Deli Petro'nun Vasiyetnamesi



Deli Petro'nun Vasiyetnamesi
Mustafa Müftüoğlu

Deli Petro

Bugünkü Rusya'nın esasını teşkil eden "Moskova Büyük Prensliği", 15. yüzyıldan itibaren hızla genişleyip kuvvetlenmeye başlamış ve bu hızlı inkişaf sarhoşluğuyla 16. yüzyıl içinde Moskof'un başında bulunan "Müthiş" lakaplı 4. İvan, kendisine imparator manasına gelen "Çar" ünvanını yakıştırıvermiştir. Kısa zamanda küçük Rus prensliklerini ortadan kaldıran, bu arada Kazan ve Ejderhan / Astırhan hanlıklarını da ele geçiren 4. İvan, ana tarafından Bizans imparatorlarıyla olan alakasını hatırlayıp kendini Doğu Roma varisi de saymış, hatta zaman zaman;

«Eğer İstanbul, ikinci Roma ise; Moskova da üçüncü Roma'dır.»

diye bir şeyler de sayıklamıştır. 4. İvan devrinde bütün Volga boyu, Rus hakimiyeti altına girmiş ve ilk defa Hazar Denizi'ne kadar yayılan Moskof, bir taraftan İran'ı, diğer taraftan Kırım Hanlığı'nı tehditle Karadeniz'e inebilmenin yollarını aramaya başlamıştır.

16. yüzyıl içinde Rusya'nın başında nasıl böyle bir "Müthiş İvan" varsa; 17. yüzyıl sonlarında da bir "Deli Petro" vardır. Bu adam, Çar Birinci petro'dur. 1672'de doğan ve 10 yaşında Çar olan Deli Petro, 1725'te ölmüş ve onun ölümüyle Moskof'un başına Petro'nun meşhur metresi 1. Katherina geçmiştir. Bilindiği gibi 1. Katherina, Deli Petro'yu Pruth Savaşı'nda müthiş hezimetten (sondan) kurtaran kadındır. Tarihin büyük bir asker olduğundan bahsettiği Deli Petro, Pruth'ta bizim Baltacı Mehmed Paşamız karşısında perişan olmuş ve yine o büyük asker denilen Petro, o meşhur savaşta çadırına çekilip içki içmekten başka bir iş görmemiştir.

Deli Petro'nun Vasiyetnamesi

Deli Petro, Kuzeyde Baltık Denizi'ne hakim olmak, güneyde Karadeniz'e inebilmek politikasıyla tanınmış ve o, bu siyasetini kendisinden sonrakilere de vasiyet etmiştir. Tarihe "Deli Petro'nun Vasiyetnamesi" olarak geçen ve Çarların devrilip gitmesine rağmen hala tatbikine çalışılan bu vasiyetname, şudur:

    «Rusya devletinin bütün Avrupa'yı hakimiyeti altına alacağına inanıyorum. Dünyanın bu kıtasında bulunan milletlerin çöküntüye yaklaşıp harap olmaya yüz tutmaları, bu kanaatimi teyid ediyor. Bu milletleri diğer bir genç devlet, kendisi tam bir güce eriştirdiği zaman tam bir hezimete uğratır. Batı ve Doğu taraflarına taarruzu Tanrı'nın emri addederim (sayarım). Ben, Rusya'yı bir dere halinde buldum; bir nehir halinde bırakıyorum. Bizden sonrakiler, Avrupa'nın çok verimli bir denizi haline getirirler. Eğer bu denizin dalgalarını kullanabilirlerse; ben, onlara daima okumaları için şu talimatı bırakıyorum:

    1. Askeri daima harbe (savaşa) alıştırmak, cengaver bulundurmak gayesiyle Rus milleti, daima savaş halinde tutulmalıdır. Yalnız malî ıslahat yapabilmek için arada asker istirahata sevk edilmeli, fakat hemen orduların tanzimiyle meşgul olunup her an saldırışa uygun zaman gözetilmelidir. Bu suretle Rusya'nın kuvvetini artırmak ve menfaatlerini geliştirmek için sulh (barış) zamanları harbe (savaşa) ve harp (savaş) zamanları sulha (barışa) sağlam vesileler olsun.

