Vakıf malı
|
Sual: Dükkânım daha önce vakfa aitmiş. Vakıf alınıp satılmadığına göre, kazancım helâl midir?
CEVAP Vakıf statüsündeki vakıf, alınıp satılmaz ve mülk olarak kullanılmaz, fakat sizinkinin sadece adı vakıftır. Bugünkü vakıfların durumu değişiktir. Bugün çeşitli vakıflar kurulmuştur. Bunlar yardım teşkilatı olup, dinimizin hibe ahkâmına tabidir. Yani bunlar yardım yerleridir, vakıf değildir. Vakıf malı, vakfeden kimsenin koyduğu şartlara göre idare edilir. Dernekler, yardım teşkilatları ise, başkanlarının emirlerine göre iş görür. Buradaki paralar hibe edenlerden çıkmıştır. Orayı idare edenler, bu paraları çeşitli hayır işlerine sarf edebilirler. Bunların isminin vakıf olması, dinimizin vakıf hükmüne dâhil edilmesine sebep olmaz. Mesela, melekler yiyip içmez, fakat bir kadının ismi Melek ise, bu da yiyip içmeyecek denmez. Siz dükkânınızı gaspetmediniz. Hak sahibisiniz. Müstahak olarak kullanmanızda dinen bir mahzuru olmadığı İslâm Ahlâkı kitabında yazılıdır. Vakıf malını satmak Sual: Vakıflar Genel Müdürlüğünce satılan dükkân veya arazi gibi vakıf mallarını satın almak caiz midir? CEVAPCaizdir, çünkü vakıflıktan çıkarılmıştır. |
Alışveriş Bilgileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Alışveriş Bilgileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ticaretin önemi
|
Sual: Bazı kimseler, (Ticaret, üçe aldığını beşe satmaktır. Bu da, dinen pek uygun değildir) diyorlar. Ticaretle uğraşmak, tüccar olmak uygun değil midir?
CEVAPDinimizde ticaret de, doğru tüccar da övülmüştür. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (Bereket ticarettedir.) [Ebu Davud] (Rızkın dokuzu ticarette, biri de hayvancılıktadır.) [İbni Sa’d] (Cennette ticaret olsaydı, manifaturacılığı emrederdim, çünkü Ebu Bekir manifaturacıydı.) [Deylemi] (En iyi kazanç, el emeğiyle kazanılandır. Ticaret de makbuldür.)[Hâkim] (Doğru tüccar, Peygamberler, sıddıklar ve şehidlerle beraberdir.) [Tirmizi] (Doğru tüccar, Kıyamet günü Arş’ın gölgesinde olacaktır.)[Deylemi] (Doğru tüccar, Cennetin hiçbir kapısında bekletilmez.) [İ. Neccar] (En uygun kazanç şu tüccarındır ki, ticarette yalan söylemez, sözünden dönmez, satarken malını övmez, alırken de [ucuza almak için] kötülemez.) [Deylemi] (Korkak tüccar mahrum kalır, cesur tüccar rızka kavuşur.) [Kudai] (Şu üç kimse, başka himayenin bulunmadığı Kıyamet günü, Allah’ın himayesindedir: 1- Emin tüccar, 2- Âdil idareci, 3- Namaz kılmak için vaktin girmesini hararetle bekleyen kimse.) [Hâkim, Deylemi] |
Mislî ve kıyemî mal
|
Sual: Kitaplarda, (Emanetçi, emanet edilen altın parayı aynen geri verir. Kaybetmiş veya telef etmişse, benzerini veremez, kıymetini öder. Bir altın lira gasbeden, bunu aynen öder. Bu yoksa benzerini veremez, kıymetini öder) deniyor. Niye benzeri verilemiyor da, kıymeti veriliyor?
CEVAPAltın paraların biri eski veya yeni tarihli yahut antika olduğu için değeri farklı olabilir. Bunun için, emanet edilenin aynısını vermek gerekir. Benzeri de olsa, başka altın verilemez. Telef olduysa, kaybolduysa, yine benzeri verilemez, çünkü benzerinin kıymeti farklı olabilir. Emanet edilen altın paranın kıymeti, değeri ne ediyorsa onu vermek gerekir. 20 gram bilezik yerine, benzeri olan başka bilezik verilmez. Verilen bileziğin ağırlığı 20 gramdan farklı olabilir. Eğer ağırlığı 20 gramsa, belki ayarı değişiktir. Biri 22, öteki 18 ayar olabilir. Ayarı da, ağırlığı da aynı olsa, bu sefer, işleme, işçilik farkı olur. Onun için emanet edilen altının değeri ödenir. Bir mal, ya mislî veya kıyemî olur. Mislî malı telef eden, benzerini, kıyemî malı telef eden, değerini öder. Mislî, çarşıda aynı vasıfta benzeri bulunan mal olup, fiyatları farklı olmaz. Ağırlıkla, hacimle ve uzunlukla ölçülenlerden fabrikada, tezgâhta yapılan şeyler ve sayıyla ölçülenlerden, aynı büyüklükte olanlar, mesela aynı büyüklükteki yumurtayla karpuz böyledir. Kıyemî, çarşıda benzeri bulunmayan, bulunsa da fiyatları farklı olan maldır. Uzunlukla ölçülenlerden tarla, elde dokunan halı, ev, dükkân, irili ufaklı olan karpuz kıyemîdir. İkisine de bir örnek verelim: Fabrika imalatı olup, modeli de markası da aynı olan bir halıyı telef eden, benzerini alıp verir, ama elde özel olarak dokunmuş bir halının aynısı başka yerde olmadığı için, değeri neyse onu öder. |
Teayyün etmek
|
Sual: S. Ebediyye’de, (Semen, para tayin edilince, sahih olan sözleşmelerde teayyün etmez. Yani söz kesilirken tayin edileni vermek lazım değildir. Misli, benzeri verilebilir. Mehirde, nezirde [adakta] ve vekil yapmakta da teayyün etmez. Emanet, hibe ve sadaka vermekte, şirkette ve gaspta teayyün eder. Mebi her zaman teayyün eder) deniyor. Mehirde 11 Reşat altını vermeyi taahhüt etmiştik. Şimdi onun yerine, o değerde başka mal, TL, Dolar, Euro vesaire verebilir miyiz?
CEVAPÖnce bu kelimelerin, alışveriş ilmindeki manasını bilmek gerekir. Mebi: Satılan maldır. Mebi tayin edilir ve tayin edilince, teayyün eder. Semen: Mebi’e karşılık verilmesi lazım olan mala, bedele, parayasemen denir. Tayin etmek: Söz kesilirken bu malın ayn olması demektir. Teayyün etmek: Söz kesilirken tayin edilince, ayn olarak kalmak,deyn haline dönmemek demektir. Teayyün eden malın kendisini vermek lazımdır. Benzerini, hatta daha iyisini alması için müşteriyi zorlayamaz. Teayyün etmeyen mal helak olursa, bunun yerine, cinsi, miktarı ve vasfı aynı olan, benzeri verilebilir. Ayn: Belli bir mal demektir. Bir ev, bir at, bir sandalye gibi kıyemî olur veya yumurta gibi misli olan mal demektir. Deyn: Alışverişte hazır olmayıp ayrı olarak, bulunduğu yeri bildirilmeyen her türlü mala ve hazır ise de, ayrı olarak gösterilmeyen kıyemî mal parçasına denir. Mislî mal: Çarşıda aynı vasıflarda benzeri bulunan mal olup, fiyatları başka olmaz. Ağırlıkla, hacimle ve uzunlukla ölçülenlerden fabrikada, tezgâhta yapılan şeyler ve sayı ile ölçülenlerden aynı büyüklükte olanlar böyledir. Aynı büyüklükte karpuz, yumurta mislî maldır. Kıyemî mal: Misli olmayan mal, çarşıda benzeri bulunmayan, bulunsa da fiyatları farklı olan maldır. Ev, elde dokunmuş halı ve elbise kıyemî maldır. Şimdi suali cevaplandıralım: O kısmın başında, (Semen, para tayin edilince, sahih olan sözleşmelerde teayyün etmez. Yani söz kesilirken tayin edileni vermek lazım değildir) deniyor. Burada, teayyün etmez demenin ne demek olduğu açıklanıyor. (Teayyün etmez demek, tayin edileni vermek şart değildir demektir) deniyor. Yani misli, benzeri de verilebilir demektir. (Mehirde, nezirde ve vekil yapmakta teayyün etmez) deniyor. Teayyün etmez demek, sözleşilenin aynısı vermek, aynısını yapmak şart değildir demektir. Aynı değerde TL veya başka mal da verilebilir. İmkân varsa aynısını vermek iyi olur. Bunun gibi, insan, bir koyun adasa, istediği koyunu kesebilir. Birini bir işe vekil yapsa, illa o işi ona yaptırması gerekmez, başka birini de vekil edebilir. Ödünçte bile, alacaklı kabul ederse, yerine başka bir mal verilebilir. Emanette ise, tayin edilen teayyün etmiş olur. Yani cep telefonu emanet edilmişse, aynısını vermek gerekir. |
Pazarlık sünnettir
|
Sual: Alışverişte pazarlık şart mıdır?
