gibi Ermeni terörüne her türlü desteği vermiştir. Aynı Fransa, dedelerini I. Dünya Savaşı sonlarında Ermenilere katlettirdiği bölge insanının bugün güya haklarını savunmaya soyunmaktadır. Bu bir devlet için, medenî olduğunu iddia eden bir millet için yüz kızartıcı misallere Fransa'nın Kuzey Afrika ülkelerinde yaptıklarını da ilave etmek lâzımdır. Kendi anavatanlarında, XX. yüzyılın ortasında bağımsız olmak isteyen yüz binlerce Cezayirli, Tunuslu Fransa tarafından katledilmiştir. O zaman, Fransa'nın Ermeni Meselesi'ndeki rolünü, iyi niyetlerle bir toplumun bağımsızlığını savunmak gibi değerlendirmek mümkün değildir. O da,tıpkı diğerleri gibi, Osmanlı Devleti üzerindeki politikalarını tahakkuk ettirebilmek için Ermenileri vasıta olarak, piyon olarak kullanma yoluna gitmiştir.
Amerika
Ermeni Meselesi'nin çıkartılmasında Amerika'nın da rolü vardır. l800'lerden itibaren Amerikan tüccar, maceracı ve misyonerleri dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Osmanlı topraklarında da önemli rol oynamışlardır.[21]
Amerikalı misyonerler Türkiye'deki faaliyet alanlarını üç bölgeye ayırmışlardır: Doğu, Batı ve Orta Anadolu. Her bir misyonda eğitim, sağlık, kadınlar arası Hıristiyanlaştırma programı, erkekler arası Hıristiyanlaştırma programı, yayın ve Ermeni-Müslüman ilişkilerini içeren altı dalda görev yaptıkları [22] anlaşılmaktadır. Tabi ki bu misyonerlerin ilk ilişkileri Osmanlı Ermenileri ile olmuştur. l830 yılında Osmanlı Devleti ile Amerika arasında imzalanan ticaret anlaşması.[23]
Amerikan misyonerlerinin faaliyetlerini artırmıştır. Misyoner merkezlerinin Ermenilerin bulunduğu yerlere yayıldığı görülmektedir. Şöyle ki , l820'de ilk merkez olan İzmir'i l831'de İstanbul, l839'da Trabzon ve Erzurum, l847'de Kayseri, Maraş, Urfa, l855'te Harput, l859'da Tarsus, Sivas, l873'te Van merkezleri [24] izlemiştir.
Ermenilerin millî şuurla ve Hıristiyanlık taassubuyla yetiştirilmeleri Amerikan misyonerlerinin ilk amacı olmuştur. Bu misyonerlerin en büyük başarısı Robert Koleji'nin açılmasından sonra görülmüştür. İstanbul'daki kolej, Cyrus Hamlin tarafından kurulmuştur. İlk öğrencileri Ermeni ve Bulgar gençlerinden oluşmuştur. Bu kolejden mezun olanlar, zamanla ünlü komitacı liderler haline gelmişlerdir. Daha ziyade Ermenilerin bulundukları yerlerde kurulan bu misyonerlik teşkilâtlarındaki öğretmenler bir taraftan Ermeni gençlerini azgın bir Türk düşmanı yetiştirirken, diğer taraftan da onlara silâh yapmasını öğretmişlerdir.[25]
Bu faaliyetler karşısında Osmanlı idaresinin tavrı nasıldı? Bir araştırmacıya göre; Amerikalı misyonerlerin faaliyetlerini kısıtlamak bir yana, onlara türlü kolaylıklar bile sağlıyordu. Nedeni de, öbür emperyalist Avrupa ülkelerinin yanında tarafsızlığına inandığı Amerika'nın güvencesine sığınmakta olmasıydı. Amerika'nın kendi topraklarında emperyalist bir emeli olmadığına inanıyordu. Bu yakınlık, özellikle l877-l878 Osmanlı-Rus Savaşından sonra daha da gelişti...Amerikalı misyonerlerin kurmak istedikleri eğitim kurumlarına kolaylıklar sağlanmış, arazi alımı, bina vs. gibi işlevlerde bir engellemeye gidilmemişti. Onlar da Protestan kilisesinden sağladıkları büyük maddî destekle Türkiye'nin en ücra köşelerinde bile ilkin ilkokul düzeyinde başlattıkları okullarını kuruyorlardı.[26]
Burada dikkat çeken bir hususa işaret etmekte fayda vardır:
Ermeni Meselesi'nin çıkmasında İngiltere ve Rusya'dan sonra en büyük paya Amerika sahiptir. Aynı zamanda, Ermenileri, en az söz konusu iki devlet kadar kendi emperyalist amaçları için kullanan da Amerika'dır. Oysa, yukarda bir araştırmacının ifade ettiği dönemde de, I. Dünya Harbi sonunda da bir kısım aydınımız, Avrupa ve Rus emperyalizmi karşısında Amerika'ya umut bağlamışlardır.
