Merzifonlu Hayreddin Efendi "rahmetullahi aleyh" Osmanlı tefsir ve hadis âlimidir. Devrinin âlimlerinden tefsir ve hadis, fıkıh okudu. İlmi şöhretinden dolayı Sultan II. Bayezid onu saray hizmetlilerine hoca tayin etti. 948 (m. 1541)’de Eyüp'te vefat etti ve kendi evinin civarına defnedildi. Bir dersinde buyurdu ki:
Allahü teâlânın fiillerinin ne kadar muhkem ve muntazam olduğu, gayet aşikârdır, açıktır. Muhkem ve muntazam işler ise, o işleri yapanın ilminin yüksekliğine delalet eder. Şöyle ki: Bir kimse çok güzel bir yazı görse, bundan onu yazanın hat sanatındaki maharet ve ilminin yüksekliğini anlar. Nitekim Bekara suresinin yüz altmış dördüncü ayetinde meâlen: (Muhakkak ki, [yıldızlarla süslü] göklerin ve[dağlar, denizler ve nebatat ile süslü] Arzın yaratılışında, gece ve gündüzün birbirini takibinde, [insanları ve] insanlara faydalı olan şeyleri denizde götürüp giden gemilerde; yeryüzü kuruduktan sonra, Allahü teâlânın gökten yağmur indirerek nebatatı diriltmesinde, o Arz üzerinde, her türlü hayvanatı yaymasında, rüzgarları her taraftan estirmesinde, sema ile Arz arasında bulutların,
Allahü teâlânın emir ve hükmü ile gitmesinde, akıl, fikir ve nazar sahibi olanlar için, Allahü teâlânın kudret ve azametine deliller ve ibretler vardır) buyurulmuştur. Fussilet sûresinin elli üçüncü âyetinde meâlen: (Biz onlara [Mekke halkına],gerek âfâkta [göklerde ve yerde], gerek kendi nefislerinde [yaratılışlarının latifliğinde ve benzersizliğinde, kudretimize delalet eden] âyetlerimizi [Güneş, Ay, yıldızlar, ağaçlar, rüzgâr, yağmur, insanın ana rahminde, uzuvlarının teşekkülü] göstereceğiz. Nihayet Onun [Kur'an-ı kerimin ve Resûlullahın] söylediği şeyin hak olduğu, kendilerine zahir olacaktır) buyurulmuştur. Bu âyet-i kerimelerde, âfâkî ve enfüsî delillerin
bildirilmesinin hikmeti, kulların, zıddı ve misli olmaktan münezzeh, her şeyi bilen, hikmet sahibi ve her şeye kâdir olan Allahü teâlânın varlığını bilmeleri, [Ona iman ve ibadet etmeleri] içindir... Kısaca,
Allahü teâlânın emir ve hükmü ile gitmesinde, akıl, fikir ve nazar sahibi olanlar için, Allahü teâlânın kudret ve azametine deliller ve ibretler vardır) buyurulmuştur. Fussilet sûresinin elli üçüncü âyetinde meâlen: (Biz onlara [Mekke halkına],gerek âfâkta [göklerde ve yerde], gerek kendi nefislerinde [yaratılışlarının latifliğinde ve benzersizliğinde, kudretimize delalet eden] âyetlerimizi [Güneş, Ay, yıldızlar, ağaçlar, rüzgâr, yağmur, insanın ana rahminde, uzuvlarının teşekkülü] göstereceğiz. Nihayet Onun [Kur'an-ı kerimin ve Resûlullahın] söylediği şeyin hak olduğu, kendilerine zahir olacaktır) buyurulmuştur. Bu âyet-i kerimelerde, âfâkî ve enfüsî delillerin
bildirilmesinin hikmeti, kulların, zıddı ve misli olmaktan münezzeh, her şeyi bilen, hikmet sahibi ve her şeye kâdir olan Allahü teâlânın varlığını bilmeleri, [Ona iman ve ibadet etmeleri] içindir... Kısaca,
bu mükemmel ve muntazam fiiller, bunların faili, yaratıcısı olan, Allahü teâlânın ilminin ve kudretinin kemaline delalet etmektedir. Kelam âlimleri bunu çeşitli deliller ile ispat etmişlerdir.
KAYNAK: http://www.vehbitulek.com/index.php?icerik_id=4105
0Awesome Comments!