CEVAPŞart değildir. İhtiyaç varsa pazarlık yapılır. Pazarlık sünnettir. Alışverişte müslümanın aldanması caiz olmadığı gibi, aldatması da caiz değildir. Üç hadis-i şerif meali şöyledir: (Müslümanı aldatan bizden değildir.) [İ.Rafiî] (Bizi aldatan bizden değildir.) [Taberani] (Aldatan Cennete giremez.) [Tirmizi] Fakirlerin malını fazla parayla almalı, onları sevindirmeli; fakat zenginden mal alırken aldanmak sevab değildir, kötüdür. Malı zayi etmektir. Pazarlık edip ucuz almak lazımdır. Hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyin, her aldıklarında pazarlık eder, ucuz almaya uğraşırlardı. Kendilerine, (Bir günde birçok sadaka veriyorsunuz da, bir şey satın alırken niçin uzun pazarlık ederek yoruluyorsunuz?) dediklerinde, (Verdiklerimizi Allah rızası için veriyoruz. Ne kadar çok versek yine azdır; fakat alışverişte aldanmak, aklın ve malın noksan olmasındandır) buyururlardı. (Kimya-yı saadet) Pazarlık etmek Sual: Pazarlık sünnet olduğu için, biz şu fiyata verir misin desek, satıcı razı olmazsa ne yapacağız? CEVAP Pazarlık etmek demek, illa ucuza almak demek değildir. Şu fiyata verir misin, demekle pazarlık edilmiş, sünnet yerine gelmiş olur. |
Mühayee ne demektir?
|
Sual: (Ev, tarla, zamanla veya mekânla mühayee olunur) ne demektir?
CEVAPMühayee, mülkiyeti ortak olan bir malın getirilerinin ortaklar arasında bölüşülmesi demektir. Bunlar yani ev, tarla, hacimle ölçülmediği veya tartılmadıkları için kendilerinden farklı bir şekilde faydalanmak faiz olmaz demektir. Birkaç örnek verelim: 1- İki kişinin, farklı değerlerde ortak iki evi olsa, uyuşurlarsa, iyi evde birinin, kötü evde ötekinin oturması caizdir. 2- Biri diğerinden kıymetli olsa da, ortak oldukları evde ortağın birinin oturması, diğerinin tarlayı ekmesi caizdir. 3- Ortak tek ev olsa, bir yıl birinin, öteki yıl diğerinin oturması caizdir. Tarla da bunun gibidir, bir yıl birinin, öteki yıl diğerinin ekmesi caizdir. Ortakların hissesi Sual: (Ağaç, yün, süt gibi ayn [misli, benzeri] olan şeylerde mühayee olmaz. Eğer, bunları mühayee edip, hisselerinde hâsıl olan farkı helalleşseler, yine helal olmaz) ne demektir? CEVAPHacimle ölçülen veya tartılabilen şeyleri, ölçmeden paylaşmak faiz olur demektir. Birkaç örnek verelim: 1- Bir ağaçtaki meyveleri bir yıl ortağın birinin, öteki yıl diğerinin alması caiz olmaz. Her yılınkini eşit olarak paylaşmaları gerekir. 2- Meyve bahçesi varsa, ağaçlar çoksa, belli sayıdaki ağaçların meyvesini ortağın biri, diğer ağaçtakileri de diğeri alamaz. Hepsinin toplanıp bölüşülmesi gerekir. 3- İnek tek ise, ineği bir gün biri sağsa, öteki gün diğeri sağsa yahut bir ay biri sağsa, bir ay öteki sağsa caiz olmaz. Her gün alınan sütün eşit olarak paylaşılması gerekir. 4- İnekler, koyunlar çoksa, hayvanların bir kısmını biri sağsa, ötekilerini de diğer ortak sağsa caiz olmaz. Her gün sağılan sütleri ortakların her gün paylaşmaları gerekir. 5- Ortak olan koyunların yününü bir yıl biri, diğer yıl öteki kırkıp alsa caiz olmaz. Her yıl kırkılıp ortaklar arasında eşit olarak paylaşılır. 6- Koyunların yarısının yününü biri alsa, diğer yarısını da öteki ortak alsa caiz olmaz. Hepsi kırkılıp ortaklar arasında eşit olarak paylaşılır. 7- Birkaç tarladan çıkan buğdayın veya başka mahsulün değerine göre paylaşmak caiz olmaz. On teneke iyi buğday yerine ötekinin on bir teneke kalitesiz buğday alması caiz değildir. Kalitesiz de olsa eşit olarak paylaşmaları gerekir. |
Ticarette ırk, din farkı olmaz
|
Sual: Ticaretle uğraşıyor, ithalat ve ihracat yapıyorum. Müşteriler içerisinde her milletten insan var. İngilizlerle Yahudilerle ticaret yapılması uygun değil deniyor. Böyle bir şey var mı?
CEVAPÖyle bir şey yok. Dinimizde, ticarette ırk ve din ayrımı yoktur. Her milletten, her dinden insanlarla alışveriş yapmakta, hatta onların işinde çalışmakta mahzur yoktur. Tarih boyunca Müslüman ülkelerdeki gayrimüslimler, İslam devletinin himayesinde gayet rahat idiler. Onların ne dinine karışılıyor, ne de ibadet etmelerine mani olunuyordu. İstedikleri sanat ve ticaret ile serbestçe uğraşıyorlardı. Dinimiz, ilmi, sanatı, ticareti, ziraatı emretmiştir. Bir âyet-i kerime meali: (Allah, alışverişi helal, faizi haram kıldı.) [Bekara 275] Dâr-ül-harbde, bir müslümanın, kazanmak şartı ile, kumar, faiz ve sigorta yolu ile, para kazanmasının caiz olduğu, (Kuduri, Cevhere, Vikâye, Hindiyye, Mebsut, Dürr-ül-muhtâr, Redd-ül-muhtâr) gibi muteber eserlerde yazılıdır. Aynı husus Mecma’ul-enhür ve Dürer’de de, (Lâ ribâ beynel müslimi vel harbiyyi fi daril harbi = Dâr-ül-harbde, müslüman ile kâfir arasında faiz yoktur) hadis-i şerifi ile bildirilmektedir. Çünkü, onların malını rızaları ile almak mubahtır. Ama mallarına saldırmak, zorla almak caiz değildir. Kilise tamirinde çalışmak da mekruh değildir. Zira, bu işin kendisi günah değildir. (Bezzaziyye) İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki: Ücretle kâfirin şarabını taşımak, domuz çobanlığı yapmak, kilise tamir etmek ve Hıristiyan’a zünnar [papaz kuşağı] gibi küfür alametlerini satmak imam-ı a’zama göre caizdir. (Redd-ül muhtar) Eski hak dinlerde de kâfir ülkesinde çalışmak ve kâfire hizmet yasak değil idi. Dinimizde de yasak değildir. Şimdiki Müslümanların Avrupa’ya çalışmaya gitmesi gibi, Mekke müslümanları da Habeşistan’a hicret etmişler, orada gayrimüslimlerin işlerinde çalışmışlardı. Yusuf aleyhisselam, Peygamber olduğu halde, kulların sıkıntıda olduğunu görüp, hükümet reisi kâfir iken, ona giderek vazife istedi. Böylece, insanlara hizmet etti. O halde, kullara hizmet edeceğini bilen ve bunu kendinden başka yapacak kimsenin bulunmadığını gören, bu vazifeye bir zâlimin geçmesini önlemek ve Müslümanlara hizmet etmek için, kâfir olan âmirden bile vazife istemelidir. Peygamber efendimiz vefat ettiği zaman, bir demir zırh ceketi, otuz kilo arpa için, bir Yahudi’de rehin bırakılmış bulundu. Hazret-i Ali de vefat ederken, dünya malı olarak, geride Düldül adındaki, Resulullah efendimizden kalan katırı ile, Zülfikar adındaki kılıcı ve mübarek gömleği kalmıştı. Bunlar da, bir Yahudi’de rehin, yani ipotek idi. Kâfirlerin yaptığı malları, ürettiği gıdaları, elbiseleri kullanmakta veya onlarla ticaret yapmakta bir sakınca yoktur. Başta Peygamber efendimiz olmak üzere, eshabı kiram ve 14 asır boyunca âlimiyle evliyasıyla bütün Müslümanlar kâfirlerle ticaret yapmışlardır. |
Maç tahmini mekruh mudur?
|
Sual: TV’de bazı sporcular maç tahmini yapıyorlar. Bazı kimseler bunların tahminine göre kumar oynuyorlar. Bunların tahmini kumara sebep oluyor. (Harama sebep olan haram işlemiş olur) kaidesine göre bu tahminler haram olmaz mı? Bir tarihçi, mekruh olur demiş. Doğrusu haram mı, mekruh mu?
CEVAPBizim kıyas yapmaya yetkimiz yoktur. Din kitaplarında ne diyorsa o nakledilir. Şeyhlik yapan bir hoca, (Üzümlerden şarap yapıldığı için üzüm yetiştirmek haramdır) diyerek üzüm bağlarını söktürmüştü. Din kitaplarında üzümden şarap yapılsa da üzüm yetiştirmenin hiç mahzuru olmadığı bildiriliyor. Başka bir hoca da, aynı mantıkla, bıçakla kaynanasını kesenler var diye, bıçak imal etmek haramdır demişti. Halbuki din kitaplarında bıçak imal etmenin mahzurunun olmadığı bildiriliyor. TV’lerde çeşitli tahminler yapılabilir. Şu parti kazanacak şu parti kaybedecek diye. Yahut dernek seçimlerinde şu aday kazanır öteki kazanamaz diye tahminler yapılabilir. Bu tahminlere göre kumar oynayanların çıkması, ötekilerinin tahminlerini etkilemez, onlara günah olmaz. Bir zamanlar Amerika’da kumar yasak edilmişti. Bütün tedbirlere rağmen bunun önüne geçilemedi. Kahvede veya sokakta, iki kişi birbirine para verip alıyor. Sivil polis bunları gözetledi, kumar oynadıklarını anladı ama, ne ile oynadıklarını tespit edemedi. Sonra öğrenildi ki, yoldan geçen arabaların numarası tek ise, biri diğerine para veriyor; çift ise, ötekinden alıyor. Arabada plaka bulundurmak kumara sebep oluyor diye plakayı sökmek gerekmez. Bunun için din kitaplarında haram veya mekruh diye bildirilmeyen şey için kendi aklına göre kıyas yaparak bu haramdır, bu mekruhtur demek yanlış olur. |
Değişmekte faiz
|
Sual: Faiz çeşitleri çok deniyor. Faiz için birkaç örnek verir misiniz?