Amerika'nın, Ermeni Meselesi'nde bırakınız Osmanlı Devleti'nin yanında olmayı, tarafsız dahi olmadığını yine kendi misyonerleri muhtelif vesilelerle ifade etmişlerdir: Bu misyonerlerden biri Seymour'dur. Seymour, Amerikalıların bulundukları ülkelerin kanunlarına uymak zorunda oldukları halde Osmanlı Devleti'ne karşı kendilerinin tavır aldıklarını, Ermenilere açıktan taraf olduklarını itiraf etmiştir. Cyrus Hamlin de; Ermeni sorununu Avrupa büyük devletlerinin yarattığı yapay bir gelişme olarak niteleyip konunun oluşmasında dışarıdan yönlendirilen Ermeni ihtilâl komitelerinin rolüne işaret etmiştir. Yargısını Ermeniler bu meselede oyuna geldiler, diye açıklamıştır.[27]
b. Osmanlı Islâhatı
Emperyalist devletler, Osmanlı ıslahat çalışmalarını da Ermeni meselesinin çıkarılmasında bir bahane olarak kullanmışlardır. Söz konusu devletlerin XIX. Yüzyıl sonlarındaki politikalarının Anadolu Islahatından çok muhtar veya bağımsız bir Ermenistan’ı kendi menfaatleri için gerçekleştirmek olmasına rağmen, aralarındaki rekabet ve Osmanlı Devleti’nin bazen olayların üzerine gitmek, bazen de dalgalanmaya bırakarak Avrupalı devletler arasındaki dengeden yararlanmak suretiyle uyguladığı siyaset sayesinde, 25 yıl boyunca başarıya ulaşamamıştır.[28]
Osmanlı Devleti’nin dağılmasını önlemek için yapılan ıslahatlar, zaman zaman emperyalist devletlerin içişlerimize müdahale etmelerinin yolunu açmıştır. 1834-1914 döneminde yapılan reformlarla Avrupa’nın içişlerimize müdahalesi ve emperyalizmin imparatorluğa nüfuzu arasında sıkı bir münasebet ve “synchronism” (zamandaşlık) görmemek mümkün değildir. Her müdahale bir reform projesi, her reform uygulaması bir başka müdahale, her ikisi ise Batı emperyalizminin imparatorluğa girmesi neticesini doğurmuştu.[29]
Böylece emperyalist devletler, diğer azınlıklar gibi Ermenileri de kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmışlardır. Azınlıklar ise ıslahatları kendilerinin siyasî bağımsızlıkları yolunda bir araç olarak görmüşlerdir.[30]
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda imzalanan Ayastafanos Antlaşmasının 16. maddesinde; Osmanlı Devleti, Ermenilerin yerleşmiş oldukları eyâlerde bölge menfaatlerinin gerektirdiği ıslâhat ve tensikatı vakit kaybetmeksizin icra edeceğini ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı emniyetlerini koruyacağını taahhüt eder denilmektedir.[31]
Böylece konu hem milletlerarası bir statü kazanmış, hem de Ermeniler lehine içişlerimize müdahalenin yolu açılmıştır.[32]
c. Kilise
Ermeni Meselesinin ortaya çıkmasında, isyanlarda kilise de büyük rol oynamıştır.[33]
Başından sonuna kadar ki Ermeni olayları incelendiği zaman bunların plânlayıcısı ve idaresinin Ermeni din adamları olduğu görülmektedir. İsyanların merkezi olarak daima karşımıza Ermeni Patrikhânesi ve kiliseleri çıkacaktır.[34]
Ermeni din adamları, Osmanlı Devleti’nin kendilerine sağladığı imkânlardan faydalanarak millî hislerin yayılması için çalışmışlar ve dinî konuları ikinci plâna bırakarak faaliyet göstermişlerdir. Manastırlarda, kiliselerde, okullarda yürüttükleri faaliyetlerle zamanla düşmanlık tohumlarını yeşertmişlerdir.[35]
Ermeni din adamlarının bu rolüne Rus generali Mayewski şöyle temas etmektedir: Ermeni din adamlarının dinî eğitim konusundaki çalışmaları ise hemen yok gibiydi. Buna karşılık, Ermeni papazları milliyetçilik fikirlerini yaymak için çok çalışmışlardır. Yüzyıllardan beri, ilâhî hizmetlerin yerine Müslümanlara karşı Hıristiyanların dinî düşmanlıklarının aşılandığı esrarengiz kiliselerin duvarları arasında bu tür fikirler gelişmiştir. Okullar ve seminerler, dinî liderlerin bu eserine büyük ölçüde yardım etmişlerdir. Doğu Hıristiyanları gibi kiliseleri de, Hıristiyanlığın kaidelerini ve ananelerini bir tarafa bırakarak, millî propagandayı başlıca meşguliyetleri haline getirmişlerdir.[36]
Ermeni kilisesi, varlığını devam ettirebilmek için bütün Ermenileri bir arada tutacak ve kiliseye bağlayacak ortak bir düşünceye ihtiyaç duymuştur. İşte
bunun içindir ki Ermenilere devlet olmaları gerektiği fikrini aşılamaya başlamıştır. Bundan dolayıdır ki Ermeni milletinden, Ermeni devletinden, Ermeni tarihinden değil Ermeni kilisesinden, Ermeni Kilisesi Devletinden bahsetmek lâzımdır. Tarihi boyunca olduğu gibi Ermeni kilisesinin, mevcudiyetini koruyabilmesi için bir kuvvete, bir devlete ihtiyacı vardır. Ermeni Devleti fikrini doğuran, Ermeni toplumu değil, Ermeni kilisesidir. Varlığını sürdürmeyi ve imtiyazlarını kaybetmemeyi bağımsız bir Ermeni devletinin kurulmasında gören Ermeni kilisesi, yukarıda bahsedilen dış güçlerle de işbirliği yaparak, Osmanlı topraklarında isyanları hazırlamıştır.[37]
Ermeni Patrikhanesi ve kiliseleri Millî Mücadele döneminde de ihanetlerine devam etmişlerdir. Ermeni Patrikhanesinde Millî Mücadele aleyhtarı toplantılar tertip edilmiştir.[38]
d. Ermeni Komiteleri
Yukarda bahsettiğimiz gelişmeler, kışkırtmalar, destekler neticesinde Ermeni isyanlarını başlatmak ve bu olaylarda rol almak üzere Ermeni komiteleri kurulmuştur, kurdurulmuştur. Bu komiteler, sadece yüz binlerce masum Türk'ü hunharca katletmekle kalmamışlar, kendi toplumlarını da maceradan maceraya sürüklemişlerdir. Bu durumu, İngiltere'nin Erzurum Konsolosu Mr. Graves, New-York Herald gazetesi muhabiri Sidney Whitman'ın bir sorusu üzerine şu şekilde değerlendirmiştir:
-Eğer bu memlekete (Türkiye'ye) hiçbir Ermeni Komitecisi gelmemiş olsaydı ve Ermenileri isyana tahrik ve teşvik etmeseydi, bu mukatele olur muydu?