    2. Harp (savaş) zamanlarında Avrupa'nın en bilgili milletleri arasında subaylar ve sulh (barış) sırasında ilim ve fen adamları getirmek için her yola başvurulmalıdır.Bu suretle başka memleketlerin faydalı ve iyi şeylerinden istifade etmiye. Fakat Rusya'nın faydalı ve iyi şeylerinden de hiçbir şeyin kaybolmamasına dikkat edilmelidir.

    3. Rusya, Avrupa'da cereyan eden bütün işlere, ihtilaflara, çekişmelere ve bilhassa çok yakın olan ve bu yüzden vasıtanız olarak istifade edinebilen Almanya vakalarına fırsat düştükçe karışmalı ve el koymalıdır.

    4. Lehistan'da iç karışıklıklar ve daimî çekememezlikler sokularak iç karışıklıklar meydana getirilmeli, memleketin ileri gelenlerini para kuvvetiyle elde edip hükümet meclislerinde nüfuz kazanarak kral seçimlerine karışabilmek için rüşvet usulünü kullanmalı ve Rusya taraftarı olanları seçtirip tahta oturttuktan sonra da himaye etmek ve sahip çıkabilmek için memleketin içine Rus askeri sokup tamamen yerleşmeye ve kalmaya fırsat düşünceye kadar orada uzun zaman bıraktırmaya uğraşmalıdır. Eğer buna komşu devletler itiraz ederlerse, onları muvakkaten susturmak maksadıyla Lehistan'ı kendilerine paylaşmak, sonra öbür devletlere verilen kısımları geri almak için fırsat beklemek lazımdır.

    5. İsveç'ten mümkün olabildiği kadar fazla yer zapt olunmalı ve İsveç'i Danimarka'dan, Danimarka'yı da İsveç'ten soğutup uzaklaştırarak aralarındaki geçimsizlik ve rekabetin devamı temin olunmalıdır.

    6. Rusya imparatorluk hanedanı, daima Almanya hanedanı arasından kız alarak aile bağlarını çoğaltmalı, menfaat birliği ve beraberliği meydana getirilerek Almanya içinde nüfuz sahibi olup, o memleketin menfaatlerini de kendi menfaatlerimize bağlamalıyız.

    7. İngiltere, bahriye işlerinde bize en çok muhtaç olan devlet olduğu gibi, bizim deniz kuvvetlerimizin artması için de bu devletin pek çok faydası olabileceğinden ticarette onun ittifakını başkalarına tercih edip memleketimizin mahsulünden kereste vesair şeyleri İngiltere'ye satarak altınlarını memleketimize çekmek ve iki taraf tüccar ve gemicileri arasında daimi bağlar ve münasebetler kurup bu vesile ile yurdumuzda ticaret ve gemicilik sanatının ilerlemesine çalışmak lazımdır.

    8. Ruslar, kuzeyde Baltık Denizi'nin ve güneyde Karadeniz'in sahillerine günden güne yayılmalıdır.

    9. İstanbul'a ve Hindistan'a mümkün olabildiği kadar yaklaşmak lazımdır. İstanbul'a hakim olanın cihanın hakiki hakimi olabileceğini unutmayarak, bazen Osmanlı Devleti'ne ve bazen de İran'a sürekli savaş açıp Karadeniz'e tersaneler kurulması için bu denizin ve yine aynı maksada yarayacağından Baltık Denizi'nin yavaş yavaş zapt olunmasına çalışılmalı ve Basra Körfezi'ne inebilmek için İran devletinin bir an çökmesi hızlandırılmalıdır. Mümkün olursa Doğu memleketlerinden eski ticaretini yine Şam yoluna döndürüp cihanın ambarı demek olan Hindistan'a kadar gidilebilinirse, İngiltere'nin altınlarına artık ihtiyaç kalmayacağı unutulmamalıdır.

    10. Avusturya hanedanını daima Türkler'i Rumeli'den kovup uzaklaştırmaya teşvik etmeli, İstanbul'un zaptına muvaffak olunduğu takdirde de ya Avrupa devletlerini Avusturya aleyhine silahlı olarak harekete geçirmeli, veyahut alınan yerlerden ona da bir hissecik vermek suretiyle hased ve rekabeti yatıştırmalı, sonra bu da elinden alınmalıdır.