CEVAPFaiz büyük günahtır. Bir âyet-i kerime meali: (Allah, alışverişi helal, faizi haram kıldı.) [Bekara 275] Bir hadis-i şerif meali: (Faiz yedi büyük günahtan biridir.) [Buhari] Faiz hakkında birkaç örnek verelim: 1- 5 gram altın ile, 6 gram altını değişmek faiz olur. 5 gram altın 5 gram başka ayar altınla değişilse biri veresiye olursa yine faiz olur. Veresiye olmazsa, anında verilip alınırsa faiz olmaz. 2- Komşudan ödünç 1 kilo tuz alsak, verirken, iki kilo veya yarım kilo versek faiz olur. Yani biraz az veya biraz çok olmamalıdır. 3- Altı ölçek kalitesiz buğday verip 5 ölçek kaliteli tohumluk buğday alınsa faiz olur. 5 ölçek buğdayın yanına başka cins bir mal mesela bir kalem veya bir kitap konup birlikte satılırsa caiz olur. 4- Ortak bir malı, ölçmeden veya tartmadan göz kararı ile paylaşmak faiz olur. Mesela miras taksim edilirken, buğday, zeytin, zeytinyağı gibi ölçülüp veya tartılan ortak malları ölçmeden veya tartmadan hediye etmek faiz olur. Ev ve ev eşyalarını hediye etmek caiz olur. 5- İki kişinin kirada bir evi olsa, kirasını bir ay biri, bir ay öteki alsa caiz olmaz. Her ay alınan parayı ikiye taksim etmek gerekir. Altın günü, dolar günü, TL günü veya başka bir mal günü yapıp, her seferinde birine altın, Dolar, TL veya başka mal vermek caiz olmaz. 6- İki kişi, arabalarını, her biri kullanmak üzere, muayyen bir zaman için değişseler faiz olur. 7- Bir kimse, on bin lira ödünç verse, alan da, sen de benim evimde kirasız otur dese, yani ev kirasız para faizsiz dense, faiz olur. Paranın faizi ile evde oturuyor. Bir hadis-i şerifte, (Fayda getiren ödünç faizdir) buyuruluyor. 8- Bir altın ödünç alan, bir altın öder. Değeri değişti diyerek önceki veya sonraki değerde kağıt lira veremez. Kâğıt para yerine altın da veremez. Alacaklı kabul ederse caiz olur. 9- Ev, hayvan, elbise gibi misli bulunmayan şeyler ödünç verilmez. Ariyet yani kullanılmak üzere verilir. 10- Bakkala 100 lira ödünç verip, mal aldıkça düşersin demek caiz olmaz. Faiz ile karıştırılmaması için caiz olanlara da birkaç örnek verelim: 1- Bir teneke kaliteli buğdayı, bir teneke kalitesiz buğdayla değişmek caizdir. 2- 5 gram altını 5 gram başka ayar altınla peşin olarak değiştirmek caiz olur faiz olmaz. 3- Altını, kağıt para veya başka mal karşılığı veresiye pahalı da olsa satmak caizdir, faiz olmaz. 4- Eski araba ile yeni arabayı veya kaliteli bir çanta ile kalitesiz çantayı değişmek yani satmak caizdir. Biri üste para alırsa o da caizdir. 5- Ödünç verilen kağıt liranın zamanla değeri düşse, teslim ettiği zamandaki kıymetinde altın olarak öder. Ölçülüp tartılan her şeyin kıymetlerinin değişmeleri de böyledir. Mesela kilosu on lira olan fındıktan, 100 kilo fındık ödünç verilse, altı ay sonra, fındığın değeri 5 liraya düşse, ya aynen fındığını verir veya teslim ettiği zamandaki değerinden altın vermesi gerekir. Tersi de böyledir. Yani fındığın kilosu 15 liraya çıksa, ya aynen fındığını verir veya teslim ettiği zamandaki değerinden altın vermesi gerekir. Alacaklı razı olursa başka mal da verebilir. |
Tarla ve içindekiler
|
Sual: Bir tarla satın aldım. Tarlanın içinde ekin ve diğer ürünler var. Bunları ben kullanabilir miyim?
CEVAPTarla satılınca, içindeki ekini de satılmış olmaz. İçindeki ürünleri hemen toplaması gerekir. Eğer (ekini ile birlikte) diye satış yapılmış ise, ekini de satılmış olur. |
Rızkın mahiyeti
|
Sual: Rızk nedir? İnsanın yediği şeyler mi, yemedikleri de dahil midir? İnsanın rızkı zamanla artıp çoğalır mı? Çalışmadan da rızk gelir mi?
CEVAPRızkın birkaç anlamı var: 1- Rızk denince yiyecek içecek şey anlaşılır. Çoğulu da erzaktır, rızıklar demektir. İnsanlar rızk denince bunu anlarlar. 2- Rızk, sadece yiyip içilen ve kullanılanlardır. Yiyip içilmeyen ve kullanmayan rızk sayılmaz. Fazla kazanç, malı arttırır; ama, rızkı arttırmaz. Rızk, mukadderdir. İki hadis-i şerif meali: (Hiç kimse rızkını bitirmeden ölmez.) [Hâkim] (Hiç kimse, nasibinden fazla rızka kavuşamaz. Rızkına kavuşup yemedikçe de ölmez. İstemese de rızkı kendisine verilir.)[Hakim] 3- İnsana faydası olan maddi ve manevi her şey rızktır. Bir âyet-i kerime meali: (Dünya hayatında onların geçimliklerini [maddi, manevi bütün rızklarını] aralarında biz taksim ettik.) [Zuhruf 32] İnsanlar, İslamiyet'i terk ettikleri için, yani Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına uymadıkları için ve İslam dininin gösterdiği rahat ve huzur yolundan ayrıldıkları için, dünyada bereket kalmadığı gibi maddi ve manevi rızklar da azaldı. Bir âyet-i kerime meali: (Beni unutursanız [maddi ve manevi] rızklarınızı kısarım.) [Taha 124] Bunun için, iman rızkı, ilim rızkı, kalbin rızkı, mal rızkı, rütbe rızkı, evlat rızkı, sıhhat rızkı, gıda rızkı, insanlık ve merhamet rızkı ve daha nice rızklar azaldı. Bu rızkların hepsi dünya yaratılmadan önce, ezelde taksim edilmiştir. Kalbin rızkı dini ilimdir. Namaz manevi bir rızktır. İnsanların ve hayvanların ecelleri ve nefeslerinin sayısı belli olduğu gibi, her insanın bedeninin ve ruhunun rızkları da bellidir. Rızk hiç değişmez, azalıp çoğalmaz. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Kimse kendi rızkını yemeden, bitirmeden ölmez. Rızk, maaşa, mala, çalışmaya bağlı değildir. Ama yine rızk için çalışmak dinimizin emridir. İnsanlar beşe ayrılırİnsanlar rızkı kazanmada inanç yönünden beşe ayrılır: 1- Rızkın yalnız çalışmaktan geldiğine inanır. (Kâfirler) 2- Rızkın hem Allah’tan, hem de çalışmaktan geldiğini sanır.(Müşrikler) 3- Rızkın Allah’tan geldiğini bilir; ama rızkı verir mi vermez mi endişe içindedir. (Münafıklar) 4- Rızkın Allahü teâlâdan geldiğine inanır ama, çalışırken Allah’a asi olur. (Fâsıklar) 5- Rızkın Allah’tan geldiğine ve çalışmanın, sebebe yapışmak olduğuna inanır. Çalışırken, Allahü teâlâya asi olmaz, haram işlemez.(Salih müminler) Hak teâlâ buyurdu ki: (Ya Musa, bir kimse kendine verdiğim nimeti benden bilip kendinden bilmezse, nimetlerimin şükrünü eda etmiş olur. Eğer rızkını kendi çalışması ile bilip, benden bilmez ise, nimetin şükrünü eda etmemiş olur.) Allah rızka kefildir Sual: Allah rızka kefil midir? Kefilse niye rızık için çalışılıyor? CEVAPAllahü teâlâ, herkesin rızkına kefildir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir: (Allahü teâlânın rızık vermediği, bir canlı yoktur.) [Hud 6] Bir hadis-i şerif meali de şöyledir: (Rızık için üzülme! Takdir edilen [ezelde ayrılmış olan] rızık seni bulur.) [İsfehani] Bir hadis-i kudsi de şöyledir: Halaktüke li-nefsi, fela tel’ab, Ve tekeffeltü, bi rızkıke fela tet’ab. Manası: Seni kendim için yarattım, başka şeyle oyalanma! Kefil olduğum rızık için endişelenme! Allahü teâlâ rızka kefil; ama çalışmayı da emretmiştir. Çalışmak rızkın gelmesine sebeptir. Çalışmadan rızık beklemek Allahü teâlânın emrine aykırıdır. Yer altı zenginlikleri Sual: İmam-ı Beyhekî'nin naklettiği (Rızkı, yerin derinliklerinde arayın!) hadisi, acaba maden aramayı mı bildiriyor? CEVAPBilmiyoruz, maden olabilir, petrol veya doğalgaz olabilir. Ziraatta toprağın iyi işlenmesi olabilir. Hepsi birden de olabilir. Bilmediğimiz başka bir şey de olabilir. Kesin olarak şudur demek yanlış olur. Helal ve haram rızık Sual: Rızık nedir? Haram olan şeyler de rızka dâhil midir? CEVAPYiyip içilen, kullanılan ve faydası görülen şeylerin hepsi rızıktır. Yiyip içilmezse, kullanılmazsa ve faydası görülmezse, bizim malımız ve mülkümüz olsa da rızka dâhil değildir. Diyelim ki, iki ekmek aldık, birini yedik, birini yemeden öldük. Sadece yediğimiz rızıktır. Bir ev satın aldık, içinde oturmadık veya kiraya verip parasını almadık, hatta parasını alsak bile, o parayı harcayıp faydalanmadıysak, o bizim rızkımız değildir. Rızık denince genelde yiyecek şeyler anlaşılır. Ev, giyim eşyası, kullandığımız ve faydalandığımız her mal rızıktır. Hatta haramdan kazanılsa bile rızıktır. Aklı esas alan Mutezile sapık fırkası, (Haram şey rızık değildir) demişse de, Ehl-i sünnet âlimleri, (Helal da, haram da rızıktır)buyuruyor. Bir hadis-i şerif şöyledir: (Elbette, hiçbir kul, takdir edilen rızkına kavuşmadıkça ölmez. O halde rızkınızı ararken güzel bir yol tutun, helali alın, haramdan kaçın!) [Hâkim] Rızkı düşünmek Sual: Allah rızka kefil olduğuna göre, çalışmadan rızık beklemek caiz midir? CEVAP Allahü teâlâ rızka kefildir, ama çalışmayı da emretmiştir. Çalışmak rızkın gelmesine sebeptir. Çalışmadan rızık beklemek Allahü teâlânın emrine aykırıdır. Rızık için çalışmayı sebep kılmıştır. Çalışmadan rızık bekleyen, açlıktan ölebilir. Bu durum karşısında belki, (Hani Allah rızka kefildi, rızıklar ezelde takdir edilmişti) diyen çıkabilir. Bu durumu Allahü teâlâ ezelde biliyordu. Bu kul çalışmayacak ve açlıktan ölecek diye kaderine yazılmıştır. Çalışmak rızkı artırmaz, ama rızkın gelmesine çalışmayı sebep kıldığı için bu emre uymak şarttır. İmam-ı Ahmed hazretleri nasihat isteyen birine buyurdu ki: Hak teâlâ, senin ve bütün âlemin rızkına kefildir. Rızık için [emre uyarak çalışıp tedbir aldıktan sonra] düşünmeye hiç lüzum yoktur, çünkü Cenab-ı Hak tarafından bütün rızıklar taksim edilmiştir. Çalışarak, hissene düşen rızka kavuşursun. Bir sadakaya on misli sevab verildiğine göre, çalışana karşılığı verileceğine hiç şüphe yoktur. Cehennemde azap yapıldığını bilen, günah işlemeye nasıl cesaret eder? Bütün işler, Hak teâlânın takdiri iledir. Fakirim diye zenginlere haset etmenin, canını sıkmanın hiçbir faydası olmaz. Bir hadis-i şerif meali: (Hak teâlâ, çalışan bir kuluna az rızık verse, o kul da, isyan etmeyip fakir hâline sabretse, Hak teâlâ, bu kulla iftihar edip, meleklerine “Şahit olun, bu kulumun her lokmasına Cennet-i a’lada bir köşk ve bir derece ihsan ederim” buyurur.) [İslâm Ahlâkı] |