-Elbette ki hayır. Zannetmem ki bir tek Ermeni öldürülmüş olsun.[39]
Yine bu durum bir Rus generalin, Mayewski'nin kendi hükümetine verdiği raporda da ifade edilmiştir: Türkiye'de, komitecilerin girmediği yerlerde, Ermeniler rahattırlar. Bu komiteler bugün de faaliyete geçseler Ermeniler yeniden eski sefil vaziyetlerine düşerler. l895 senesine kadar Ermenilerin Türkiye'deki ıstırapları, müzayakaları hep hayalî ve mübalağalı uydurma masallardır. Türkiye'deki Ermeniler, diğer yerlerdekilerden daha fena durumda değillerdir.
e. Emniyet
İhtilâlcilerin yağma, katliam dediği şeyler, daha çok Kafkasya'da olmaktadır. Mal ve can emniyetine gelince, Türkiye hükümetinin nüfuz ve hâkimiyeti olan yerdeki, Elizabettpol vilâyetimizden daha ziyadedir
Yine aynı general, Ermeni komitacılarını, Balkanlardaki komitacılarla mukayesesinde şu değerlendirmeyi yapmıştır:
Balkanlar'da çalışmalarıyla, fedakârlıklarıyla ve cesaretleriyle şöhret bulmuş olanlar görülür, ancak Ermeniler içinde tek bir benzerini bulmak mümkün mü? Hayır. Neden? Çünkü bunlar fakir köylülerin sırtından yaşamayı meslek edinmiş ve cellat rolü oynayan başıboş kimselerdir. Bunlar kurtarıcı olarak adlandırılabilirler mi? Hayır, çünkü ellerindeki silahlar sadece zayıflara karşı kullanılmıştır. Silahsız köylü Ermeniler ise, kanları pahasına, silahlı isyancılara yardım etmek zorunda bırakılmışlardır.[41]
Doç. Dr. Ramazan TOSUN
Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi.
1.Bölüm
ÖZET
Osmanlı Devleti’ni parçalama projeleri çerçevesinde sunî olarak ortaya çıkarılan Ermeni Meselesi Şark Meselesi’nin unsurlarından bir tanesidir. Bu sunî meselenin ortaya çıkmasında ve Ermeni teröründe Ermeni Komiteleri kadar İngiltere, Rusya, Fransa ve Amerika gibi devletler birinci derecede rol oynamışlardır. Dolayısıyla Ermeni teröründen sorumludurlar. Ermeni Meselesi’nin ortaya çıkmasında Ermeni Kilisesi ve okulları da rol almışlardır.
Yukarda sayılan unsurlar tarafından isyana hazır hale getirilen Ermeniler, devamlı silâhlanarak Devletimizin ve milletimizin zor anlarında harekete geçmişlerdir. Bir önceki isyan bir sonrakinin şartlarını hazırlamıştır. Bu isyanlarda, masum Türkler Ermeni komitecileri tarafından katledildiği halde dünya kamuoyuna olaylar tersyüz edilerek aktarılmış ve böylece hem devletimiz, hem milletimiz mahkum edilmeye çalışılmıştır.
ANAHTAR KELİMELER
Ermeni Meselesi, Ermeni Komiteleri, Ermeni isyanları, İngiltere, Rusya, Fransa, Amerika
THE OCCURRENCE AND THE CHARACTER OF THE ARMENIAN QUESTION ABSTRACT
Armenian Question, which was created artificially in the frame of projects aiming the disintegration of Ottoman State, is one of the elements of “Eastern Question”. In the occurrence of this artificial question and the Armenian terror, states like England, Russia, France and America have played a leading role as much as Armenia. Therefore they are responsible for the Armenian terror. Armenian Church and Armenian schools also have had part in the occurrence of the Armenian Question. Armenians, which were prepared for revolution by the elements mentioned above, by arming continuously, took action at the hardest moments of our country and our nation. The former revolution has prepared the conditions of the subsequent. Although innocent Turks have been massacred by the Armenian rebels, events have been transferred to the world public opinion by completely misrepresented so both our state and our nation have been tried to be convicted.
KEYWORDS
Armenian Question, Armenian Committees, Armenian revolts, England, Russia, France, America.
A. ERMENİ MESELESİNİN SEBEPLERİ
Ermeniler, Türk devletlerinin idaresinde, bilhassa da Osmanlı döneminde tarihlerinin hiçbir döneminde sahip olmadıkları hak ve imkânlara sahip olmuşlardır. Bu kadar geniş hak ve imkânlara sahip olan, millet-i sadıka olarak bilinen Ermeniler, nasıl oldu da devletimiz, milletimiz için bir tehlike, bir mesele haline gelmişlerdir ? Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde sunî olarak başlatılan, günümüzde hala Türk milletini ve tarihini mahkum etmek için devam ettirilen Ermeni Meselesinin mahiyeti nedir ? Bu sunî meselenin arkasında hangi devletler vardır? Ermeni Meselesi, Avrupalı koloniyalist ve emperyalist devletleri de yakından ilgilendirecek boyutlara erişmesine veya eriştirilmesine rağmen, dünya kamuoyuna kasıtlı olarak daima Türk-Ermeni meselesi olarak yansıtılmıştır.Böylece Ermeni meselesinin ortaya çıkmasında birinci derecede rol oynayan ve makro seviyede ele alınması gereken sebepler gözden kaçırılmak istenmiştir. Nitekim, konu daima tek taraflı ve dar bir açıdan mütalâa edilerek, Avrupalı devletlerin Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışmaları, dünya kamuoyu nazarında tasvip edilebilir bir hareket şekline sokulmuştur Oysa, Ermeni Meselesi’nin bir Türk-Ermeni meselesi olmadığı, bu hadisenin birçok sebeplerinin bulunduğu ve bu sebeplerin arkasında da başta İngiltere, Rusya, Fransa, Amerika gibi devletlerin olduğu tarihî bir hakikattir. Ermeni olaylarının açık müsebbipleri ve tezgâhlayıcılarının, belgeler ışığında araştırıldığında, Osmanlı Devleti üzerinde emelleri olan ve olayların patlak verdiği zamanlardan çok daha önceleri onu bölmek, parçalamak için 100’ün üzerinde plân, proje yapan Batılı devletlerin, tabiatıyla onlara alet olan Ermeni ve yabancı teşkilât, komite mensuplarının ve zamanla ruhanî görevlerini terk edip dünyevî işlere ve siyasî meselelere karışmaya hatta teşkilâtları yönlendirip teçhiz etmeğe başlayan Ermeni ve yabancı din adamlarının olduğu görülecektir
Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı ve Mahiyeti
Osmanlı Devleti’ni parçalamak, onun toprakları üzerinde kendilerine bağımlı, minnettarlık hisleriyle bağlı devletçikler kurdurmak gayesiyle bizim irademizin dışında tezgâhlanan, sahneye konulan, bugün de Türk milletini ve tarihini mahkûm etmek için gündemde tutulan Ermeni meselesinin sebepleri ve aktörleri şunlardır.