    11. Papa'nın ruhani hakimiyetini inkar ederek Macaristan ile Osmanlı memleketlerinde ve Lehistan'ın güneyine yayılmış olan Rum-Ortodoks mezhebinde bulunan Hıristiyanların hepsini etrafımıza toplayıp Rusya devleti, onlara başvurulacak ve yardım görülecek bir yer kabul ettirilmelidir. Bu suretle düşmanlarımızın memleketlerinde gayretkeş ve yardımcı birçok dostlar kazanılabilir.

    12. Bütün bunların neticesinde İsveç mağlup, Lehistan mahkum olup, Osmanlı memleketleri de zapt edilince ordularımız, bir yere toplanarak ve Karadeniz ile Baltık Denizi de deniz gücümüzle elde tutularak bütün dünya hakimiyyetinin aramızda taksim olunması, evvela Fransa'ya ve sonra Avusturya'ya ayrı ayrı ve gayet gizli olarak teklif edilecektir.  Bu işi, ikisinden biri mutlaka kabul edeceğinden, her birinin hırs ve kibri iyice beslenerek bu teklifi reddedecek olanın aleyhine kullanıp onu mahvettikten sonra, Rusya, bütün doğu memleketlerini zapt etmiş olacağından, bu iki devletten meydana kalacak olan, kolaylıkla yola getirilebilir.

    13. Bu iki devletten hiçbirinin bu teklifi kabul etmediği farzolunabilir. O zaman aralarında çekişme ve kavga meydana getirmenin çarelerini aramak icap eder. Böylelikle ikisini de yorduktan sonra Rusya, fırsat zamanı gözetip ordularını evvela Avusturya üzerine sevk eder, diğer taraftan da Anadolu halkından mürekkep iki donanma da Akdeniz ve Okyanus'a doğrulur ve Fransa'ya taarruz ederler. Böylelikle Avusturya ve Fransa, ikisi birden zapt olununca Avrupa'nın geri kalan kısmı, harbetmeden Rusya'nın hükmüne girer ve bu suretle Avrupa'nın ele geçirilmesi mümkün olur.»

Deli Petro'nun Topkapı sarayı arşivindeki vasiyetnamesi, budur. Bu vasiyetnamenin üzerinden asırlar geçmiş, dünya üzerinde pek çok değişiklikler olmuş, vasiyetnamede anılan bazı devletler gücünü yitirirken yeni bazı devletler dünya politikasında söz sahibi olmuş, emperyalizm metotları değişmiş, hatta Deli Petro'nun kurduğu "PEDROgrad" şehrinin adı, "LENİNgrad"a çevrilmişse de, vasiyetnameye titizlikle uyulmuş, tatbikine büyük gayret gösterilmiştir. O günden bugüne devam eden olaylar, Moskof'un bu vasiyetnameye nasıl itibar ettiğini kesinlikle ortaya koymaktadır. Bu durumda tarihimizi iyice tetkik edip öğrenelim ve Moskof'un ebedî ve ezelî Türk düşmanlığını unutmayalım. Ne diyordu Süleyman Nazif Bey:

«- Ey Türk oğlu, sana damarlarındaki kanı ihda edenler, kanlarının son damlalarını Moskof muhaberelerinde döktüler. Sen; bugün, yarın, ne olursan ol, fakat unutma ki, o şehidlerin ebedî bir yetimisin. Bu din, bu devlet, bu vatan gibi; bu ğayz, bu kin, bu intikam da onların sana mübarek bir mirasıdır. Dünyada bir Rusya ve bir Rus kaldıkça, bu hakkına, bu vazifene hürmetkar ol! Hakkın, öldürmek; vazifen, iktiza ederse (gerekirse) hemen ölmektir, ey Türk oğlu!...» [1]

Kaynaklar

[1] Mustafa Müftüoğlu, "Yalan Söyleyen Tarih Utansın", Çile Yayınları, İstanbul 1978, c.3, s.80-84.