Habersiz şeker almak
|
Sual: Tam İlmihal’de deniyor ki:
Dürret-ül-beyda kitabında diyor ki, (Yemeğe çağrılan kimseye, malımdan istediğin kadar ye ve al ve dilediğine ver, hepsi helal olsun denilse, yedikleri helal olur. Aldıkları ve başkasına verdikleri helal olmaz. Çünkü, miktarı bilinmeyen yemeğin yemesini helal etmek caizdir. Fakat miktarı bilinmeyen malı almak için vekil etmek ve meçhul ve ayrı olarak teslimi mümkün olan malı ayırmadan hediye etmek sahih değildir.) Bir arkadaş, odasına lokum, şeker koymuş, yanına da,teklifsiz yiyebilirsiniz diye bir yazı da yazmış. Oruçlu falan oluyoruz veya evdeki çocuklara da götürmek istiyoruz, kendi yiyeceğimiz bir lokumu veya bir şekeri habersiz alsak günah olur mu? CEVAPOrada yemeğe izin verilmiş, kendisi yokken götürmeye izin verdiğini yazsa bile buna yetkisi olmuyor. Ancak gözü önünde alırsa veya şu kadar şeker alıyorum diye sayısını bildirirse, o zaman almasında mahzuru olmaz. |
Kredi çekmek ve kredi kartı kullanmak
|
Sual: Banka kredisi ile ev ve araba almak caiz midir?
CEVAPZaruret olmasa da, ev nafakadan olduğu için, evi olmayanın kredi ile ev alması caiz olur, fakat zaruretsiz, araba veya ticaret için, kredi çekmemelidir. Dosya masrafı diye bir miktar para alınarak, faizsiz kredi veriliyorsa, böyle verilen krediyi de almak caiz olur. Sual: Her türlü alışverişte, kredi kartı kullanmak caiz midir? CEVAPKredi kartı kullanmak caizdir. Kredi kartı ile bir malı taksitle daha pahalı almak da caizdir. Zaruretsiz kredi kartından nakit çekip faiz ödemek caiz değildir. Bir de, zaruret olmadıkça, kredi kartı borcunu vaktinde ödemeyip, kalanı için ceza ödemek caiz olmaz. Bunun gibi elektrik, su faturalarını da ödemeyip ceza vermek caiz değildir. Para bulamamışsa veya unutarak geciktirmişse günah olmaz. Faizle kredi çekmek Sual: Ev ve yiyecek gibi nafakaya dâhil olan şeyler için hariç, zaruretsiz kredi çekip faiz ödemek caiz olmuyor. Nafakaya dâhil olmayanların caiz olması için bir yol, bir çare yok mudur? CEVAPZaruret olunca faizle de kredi çekmek caiz olur, çünkü (Zaruret, haramları mubah kılar) buyuruluyor. Öyle bir iş var ki, zarurete girer mi girmez mi bilinmiyorsa, böyle durumlarda, faizsiz para almanın birkaç yolu şöyledir: 1- Günümüzde kredi kartıyla alışveriş yapılıyor. Bir mal, taksitli olarak kredi kartıyla 500 liraya alınmışsa, bu malı başkasına 450 liraya satabiliriz. 2- Kredi kartıyla bir altını taksitli olarak 500 liraya almışsak, başka kuyumcuya peşin olarak 450 liraya satabiliriz. 3- Tahakkuk edecek faiz için, muamele masrafı, işlem ücreti, komisyon gibi bir şey denirse yine faizsiz alınmış olur, çünkü alışverişte, hediyede, yeminde, nikâhta, adakta niyete, maksada değil söze bakılır. 4- Araba, iş yeri, makine gibi bir şey alırken, katılım bankası veya herhangi bir banka, almak istenilen şeyi kendisi alıp vadeli olarak daha pahalı satarsa, mesela 3 bin liralık malı, 4 bin liraya satarsa faiz olmaz, caiz olur. Yani dinimize uymak isteyene, bir çare bulunur. Nafaka ve faiz Sual: Din kitaplarında, (Nafaka, yiyecek, giyecek ve meskendir) diye bildiriliyor. Bunların birini temin edemeyen bir kimse, zaruret karşısında, faizsiz ödünç bulamazsa, nafakasını temin edecek miktarda faizle borç para alması caiz olur mu? CEVAPEvet, zaruret olunca nafaka için caiz olur. (Eşbah şerhi, Uyun-ül-besair) Araba almak Sual: Günümüzün şartlarında, banka kredisiyle araba almak caiz midir? CEVAP Günümüzün şartlarında, İstanbul gibi büyük şehirlerde, Müslümanın kendisini ve ailesini günahtan korumak için, araba almak şart olur; çünkü haramdan kurtulmaya çalışmak farzdır. Haram işleme tehlikesi yoksa araba alması gerekmez. Zaruret olunca bankadan kredi çekmek de caiz olur. Önemli olan arabanın zaruret olup olmadığını tespit etmektir. Kredi kartı puanı Sual: İki veya daha fazla ortaklı şirketlerde, aktif olarak çalışan veya arka planda olan ortaklar, şirketin belirlediği oranda maaş alıyorlar. Şirketin kâr ve zararına ortak oluyorlar. Ortaklardan biri kendi adına veya şirket adına düzenlenmiş olan banka veya şirket kredi kartını, şirkete mal tedariki için kullanıyor. Bu kartlarla harcamalarından dolayı puan adı altında, nakit para veya belli alışveriş karşılığında yine puana endeksli uçak bileti veya şu kadar şu mekânda tatil gibi değişik menfaatler veriyor. Bu alınan menfaatler, şirkete mi aittir, yoksa kredi kartı sahibine mi? Bir de, şirketin ortaklarından birine veya çalışanlarından birine, firmalardan çeşitli hediyeler geliyor. Bu hediyeler şirkete mi aittir, yoksa hediye gönderilen kimseye mi aittir? CEVAPKredi kartıyla şirkete alınan mallardan elde edilen menfaatlerin ve şirketi temsilen aldığı hediyelerin hepsi şirketin hakkıdır. Çalışan veya ortaklarından biri, ben kendi kredi kartımla aldım veya hediye benim adıma geldi diyerek bu hediyeleri kendi alırsa, şirkete hıyanet etmiş olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Allahü teâlâ, buyuruyor ki: Ortaklardan biri, diğerine hıyanet etmediği müddetçe, ben iki ortaktan üçüncüsüyüm. Hıyanet ederse aralarından çekilirim.) [Ebu Davud] Bir ortaklıktan Allahü teâlâ çıkarsa, oraya şeytan girer ve o şirkette huzursuzluklar başlar. Bu hediyeler benim gayretimle geldi, bu puanlar benim kredi kartıma aittir diyerek sahiplenmeye çalışmaktan çok sakınmalıdır. Kredi kartının hediyeleri Sual: Kredi kartı kullanınca verilen hediye puanları, telefon kontörlerini kullanmak caiz midir? CEVAPEvet, bir mahzuru yoktur. Krediyle ev yaptırmak Sual: S. Ebediyye’de, (Hiçbir ülkede, hiçbir kimseden, bankadan ve kooperatiften, zaruret olmadıkça, hiçbir sebeple ödünç para alıp, faiz ödemek caiz değildir) deniyor. Hiçbir ülke dendiğine göre, Fransa, Almanya gibi gayrimüslim ülkelerde de mi krediyle ev almak caiz olmuyor? CEVAP Yiyecek, giyecek ve barınacak yer [ev] nafakaya dâhildir. Bunun için evi olmayan kimsenin, Fransa, Almanya gibi gayrimüslim ülkelerde krediyle [faizle] ev alması caizdir. Çünkü yine S. Ebediyye’de deniyor ki: Fransa, Almanya dar-ül-harbdir. Mülteka’da bildiriliyor ki, (Dar-ül-harbde, Müslümanla kâfir arasında faiz olmaz.) Mecmaul-enhür’de deniyor ki, (Hadis-i şerifte, (Dar-ül-harbde, Müslümanla kâfir arasında faiz yoktur) buyuruldu.) Görüldüğü gibi, evi olmayanın, kiralık ev tutabilse de, ev nafakaya dâhil olduğu için krediyle ev alması caiz oluyor. (Caiz olmaz) demek, bu muteber kitapları kabul etmemek olur. Öğrenci kredisi Sual: İhtiyacı olan bir öğrenci, verilen öğrenci kredisini alabilir mi? CEVAPİhtiyaç olunca caiz oluyor. Ev nafakaya dâhildir Sual: S. Ebediyye’de, (Kira ile ev tutmak varken, ev satın almak zaruret değildir) deniyor. Bu ifade, (Kira ile ev tutmaya gücü yetenin faizli krediyle ev alması caiz değildir) anlamına gelmez mi? CEVAPEvet, o anlamdadır, ama burasını S. Ebediyye kitabını hazırlayan merhum Hocamıza sormuştuk. Bu hükmün, gayrimüslim ülkeler için geçerli olmadığını, mesela Avrupa’daki bir Müslümanın, ev nafakaya dâhil olduğu için krediyle ev alabileceğini bildirmişlerdi. Yani kira ile ev tutabilen de, krediyle ev alabilir. |
Zengin olmak ve iflas etmek
|
Sual: Bir öğretmenin, bir avukatın, bir doktorun beş on yıl kadar bir zamanda holding sahibi olacak kadar zenginleşmeleri, daha sonra borsada bile işlem gören bu şirketlerin zarar edip iflas etmesi nasıl mümkün olur? Demek istediğim şu: Hırsızlık yapmadan zengin olunmaz ve zengin bir şirket de, bir dalavere olmadan batmaz. Bu görüşlerim gerçek değil midir?