a. Şark Meselesi ve Emperyalizm
Ermeni Meselesi, emperyalist devletlerin politikalarının bir sonucudur. Emperyalizm, bir devletin diğer bir devlet üzerinde, ister maddî, ister manevî bir kontrol, nüfûz kurması veya bir üstünlük sağlaması demektir
Türkiye’nin jeopolitiğini iyi bilen emperyalist devletler, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, bölgedeki siyasî menfaâtları için parçala ve hükmet düstûru ile, genellikle Batı tarafından Doğu’ya empoze edilen bir doktrin olarak târîf edilen Oryantalizm ve bu yoldaki kuruluşlar ile resmî bilgilerin çıkar katmanları sâyesinde Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermeni, Kürt, Kafkasyalı gibi toplumların koruyucusu olarak ortaya çıkıp, bunlar hakkında plânlar, projeler hazırlıyorlar, Şark politikalarını düzenliyorlardı
.
Şark Meselesi, Türklerin Anadolu coğrafyasını Türkiye haline getirmeye başladıkları tarihlerde ortaya çıkmış, 1815 Viyana Konferansı’nda da yine bizzat Batılılar tarafından ismi konulmuştur. İsminden anlaşıldığı gibi, Şark Meselesi Türk Milletinin meselesi değildir.Türk Milletine ve devletlerine (Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti) karşı Batılılar ve son yüzyıllarda da Rusya tarafından takip edilen, temelinde Batı emperyalizminin, Türk düşmanlığının yattığı politikasının ismidir.Söz konusu devletler hedeflerine varabilmek için her türlü metodu ve Türk Devleti ve milletine zarar verebilecek, kendi çıkarlarına hizmet edebilecek her unsuru kullanmışlardır.Bugün de kullanmaya devam etmektedirler. Bu unsurlardan bir tanesi de Ermenilerdir. Bundan dolayıdır ki Ermeni Meselesi, Batılı devletler ve Rusya tarafından; Ermeni kilisesi, Ermeni komitaları, Batılı ve Amerikalı misyonerler ve kandırılmış bir kısım Ermeni tebaamız kullanılmak suretiyle çıkarılmıştır. Bu politika çerçevesinde Ermeni Meselesinde rol oynayan başlıca devletler ve amaçları üzerinde durmak lâzımdır:
İngiltere
Bu manadaki Batılı devletlerin başında İngiltere gelmektedir. Batı yayılmacılığının temel araçlarından biri durumunda olan misyoner okulları Osmanlı Devleti'nde XVI. yüzyıldan itibaren faaliyet göstermeye başlamıştır.[5]
Diğer devletler gibi İngiltere de bu yolla Osmanlı Devleti'ndeki gayr-i Müslim unsurlara ulaşma ve onları bahane ederek Devletimizin içişlerine karışmaya başlamıştır. İngiltere, 1846 yılında İstanbul'da bir Protestan Cemaati İdare Heyeti teşekkül ettirmiştir.[6]
İngiltere, Ermeni Meselesi'ne müdahale etmek ve onu kendi lehine yönlendirmekle hem Rusya'nın elinden önemli bir kozu almış, hem de Osmanlı Devleti'nin içişlerine karışabilmek için yeni ve önemli bir bahane bulmuş olacaktı. Çünkü, Ermenilerle ilk ilgilenen ve onları kendi çıkarları için ilk kullanan devlet Çarlık Rusyası olmuştur. Oysa bu durum İngiltere'nin Akdeniz'deki, Ortadoğu'daki ve yolları buralardan geçen diğer sömürgeleri için ilerde tehdit yaratabilecek bir gidişat idi.
Ayrıca Rusya, Balkanlar'da Sırp ve Slavları kullanarak yaptığı gibi, Doğu Anadolu'da da Ermenileri kullanarak sıcak denizlere inmeye çalışmaktadır. İşte Rusya'nın bu amaçları karşısında tedirginliğe düşen İngiltere, Rusya'nın elinden bu kozu almak için Ermeni Meselesi'nde yerini almıştır. Böylece iki emperyalist devletin nüfuz mücadelesi neticesinde Ermeni Meselesi ortaya çıkmaya başlamıştır. İngiltere böylece, batıda Balkanlı ulusları, doğuda ise Ermenileri kullanarak Basra Körfezi ve Akdeniz'e inmek isteyen Rusya ile kendi nüfuz bölgesi arasında tampon bir Ermeni devleti kurdurtarak, Ruslarla Ermenileri çarpıştırmak istiyordu. Aslında her iki devletin de amacı Ermenilerin bağımsız bir devlet olmasını sağlamak değil, onları kendi nüfuzları altına alarak kullanmaktır.[7]
İngiltere'nin Ermenilere ve Ermeni Meselesi'ne bakış açısını, yukarıdaki ifadeleri de teyit eden şu hadise açıklıkla ortaya koymaktadır:
İngilizlerin l918 Eylül'ünde Bakü'yü boşalttıkları haberiyle beraber, Ermenilerin hıyanetiyle alakalı haberlerin de çıkması üzerine İngiliz propaganda hizmetleri bu haberleri tesirsiz kılabilmek için faaliyete geçmiştir. Bu tarihlerde İngiliz propaganda teşkilatında çalışan A.J. Toynbee şu enteresan memorandumu kaleme almıştır:
Yukarıdaki haberleri kastederek; Ermenilerin kredisini düşürmek, Türk aleyhtarlığı davasını zayıflatmak demektir.Türk'ün, başı felaketten kurtulmayan, asil bir insan olduğu itikadını öldürmek çok güç olmuştur. Bu durum bu itikadı canlandıracak ve Ermenilerin olduğu kadar Zionistlerle Arapların prestijine de zarar verecektir. Türklerin Ermenilere yaptığı muamele, Türk meselesinin radikal şekilde hallini ülkede ve hariçte kamuoylarına kabul ettirmek için Majesteleri Hükümetinin elindeki en büyük sermayedir, [8] demektedir.
Görüldüğü gibi, İngiltere, Ermeni Meselesi ile Türk Meselesini, yani Şark Meselesini de kökünden halletmek; Türk Devleti'nin varlığına son verdiği gibi, onun kurucusu ve esas unsuru olan Türk milletinin o coğrafyadaki hayat hakkını da ortadan kaldırmak için gerekli kamuoyu desteğini sağlama peşindedir. Şayet, İngiltere'nin amacı Ermenilere samimi olarak sahip çıkmak olsaydı, İsveçli Oden Hedin'in yazdığı gibi;Şayet 380 milyon insanı himaye altında tutan, küçük ülkelerin koruyucusu bir ülke, gerçekten insan haklarını korumayı düşünüyorsa, buna, Türkiye'den çok daha kötü şartların hüküm sürdüğü müttefiki Rusya'dan başlaması uygun olurdu [9] kanaatindeyiz. İngiltere'nin samimiyetsizliği, esas Ermenistan’ı işgali altında tutan, diğer bütün toplumlara yaptığı gibi Ermenilere de zulmeden Çarlık Rusyasına ses çıkarmayıp, hatta zaman zaman işbirliği yapıp, Osmanlı ülkesinde huzur içerisinde yaşayan Ermeni azınlığın güya haklarını savunmaya kalkmasından anlaşılmaktadır.
Rusya
Ermeni Meselesi'nin ortaya çıkmasında rol oynayan bir diğer devlet de Rusya'dır.
Rusya, Çar Deli Petro'dan itibaren, bir dünya devleti olabilmek için sıcak denizlere inmek , İngiltere, Fransa gibi devrin güçlü devletleri ile yarışabilmek için politikalar geliştirmeye ve uygulamaya başlamıştır. Ancak, bütün bu politikaların hedefleri Osmanlı Devleti'nin, Türk dünyasının aleyhine olmuştur.[10]
Rusya, bir taraftan bulunduğu coğrafyada topraklarını genişletirken, diğer taraftan Boğazlar, Doğu Anadolu ve Balkanlar yoluyla sıcak denizlere inmeye çalışmıştır. Oysa, bu yolların hepsi Osmanlı Devleti'ni alakadar etmektedir. İşte Ermeni Meselesi bu politikanın bir parçasıdır. Daha doğrusu, Rusya, Ermeni Meselesi'ni bu politikasının önemli bir kısmını hayata geçirebilmek için kullanmayı plânlamıştır. Tabi ki burada şu soru akla gelmektedir. Rusya, niçin ısrarla Doğu Anadolu ve dolayısıyla Ermenileri kendi politikasının tahakkuku için vazgeçilmez olarak görmüştür? Çünkü, Ermeni Meselesi'nin ortaya çıkmasında, siyasî konjonktürün Ermenilerden istifadeyi gerekli kılmasının büyük payı olmuştur. Hakikaten, Berlin Kongresi'nden sonra artık Balkanların hemen hemen tamamı Osmanlı Devleti'nden ayrılacak ve bu topraklar, Osmanlı Devleti'ne savaş açmak için bahane olarak kullanılabilecek yerler olmaktan çıkacaktır. Ayrıca Rusya, sıcak denizlere inmek için Balkanların kendisine bir geçit olamayacağını, istiklâllerini kazanmalarını fiilen temin ettiği bu yeni devletlerin kendisine minnet duygularıyla bağlı kalmadıklarını görmüştür. Bunun için Rusya'nın sıcak denizlere inmek için yegane yolu Boğazlar ve Kafkaslar-Doğu Anadolu kalmıştır. Doğu Anadolu'da da Ermenilerden faydalanmayı düşünmüştür.[11]
Rusya'nın Kafkaslar ve Doğu Anadolu'daki Ermenilerle ilgilenmesi Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rusya'nın Türkiye'deki Hıristiyanların üzerinde söz sahibi olması üzerine hız kazanmıştır.[12]
Gerek l774 Küçük Kaynarca Antlaşması,gerekse l829 Edirne Antlaşması ile Osmanlı ülkesindeki Ortodoks Hıristiyanlar üzerinde söz sahibi olan Rusya hem bu yolla, hem de savaşlarda genellikle Kafkasları ve Doğu Anadolu'nun bir kısmını sık sık işgal etmeye başladığı için oralardaki Ermeniler üzerinde propaganda uygulayarak bu meselenin çıkmasını sağlamaya çalışmıştır.