CEVAPZengin olmak için illa diploma veya herhangi bir meslek sahibi olma şartı yoktur. Yani zengin olmak için illa ilkokul mezunu olmak veya üniversite mezunu olmak diye bir şart yoktur. Meslek olarak da öyle. Keresteci olan muhakkak zengin olur da, mermerci olan zengin olamaz diye bir kural yoktur. Türkiye’nin iki büyük zengini Koç ve Sabancılara bakın, ne tahsil yönünden, ne de meslek yönünden, emsali olup da zengin olmayanlardan farkı yoktur. Zengin olan herkesin gayrimeşru yoldan zengin olduğunu söylemek çok yanlıştır. Adam hisse senetleri ile zengin olur, işleri rast gider zengin olur. Zengin olmanın yolları çoktur. Miras kalır zengin olur, piyango çıkar zengin olur, define bulur zengin olur. Bir buluş yapar zengin olur. Olur da olur. Microsoft ve Google sahiplerinin kısa zamanda dünya çapındaki zenginliği ise herkesin malumudur. Zengin olmanın dinle de alakası yoktur. Kazanmasını ve harcamasını yani hesabını kitabını bilerek çalışan herkes zengin olabilir, olmayabilir de. Çalmakla insan muhakkak zengin olmaz. Piyasada hırsız dolu, hemen hepsi de fakirdir. Zengin olmayı hırsızlığa bağlamak servet düşmanlığı veya başka bir art niyetin ürünüdür. Bir diğer husus da, her şirket her zaman kâr edecek diye de bir kaide yoktur. Kâr ettiği zaman da olur, zarar ettiği zaman da. Osmanlı devleti bile dünyaya hakim iken yıkıldı. Kemal de zeval de insanlar içindir. Her şirketin iyi kötü durumları olabilir. Kâr etmesini veya zarar etmesini gayrimeşruluk ile suçlamak normal bir durum değildir. Herhangi bir Holding ve buna bağlı şirketler borsada işlem görürse, bu şu demektir: (Bu şirketlerin A' dan Z' ye kadar her şeyleri devletin bilgisi ve kontrolü dahilindedir. Gelirleri, giderleri bellidir, yani her şeyi belgelerle sabittir. Haksız kazanç sağlayan hemen belli olur, devlet ensesine yapışır.) Bunların istisnaları olmaz mı? Elbette olur. Ama istisna kaideleri bozmaz. |
Vade farkı istemek
|
Sual: Alışverişte vade farkı istemek caiz mi?
CEVAPBir malı peşin ucuz, veresiye veya taksitle pahalı satmak caizdir. Vade farkı istemek ise caiz değildir. Vadeli satışla, vade farkı ayrı şeylerdir. Mesela 10 liralık malı, ihsan ederek, 5 liraya satmak caiz olduğu gibi, vadeli veya vadesiz olarak 15 liraya satmak da caizdir. Fakat vadesi dolduktan sonra, ödenemeyen aylar için vade farkı almak caiz olmaz. Ancak müşteri borcunu verinceye kadar, paranın değeri düşse, malın satıcı tarafından satıldığı gündeki değeri istenebilir. Diyelim ki, satılan mal karşılığı olan 40 lira ile o zaman bir altın lira alınabildiği halde, şimdi paranın değeri düştüğü için aynı kıymette altın alınamıyorsa, mesela bir altın 80 lira olmuşsa, müşteriden bir altın veya o değerde para istemek caiz olur. Böyle yapmakla vade farkı alınmamış, satılan malın değeri istenmiş olur. Satıcı zarara uğramadığı gibi, müşteri de fazla para ödememiş olur. Bu, imam-ı Ebu Yusuf’un kavlidir. (Redd-ül Muhtar) Sual: Birinin çok acil paraya ihtiyacı var, etrafındakilerden de borç para da bulamıyor. Bu kişi arabasını 10 milyara satarak aynı anda 12 milyara vade ile geri alıyor. Bu caiz midir? CEVAPCaiz değildir. Eğer arabayı peşin 10 milyara satar, birkaç gün sonra, 12 milyara taksitle geri alırsanız bu faiz olmaz. Ama anlaşmalı değil bu. Tam İlmihal’de şöyle bir bilgi var: Faiz günahından kurtulmak için (Iyne) yolu ile de ödünç vermek caiz olur. İbni Âbidin (Sarf) ve (Kefalet) sonunda buyuruyor ki: Iyne satışında zengin on lira değerindeki malı fakire mesela 12 liraya veresiye satar. Fakir, malı alıp, başkasına, peşin on liraya satarak, on lira almış olur. Zengine 12 lira borçlu olur. İmam-ı Ebu Yusuf’a göre caizdir. Iyne, bir malı veresiye satıp, bunu aynı mecliste, bu müşteriden peşin ve ucuz satın almaktır. İkinci fiyat peşin olduğu için, böyle satışa, (Iyne satışı) denildi. İki fiyat, önceden kararlaştırılıp şart edilirse, sözbirliği ile haramdır. Önceden şart edilmezse, Şâfi’ide caiz olur. Müşteri, bu malı aynı mecliste, başkasına satarsa, caizdir. (Hadika, Berika) Sual: Ben her zaman 800 liraya peşin satılan bir malı veresiye bin liraya alıyorum. Bir arkadaş, sana 800 lira vereyim git peşin al, oraya vereceğin bin liralık çeki, bana ver dedi. Bu caiz olur mu? CEVAPKitaplarda diyor ki: Zengin on bin lira değerindeki malı fakire mesela 12 bin liraya veresiye satar. Fakir, malı alıp, başkasına, peşin on bin liraya satarak, on bin lira almış olur. Zengine 12 bin lira borçlu olur. Bu şekildeki satış caizdir. Yine kitaplarda diyor ki: Zengin, bin lira ödünç isteyen fakire, bir malı 2 bin liraya veresiye satar. Sonra arkadaşı Ali'yi gönderir, Ali de kendi için o malı fakirden bin liraya peşin alır, ama parasını henüz vermeden, o malı, zengine bin liraya satar, parasını fakire vermesini söyler. Zengin de, bin lirayı fakire öder. Günü gelince fakirden iki bin lirasını ister. Böyle satışa, Resulullah efendimiz izin vermiştir. (Kadihan) Bu ifadelere göre, o arkadaştan 800 lirayı almak için, bir tükenmez kalemi veya başka bir malı ona 800 liraya peşin satarsınız. 800 lirayı fabrikaya götürüp malınızı alırsınız. O arkadaş da, bir tükenmez kalemi veya başka bir malı size bir milyara veresiye satar. Fabrikaya vereceğiniz bin liralık çeki o arkadaşa verirsiniz. Günü gelince arkadaşa bin lira ödersiniz. Böylece faizden kurtulmuş olursunuz. Sual: Bir malın peşin fiyatı 7 lira, on ay taksitle alırsak 10 liradır. Bir tüccar diyor ki, ben sana 7 lira vereyim git malı al. 12 ay taksitle bana 10 lira ödersin diyor. Bu uygun mu? Uygun değilse nasıl yapmalı? CEVAP Bu faiz olur. 7 liralık malı peşin 10 veya 12 liraya alsan caiz olur. Zaruretsiz faize bulaşmamalı. Şöyle olursa faize bulaşmaz. Tüccar gidip o malı peşin alır. Veresiye size 10 liraya veya daha fazlasına satabilir. Bunun hiç mahzuru olmaz. Ayını uzatabilir, kısaltabilir. İstediği şekilde yapabilir. Parayı faizle veremez. Her işimizi dine uydurmalıyız. Dini kendimize uydurmamalıyız. Sual: Bir malı vadeli satarken, gecikme cezası da koymak caiz olur mu? CEVAPCaiz olmaz, faiz olur. Fakat, borcun satış zamanındaki altın üzerinden değeri belirlenip de, (Vadesinde ödenmezse, alacağımızı altın üzerinden isteriz) denirse, o miktarı istemek caiz olur. Belirsiz taksitle satış Sual: Taksitleri belirlemeden, bir yılda ara sıra ödemek şartıyla mal satmak caiz midir? CEVAPCaizdir, çünkü zaman bellidir. Bir yıl sonra ödenmesi gerekiyor. |
Ticari terimler
|
Sual: Aşağıdaki ticari terimlerin manalarını karşılarına yazarsanız memnun olurum.