Rusya'nın Ermeniler üzerindeki tesirleri ve tahrikleri 93 Harbi ile iyice artmıştır. Ayastafanos Antlaşması'nın l6.maddesi, Rusya tarafından Osmanlı Devleti'ne şu şekilde kabul ettirilmiştir:Osmanlı Devleti, Ermenilerin yerleşmiş oldukları eyâletlerde bölge menfaatlerinin gerektirdiği ıslâhat ve tensikatı vakit kaybetmeksizin icra edeceğini ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı emniyetlerini koruyacağını taahhüt eder.[13]
Rusların Ermenileri kendi menfaatleri için bir maşa gibi kullandığı ve bilâhare de kullanmaya devam edeceği hâdiselerin dönüm noktası bu devre kabul edilir. Bilhassa Rusya’da yetişen Ermeni gençleri, Rusların rehberliğinde kurdukları sivil çeteler ile, Kafkas ve Doğu Anadolu Türklerinin unutamayacakları korkunç katliamlar icra etmişlerdir.[14]
Rusya başta olmak üzere , dış güçler bu ve benzeri maddeleri bahane ederek Osmanlı Devleti'nin içişlerine daha sık ve daha şiddetli olarak müdahalelerini devam ettirmişlerdir. Osmanlı Devleti, iyi niyetle ıslahat yapmaya başladığı zaman da yine bu devletler Devletimizin bu gayretlerini baltalamak, başarısız kılmak için yerli unsurları da kullanmak suretiyle harekete geçmişlerdir. Bir araştırmacının da ifade ettiği gibi; Ermeniler tarihin hiçbir döneminde gerçek anlamda bağımsız bir siyasî teşkilâtlanmaya sahip olamamışlardır... Bu sebeple Ermeniler sürekli olarak başka devletlerin himayesinde yaşamış bir topluluk olarak değerlendirilebilir. Başka toplumlarla olan beraberliklerinde de azınlık olmaktan kurtulamamışlardır.[15]
Hal böyle olduğu halde, 93 Harbi ve sonrası gelişmelerden iyice cesaretlenen ve başta Rusya olmak üzere, Osmanlı Devleti üzerinde birtakım emelleri olan dış güçlerin tahrik ettiği Ermeniler Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da bağımsız bir Ermeni devleti kurma hayaliyle, kendilerini Bizans'ın asimilasyonundan kurtarıp, kültürlerini,dinlerini korumalarını, kısaca, bugün Ermeni toplumu ismi altındaki varlıklarını borçlu oldukları Türk Milleti'ne ve Devleti'ne karşı haince ve gaddarca hareketlerini artırmışlardır. Bu tutumlarını, yine kendilerinin çoğunlukta oldukları asıl Ermenistan'ı kendi işgali altında tutan Rusya'nın teşvik ve kışkırtmaları ile I. Dünya Savaşı yıllarında da devam ettirmişlerdir. Rusya'nın ve diğer Batılı devletlerin kendilerini maşa olarak kullandıklarını anlamamışlardır. Şu ifadeler, hem önemli
bir hakikati, hem de Rusya'nın nasıl iki yüzlü bir politika takip ettiğini göstermektedir: Erzurum olayları sırasında oradaki Rusya konsolosu Vali Semih Bey'i ziyarete gelmiş ve böyle asi bir halkı Rusya'da olsa mutlaka kırarlar.[16] demiştir. Bu, hakikatin ifadesidir. Ancak, aynı konsolos kendisiyle görüşen Ermeni komitecilerine de Türkiye gibi vahşi bir hükümetin idaresi altında yaşamağa değmez [17] demiştir. Bu da Rusya'nın politikasını, samimiyetini göstermesi açısından önemlidir. Ne enteresandır ki, daha önceki dönemlerde olduğu gibi, I. Dünya Harbi yıllarında da Ermenileri kışkırtıp, onların ihtiraslarını körükleyip işgal ettiği Türk topraklarında binlerce Türk'ü katletmelerine sebep olan Rusya'nın devamı olan Sovyet Rusya, l970'li yıllarda ASALA gibi Ermeni terör örgütlerini yetiştirip, onlara siyasî ve malî yardım yaparak Türkiye üzerine saldığı yetmiyormuş gibi, sanki l915'lerde kendi sayesinde yapılan Türk katliamının faturasını yine Türklere çıkartmak için gayret sarf etmiştir.
Fransa
Ermeni Meselesi'nin çıkmasında ve Ermeni olaylarında Rusya veya İngiltere kadar olmasa da Fransa'nın rolü de vardır. l853 Kırım Savaşı ve l856 Paris Konferansı'nda Rusya'nın emellerine, İngiltere ve Fransa'nın da askerî ve diplomatik baskılarıyla son verilmişse de bu defa da Ermeniler üzerindeki tahrikler bu üç Devlet arasında bir rekabete dönüşmüştür.[18]
Fransa, diğer Avrupalı devletler ve Amerika ile beraber misyonerlik faaliyetleriyle Ermeni Meselesi'nde rol oynamıştır.[19]
I. Dünya Savaşı sonunda Güneydoğu Anadolu'nun bir kısmını ve Çukurova'yı işgal eden Fransa, daha önce Türk Milletine ve Devleti'ne karşı suç işleyerek Lübnan taraflarına kaçan Ermeni katillerini işgal ettiği ve güvenliği kendisinin teminatı altında olması gereken Türk beldelerine getirmiştir. Fransız ordusu ile beraber bölgeye gelen Ermeni çeteleri, Türklere karşı katliam ve soygun hareketlerine girişmişlerdir.[20]
l970'li yıllarda tıpkı Rusya'nın yaptığı gibi Ermeni terörüne her türlü desteği vermiştir. Aynı Fransa, dedelerini I. Dünya Savaşı sonlarında Ermenilere katlettirdiği bölge insanının bugün güya haklarını savunmaya soyunmaktadır. Bu bir devlet için, medenî olduğunu iddia eden bir millet için yüz kızartıcı misallere Fransa'nın Kuzey Afrika ülkelerinde yaptıklarını da ilave etmek lâzımdır. Kendi anavatanlarında, XX. yüzyılın ortasında bağımsız olmak isteyen yüz binlerce Cezayirli, Tunuslu Fransa tarafından katledilmiştir. O zaman, Fransa'nın Ermeni Meselesi'ndeki rolünü, iyi niyetlerle bir toplumun bağımsızlığını savunmak gibi değerlendirmek mümkün değildir. O da,tıpkı diğerleri gibi, Osmanlı Devleti üzerindeki politikalarını tahakkuk ettirebilmek için Ermenileri vasıta olarak, piyon olarak kullanma yoluna gitmiştir.
Amerika
Ermeni Meselesi'nin çıkartılmasında Amerika'nın da rolü vardır. l800'lerden itibaren Amerikan tüccar, maceracı ve misyonerleri dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Osmanlı topraklarında da önemli rol oynamışlardır.[21]
Amerikalı misyonerler Türkiye'deki faaliyet alanlarını üç bölgeye ayırmışlardır: Doğu, Batı ve Orta Anadolu. Her bir misyonda eğitim, sağlık, kadınlar arası Hıristiyanlaştırma programı, erkekler arası Hıristiyanlaştırma programı, yayın ve Ermeni-Müslüman ilişkilerini içeren altı dalda görev yaptıkları [22] anlaşılmaktadır. Tabi ki bu misyonerlerin ilk ilişkileri Osmanlı Ermenileri ile olmuştur. l830 yılında Osmanlı Devleti ile Amerika arasında imzalanan ticaret anlaşması.[23]
Amerikan misyonerlerinin faaliyetlerini artırmıştır. Misyoner merkezlerinin Ermenilerin bulunduğu yerlere yayıldığı görülmektedir. Şöyle ki , l820'de ilk merkez olan İzmir'i l831'de İstanbul, l839'da Trabzon ve Erzurum, l847'de Kayseri, Maraş, Urfa, l855'te Harput, l859'da Tarsus, Sivas, l873'te Van merkezleri [24] izlemiştir.
Ermenilerin millî şuurla ve Hıristiyanlık taassubuyla yetiştirilmeleri Amerikan misyonerlerinin ilk amacı olmuştur. Bu misyonerlerin en büyük başarısı Robert Koleji'nin açılmasından sonra görülmüştür. İstanbul'daki kolej, Cyrus Hamlin tarafından kurulmuştur. İlk öğrencileri Ermeni ve Bulgar gençlerinden oluşmuştur. Bu kolejden mezun olanlar, zamanla ünlü komitacı liderler haline gelmişlerdir. Daha ziyade Ermenilerin bulundukları yerlerde kurulan bu misyonerlik teşkilâtlarındaki öğretmenler bir taraftan Ermeni gençlerini azgın bir Türk düşmanı yetiştirirken, diğer taraftan da onlara silâh yapmasını öğretmişlerdir.[25]
Bu faaliyetler karşısında Osmanlı idaresinin tavrı nasıldı? Bir araştırmacıya göre; Amerikalı misyonerlerin faaliyetlerini kısıtlamak bir yana, onlara türlü kolaylıklar bile sağlıyordu. Nedeni de, öbür emperyalist Avrupa ülkelerinin yanında tarafsızlığına inandığı Amerika'nın güvencesine sığınmakta olmasıydı. Amerika'nın kendi topraklarında emperyalist bir emeli olmadığına inanıyordu. Bu yakınlık, özellikle l877-l878 Osmanlı-Rus Savaşından sonra daha da gelişti...Amerikalı misyonerlerin kurmak istedikleri eğitim kurumlarına kolaylıklar sağlanmış, arazi alımı, bina vs. gibi işlevlerde bir engellemeye gidilmemişti. Onlar da Protestan kilisesinden sağladıkları büyük maddî destekle Türkiye'nin en ücra köşelerinde bile ilkin ilkokul düzeyinde başlattıkları okullarını kuruyorlardı.[26]
Burada dikkat çeken bir hususa işaret etmekte fayda vardır:
Ermeni Meselesi'nin çıkmasında İngiltere ve Rusya'dan sonra en büyük paya Amerika sahiptir. Aynı zamanda, Ermenileri, en az söz konusu iki devlet kadar kendi emperyalist amaçları için kullanan da Amerika'dır. Oysa, yukarda bir araştırmacının ifade ettiği dönemde de, I. Dünya Harbi sonunda da bir kısım aydınımız, Avrupa ve Rus emperyalizmi karşısında Amerika'ya umut bağlamışlardır.
Amerika'nın, Ermeni Meselesi'nde bırakınız Osmanlı Devleti'nin yanında olmayı, tarafsız dahi olmadığını yine kendi misyonerleri muhtelif vesilelerle ifade etmişlerdir: Bu misyonerlerden biri Seymour'dur. Seymour, Amerikalıların bulundukları ülkelerin kanunlarına uymak zorunda oldukları halde Osmanlı Devleti'ne karşı kendilerinin tavır aldıklarını, Ermenilere açıktan taraf olduklarını itiraf etmiştir. Cyrus Hamlin de; Ermeni sorununu Avrupa büyük devletlerinin yarattığı yapay bir gelişme olarak niteleyip konunun oluşmasında dışarıdan yönlendirilen Ermeni ihtilâl komitelerinin rolüne işaret etmiştir. Yargısını Ermeniler bu meselede oyuna geldiler, diye açıklamıştır.[27]
b. Osmanlı Islâhatı
Emperyalist devletler, Osmanlı ıslahat çalışmalarını da Ermeni meselesinin çıkarılmasında bir bahane olarak kullanmışlardır. Söz konusu devletlerin XIX. Yüzyıl sonlarındaki politikalarının Anadolu Islahatından çok muhtar veya bağımsız bir Ermenistan’ı kendi menfaatleri için gerçekleştirmek olmasına rağmen, aralarındaki rekabet ve Osmanlı Devleti’nin bazen olayların üzerine gitmek, bazen de dalgalanmaya bırakarak Avrupalı devletler arasındaki dengeden yararlanmak suretiyle uyguladığı siyaset sayesinde, 25 yıl boyunca başarıya ulaşamamıştır.[28]
Osmanlı Devleti’nin dağılmasını önlemek için yapılan ıslahatlar, zaman zaman emperyalist devletlerin içişlerimize müdahale etmelerinin yolunu açmıştır. 1834-1914 döneminde yapılan reformlarla Avrupa’nın içişlerimize müdahalesi ve emperyalizmin imparatorluğa nüfuzu arasında sıkı bir münasebet ve “synchronism” (zamandaşlık) görmemek mümkün değildir. Her müdahale bir reform projesi, her reform uygulaması bir başka müdahale, her ikisi ise Batı emperyalizminin imparatorluğa girmesi neticesini doğurmuştu.[29]
Böylece emperyalist devletler, diğer azınlıklar gibi Ermenileri de kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmışlardır. Azınlıklar ise ıslahatları kendilerinin siyasî bağımsızlıkları yolunda bir araç olarak görmüşlerdir.[30]