CEVAP Bey = Satmak Şira = Satın almak Bey ve Şira = Alışveriş İcab-Kabul = Alıcı ve satıcıdan, razı olduğunu hangi önce söylerse buna icab, ikincisinin sözüne kabul denir. Bayı = Satıcı Semen = Bedel, meblağ, satılan malın karşılığı, fiyatı. Mebi = Satılan mal Selem satışı = Fiyatı peşin olup, mal veresiye olan satıştır. Ayn = Kendinde bulunan mal (veya hazır, mevcut olan mal) Deyn = Kendinde bulunmayan mal (veya hazır olmayan mal) Mütekavvim mal = Kıymetli mal. Mütekavvim mal, kullanması mubah ve mümkün olan maldır. Müslümanlar için, şarap, domuz ve Besmelesiz kesilen hayvan veya leş, denizdeki balık (Kıymetli mal) değildir. Bir buğday dânesi kıymetli ise de, mal değildir. Alışverişin sahih olması için, semenin de mebinin de mütekavvim olması lazımdır. Bâtıl alışveriş = Aslı da sıfatı da İslamiyet’e uygun olmayan satıştır. Fâsid alışveriş = Aslı İslamiyet’e uygun, fakat sıfatı uygun değildir. Sahih alışveriş = Aslı ve sıfatı İslamiyet’e uygun olan satış. Mekruh alışveriş = Aslı ve sıfatı İslamiyet’i uygun ise de, kendisine, İslamiyet’in yasak etmiş olduğu bir şey karışmış olan satış. Mevkuf alışveriş = Aslı ve sıfatı sahih ise de, başkasının hakkı karışan satış. Vefa ile satış = Alıcı ve satıcının, satıştan vazgeçmek hakkı bulunan satış. Karz-ı hasen = Ödünç vermek Alışverişte muhayyerlik = Satıcı veya Müşterinin alışverişten vazgeçebilmek hakkı Misli mal = Çarşıda aynı evsafta benzeri bulunan, fiyatları aynı olan mal. Kıyemi mal = Çarşıda benzeri bulunmayan, bulunsa da fiyatları farklı olan mal. Gaben-i fahiş = Çok aldanmak Gaben-i yesir = Az aldanmak Lukata = Yerde bulunup, sahibi belli olmayan mal. |
Ticarette ihsan
|
Sual: Ticarette ihsan ne demektir, nasıl olur?
CEVAPTicarette adaletle hareket eden, kendi sermayesini kurtarmış olur. Fakat kâr, ihsan edenedir. Aklı olan, ahiret kârını kaçırmaz. İhsan, emredilmeyen iyiliği yapmaktır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (İhsan edenlere Allahü teâlânın rahmeti elbette çok yakındır.)[Araf 56] Ticarette ihsan altı türlü elde edilir: 1- Müşteri, piyasayı bilmediği için veya malı beğendiği için yahut bu mala fazla ihtiyacı olduğu için, çok kâr vermeye razı olsa bile çok kâr istememelidir! Yüksek fiyatla satıp, bir kimseyi aldatmamalıdır! Sırri-yi Sekâti hazretleri, % 5’ten ziyade kâr istemezdi. Bir kere, 60 altınlık badem içi almıştı. Badem fiyatı ansızın yükseldi. Sırri-yi Sekâti hazretleri, badem satmak için gelen dellâla dedi ki: - Bademi 63 altına sat! - Bugün bu kadar badem 90 altın ediyor. - Ben yüzde beşten fazla kâr almam. Âdetimi ve kararımı değiştirmem. - Ben de bir dellâl olarak, senin malını, rayiçten aşağı fiyatla satmam. - Ben de salih bir satıcı olarak yüksek fiyatla satılmasına asla razı olmam. İşte ihsan böyle olur. Din büyüklerinden Muhammed bin Münkedir hazretleri, çeşitli kumaş satardı. Kimisinin metresi beş altın, kimisinin, on altın idi. Bir gün, kendisi yok iken, çırağı, bir köylüye, beş altınlık kumaşı, on altına satmış. Kendi gelip, haber alınca, akşama kadar köylüyü aradı. Köylüyü bulunca, (Bu kumaş beş altından fazla etmez) dedi. Köylü, (Ben bunu, seve seve aldım) deyince, (Ben kendime uygun görmediğimi din kardeşime de uygun görmem. Ya satıştan vazgeç, ya beş altını geri al, yahut gel, on altınlık kumaştan vereyim) buyurdu. Köylü beş altını geri aldı. Köylü, (Bu mert zat kim?) diye sorunca, (Muhammed bin Münkedir) dediler. Bu ismi duyunca, (Sübhânallah! Bu, öyle kimsedir ki, çölde susuz kalınca yağmur duasına çıkıp, onun adını söylediğimiz zaman rahmet yağar) dedi. Büyüklerimiz az kârla, çok iş yapar, bunu daha bereketli bulurlardı. Hazret-i Ali, Kufe şehri çarşısında dolaşarak, (Az kârı red etmeyiniz! Çok kârdan mahrum kalırsınız!) buyururdu. Eshab-ı kiramın büyüklerinden Abdurrahman bin Avf’a, o büyük serveti nasıl kazandın? dediler. Çok az kâra da razı oldum. Hiçbir müşteriyi boş çevirmedim. Hatta bir gün, bin deveyi sermayesine satmıştım. Yalnız dizlerindeki ipleri kâr kalmıştı. Her ip, bir dirhem gümüş değerinde idi. O gün develerin yem parasını ben vermiştim. Kazancım ise, bin dirhem olmuştu, buyurdu. Alışverişte malın kusurunu gizlemek zulümdür. İtimat edene hile yapmak daha çirkindir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Satıcıya itimat eden müşteriden fazla para almak haramdır.)[Taberani] 2- Fakirin malını fazla para ile almalıdır! Mesela dul kadınların eğirdiği ipliğine, çocukların sattığı meyvelere çok para vermelidir! Bu suretle çalışanlara yardım etmek, sadaka vermekten daha sevaptır. Böyle yapan Peygamber efendimizin duasına mazhar olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Alışverişte kolaylık gösterene Allahü teâlâ merhamet eylesin!)[İ. Gazali] Zenginden mal alırken aldanmak sevap değildir. Malı zâyi etmektir. Pazarlık edip ucuza almalıdır! Hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyin, her aldıklarında pazarlık eder, ucuz almaya uğraşırlardı. Kendilerine, (Bir günde binlerle dirhem sadaka veriyorsunuz da, bir şey satın alırken niçin uzun pazarlık ederek yoruluyorsunuz?) dediklerinde, (Verdiklerimizi Allah rızası için veriyoruz. Ne kadar çok versek yine azdır. Fakat, alışverişte aldanmak, aklın ve malın noksan olmasıdır) buyururlardı. 3- Biraz ucuza satmalıdır. İhsanın en kıymetlisi fakirlere, peşin sattığı fiyatla veresiye vermektir. Parası, malı olmayanın borcunu uzatmak, zaten vaciptir. İhsan değil, adalet ve vazifedir. Fakat, malı olup da, ziyan ile satmadıkça veya muhtaç olduğu bir şeyi satmadıkça, ödeyemiyecek bir halde olanların ödemesine zaman vermek ihsandır ve büyük sadakadır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Kıyamette günahı çok bir kimseyi hesaba çekip derler ki: - Sen dünyada hiç iyilik yapmadın mı? - Hayır, yalnız çırağıma, (Fakir olan borçluları sıkıştırma! Ne zaman ellerine geçerse, o zaman vermelerini söyle! İstediklerini yine ver, boş çevirme) derdim. Allahü teâlâ, (Ey kulum, bugün sen fakir, muhtaçsın. Sen dünyada benim kullarıma acıdığın gibi, bugün ben de sana acırım) buyurup o kulu affeder.) [Müslim] Yine hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Bir Müslümana, Allah rızası için ödünç veren kimseye, her gün için sadaka sevabı verilir. Fakirden, alacağını çabuk istemeyene, her gün için malın hepsini sadaka vermiş gibi sevap verilir.)[Hakim] Büyüklerimizden öyle kimseler vardı ki, borcun getirilmesini arzu etmezdi. Her gün, o malı sadaka vermiş gibi sevap kazanmayı tercih ederlerdi. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki, (Sadaka için on sevap, ödünç için ise onsekiz sevap vardır. Çünkü, borç, ihtiyacı olana verilir. Sadaka belki, ihtiyacı olmayanın eline düşebilir.) [Taberani] 4- Borç ödemekte ihsan, istemeye vakit bırakmadan, önce vermektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Ödünç alan, iyice ödemeyi niyet ederse, borcunu ödemesi için, melekler dua eder.) [İ.Ahmed] Malı olduğu halde, borcunu ödemeyi bir saat geciktiren zalim olur. Namaz kılarken de, oruç tutarken de, her an, lanet altında bulunur. Borç ödememek öyle bir günahtır ki, uykuda bile durmadan yazılır. 5- Alışveriş ettiği kimse pişman olursa, yapılan satıştan vazgeçmelidir! Çünkü çok sevaptır ve ihsan etmektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Bir kimse, [karşısındaki pişman olunca] alışverişi fesheder, malı geri alırsa, Hak teâlâ onun günahlarını affeder.) [Hakim] 6- Fakirlere veresiye verip, parası olmayandan, istememelidir! Fakirler için defter tutmayan, getirenden alıp getirmeyenden istemeyen eski salih esnaflar gibi olmaya çalışmalıdır! |
Ticarette günahtan kaçmak
|
Sual: Ticaretle iştigal ediyoruz. Harama düşmemek için nelere dikkat etmemiz gerekir?