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda imzalanan Ayastafanos Antlaşmasının 16. maddesinde; Osmanlı Devleti, Ermenilerin yerleşmiş oldukları eyâlerde bölge menfaatlerinin gerektirdiği ıslâhat ve tensikatı vakit kaybetmeksizin icra edeceğini ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı emniyetlerini koruyacağını taahhüt eder denilmektedir.[31]
Böylece konu hem milletlerarası bir statü kazanmış, hem de Ermeniler lehine içişlerimize müdahalenin yolu açılmıştır.[32]
c. Kilise
Ermeni Meselesinin ortaya çıkmasında, isyanlarda kilise de büyük rol oynamıştır.[33]
Başından sonuna kadar ki Ermeni olayları incelendiği zaman bunların plânlayıcısı ve idaresinin Ermeni din adamları olduğu görülmektedir. İsyanların merkezi olarak daima karşımıza Ermeni Patrikhânesi ve kiliseleri çıkacaktır.[34]
Ermeni din adamları, Osmanlı Devleti’nin kendilerine sağladığı imkânlardan faydalanarak millî hislerin yayılması için çalışmışlar ve dinî konuları ikinci plâna bırakarak faaliyet göstermişlerdir. Manastırlarda, kiliselerde, okullarda yürüttükleri faaliyetlerle zamanla düşmanlık tohumlarını yeşertmişlerdir.[35]
Ermeni din adamlarının bu rolüne Rus generali Mayewski şöyle temas etmektedir: Ermeni din adamlarının dinî eğitim konusundaki çalışmaları ise hemen yok gibiydi. Buna karşılık, Ermeni papazları milliyetçilik fikirlerini yaymak için çok çalışmışlardır. Yüzyıllardan beri, ilâhî hizmetlerin yerine Müslümanlara karşı Hıristiyanların dinî düşmanlıklarının aşılandığı esrarengiz kiliselerin duvarları arasında bu tür fikirler gelişmiştir. Okullar ve seminerler, dinî liderlerin bu eserine büyük ölçüde yardım etmişlerdir. Doğu Hıristiyanları gibi kiliseleri de, Hıristiyanlığın kaidelerini ve ananelerini bir tarafa bırakarak, millî propagandayı başlıca meşguliyetleri haline getirmişlerdir.[36]
Ermeni kilisesi, varlığını devam ettirebilmek için bütün Ermenileri bir arada tutacak ve kiliseye bağlayacak ortak bir düşünceye ihtiyaç duymuştur. İşte
bunun içindir ki Ermenilere devlet olmaları gerektiği fikrini aşılamaya başlamıştır. Bundan dolayıdır ki Ermeni milletinden, Ermeni devletinden, Ermeni tarihinden değil Ermeni kilisesinden, Ermeni Kilisesi Devletinden bahsetmek lâzımdır. Tarihi boyunca olduğu gibi Ermeni kilisesinin, mevcudiyetini koruyabilmesi için bir kuvvete, bir devlete ihtiyacı vardır. Ermeni Devleti fikrini doğuran, Ermeni toplumu değil, Ermeni kilisesidir. Varlığını sürdürmeyi ve imtiyazlarını kaybetmemeyi bağımsız bir Ermeni devletinin kurulmasında gören Ermeni kilisesi, yukarıda bahsedilen dış güçlerle de işbirliği yaparak, Osmanlı topraklarında isyanları hazırlamıştır.[37]
Ermeni Patrikhanesi ve kiliseleri Millî Mücadele döneminde de ihanetlerine devam etmişlerdir. Ermeni Patrikhanesinde Millî Mücadele aleyhtarı toplantılar tertip edilmiştir.[38]
d. Ermeni Komiteleri
Yukarda bahsettiğimiz gelişmeler, kışkırtmalar, destekler neticesinde Ermeni isyanlarını başlatmak ve bu olaylarda rol almak üzere Ermeni komiteleri kurulmuştur, kurdurulmuştur. Bu komiteler, sadece yüz binlerce masum Türk'ü hunharca katletmekle kalmamışlar, kendi toplumlarını da maceradan maceraya sürüklemişlerdir. Bu durumu, İngiltere'nin Erzurum Konsolosu Mr. Graves, New-York Herald gazetesi muhabiri Sidney Whitman'ın bir sorusu üzerine şu şekilde değerlendirmiştir:
-Eğer bu memlekete (Türkiye'ye) hiçbir Ermeni Komitecisi gelmemiş olsaydı ve Ermenileri isyana tahrik ve teşvik etmeseydi, bu mukatele olur muydu?
-Elbette ki hayır. Zannetmem ki bir tek Ermeni öldürülmüş olsun.[39]
Yine bu durum bir Rus generalin, Mayewski'nin kendi hükümetine verdiği raporda da ifade edilmiştir: Türkiye'de, komitecilerin girmediği yerlerde, Ermeniler rahattırlar. Bu komiteler bugün de faaliyete geçseler Ermeniler yeniden eski sefil vaziyetlerine düşerler. l895 senesine kadar Ermenilerin Türkiye'deki ıstırapları, müzayakaları hep hayalî ve mübalağalı uydurma masallardır. Türkiye'deki Ermeniler, diğer yerlerdekilerden daha fena durumda değillerdir.
e. Emniyet
İhtilâlcilerin yağma, katliam dediği şeyler, daha çok Kafkasya'da olmaktadır. Mal ve can emniyetine gelince, Türkiye hükümetinin nüfuz ve hâkimiyeti olan yerdeki, Elizabettpol vilâyetimizden daha ziyadedir
Yine aynı general, Ermeni komitacılarını, Balkanlardaki komitacılarla mukayesesinde şu değerlendirmeyi yapmıştır:
Balkanlar'da çalışmalarıyla, fedakârlıklarıyla ve cesaretleriyle şöhret bulmuş olanlar görülür, ancak Ermeniler içinde tek bir benzerini bulmak mümkün mü? Hayır. Neden? Çünkü bunlar fakir köylülerin sırtından yaşamayı meslek edinmiş ve cellat rolü oynayan başıboş kimselerdir. Bunlar kurtarıcı olarak adlandırılabilirler mi? Hayır, çünkü ellerindeki silahlar sadece zayıflara karşı kullanılmıştır. Silahsız köylü Ermeniler ise, kanları pahasına, silahlı isyancılara yardım etmek zorunda bırakılmışlardır.[41]
0Awesome Comments!