CEVAP İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: Her sanat ve her ticarette hile yapmamak farzdır. Müşteriye herhangi bir şekilde zarar vermemelidir! Zarar veren her iş, zulüm olur. Zulüm ise haramdır. Her müslüman, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi, kâfirlere de yapmamalıdır! Başlıca dört şey yapmamak lazımdır: 1- Satılan malı, aşırı övmemelidir! Çünkü, hem yalan söylemiş, hem aldatmış, hem de zulmetmiş olur. Hatta, doğru olarak da, müşterinin bildiği şeyi söylememelidir! Çünkü, bu da faydasız söz olur. Kıyamette her sözden sual olunacaktır. Yemin ile satmaya gelince, yalan yere yemin etmek haramdır. Yani büyük günahtır. Doğru yemin ederse, az bir şey için Allahü teâlânın ismini söylemek saygısızlık olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Alışveriş yaparken, vallahi böyledir, billahi öyle değildir diye yemin eden kimseye ve “bugün git, yarın gel” diyerek sözünde durmayan sanatkâra yazıklar olsun!) [Deylemi] (Malını yemin ederek beğendirmeye çalışan kimseye kıyamette merhamet edilmez.) [İ.Gazali] (Esnafın, pazarcının çoğu facirdir! Çünkü, çok yemin ederek, yalan söyleyerek günaha girerler. Alışverişleri de helal olmaz.)[Hakim] (Bir esnaf, verdiği sözde durur, alacaklısını sıkıştırmaz, malını fazla övmez ve yalan söylemez ise, kazancı ona mübarek olur.)[Deylemi] 2- Malın kusurunu gizlememelidir!Malın aybını, kusurunu müşteriden gizlememeli, hepsini, olduğu gibi göstermelidir! Kusuru gizlemek, hıyanettir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Satılan bir şeyin kusurunu gizlemek helal değildir. O kusuru bilip söylememek de, kimseye helal olmaz.) [Hakim] Malın iyi tarafını göstermek, kötü tarafını gizlemek zulüm, hile olur. Resulullah efendimiz, buğday satan bir köylünün buğdayına, mübarek parmaklarını sokup, yaş olduğunu görünce, sebebini sordu. Köylü, yağmurun ıslattığını söyleyince, buyurdu ki: (Niçin ıslak yerini saklayıp göstermiyorsun? Hile eden bizden değildir.) [Müslim] Şunu bilmeli ki, hile ile rızk artmaz, aksine malın bereketi gider. Hile ile azar azar biriktirilen şeyler, ansızın gelen bir felaketle, birdenbire giderek geride yalnız günahları kalır. Bir sütçü, süte su katardı. Bir gün, ansızın sel gelip, ineği boğdu. Adam şaşkın bir halde iken, çocuğu, “Süte kattığımız sular birikerek, gelip ineği götürdü” dedi. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Ticarete hıyanet karışınca, bereket gider.) [Müslim] Bereket demek, az malın çok faydası olmak, çok işe yaramak demektir. Az bir mal, bereketli olunca, çok kimsenin rahat etmesine, çok iyi işlerin yapılmasına yarar. Bereketli olmayan, çok mal vardır ki, sahibinin dünyada ve ahirette felaketine sebep olur. O halde, malın çok olmasını değil, bereketli olmasını istemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (La ilahe illallah diyen, dünyayı dinden üstün tutmadıkça, Allahü teâlânın gadabından, azabından kurtulur. Dini bırakıp, dünyaya sarılırsa, kelime-i tevhidi söyleyince, Allahü teâlâ, yalan söylüyorsun buyurur.) [Beyheki] 3- Ölçüde, tartıda hile yapmamalıdır! Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Verirken noksan, alırken fazla ölçene acı azaplar yapacağım.)[Mutaffifin 1] Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Alışveriş ettiğin zaman de ki: "Dinimizde aldatma yoktur.")[Buhari] (Muamelesinde hilekârlık eden bizden değildir.) [Buhari] (Malının kusurunu gizleyene Allahü teâlâ gazap eder, melekler de lanet eder.) [İ Mace] (Ölçü ve tartıda hile yapılınca, mahsullerde noksanlık baş gösterir.) [Taberânî] Büyüklerimiz, her aldıklarını biraz noksan, verdiklerini de, biraz fazla ölçüp, (Bu az fark, Cehennem ile aramızda perdedir. Cenneti, birkaç liraya satanlar ve birkaç lira için, Cehennem azabını hak edenler, ne kadar ahmaktır) derlerdi. Malın iyisi ile kötüsünü karıştırıp, hepsini iyi diye satmak haramdır. 4- Satış fiyatında hile yapmamalıdır!Peygamber efendimiz, (Müslümanların, şehre mal getiren köylüleri karşılayıp piyasa fiyatını gizleyerek, ucuz satın almalarını)yasakladı. (Müslim) Piyasayı bilmeyenlere yüksek fiyatla mal satmak da haramdır. Hatta, acemi olup, ucuz satan veya pahalı alanlar ile alışveriş etmemelidir! Piyasadaki fiyatı bunlardan gizlemek günahtır. Müşteriye doğru söylemeli, hile yapmamalıdır! Malda bir arıza oldu ise, haber vermelidir! Malı, akraba veya ahbabından, ona yardım olsun diye yüksek fiyatla aldı ise, müşterisine bunu söyleyerek, doğru değerini bildirmelidir! Mesela, on lira etmeyen malı, on liraya aldı ise, o malı satarken, on liraya aldığını söylememelidir! Ucuz aldığı bir malın fiyatı yükselip pahalı satıyor ise, aldığı fiyatı söylemelidir! Hıyanet yapmaktan kurtulmak için, herkes, kendine yapılmasını istemediği şeyleri, başkalarına yapmamalıdır! Çünkü, herkes, dikkat ile, pazarlıkla uğraşarak, tam değerini verip aldığını sanır. O halde, aldatarak satmak, hıyanet ve dolandırıcılık olur. Sual: Hacizli ve birkaç yıllık vergi borcu olan bir arabam vardı. Bir arkadaşa sattım. Satarken, (Benim arabamın hacizi macizi var. Bütün borçları ile al) dedim. (Aldım) dedi. Sonra vergi borçlarının olduğunu öğrenince, (Bana, vergi borcu da olduğunu söylemedin. Söylemediğin borçları ödemem) dedi. Halbuki ben ona bütün borçları ile satmıştım. Hacizi macizi var demiştim. Vergi borçları macizin içinde idi. Vergi borçlarını da ödemesi gerekmez mi? CEVAPHayır ödemesi gerekmez. Çünkü, Müslümanlıkta aldanmak ve aldatmak yoktur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Satılan malın kusurunu gizlemek ve söylememek helal değildir.) [Hakim] (Alıcı ile satıcı birbirine doğru söyleyip, nasihat edince, kazançları bereketli olur, malın kusurunu gizleyip, yalan söyledikleri zaman bu bereket kalkar.) [Buhari] Hacizi macizi ile arabayı almak ve satmak caizdir. Ancak hacizi ne kadar, macizi ne kadar belli olması lazım. Peşin mi, taksitli mi, ne kadar para verilecek bunlar bilinmeden alışveriş sahih olmaz. Sual: (Saniye şaşmaz) diye saat satıyorum. Kimi beş saniye geri kalıyor veya ileri gidiyor. Alıcı, geri getirince satışı bozmak caiz mi? CEVAPSaniye şaşmaz demek, muhayyer demektir. Gelen saatleri geri almak lazım. Doğru olmayan sözü de söylememek gerekir. Çürük iş yapmak Sual: İmal ettiğimiz malların bazılarında iyi, bazılarında kötü malzeme kullanıyoruz. Hepsini aynı fiyattan satıyoruz. Günah oluyor mu? CEVAPKasten çürük iş yapmak ve yapılan bu hileyi gizlemek haramdır. Helâl rızık ve helâl iş Sual: İşinin uygunsuzluğu sebebiyle, rızkının helâl olup olmadığından şüphe eden biri ne yapmalıdır? CEVAPHelâl rızık ve helâl bir iş için dua etmeli. Peygamber efendimiz,(Cebrail aleyhisselam şu iki duayı bildirdi: Allah’ım, bana helâl rızık ve salih iş nasip eyle!) diye dua ederdi: [Hâkim] Kötü meslek Sual: (Avukat, haksızı da savunmak, yalan söylemek zorundadır, onun için avukat olmak günahtır) deniyor. Avukat olmak günah mıdır? CEVAPAvukat olmak günah değildir. Her meslekte gayrimeşru iş yapılırsa günah olur. Haksızlığı savunmakla, suçluyu savunmak farklıdır. Diyelim biri trafik kazası yaptı. Suçu, mesela üç ay hapis olsa, ama savunmasını yapamasa, yanlış anlatsa bir yıl hapis cezası alabilir. Avukat, bu suçun cezası üç aydır diyerek gerekli savunmasını yapar. Üç ay ceza alırsa hak etmiş olduğu cezayı alır, mağdur duruma düşmez. Avukat burada suçluyu değil hakkı ortaya koymaya çalışır. Avukatlığın sınırını aşıp yalanı savunan da olur, suçluyu suçsuz çıkarmaya çalışan da olabilir. Bu her meslekte olur. Doktor, hasta olmayan adama rapor veremez mi? Bundan dolayı doktorluğu suçlamak yanlış olur. Memur rüşvet alıp, rüşvet verenin işini kolayca yapabilir. Kabahat memurlukta mı, yoksa rüşvette mi? Neticede avukat iyi iş de yapar, kötü iş de. Hâkim de öyle, öğretmen de öyle. Suçu mesleğe bulmamalı, suçu o işi yapan yamuk adama bulmak gerekir. Hile yapan pazarcı Sual: Pazarcılar, genelde, sebze ve meyvelerin iyilerini öne, eziklerini, kötülerini arkaya koyuyorlar. Müşteriye meyve sebze verirken, biraz da onlardan karıştırıyorlar. Yemin ediyorlar, eksik tartıyorlar. Bunlara çok defa şahit oldum. Böyle yapmaları günah değil midir? CEVAPElbette günahtır. İki hadis-i şerif meali şöyledir: (Müslümanı aldatan, ona zarar veren ve ona hile yapan bizden değildir.) [İ. Rafiî] (Pazarcının çoğu facirdir! Çünkü çok yemin ederek, yalan söyleyerek günaha girerler. Alışverişleri de helâl olmaz.) [Hâkim] Pazarcının, esnafın iyisi de övülüyor. İki hadis-i şerif meali şöyledir: (Yalan söylemeyen, sözünden dönmeyen, sattığı malı övmeyen esnafın kazancı makbuldür.) [Deylemî] (Doğru tüccar, peygamberler, sıddıklar ve şehidlerle beraberdir.) [Tirmizî] Hile yapmayıp doğru tüccarlardan olmaya çalışmak ve böylece iyilerle beraber olmak ne büyük nimettir. |
Ticarette dinini kayırmak
|
Sual: Ticarette dinini kayırmak nasıl olur?
CEVAPTicareti, ahiret kazancına mani olan kimse bedbahttır. İnsanın sermayesi, dini ve ahiretidir. Bu sermayeyi kaptırmamak için şunlara dikkat etmelidir: 1- Niyetin önemi büyüktür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Ameller niyete göre, iyi veya kötü olur.) [Buhari] Taat ve mubahlara niyete göre sevap verilir. Her mubah, iyi niyetle yapılınca sevap, kötü niyetle yapılınca günah olur. Bir kimse, İslam’ın vakarını korumak niyetiyle şık giyinirse sevap kazanır. Gösteriş için şık giyinirse günah olur. Çünkü Allahü teâlâ, bir kimsenin yeni elbisesine bakarak sevap vermez. Her sabah şöyle niyet etmelidir: (Kendimin ve çoluk çocuğumun rızkını kazanmak, onları kimseye muhtaç bırakmamak, Allahü teâlâya rahat ibadet edebilmek, ahiret yolunda yürüyebilmek için, vazifeme gidiyorum.) O gün müslümanlara iyilik etmeyi düşünmelidir! Böyle niyet eden kimse, vazifesini yaptığı kadar, hep sevap kazanır. Onun her işi, ibadet olur. 2- Her müslüman iyi bilsin ki, İslamiyet’in faydalı olarak bildirdiği her sanat, farz-ı kifayedir. Bunu düşünerek, bir sanata yapışmak, ibadet etmek olur. Bilhassa harp vasıtalarını en modern, en ileri şekilde yapmaya çalışmak farzdır. Bu vasıtaları yapabilmek için, gerekli ilimleri, bu niyet ile okumak ibadet olur. Namaz kılan insanın bu niyet ile, her işi ibadet olur. Namaz kılmayanın her hareketi de günah olur. O halde, her müslüman, namazını kılmalı, sonra farz olduğunu düşünerek, vazifesini yapmalı! İş görürken niyetin doğru olmasına alamet, insanlara faydalı olan bir meslek seçmektir. Yani, öyle bir iş görmeli ki, eğer o iş olmasa, müslümanlar sıkıntı çekerdi. O halde, keyf, oyun ve benzerlerine, sanat dense de ve haram işleyenlere sanatçı ismi verilse de, bunları yapmak ibadet olmaz. 3- Dünya işleri, ahiret için çalışmaya mani olmamalı! Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki: (Mallarınız ve çocuklarınız, Allah’ı hatırlamanıza mani olmasın!)[Münâfikun 9] İnsanların amellerini yazan ikişer melek, her sabah-akşam değişir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Melekler insanların amel defterlerini götürdükleri zaman, başında ve sonunda iyi iş yazılı ise, gün ortasında yapılanları ona bağışlarlar.) [Ebu Ya’la] Bunun için sabah kalkınca ve gece yatarken iyi işler yapmalıdır. 4- Çarşıda, işte Allahü teâlâyı zikretmeli, her an Onu hatırlamalıdır! Dili ve kalbi boş kalmamalıdır! İyi bilmelidir ki, o anda kaçırdığını, bütün dünyayı verse, bir daha eline geçiremez. Gafiller arasındaki hatırlamanın sevabı çok olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Gafiller arasında Allahü teâlâyı zikreden, kuru ağaçlar arasında bulunan yeşil fidana, ölüler arasındaki canlı olana ve harbde kaçanlar arasında, aslan gibi savaşana benzer.) [İ.Gazali] Dinine, ibadetine yardım niyeti ile dünyaya çalışanlara, çok sevap verilir. Yalnız para kazanıp, dünya malı toplamak için çalışanlar, sevaptan mahrum kalır. Hatta bunlar, camide, namazda iken de, kalbleri dükkanın hesabındadır. Fikirleri dağınıktır. 5- Dünya işlerine çok düşkün olmamalıdır! Mesela, çarşıya herkesten önce gidip, herkesten sonra çıkmamalıdır! Şeytan, böyle erken gidip, geç dönen müslümanı daha çok günaha sokmaya çalışır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Tüccarın en kötüsü, işine erken gidip, geç dönendir.) [Ebu Nuaym] Sabah namazı kılmadan ve kitap okuyup birkaç şey öğrenmeden işe gitmemeyi âdet edinmelidir! İhtiyacı kadar dünyalık kazanınca, ahireti kazanmakla meşgul olmalıdır! Çünkü, ahiret hayatı sonsuzdur. 6- Şüpheli şeylerden kaçınmalıdır! Zalimlerle, hile, hıyanet edenlerle, yemin ile satanlarla, dükkanında haram şey satanlarla alışveriş etmemelidir! Zalimlere, fâsıklara veresiye satmamalıdır! Çünkü, öldükleri zaman onlar için üzülür. Halbuki, zalimler [yani İslamiyet’e eli ile, dili ile, kalemi ile zarar yapanlar] ölünce üzülmek günahtır. Onlara yardım etmek caiz değildir. 7- Alışveriş yaptığı kimse ile olan sözlerini, hareketlerini, aldığını, verdiğini iyi ve doğru hesap etmelidir! Kıyamette, bunların hepsinden hesap vereceğini bilmelidir! Büyüklerden biri, bir bakkalı rüyada görüp, (Ne haldesin?) dedi. Bakkal, (Önüme ellibin sayfa kondu. Ellibin kişi ile alışveriş yapmışım. Baktım, her sayfada bir kimse ile olan muamelemin inceden inceye yazılmış olduğunu gördüm) dedi. Hile yapan, hak yiyen, ahirette cezasını çekecektir. Bu zamanda, yukarıda yazılanların hepsini kim yapabilir diyerek yese düşmek doğru değildir. Ne kadar yapılabilirse çok kâr olur. Ahiretin dünyadan daha iyi olduğuna inanan kimse, bunların hepsini de yapabilir. Bunların hepsini gözetmek, yapsa yapsa, insanı fakir yapar. Sonsuz saadete, ebedi rahatlığa sebep olacak, birkaç senelik fakirliğe elbette katlanılır. Nitekim birçok kimse, birkaç şey kazanmak için, fırtınalı, karlı havalarda, sıkıntılı yolculuklara, bir rütbeye, dereceye yükselmek için de nice mahrumiyetlere katlanıyor. Halbuki, ölüm gelince, bütün kazançları elden çıkmakta, boşuna didinmiş olmaktadırlar. (K.Saadet) |
Tazminat almak
|
Sual: İki yaşındaki oğlum kaldırımda oynar iken, bir arabanın çarpması sonucu öldü. Kan parası veya tazminat denilen parayı almam caiz mi? Bir de kan parası haricinde kaza yapan aracın sigortası, otomatik olarak kaza mağduruna yani bize para ödüyor. Bu sonuca göre sigorta bize belli bir miktar para ödeyecek. Sigortanın verdiği bu parayı da almak caiz mi?
CEVAPSadece ölen değil, araba çarparak sakat kalan da tazminat alır. S. Ebediyye’de diyor ki: Yanlışlıkla adam öldürmek, mesela, yüksekten üstüne düşerek veya uyuyan kimsenin yuvarlanarak bir kimseyi öldürmesi böyledir. Bunun cezası da kefaret ve diyettir. Bindiği atın insanı çiğneyerek öldürmesi, [motorlu vasıtaların çiğnemesi] de böyledir. Bugün diyet yerine tazminat gibi isimler altında para veriyorlar. Bunu almakta hiç mahzur yoktur. Sigortanın verdiğini de almakta mahzur yoktur. Sual: Arabama çarpandan tamir masrafını aldım. İşimden kaldığım günlerin ücretini de tazmin ettirmem caiz mi? CEVAPHayır. |